| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı hakkında (1/297) ve Sayıştay tezkereleri a) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı b) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu c) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü ç) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu d) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü e) Çevre ve Şehircilik Bakanlığı f) Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 09 .02.2016 |
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; ben de hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Sayın Bakan, öncelikle hayırlı uğurlu olsun Bakanlığınız, Allah hayırlı hizmetler yapmayı nasip etsin ülkemiz, milletimiz için. Ben de -bir arkadaşımız tebrik etmişti sizi- sunumunuzla ilgili olarak, bir anlamda, tebrik etmek istiyorum. En azından geçen yıl faaliyetleri ve önümüzdeki yıl faaliyetlerine ilişkin ve bütçesine ilişkin doyurucu bilgi verdiniz. Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan sunumların asgari bu bilgileri taşıması gerekiyordu. Birçok bakanımız maalesef on üç yıllık icraatlara gittiler. Arada yani, o sunum 2016 bütçesi sunumu mu, 2014 mü yoksa 2018 mi, 2019 mu belli olmadı. Hâlbuki bütçe her yıl yapılıyor. On beş yılda bir yapılacak olsa hadi böyle bir on beş yıl geriye gidelim, on beş yıl ileriye gidelim ama her yıl yapılan bütçede o yıla ilişkin, geçmiş ve gelecek yıla ilişkin bilgileri özellikle biz bekliyoruz tabii ki. O anlamda da sizin sunumunuz gayet yerindeydi.
Bakanlığınız 2011 yılında çıkan kanun hükmünde kararnamelerin milletimize bir armağanı. Onunla ilişkili olarak fazla vakit harcamayacağım. Yani, Bakanlığınızdaki o çevre ve kentleşme arasındaki şeyi belki siz izah edersiniz ancak bu KHK'larla olabilecek en kötü birleştirmeler yapılmıştı, sizin Bakanlığınız da sanki onlardan bir tanesiymiş gibi duruyor.
Şimdi, ben de önce bu betonlaşma meselesiyle başlamak istiyorum. Tabii, bu betonlaşma her şeyi bozuyor. Kentleri bozuyor, kent kimliği kalmadı, kültürümüzü olumsuz etkiliyor, trafiği olumsuz etkiliyor. Çünkü, bir anlamda altyapısı düşünülmeden yapılan -birazdan o rant meselesine geleceğim- aşırı imar değişiklikleri, oradaki düzenlemeler... Yani, hiçbir altyapı olmadan bir anda yoğunluğu artırıyorsunuz, orada trafik de kalmıyor, hiçbir şey kalmıyor -ama biraz da konum olması itibarıyla ben daha çok ekonomi kısmı üzerinde durmak istiyorum- aynı zamanda ekonomiyi de tıkıyor. Maalesef, son on-on beş yılda Türkiye betonlaşma üzerinden bir iktisat politikası yürüttü, yürütüyor da hâlen. Bütün itirazlarımıza rağmen -buna teknisyenlerden de itiraz eden oldu, siyasetçilerden de itiraz eden oldu ancak- şu anda, maalesef, bu itirazların çok fazla bir önemi yokmuş gibi duruyor, bu politika devam ediyor.
Şimdi, kentlerde daha çok rant nasıl oluşuyor? Aslında iki tane ana kaynağı var bunun biliyorsunuz. Bir tanesi, bir kamu yatırımı, bir kamu hizmeti geliyor bir yere veya onun geleceğine ilişkin bir duyum alınıyor, orada hemen arsalarda aşırı değerlenme... Tabii, usulsüzlükler oluyor. Bu bilgiye sahip olanlar önceden orada arazi topluyor, şöyle yapıyor, böyle yapıyor. İşin o kısımlarında değilim. Yani, işin ciddi bir yolsuzluk, şeffaflığı bozan usulsüzlük boyutu var. Tabii, onlar da çok önemli konular da ben biraz daha işin bu taraftaki iktisadi açısında durmak istiyorum. Birinci şey bu, bir kamu yatırımı. İşte, bir Kanal İstanbul Projesi diyorsunuz, orada bir anda tarla fiyatları arsa fiyatlarına geliyor yani 1'den 100'e çıkıyor fiyatlar. İkincisi de, imar düzenlemeleri yoluyla bir rant oluşuyor. Burada bir genel imar düzenlemeleri olabiliyor, bir de özel imar düzenlemeleri. Yani, böyle çok spesifik imar düzenlemeleri yoluyla ciddi rantlar oluşuyor. Bunları özellikle son on yılda ülkemizde biz çok fazla yaşadık. Şimdi, normal bir gelişmeden kaynaklanan ranta kimsenin bir şey diyeceği yok. Yani elbette diyelim ki bir ülkede iyi şeyler oluyorsa şehirlerin pahalılaşması, oradaki arsanın, arazinin, konutun, iş yerlerinin pahalılaşması normaldir ama bunun dışında başka şekillerde... Yani, siz 10 daire olacak bir arsayı bir anda 100 daire çıkardığınız zaman o arsanın değeri... Yani, bütün o diğer temellerden bağımsız bir şekilde orada bir rant oluşuyor ve maalesef Türkiye'de oluşan rantın da önemli bir kısmı bu şekilde.
Tabii, şimdi, bir belediye diyelim ki bir yere kaldırım yaptığında veya bir asfalt döktüğünde "harcamalara katılma payı" adı altında oradan insanları da çok incitecek şekilde dünya kadar para alıyor. Bu, yasal yani yasada tanımlanmış bir şey. Ancak, diyelim ki oraya, hemen evinin karşısına çok büyük bir gölet yapıyorsunuz, büyük bir park, bahçe, bir şey yapıyorsunuz, evinin değeri 2'ye, 3'e çıkıyor veya arsasının değeri 2'ye, 3'e çıkıyor, oradan devletin meşru olarak, yasal olarak 1 kuruş para alma imkânı yok. Şimdi, tabii, bunu belediyeler bir şekilde alıyorlar, şu şekilde, bu şekilde. Bir rayici var mı yok mu belli değil. Yani, bunlar çok çalıştığım konular olduğu için şimdi detaylarıyla uğraşmak istemiyorum ancak böyle, işin şeffaf olmayan, düzgün işlemeyen, kişiden kişiye değişen, sistemi olmayan bir yanı var.
Dolayısıyla, şimdi, bir yerde bu kadar rant oluşunca ve ranttan hiçbir şekilde devlet vergi almadığı zaman ekonominin bütün kaynakları da buraya doğru akıyor. Türkiye bunu yaşadı son on yılda, on beş yılda. Yani, mesela, 2002 yılında yüzde 18'ler civarındaydı imalat sanayisinin... Düşüktü, 18 çok düşük bir orandı -imalat sanayisinin millî gelir içindeki payı- şu anda yüzde 15'e düştü, 3 puan daha düştü. Niye? Yani, yüzde 15'lerle bir ülkenin kalkınması, teknoloji geliştirmesi, cari açık sorununu çözmesi, gelirini yükseltmesi mümkün değil. İyi örnek ülkelerde bu, yüzde 30 civarında. Yani, imalat sanayisinin millî gelir içindeki payı yüzde 30. Şimdi, bizde, zaten düşük olan şeyin iyice düşmesi de işte bu az önceki bahsettiğimiz nedenlerle. Yani, ekonominin kaynakları üretimden bu şekilde gayrimenkul ve gayrimenkul üzerinde yapılan işlere doğru, betonlaşmaya doğru kaydı. Yani, diğer şeyler çok önemli, arkadaşlar önemli bir şekilde bahsettiler kent kültürünün, kentlerin nasıl bozulduğundan ama ben iktisadi yönleri üzerinde bu anlamda daha fazla durmak istiyorum. Dolayısıyla, programlarınızda olduğunu biliyorum. Buna çok çalışıldı fakat bir şekilde bu iş çıkmıyor. En son, 2016 yılı 64'üncü Hükûmet Eylem Planı'nda da 5'inci madde olarak yazılmış aslında. 21 Mart 2016'ya kadar bunun yapılacağı burada taahhüt ediliyor. Yani, burada bir kısmı var aslında: "İmar planı değişiklikleri sonucunda ortaya çıkan değer artışından kamunun pay alması sağlanacak." Tabii, burada nasıl bir şey yapılacak onu bilmiyoruz ama bu, düzenleme ortak payındaki usullerin filan çok daha üzerinde. Yani, kastımız şu Sayın Bakanım: Burayı aşırı cazip hâle getirdiğiniz zaman bütün kaynaklar buraya gidiyor, hele hele özel imarda. Yani, diyelim ki bir ticari alan veya konut alanı içerisinde oraya bir otel yapılacak. Yani orada o kişinin işinin görülmesi zaten başlı başına bir değer. Onun haricinde, orada ayrıca ilave bir rant oluşturmanın hiçbir şekilde bir anlamı yok. Dolayısıyla, ilave bir rant oluşması durumunda orada yüzde 100'ünün alınması lazım bu tür özel imarlarda. Genel uygulamalarda da yoğun olarak vatandaşı ilgilendiren yerlerde biraz müsamaha gösterilebilir ama bu işler böyle dönmüyor. Bunlar iktidarlara yakın, yönetimlere yakın, yerel idarelere yakın 3-5 kişinin veya çok sınırlı sayıda bir azınlığın aldığı, kaymağını yediği rantlar. Bu konuştuğumuz şeyler bunlar. Yoksa, bir vatandaşın evi 3 liradan 4 liraya çıkmış, oraların vergilendirilmesi falan, kastımız bu değil. Dolayısıyla, bu vergi işi çok önemli. Buraya lütfen siz de Çevre ve Şehircilik Bakanı olarak destek verin. Hatta siz bu işin eyleminden sorumlu kuruluşsunuz. Bunun bu iktisadi mantığını burada hiçbir şekilde kaybetmememiz gerekiyor.
Şimdi, tabii, hep şu söyleniyor bu betonlaşma üzerinden kalkınmayı savunanlarca: "Efendim, inşaat çok önemli bir sektördür..." Evet, önemli bir sektördür, inşaata hiç karşı çıktığımız falan yok, normal giden inşaata kimsenin bir şey dediği yok. "...şu kadar sektörü harekete geçirir, ekonomiye dinamizmin kazandırır." Şimdi, böyle bir algı yaratılıyor. Aslında, iktisatçılar bilir, "çarpan etkisi" diye bir şey vardır. Yani, yeni yaptığınız, harcadığınız bir şeyin, aslında her şeyin talep yoluyla bir büyüme etkisi, üretim etkisi olur. Ama burada esas bakmamız gereken şey şu: Çok sınırlı kaynağı olan bir ülkede yaptığımız iş üretken bir alan mı? Yani, ilk çarpan etkisi... Yani, bir konut yaptığınızda, bir lüks konut yaptığınızda bunun bir büyüme etkisi olduğunu varsayıyoruz. Şimdi, ithalatla, sızma yoluyla önemli bir şekilde etkisi de aslında yurt dışına kayıyor, o ayrı bir şey ama yaptığımız şeyin tekrar üretiyor olması, gelir yaratıyor olması önemli. Yani, bir fabrika inşaatı yapma ile bir konut yapmanın arasındaki fark bu. Dolayısıyla, "İnşaat büyümeyi olumlu etkiler, inşaat olmazsa şöyle olur, böyle olur." şeklinde gereğinde fazla inşaatın yapılmasına yönelik böyle bir iktisat mantığı diye bir şey olamaz. Buna hiçbir şekilde prim vermemek lazım. Kaldı ki bakıyoruz, şimdi, mesela, bu inşaatın millî gelir içindeki payında hep üretim yoluyla inşaatı alıyorlar. Bu, yanlış bir şey. Yani, burada, mukayese, harcamalar yoluyla inşaatın millî gelir içerisindeki payıdır ki o da yüzde 10 civarındadır. Bu hatta, uluslararası standartların biraz da üzerinde bir orandır. Dolayısıyla, şunu söylüyorlar: "Bizim millî gelirimiz içerisinde inşaat çok düşük, bunun artırılması lazım. Hâlâ biz belli seviyeye gelmedik." Yani, öyle de bir şey yok, onu da özellikle ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Ek süre veriyorum, buyurun.
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, şimdi çevre konusu önemli, çok önemli. Yani, yeşil alanlarımızı, havamızı, ormanlarımızı, ekolojik dengemizi, insan sağlığını; kültürel, tarihî, estetik değerlerimizi korumamız gerekiyor. Burada çevre önemli. Çevre ile ekonomik politikalar arasında da bir uyumun sağlanması gerekiyor. Ben, zaman zaman, geçmişte Çevre Bakanlığında bazı toplantılara da katılmıştım. Çevre benim sorumluluk alanımdaki bir konu değildi ancak vekâleten baktığımızda, Müsteşara vekâlet ettiğimde katıldığım toplantılar oldu. Çevre Bakanlığımızın, özellikle uluslararası taahhüt verirken, böyle biraz daha sadece çevre boyutunu önemseyen fakat iktisadi boyutunu zaman zaman ihmal eden birtakım tavırları olabiliyor. Buralarda da biraz işi... Yani orada çok dengeli, uyumlu davranmak lazım, uluslararası taahhütlerde özellikle. Yani işte genel olarak -ne bileyim ben- karbondioksit salınımı filan gibi uluslararası taahhütlerimizde o dengeyi kaçırmamak lazım. Çünkü şunu bilmemiz lazım: Yani kendi...
Sayın Başkan, çok uğultu var.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen... Sayın Usta'nın sesini duyamıyoruz.
Sayın Usta, devam edin. Ek süre vereceğim.
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.
Yani bu uyuma çok dikkat etmemiz gerekiyor Sayın Bakanım.
Dolayısıyla yani bizim sanayide rekabet gücümüzü azaltacak... Tabii ben şöyle bir sanayi yapalım filan demiyorum, her şeyi, çevreyi tahrip eden, bilmem ne yapan bir sanayi falan değil, ancak orada da aşırı yükler getirecek sanayimizi ve bizim gelişmemizi engelleyecek türden taahhütlere girişme konusunda da biraz daha dikkatli olmamız lazım. Dışişleri Bakanlığı da özellikle orada... Onlar tabii işin başka boyutundalar, yani diplomatik boyutunda. Yani ne kadar fazla şey taahhüt edersek o kadar iyi olurmuş gibi. Tabii onlara kazandıracağı bir prestiji var ancak tabii bu taraftan da işin ekonomik boyutuna bakan kısımların, kalkınmacıların da işin bu boyutunu ihmal etmemesi gerekiyor.
Şimdi, biraz böyle parça parça gidiyorum. Diğer bir husus, bu kentsel dönüşüm meselesi. Kentsel dönüşüm konusunda bir çaba içerisinde Hükûmet. Bunun takdirle karşılanacak yanları var ancak burada, ben, Erdoğan Bey'in bakanlığı döneminde bu işe ilişkin bir rakam verirken yaklaşık 400 milyar dolarlık bir kentsel dönüşümden bahsettiğini hatırlıyorum. Basında bu tür şeyler konuşulmuştu ve böyle sanki işte bunları da olabildiğince en hızlı şekilde yapalım şeklinde bir tavrı vardı. Zaten Türkiye'nin böyle bir kaynağı yok, bunun hemen olmasının imkânı yok. Ama buralarda dikkatli gidilmesi lazım. Nihayetinde dış kaynak kullanıyoruz. Yani cari açık vermek dış kaynak kullanmak demektir. Başkalarının kaynaklarını kullanıyoruz. Kendi kaynaklarımız son derece yetersiz. Dolayısıyla yurt dışından aldığımız kaynakları kullanırken yine üretken olanlara, insanımızın tabii ki sağlığı, hayatı, afet bölgesindeki birtakım şeylerin değişmesi lazım. Onlara filan bir şey dediğim yok ancak buralarda dikkatli gidilmesinde fayda var.
Burada yerli ve yenilikçi üretimin desteklenmesi önemli. Ancak orada da bir tuzağa düşmemek lazım çünkü ben bazı şeyleri de yakından biliyorum. Yerli, yenilikçi üretim deyip böyle aşırı bir bu kanal üzerinden harcama yolunda bazı baskılar olabiliyor. Onu bazen bir tuzak olarak kullanabiliyorlar. Orada da dikkatli olmamız lazım diye düşünüyorum.
Şimdi, işte, betonlaşma derken bu AVM meselesi. Bunu dün Gümrük ve Ticaret Bakanlığı bütçesinde çok konuştuk ama hakikaten bu AVM konusu çok önemli. Onlar işin düzenleme boyutunu yapıyorlar ama siz de şehircilik açısından. Alışveriş merkezleriyle ilgili hususlarda çok daha dikkatli olunması gerekiyor.
Tabii ülkenin bir sosyal konut ihtiyacı var. Bunların planlanması lazım. TOKİ'nin bu anlamda planlaması...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Usta, tamamlamanız için tekrar ek süre veriyorum.
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sosyal konut konusuna önem verilmesi gerekiyor. TOKİ, bu anlamda aracı bir unsur olarak kullanılabilir.
Diğer bir husus, bu geri dönüşüm meselesi, yani atıkların ekonomiye kazandırılması. Bununla ilgili, bilmiyorum, Bakanlığınızın mesela bir çalışması var mı? Ne kadardır? Yani benim bildiğim bir kısım rakamlar var ama onları biraz da test etmek açısından. Bizim bu konuda, maalesef... Sizin sunumunuzda da var, bazı şeylerde, işte madeni yağda, şurada, burada belki olabilir ama özellikle evsel atıklarda böyle hiçbir ayrıştırmanın yapılmadığını biliyoruz. Yani işte Ankara'da yaşıyoruz, Ankara'nın en lüks bölgelerinde dahi maalesef bu konuda sınıfta kalmış durumda Türkiye. Hele hele zaten küçük illerde hiç böyle bir şey yok. İşte ne bileyim ben, pet şişelerdir veya camdır, kâğıttır, bunlar, hâlbuki -yani atık konusu- son derece önemli. Bunların geri kazandırılması çok son derece önemli. Burada belediyelerin yükümlülüklerinin artırılması lazım, vatandaşımızın bilinçlendirilmesi lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Usta, lütfen...
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, hemen bitiriyorum.
Bu konu son derece önemli.
Son olarak Samsun'la ilgili bir konuya değinmek istiyorum Sayın Bakanım. Şimdi Samsun'la ilgili strateji çalışmalarında işte Samsun'un bir turizm kenti olması biraz ön plana çıkar gibi olmuş. İşte sağlık kenti, daha doğrusu bazı ürünlerin, sağlık ürünlerinin üretildiği bir kent olması gibi bir şey ortaya çıkmış ancak Samsun'da hemen yakınında, Samsun-Terme arasında 16 tane santral var. Tabii bir de tarım kenti Samsun. İşte verimli ovaları var, Çarşamba Ovası, Bafra Ovası, Terme Ovası gibi. Şimdi, tam o verimli ovaların yanında termik santral izinleri veriliyor. Son bir tanesi gündemde. Sizin Bakanlığınız da yakından konuyla ilgili zaten. ÇED değerlendirme aşamasında. Hatta bir kısmına, son zamanlarda "ret" verilme gibi birtakım durumlar var. Buralara biraz daha dikkat etmemiz gerekiyor. Termik santral ihtiyacı bu ülkenin vardır. Olması lazım. Enerji ihtiyacımız var çünkü ekonomimizin büyümesi lazım. Ancak yer seçiminde dikkatli olunması gerekiyor. Samsun'a hem turizm kenti, tarım kenti, sağlık kenti deyip yani Samsun'da böyle yoğun bir...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkanım, son uzatma olacak inşallah.
Bu şekilde santral yapımları Samsun açısından yer seçiminin çok uygun olmadığını düşünüyorum. Bu konuyla Bakanlığınızın ilgilenmesinde fayda olur diye düşünüyorum.
Son konum da iç denetim konusunu ben biraz önemsiyorum. Bu iç denetçi kadrolarına baktığımızda 25 tane iç denetçi kadrosu var. Bunun maalesef sadece 12 tanesi dolu, 13 tanesi boş Sayın Bakanım. Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünde de benzer bir durum var. 15 kadrodan 7'si dolu, 8'i boş. Bunlar çok önemli, iç denetim. Şimdi bunu anlatacak durumda değiliz ancak bunların hem kadrolarının doldurulması hem de iç denetçilerin etkin kullanılması sizin Bakanlığınızda yapacağınız işler açısından, reformlar açısından son derece önemli olacaktır, size yardımcı olacaktır.
Ben, tekrar bütçenizin hayırlı olması temennisiyle iyi akşamlar diliyorum, sağ olun.