KOMİSYON KONUŞMASI

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli hazırun; öncelikle, 2016 bütçesi için, umarım, Türkiye açısından -Enerji Bakanlığı dediğimizde çok hassas ve çok önemli bir başlığı teşkil ettiği için- doğru, hedeflere uygun ve geçmişten var olan birçok başlıktaki sorunları açıklayabilmiş, gerektiğinde de tespitlerle ilgili çözümleri yaratabilmiş bir dönemi yaşarız.

Şimdi, Enerji Bakanlığı dediğimizde, dünyada ve Orta Doğu'da yaşanan bu -aslında bakarsanız- kanlı ve savaş dolu coğrafyanın hazırlayıcısı enerji diye düşündüğümüzde, gerçekten hem ülke hem de dünya hem ekonomik hem sosyal hem toplumsal hem siyasal açıdan ne derece etkin, hassas ve önemli bir konunun üzerinde değerlendirmeler yaptığımız veya yapıyor olduğumuz çok açıktır. Bugün baktığınızda, on binlerce kilometre uzaktan gelerek bölgesel hâkimiyet ve siyasi yapılanım sağlamayı hayal edenler, temelde enerji ve ona bağlı türevlerin ortaya koyduğu güç dengeleri ve güç savaşlarının kendi açısından "Nasıl değerlendiririm?" sorgulamasıyla bir siyasi süreç işletiyorlar. Böyle olduğu zaman da böyle hassas bir konu üzerinde, sanıyorum ki bu ülkenin Parlamentosu ve özellikle bu konuyla ilgili düzenleyici, denetleyici ve uygulama noktasında da doğru stratejilerin belirleneceği bir Bakanlık üzerinde görüş alışverişinde ve bütçe değerlendirmesi içerisinde oluyoruz.

Şimdi, bir ülkeye baktığımızda ve bir ülkenin enerji ithalatındaki aşırı bağımlılığını değerlendirdiğimizde, enerji güvenliği için olduğu kadar o ülkenin ekonomik güvenliği ve dış politika açısından da büyük bir risk oluşturduğu, bu dışa bağımlılığın oluşturduğu riski çok iyi görmemiz gerekiyor. Buna şimdi baktığımızda, bizim ağırlıklı olarak bugün ilişkilerimizde soğuk ötesi bir rüzgârın estiği Rusya'yla ilgili değerlendirme yaptığımızda, bugün Avrupa Birliğinde bile doğal gazda Rusya'yla ilgili bağımlılığı kabul edilebilir seviyelere düşürmek üzere çeşitli çalışmaların yapılmaya başlandığını görüyoruz. Diğer taraftan baktığımızda, kaynak çeşitlendirme açısından birçok ülke bu yönde çalışmalarını kurgularken, bizim kaynak çeşitlendirme açısından yeterli derecede bir çalışma ve verimliliği artıracak yönde kararlı uygulamalar yerine, kolaycılığa kaçan, hatta hatta doğal gazı öyle sınırsız bir kaynak gibi görüp "Bütün enerji üretimimizde de bunu kullanalım, bunu kullanıp üretim yapanları destekleyelim ve oradan çıkacak olan enerjiyi de kullanalım." noktasında ve hızla artan yani yeri geldiğinde arzın talebin çok üstüne çıktığı birtakım yatırımların da kendini gösterdiği bir dönemden geçtiğimiz çok net olarak kendini gösteriyor.

Şimdi, Türkiye'nin enerjideki durumuna kısaca bir baktığımız zaman, birincil enerji tüketiminde ithalata bağımlılığımız yüzde 75 civarında, 73-75 arasında ve Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara geldiği yıllara döndüğümüz zaman bu rakam yüzde 67'ler seviyesinde. Yine, 2002 yılında enerji ithalat faturamız aşağı yukarı 10 milyar dolar seviyesinde, 9,5-10 milyar dolar seviyesinde, bu rakam 2015'e geldiğimiz zaman aşağı yukarı 37,8 milyar dolar, ki bu rakamın geçtiğimiz yıllarda, 2012'de 60 milyara, 2013'te de 55 milyar dolara kadar çıktığını biz gördük ve tespit ettik. Düşen enerji talebi ve azalan petrol fiyatlarına rağmen de bu rakamın hâlâ yüksek seviyede olduğunu hep beraber görüyoruz. Bu, özellikle yüksek bağımlılığımız olan doğal gazımızın yüzde 98'ini ithal ediyoruz ve bu ithalatımızın yüzde 55'i de Rusya Federasyonu'ndan gerçekleşiyor yani biz yüzde 98 doğal gazımızı ithal eden bir ülkeyiz. Petrolde, eğer petrol ürünlerinin hepsini dâhil edersek, Rusya'ya bağımlılığımız neredeyse bütün petrol ürünlerinde yüzde 20'lere geliyor. Kömür ithalatına bakıyorsunuz, kömür ithalatını da yine bu ülkeden gerçekleştirdiğimiz çok açık tabloda ve bunlar yetmiyormuş gibi bir de tabii, nükleer santral sürecimiz yaşandı, onunla ilgili de zaten biraz sonra farklı birkaç tespiti de paylaşacağım. Akkuyu'yla ilgili de yine belli bir yüzde 100 iş noktasında anlaşılmış. Bu kadar yoğun bir derecede bağımlılığın bu son on iki on üç yılda kendini gösterdiği bir süreci hep beraber yaşamış olduk. Peki, bunun, tabii, yaşanan siyasi, toplumsal ve ekonomik sonuçlarıyla beraber baktığınızda, nerede, hangi noktaya nasıl geldiğimizi de sorgulama açısından gerçekten çok önemli olduğunu görmek çok açık.

Şimdi, bizim tükettiğimiz veya ithal ettiğimiz gazın yüzde 55'i Rusya'dan geldiği gibi, baktığınızda, biz, acaba bu doğal gaz günlük ihtiyacımızı karşılayacak çeşitlendirmeleri yapacak noktada mıyız? Veya "Ne kadar kullanıyoruz, kimlerden kullanıyoruz?" dediğimizde, ağırlıklı Rusya'dan aldığımız gibi, Mavi Akım'dan, İran'dan ve bunun yanında Azerbaycan'dan, Nijerya, Cezayir'den LNG kullanımının yanında, bir de özel şirket olan Egegaz'dan kullanımımızla beraber aşağı yukarı 200 milyon metreküpe yaklaşan bir günlük tüketim noktasındayız. Bu günlük tüketimle ilgili, Sayın Bakanım, siz hesapladığınızda, özellikle soğuk kış günleri açısından baktığınızda, Türkiye'nin mevcuttaki günlük maksimum gelebileceği tüketim miktarı ve bunun karşılanacağı alternatif kaynaklar ve bunların dağılımına herhangi bir şekilde olumsuzlukta nasıl müdahale edeceğiniz noktasında bir stratejiniz, bir düzenlemeniz ve buna bağlı olarak ortaya koyduğunuz bir tercihler silsilesi bulunmakta mıdır? Bunu özellikle merak ediyorum.

Diğer taraftan baktığınızda, tabii, enerjide biz neden enerji çeşitliliğini artıramadık, neden yenilenebilir enerji noktasında baktığımızda... Dünyada birçok ülkede, birçok büyük, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler açısından baktığımızda, uygulanan bir çeşitliliği artırma yönündeki politikalara rağmen bizim neden rüzgârdan, neden güneşten, neden su kaynağından yeterli faydalanamayacak bir noktada olduğumuzu sorgulamamızda da fayda olduğunu düşünüyorum. Ama, su kaynağı dediğimizde de hidroelektriği can suyunu bile ortadan kaldıracak tercihlerle değil, yüksek debili ve yüksek oranda rantabl üretim yapacak olan bir hidroelektrik santral yapısıyla değerlendirmeyi neden tercih etmedik diye sorgulamak gerekiyor. Tabii, çok acıdır ki 1990'lı yıllarda yüzde 50'lerde olan Türkiye'deki enerji mülkiyeti, şu anda yüzde 75 itibarıyla baktığınızda yüzde 50 değil, bu yüzde 100'lere doğru gidecek olan bir oranla da kendisini gösteriyor.

Bazen sorgulanabilir: "Ya, neden herkes bu Orta Doğu'da yani Amerika niye Orta Doğu'da, Orta Doğu'ya niye bu kadar yakın?" dediğinizde, baktığınızda petrolde hâlâ bir dışa bağımlılığı ve ona bağlı olarak da ortaya koyduğu bir tercih var. Diğer taraftan, "Rusya niye Orta Doğu'da?" dediğinizde, onun da amacı petrolü ve onun getirdiği gücü kullanarak denizlere açılmak ve oradan Akdeniz üzerinde farklı bir piyasayı ve ona bağlı olarak kendi ekonomik gücünü artırmak. Katar bile Orta Doğu'da, baktığınız zaman onların da Suudi Arabistan'dan sonra kendi LNG'lerini pazarlama ihtiyacından kaynaklanan böyle bir dönemsel Orta Doğu'da varoluşları da var. Yani, baktığınız zaman "Orta Doğu'da kim ne için var ve bu karmaşa niye çıkıyor?" dediğinizde, ya birileri bir ihtiyacını karşılamak ya da birileri bir şeyleri orada etkin olarak var olan gücüyle kullanıp bölgesel siyasi güç yaratmak için değerlendiriyor. Biz de Türkiye olarak, var olan bu enerjiyle ilgili tablo içerisinde kendi güvenliğimiz, kendi başarımız ve bize oluşabilecek tehditlere karşı ne kadar hazırlıklı olabildiğimizin de sorgulamasını yapmamız gerektiği düşüncesindeyim.

Diğer taraftan, tabii, ilgili kurumlarla ilgili çok farklı farklı değerlendirmeler var ama ben Sayın Kuşoğlu'nun dediği gibi, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun gerçekten basınla paylaştığı Ocak 2016 değerlendirmesi ve fiyat artışıyla ilgili, o oranla ilgili değerlendirmesini gerçekten çok enteresan buldum. "Dağıtım ve iletim bedellerini ayrı ayrı uygularken ortaya çıkan sonuçtan dolayı şimdi böyle bir rakam hesabı yapıldı." dendiğinde, gerçekten vatandaş faturaya baktığında, bir de biz sizi dinlediğimizde zam yerine makul artışın sorgulamasını kendi söyleminde de ortaya koyuyor, bu da çok net ve çok açık.

Diğer taraftan, Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun 2014 Sayıştay Raporu'yla ortaya konmuş, aslına baktığınızda hizmet alım ihaleleriyle ilgili belirlenmiş bir başlık var. Bu da Sayıştayın yine tespit ettiği ve Akkuyu Nükleer Santral sürecinde teknik hizmet danışmanlığı almak için Kamu İhale Kurumunun yönetmelikle kapsam dışında bırakıldığını tespit eden bir rapor ve bu araştırma...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - ...geliştirme projeleriyle ilgili giderlerin...

BAŞKAN - Sayın Tamaylıgil, lütfen tamamlayın.

Buyurun.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - ...tamamına yakınında temel ilkelere aykırı ve ihale usulleri arasında olmayan doğrudan temin yöntemiyle karşılanmasının yanlışlığını belirlemiş ve danışmanlık hizmetiyle ilgili ortaya konan bu tespitin değerlendirmesinde de gerekli bilginin verilmediği noktasında da bir tespit söz konusu.

Diğer bir taraftan, tabii, Akkuyu'yla ilgili çok farklı farklı iddialar dönem dönem... Hatta bunun tarihsel, kronolojik bir raporu bile var ve o raporun içine baktığınızda bizim bölge milletvekili arkadaşımız Sayın Atıcı'nın da gündeme taşıdığı ÇED raporuyla ilgili bir iddia var. Onun da cevaplanması noktasında herhâlde bu hassasiyeti gösterebiliriz. Yani, görevden ayrılmış mühendisler tarafından imzalanmış olduğuna dair bir iddia var. Bu konuda bir değerlendirme yapılırsa çok sevinirim.

Ayrıca, sizin tarafınızdan yani Hükûmet tarafından Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının Hükûmete teslim ettiği bir rapor var. Bu rapor, Entegre Nükleer Altyapı Gözden Geçirme Raporu. Bu raporla ilgili olarak... Nedense bu rapor kimsenin eline geçmesin, kimse değerlendirmesin gibi saklanarak kamuoyuyla paylaşılmayan bir rapor. O raporda ne deniyor Sayın Bakanım? Çünkü baktığınızda yine ÇED raporuyla ilgili olarak mahkemede devam eden bir dava içerisinde bu rapor isteniyor ama yine sizin bürokrasiden değerli bir daire başkan vekilinizin imzasıyla bu raporun paylaşılmayacağı ve çeşitli dayanaklarla bu raporun verilmeyeceğine dair bir yazı var. Böyle olduğu zaman neden bir paylaşımda... O paylaşımın içeriğinde şeffaflaşmanın ve ortaya konulacak olan bu değerlendirme imkânının neden oluşmadığı, oluşturulmasına izin verilmediğini de sorgulamak isterim.

Diğer taraftan, bakıyoruz, enerji çok önemli ama Türkiye'de vazgeçilmeyecek çevre de önemli. Ne enerji adına çevreyi perişan etmek ki bunun için de baktığınız en büyük... Dün zeytini konuşuyorduk, zeytinle ilgili, enerji uğruna yaşanan gelişmeler veya işte "derelerin kardeşliği" dendi. Enerji için bir şeyleri yapmak tamam, doğru ama yerinde hiçbir dengeyi bozmadan, o dengenin içinde hareket ederek Türkiye'nin şu enerji tablosunu olumluya çevirecek çalışmaların yapılması çok doğal olarak değerlendirilmeli. Maden de öyle. Madenleriyle zengin bir ülkeyiz ama madenimizin katma değerini bile kendimize ayıramayacak yönde bir tercihimiz var. Altın çıkarırız; altının değerlendirilmesini, altının katma değerini başka ülkelere bırakırız ve altının çıkarılması sürecinde yaşanan tüm olumsuz şartları yine bizim ülkemize bırakırız.

Bakın, şimdi, karbon monoksitle ilgili, karbonla ilgili ve ona bağlı bir akıllı vergilendirme sistemini IMF bile getiriyor. Bu özellikle bir yeni emperyal yapının kendini gösterdiği bir... Bununla ilgili herhangi bir araştırmanız, düzenlemeniz veya bunu araştıran bir biriminiz var mı, onu da sormak isterim.

Son olarak, hem doğal gaz açısından hem enerji açısından hem de baktığınızda madencilik açısından çalışan sivil toplum kuruluşları var. Bunların dile getirdiği ve hâlihazırda çözüm beklediği çok önemli başlıklar da var. Tabii doğal gazdaki rekabetin, BOTAŞ'ın o piyasa üzerinde oluşacak rekabeti yeterince ortaya koymayan yapısının, yine, büyük sermaye yatırımlarının Türkiye'ye gelememesinin başlıklarının, yenilenebilir enerji noktasında biraz önce dile getirdiğim iyileştirici, ön açacak ve daha da artıracak... Yani, düşünün bir kaya gazı olayı dünyada petrol fiyatlarıyla ilgili hangi noktalara geldiğini....

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız Sayın Tamaylıgil.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - O yüzden, bir, bölgesel konumumuzu bilelim. Önemimizi bilmemiz gerektiğini düşünüyorum. Biraz önce diğer ülkeler açısından bu ortaya çıkmıştı. Yani, Putin zamanında Nabucco iptal edilince "Noel hediyesi verdiler bana." demişti. Biz hediyeler vermek yerine kendi gücümüzle bölgesel hâkimiyetimizi kuralım ve buna göre değerlendirmelerimizi iyi yapalım diyorum.

Anlayışınız için teşekkür ediyorum.