| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/286) ve 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/285) ile Sayıştay tezkereleri a)Cumhurbaşkanlığı b)Millî İstihbarat Teşkilatı c)Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ç)Diyanet İşleri Başkanlığı d) Devlet Arşivleri Başkanlığı e)Millî Saraylar İdaresi Başkanlığı f)Strateji ve Bütçe Başkanlığı g)İletişim Başkanlığı ğ)Savunma Sanayii Başkanlığı h)Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ı)Yatırım Ofisi Başkanlığı i) Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanlığı j) Finans Ofisi Başkanlığı k) İnsan Kaynakları Ofisi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 25 .11.2022 |
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Çok değerli Cumhurbaşkanı Yardımcımız şahsında, burada bulunan bütün seçkin heyeti saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, efendim, bir defa cumhuriyetimizin 100'üncü bütçesini nasip eden Cenab-ı Hakk'a şükrederek başlamak lazım. Bugün son gün, inşallah bütünüyle bereketli bir bütçe olacak. Arkadaşlar, cumhuriyetin ilanından yaklaşık dört-beş ay sonra bir kurum ihdas edildi, Diyanet İşleri Başkanlığı. Atatürk'ü hep rahmetle anıyoruz ama bunun için hususen özel kayıt düşüyoruz; Cenab-ı Hak gani gani rahmet eylesin ki böyle işsiz bir kurum ihdas etti ve şükür ki ondan sonra bu kurum vazifesini bihakkın yaparak buraya kadar getirdi.
Ara ara sosyal medyada birtakım görseller gözümüze takılıyor. Nevzuhur bir imam çeşidi orta yere çıktı, nevzuhur; "TikTok" imamları, arkadaşlar. Bunların ortak bir jargonu var, bunların dilleri ortak. Konuşmaya başlarken "5'inci surenin 13'üncü ayeti" diye başlarlar oysa bizim alışık olduğumuz şey şudur: Nisa suresinin mesela biz 15'inci ayetinden bahsederiz. Bizim Diyanet İşlerinin zihnimize yüklediği kod budur, medeniyetimiz böyle yüklemiştir ama dediğim gibi o nevzuhur anlayış, maalesef, böyle, bu dili kullanıyor ve bunlar öylesine zemini böyle lekeli hâle getiriyorlar ki insanlar neye uğradığını şaşırıyorlar. Bu noktada Diyanet İşleri Başkanlığına bir vazife düşüyor -onların bütçesini görüşüyoruz- bununla ilgili mutlaka ama mutlaka tanzim edici bir pozisyon almaları lazım.
Şimdi, sabahleyin birisi Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesinin çok kabarık olduğunu söyledi, aslında bir tenkit anlamında, oysa Diyanet İşleri Başkanlığının harcama kalemleri sadece ve sadece personel giderlerini neredeyse ifade ediyor. Bildiğim kadarıyla yüzde 98'ler civarında. Bence, bu neviden yozlaştırmaya dönük yaklaşımları bertaraf edebilmek için Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesini daha da artırmak lazım. Böyle yaparsak Atatürk'ün kurduğu, ihdas ettiği bu kurumu çok daha mütekâmil hâle getiririz ve daha fonksiyonel kılarız; bunun altını çiziyorum.
Bir başkası, arkadaşlar, İletişim Başkanlığı bütçesini görüşüyoruz. Ben gazeteciyim, az önce Enis Bey konuştu -burada da kendisi yok- özellikle basın kartlarına vurgu yaptı, gazeteci kimliğinden filan bahsetti; onun dışında da burada konuşan arkadaşlarımızdan bir kısmı şu anda içeride bulunan gazetecileri kayda geçti. Bu bir tenakuz arkadaşlar, gazeteci kim? Bir defa bunu tarif etmek lazım, kim? Sabahleyin bir tane internet sitesi, haber sitesi açıyor; oldu gazeteci, hatta onu açmaya bile gerek kalmadı, sosyal medyada görsel paylaşıyor, bir haber yapıyor, oldu gazeteci; sonra terörle ilintileniyor "Gazeteci hapse girdi." böyle bir şey olur mu arkadaşlar?
Biz İletişim Başkanlığımızdan şunu bekliyoruz yani bunu da bir tenkit anlamında söylüyorum: Gazeteciyi tarif edilebilir hâle getirmemiz lazım. Genel Kurulda da söyledim, gazeteci kim? Hekimi, doktoru tarif ediyoruz, diş hekimini tarif ediyoruz, eczacıyı tarif ediyoruz ama gazeteciyi edemiyoruz; herkes gazeteci. Sarı basın kartı almak, evet yani bir ayrıcalık ama gazeteciyi tarifte sadece o geçerli değil ki böyle bir şey olabilir mi? Çok müşevveş, çok karman çorman bir hâl var. Öyleyse İletişim Başkanlığının bu yönde ön alması lazım.
Bir başkası, dezenformasyon yasasına vurgu yapıldı "Efendim, çok fazla da bir işlevi olmayacak." denildi. Oysa hepimiz beraber görüyoruz, sosyal medyayı birlikte takip ediyoruz; dezenformasyon yasasıyla beraber çok edepli bir dil çıktı orta yere, dikkat edin, bakın. ben öyle görüyorum yani böyle daha müteyakkız, daha dikkatli. "Çamur at, izi kalsın." tarzı paylaşımlar azaldı. Öyleyse, yaptığımız iş çok doğru bir iş olmuş, bu Parlamento hayırla yâd edilecek bu kanundan dolayı.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul) - Havuzu okuyor musun sen, havuzu?
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Bunu hep beraber görmüyor muyuz Cihangir Bey? Hep beraber yaşıyoruz bunları, birlikte yaşıyoruz arkadaşlar.
Bir başkası, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği. Ya, arkadaşlar, parlamenter sistem, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi mukayesesi yapılıyor ya; sadece ve sadece şu kurumun çalışmasına baksak, onlarla ilgili o toplantı zamanlarını, zeminlerini fikretsek diyeceğiz ki: "Ya, hakikaten çok ciddi mesafe almışız." Millî Güvenlik Kurulu toplandı mı herkes diken üstünde "Acaba ne çıkacak orada, acaba demokrasiye yönelecek herhangi bir tahdit ya da bir söylem çıkar mı?" diye endişeli bir bekleyiş olurdu. Oysa şimdi öyle değil, orada -Genel Sekreterimizle de hakikaten hemşehrimiz olması itibarıyla da iftihar ediyoruz, özel bir isim- memleket için, millet için, devlet için özel kararlar çıkıyor, çok mutedil bir yapı orta yere çıktı. Öyleyse, arkadaşlar, kurumlarla ilgili kayıt düşerken biraz daha böyle dikkatli bir dil kullanmak lazım, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine dönük tenkitler bağlamında söyledim.
Efendim, burada Savunma Sanayii Başkanlığı var -İsmail Bey'den, Harun kardeşimden Allah razı olsun- ne mesafeler aldık, ne kadar böyle iftihar ettiğimiz bir zemin orta yere çıktı. Bu neyle oluyor arkadaşlar? Bu, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin lokomotif hâliyle gidiyor ama bir de şu var, hep söyledik: Kalbini, ruhunu, yüreğini vatana hasreden kadrolarla gidiyor. Ara ara şunu söylüyorlar: "Ya, efendim, tenakuzlar var, dış politikada özellikle dün söylediğini bugün aksi hâlde hayata yansıtmalar var." Bir defa, herkes kendine dönsün baksın -burada bir münakaşa çıksın diye de söylemeyeceğim ama bir not düşmek istiyorum- Suriye politikası bağlamında bize tenkit getirenler dönüp şöyle bir geçmişe baksalar, 2011'den sonra neler yaşanmış, kendileri noktasında yani kendi zaviyelerinde neler söylemişler; bu sefer bize dönük tenkitlerinde biraz daha dikkatli olurlar.
Bakın, ben burada bir kayıt düşeyim size CHP o dönemki milletvekillerinden -ihtimal ki Genel Başkan Yardımcılığı da yaptı, tam bilmiyorum- Şükrü Elekdağ ısrarla bize tenkit yöneltiyor, şunu söylüyor, diyor ki: "Esed'le olan bu dostluktan vazgeçin, yeter! Suriye'deki vatandaşa dönün, onların özgürlük taleplerini karşılayın." Talebi bu bizden, artı CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun düştüğü notlar var "Esed bir katildir." diyor, gazeteler manşet atmıştı o gün; sonra ne oldu? "Esed'le mutlaka bir araya gelinmesi lazım gelir." noktasına geldiler.
Şimdi, değişen şartlarda bir politika değişikliği olduğunda, fena hâlde bir yüklenme oluyor. Oysa hepimiz burada siyaset yapıyoruz. İşte, burada bir kadro var, çok yetkin bir kadro, donanımlı bir kadro. Elbette ki dünyadaki gelişmeleri takip ediyorlar ve ona göre de bir rota çiziliyor. Öyleyse abanarak haksız bir şekilde yönelip Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine, oradan da tabii, asıl özne Sayın Cumhurbaşkanımıza, oraya yüklenmenin çok haklı bir tarafı yok diye düşünüyorum arkadaşlar.
Bir başkası, sabahleyin Özgür Bey çok böyle tafsilatlı bir konuşma yaptı, ben de notlar aldım. Mesela, bu kamu-özel iş birliğiyle ilgili yapılanlara dönük devleti yok ettiğimizi, zarara uğrattığımızı filan kayıt düştü, o manada şeyler. Oysa Ulaştırma Bakanımızın özel açıklamaları oldu, şunu söyledi: "Orada, yakın zamanda, çok yakın zamanda yani yap-işlet-devret modeliyle yapılan birtakım yerler var ki Bakanlığa devredilecek. Bakanlık genel bütçeden pay bile almadan Bakanlığı idare edebilecek şekle gelecek sırf oradan gelen gelirlerle." Dolayısıyla, tenkit edelim ama yani altını da böyle bir sahici kodlarla dolduralım diye özellikle not düşüyorum ben.
Bir başkası "Efendim, kimin hapse girip çıkacağına Cumhurbaşkanı karar veriyor." Ya, bu bir bühtan arkadaşlar, böyle bir şey olabilir mi ya? Adam, Cumhurbaşkanımıza açıktan, çok aleni bir biçimde hakaret ediyor, ceza almıyor. Benim bildiklerim var arkadaşım, burada paylaşacak değilim ama bildiklerimiz var. Yani sosyal medyada ya da basın kanalıyla kalkıp bize yapılsa tahammül edemeyeceğimiz şeyler Cumhurbaşkanımıza yapılıyor. "Efendim, siyasettir. Siyasetçiyse o zaman buna katlanacak." denip ceza almıyor.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son yarım dakikanız.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Öyleyse, böyle birini derdest edip "Hapse girecek, girmeyecek." demesi gibi bir şey olabilir mi?
Bir başkası, arkadaşlar, Sezai Bey bana baktığı için hatırladım: Kürt düşmanlığı. Kim demiş Kürt düşmanlığı ya? Kürt'ün en esaslı hamisi AK PARTİ olmuştur, Sayın Cumhurbaşkanımız olmuştur. Elhamdülillah, bununla da iftihar ediyoruz. Biz insana yöneliyoruz, insana. Dahasını söyleyeyim: İnsanı da geçtik, biz eşyaya bile çok dikkatli davranırız, müteyakkız yaklaşırız çünkü biliriz ki nereye baksan Cenab-ı Hakk'ın yansıması vardır.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son cümlelerinizi alalım, süreyi aştınız.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Öyleyse bu neviden bir yaklaşım, evet, haksızlıktır.
Ben, Cumhurbaşkanlığı bütçemizin Allah'ın izniyle çok bereketli olacağını biliyorum. Değerli Cumhurbaşkanımız, Cumhurbaşkanı Yardımcımız şahsında bütün heyete saygı sunuyorum. Hayırlı uğurlu olsun diyorum.