KOMİSYON KONUŞMASI

SALİH CORA (Trabzon) - Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız, çok kıymetli bürokratlar, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Başta Cumhurbaşkanlığı olmak üzere, bağlı kuruluşların bütçelerinin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Tabii, bugünkü gündem gereği daha çok Cumhurbaşkanlığının bütçesinin görüşüldüğü bir günde hükûmet sistemi tartışmaları müzakerelerin odağına yerleşmiş durumdadır. Şunu ifade etmek isterim ki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçiş milletimizin iradesiyle ortaya çıkmıştır ve milletimizin keyfî bir iradesiyle bu sisteme geçiş söz konusu olmamıştır, bunun bir tarihsel süreci vardır yani sizin tarif ettiğiniz anlı, şanlı, muhteşem parlamenter sistemin işlenmez kılınması ve süreçleri sürekli tıkayan bir modele dönüşmesi nedeniyle Türkiye bir karar verme mecburiyetinde oldu ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçti. Eğer parlamenter sistem yetmiş yıllık süreci içerisinde çok güzel örneklere vesile olmuş olsaydı ve Türkiye'nin gelişmesine, kalkınmasına vesile olacak adımlar atsaydı, demokratik kültürümüzün gelişmesini önceleyen yaklaşımlar ortaya koysaydı bu sistem belki de milletimizin önüne yeniden getirilmemiş olurdu. Bu sistemde, parlamenter sistemde, baktığımızda, sürekli darbe üreten bir sistem, bir mekanizma oluşmuştu.1960'lı yıllarda, 1970'li yıllarda, 1980'li yıllarda, 1990'lı yıllarda ve nihayetinde 2007 ve 2015'e de baktığımızda, darbe üreten bir sistemin artık kendi kendini infilak ettirdiği bir durumla karşı karşıya kaldık. Ve nihayetinde, yine, yapılan çalışmalar sonucunda, Türk milletine en uygun, toplumumuza en uygun sistem olarak bütün dünyadaki sistemlerden farklı olarak Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine karar verildi. Parlamenter sistemde koalisyon vardı, belirsizlikler vardı, darbe vardı, kriz vardı; krizin hem siyasi hem ekonomik boyutu vardı. Dolayısıyla bu sistemden sanki tekrar geriye dönüş olduğu zaman her şeyin düzeleceği manasında bir yaklaşımı doğru bulmuyoruz. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, yeni bir sistemdir. Yetmiş yıl denenmiş ve kötü sonuçlar vermiş bir sisteme dönüş yerine beş yıllık bir sistemi revize edecek, eksiğini aksağını ortadan kaldıracak, onu güçlendirecek ve ona daha fazla şans ve imkân tanıyacak bir sistemde ısrar etmenin daha doğru olduğunu düşünmekteyim yani bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine yönelik saldırıları çok acımasız olarak değerlendiriyorum. Şimdi, şöyle ifade edeyim: Bu sistemden dolayı yargı bağımsızlığı eleştiriliyor, arkadaşlar yani "Dünya lideri tutukluyor, diğer dünya liderleri bırakıyor." şeklinde bir yaklaşım ortaya konuluyor. Önceki parlamenter sistemde nasıl bir yargı vardı? Ya, bu milletin oylarıyla seçilmiş bir Başbakanı yalan dolan belgelerle beraber idam eden yargı sistemi hangi hükûmet sistemi döneminde olmuştu? Yine, aynı şekilde, bu ülkede "Bir sağdan, bir soldan." diyerek cezaevleri doldurulup bu ülkenin gençlerinin, 17 yaşındaki çocukların yaşını büyüterek idam ettiren yargı sistemi hangi hükûmet sistemi döneminde olmuştu? Bu ülkenin, bu vatanın çocuklarını sırf kılık kıyafetinden dolayı, başörtüsünden dolayı yargısız bir şekilde infaz hangi hükûmet sistemi döneminde oldu? Bu ülkede şu an Cumhurbaşkanlığı yapan kişiyi sırf şiir okudu diye -yani kalkıp herhangi başka bir eylem içerisinde bulunmadı, şu anda cezaevinde bulunan kişilerle karşılaştırma dahi yapmak istemiyorum- cezaevine gönderen ve "Artık muhtar dahi olamaz." diyen yargı sistemi hangi hükûmet sistemi döneminde olmuştu? Dolayısıyla bunun örneklerini çoğaltmak mümkündür yani çok fazla örnekler vardır.

Yargıdaki münferit olaylar üzerinden bir hükûmet sistemini eleştirmenin çok bir temeli olduğu kanaatinde değilim.

Aynı şekilde, şunu ifade etmek isterim ki: Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi sonrasında da sadece Türkiye'de değil, dünyada çok farklı gelişmeler oldu. Yani dünyadaki gelişmeler ister istemez Türkiye'yi etkiliyor. Türkiye'de ekonomik sorunlar anlamında, özellikle enerjideki dışa bağımlılığımızın ortadan kalkmaması nedeniyle sorunlar bizi etkiliyor. Bir pandemi sürecini görmezlikten gelemeyiz. Üretim çarklarının tahrip olduğu, tedarik zincirinin koptuğu, seyahat kısıtlamalarının olduğu, arz talep dengesinin bozulduğu bir dönemde, Türkiye, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle beraber yine de milletini, vatandaşını koruyan önemli hamleler gerçekleştirmiştir ve bu hamleler sonucunda hem bir taraftan terörle mücadele hem bir taraftan Mavi Vatan'daki hakları savunmak hem bir taraftan Azerbaycan ile Karabağ'ın hukukunu savunmak, bir taraftan kendi jeopolitik risklerini bertaraf ederken bu krizi de, pandemi sonrası oluşan ekonomik sorunları da teğet geçecek şekilde çözmeye çalışıyoruz. Evet, bir enflasyon sorunu vardır, biz bunu inkâr etmiyoruz ama bunu da çözecek olan yine biziz. Şu anda, faizlerin yüzde 9,5'a inmesini, reel faizlerin de, piyasadaki faizlerin de bu orana yaklaşacak olması ümidi, işsizliğin yüzde 9,8'lere inmesini, ihracatta 255 milyar dolarla rekorlar kırmamız, Türkiye'nin büyüme trendini yükseltmesini esasında olumlu gelişmeler olarak değerlendiriyoruz. Yani, bu sistem olmamış olsaydı bunlarda bu kadar hızlı ve etkin kararlar alabilmemiz mümkün olmazdı. Parlamenter sistemin şu anda hayatta olduğunu düşünelim: Rusya-Ukrayna arasında savaş var, A partisi lideri diyecek Rusya'nın yanında yer alalım, B partisi lideri diyecek Ukrayna'nın yanında yer alalım, C partisi diyecek ki tarafsız kalalım... Böyle bir durumda, işte bir tahıl krizi olduğunda apışıp kalacak ve tarafsız kalayım derken bitaraf olacak bir ülkenin yaşayacağı sorunları, sıkıntıları hep beraber görmemiz gerekiyor. Dolayısıyla biz Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi kendi kabiliyetlerini, kendi dinamiklerini ortaya koydukça daha fazla üretken bir sistem olduğunu ve toplum, millet ve ülke için daha yararlı bir sistem olduğunu düşünüyoruz; buna bir "tek adamlık sistemi" diyerek yıpratmak ve karalamak doğru değildir. Asıl, parlamenter sistem azınlığın çoğunluğa tahakküm ettiği bir sistemdir. Yani yüzde 30'la bir parti iktidara gelebilir, biz yüzde 32'yle tek başımıza iktidara geldik. Meclis Başkanını biz seçtik, bakanları belirledik, Başbakanı seçtik, 27 Nisan olmasaydı, 367 gibi bir karar, parlamenter sistemin o anlı şanlı yargı sistemi, Anayasa Mahkemesi olmasaydı Cumhurbaşkanını da biz seçecektik. Cumhurbaşkanını da biz seçtiğimizde dolayısıyla her şeyin ataması ve seçmesi bizim uhdemizde olacaktı.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Toparlayabilirseniz sevinirim.

SALİH CORA (Trabzon) - Bu mu daha demokratik sistem, yoksa milletin elinde iki oyunun olduğu Cumhurbaşkanını -yürütmeyi- halkın oyuyla doğrudan seçen, yine yasamayı da doğrudan halkın oylarıyla seçen bir sistem mi daha demokratiktir? Önemli olan, bu sistemi en uygun şekilde tatbik edebilmektir. Cumhurbaşkanının partili olması, aynı zamanda bir siyasi partinin genel başkanı olması bu sisteme atfedilebilecek bir olumsuzluk değildir; bu zorunluluk değil, bir tercihtir; Cumhurbaşkanımız böyle tercih etti. Sırf bundan dolayı, bu tip yaklaşımlardan, örneklerden dolayı sistem tartışması içerisinde bulunulmasını doğru bulmuyorum. Şu anda, Cumhurbaşkanımız yürütme yetkisini kendi elinde bulunduran kişi, bu milletin yüzde 50'sinin üzerindeki oyla beraber yetkilerini kullanıyor. Yüzde 30'la iktidara gelen bir partinin atadığı bir Cumhurbaşkanına bu kadar yetki verildiği yerde halkın oyuyla seçilen Cumhurbaşkanın aldığı kararların meşruiyetini de sorgulamak abesle iştigaldir.

Bütçenizin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.