KOMİSYON KONUŞMASI

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, değerli hazırun, basınımızın değerli mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Söyleyeceklerimin muhatabı önce kendi nefsim, sonra benim de içinde bulunduğum toplumumuz ve özelde de Diyanet İşleri Başkanlığımız. 3 Mart 1924 tarihinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı, ülkemizin önemli bir anayasal kuruluşudur. Anayasa'mızın 136'ncı maddesinde Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili düzenlemeler var; buna göre, genel idare içinde yer alan, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinen bir kurumumuz. Diyanet İşleri Başkanlığı, bugün itibarıyla Cumhurbaşkanlığına bağlı da bir kurum. Teşkilat Yasası'nda tarif edildiği gibi, İslam dininin inançları, ibadet, ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmekle görevlidir. Görev tanımı da bunlardır. Diyanet İşleri Başkanlığı kendisine verilen bu görevi bihakkın yapabiliyor mu? Soru bu. Bütçesine baktığımızda, çoğu kez, yıllar itibarıyla da baktığımızda bir iki bakanlığın bütçesinden daha büyük bir ödenek alan ve bunu harcayan Diyanet İşleri Başkanlığımız, gerçekten bu kendisine verilen görevi yerine getirebiliyor mu yani ibadetlerimiz ahlaka dönüyor mu? Biz, birbirimizle olan ilişkilerimizde hukuki zemin yaratacak davranışlardan kaçınıyor muyuz? İktisadi hayatımızda yazdığımız çeklere sahip çıkıp çekin karşılığını ödüyor muyuz? Senedimize sahip çıkıyor muyuz? Yalan söylüyor muyuz? Yalan söylemekten kaçınıyor muyuz? Aldatıyor muyuz, aldanıyor muyuz?

Bütün bunlar, elbette 2023 yılı bütçesinde harcanacak olan 35 milyar TL'lik girişin bir çıktısının olması lazım. O çıktıların görüneceği yer de bizim toplum olarak birbirimizle olan ilişkilerimize, mahkemelerdeki davaların azalmasına, karakoldaki dosyaların azalmasına, komşularımızla olan ilişkilerimize bunun yansıması lazım. Ama maalesef, biz, gelinen nokta itibarıyla bu 35 milyarlık ve önceki yıllarda harcanan paranın çıktısını çok fazla göremiyoruz. Görkemli camiler yapıyoruz, camilerimizin sayısı çok arttı ama artan cami sayısına rağmen cemaat giderek azalıyor ve bu da dediğim gibi; dışarıya, eylemlerimize ahlak olarak yansımıyor.

Her ekonomik sistemin ürettiği bir ahlak var. Bugün enflasyonist bir ortamda yaşıyoruz; enflasyon, aslında ahlaksızlık üreten bir sistem. Dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığımızın bu konularda da bir şeyler söylemesi gerekir ama onu söylerken sistemin nasıl bir çalışma içerisinde olduğunu, enflasyonun ahlakı nasıl tahrif ettiğini de söylemesi ve burada da bir pozisyon alması gerekir ama Diyanet İşleri Başkanlığımızda biz böyle bir şey göremiyoruz.

Söyledi mi, bilmiyorum; araştırma yaptım, yalanladığını görmedim, bir gösteren de olmadı. Bir yurttaşımız ki isminin başında "profesör" unvanı var, şöyle bir cümle kullanmış; yalanladığını görmedim, demediyse de kendisinden özür diliyorum. Bunu, onun söyleyip söylememesi de önemli değil yani toplumda şu anda böyle bir söz dolaşıyor, bu söz üzerinden söylüyorum, diyor ki: "İktidara zarar verecekse haksızlık ve yanlışlardan şikâyetle doğruları söylemek caizdir diyemem." Bu, nebevi ahlakın neresine sığıyor? Sayın Diyanet İşleri Başkanlığımızdan böyle bir söz söylense... Ben "Bu kişi söylemiştir." demiyorum ama sosyal medyada sürekli dolaşıyor, kendisinden de "Ben böyle bir şey demedim." diye bir şey de görmedim. Dolayısıyla bunun, toplumun ahlakı üzerinde yarattığı tahribatın ve bizim geleceğimizle ilgili harcanacak olan 35 milyar TL'yle bir ilgilendirilmesi gerekiyor.

Mesela, ben şöyle düşünüyorum: Kur'an-ı Kerim'in 4'üncü suresinin 135'inci ayetinde Cenab-ı Hakk diyor ki: "Ey inananlar; kendiniz, anneniz, babanız ve yakınlarınızın aleyhinde dahi olsa Allah için tanıklık ederek adaleti gözetin. İster zengin ister fakir olun; Allah her iki gruba da bakar. Öyleyse, kişisel çıkar ve duygularınıza uyarak taraflı davranmayın. Gerçeği çarpıtırsanız veya tanıklık etmekten çekinirseniz, bilesiniz ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır."

Bizim dinimizin ahlak üretmesi lazım. Burada kimseyi hedef almıyorum, bu sözlerin birinci muhatabı kendi nefsim. Ama maalesef, bu konuda yeterli duyarlılık gösterilmiyor. Bu 35 milyar TL'lik harcamanın çıktısının karşılığı bu olmalı, bunun için çalışılmalı.

Belki diğer milletvekili arkadaşlarımıza da gelmiştir, Diyanet teşkilatında çalışan geçici Kur'an kursu öğreticileri ve diğer kişiler birtakım mağduriyetlerinden söz ediyorlar ve isteklerini bize bildirmişler. Öyle anlaşılıyor ki Diyanet İşleri Başkanlığı da ve orada çalışan personel de toplumun genelinin muhatap olduğu uygulamadan ve total olarak ürettiğimiz ahlakın dışında kalamıyor. Öğretmenlerin ne sorunu varsa Diyanet personelinin de var, Çalışma Bakanlığından ne talep ediliyorsa onların da benzer talepleri var, diğer meslek gruplarının da talepleri var. Mesela, diyorlar ki: "Milletimize din hizmeti sunan, rehberlik ve önderlik yapan din görevlileri ve Kur'an kursu öğreticilerinin tamamı kadrolu olmalıdır. 4/B sözleşmeli olarak çalışan imam, müezzin ve Kur'an kursu öğreticileri kadroya geçirilmelidir. Vekil imam-hatip, müezzin, kayyum, fahri, geçici Kur'an kursu öğreticileri kadroya geçirilmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı hiç kimse tarafından politik ve güncel kısır tartışma alanlarının içine sokulmamalıdır." Demek ki bu yurttaşımız, bu görevlimiz Diyanet İşleri Başkanlığının güncel, kısır çekişmelerin içerisinde yeri geldiğinde de siyasette taraf olunduğundan rahatsız olmuş, böyle bir gerçek de var. Dolayısıyla, bu 35 milyar TL harcanırken bunlar dikkate alınmalı. "Özellikle, Diyanet İşleri Başkanlığına atama, nakil ve görevde yükselmelerde liyakat esas alınmalıdır." Demek ki liyakat burada da yok, diğer kurumlarda yok, burada da yok. Dolayısıyla, bu 35 milyar TL harcanırken nebevi ahlak nasıl türetilecek, nasıl üretilecek, bunun üzerinde Diyanet İşleri Başkanı kafa yormalı ve bununla ilgili olarak da belli aralıklarla topluma hesap vermelidir ve şeffaf olmalıdır. "Kurumların idarecileri Diyanet çalışanlarımızın dertleriyle ilgilenmelidir. Çalışanlar arasında taraf olmadan, ayrım yapmadan, hakkaniyet ölçüsünde bir yönetim anlayışı tesis edilmelidir. İş ehline verilmelidir." Demek ki burada da iş ehline verilmiyor. "Çalışanların maaş anlaşmaları sadece katılım bankalarıyla sınırlı kalmamalıdır. Promosyon ödemesi 6 bin TL gibi bir rakamla sınırlandırılarak personel mağdur edilmiştir, promosyon miktarı diğer kurumlara göre yeniden artırılmalıdır." İnsanız, Diyanette de çalışsak, Millî Eğitimde de çalışsak yemek, içmek, geçinmek zorundayız ama sistemimizin, ekonomik hayatımızın ürettiği ortak ahlaka tabiyiz. Bu insanları da bu taleplerinden dolayı bence kınamamak gerekiyor, dolayısıyla, adil davranmak gerekiyor.

Sistemde Diyanet İşleri Başkanlığını biz iki yıldır, üç yıldır tartışıyoruz. Uygulanan bir ekonomik sistem var, bu ekonomik sistemin oturduğu baz "Faiz sebeptir, enflasyon sonuçtur." ve şu anda da enflasyon gerçekten ahlakı tahrip ediyor, gerçekten tahrip ediyor çünkü cebimize koyduğumuz, devletin vatandaşının cebine koyduğu 100 liranın alım gücü senenin sonunda 5 liraya, 10 liraya düşüyor.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Yılmaz, süreniz doldu, son bir cümle alayım, rica ediyorum.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Bitiriyorum efendim.

Dolayısıyla, ortada nas diye bir şey var. Efendim, şu anda gelinen noktada yüzde 9 faiz -o da nas- helal de üstündeki yüzde 16-19 haram mıydı? Ne olması gerekir? Bu konularda hiç mi fikriniz yok? Bu 35 milyar TL'yi harcarken toplumun üzerinde tartıştığı bu konularda hiç mi söyleyecek sözünüz yok? Lütfen, bu konuda bir adım ileri çıkın ve bu eksikliğini duyduğumuz ahlakı ürettirecek sistemi kurmak için ne yapılması gerekiyorsa bunu toplumla paylaşın.

Teşekkür ediyorum.