| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı hakkında (1/297) ve Sayıştay tezkereleri a) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı b) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu c) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü ç) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu d) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü e) Çevre ve Şehircilik Bakanlığı f) Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 09 .02.2016 |
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan, sabahleyin usul tartışması yaparken hayırlı olsun demeyi unuttuk. Hayırlı uğurlu olsun Bakanlığınız, inşallah memleketimize hayırlı hizmetler yaparsınız.
Şimdi, sabahki tartışmaya ben bir miktar tekrar dönmek istiyorum. Çünkü bu, bizim buradaki görüşmelerimizin verimi açısından çok önemli diye düşünüyorum. Yani burada sabah da söylediğim gibi istediğiniz yerden başlatabilirsiniz analizinizi ancak bu işin olmazsa olmazı, bakanlarımızın konuşmalarında bir önceki yıl bütçesini nasıl kullandığı veya en son gerçekleşen veriler ışığında bir analiz yapması, sunum yapması beklenir, bunların içinde olması beklenir. Onun dışındaki şey tabii sizin takdirinizdir.
Geleceğe yönelik olarak da 2023'e, 2053'e, 2071'e, 2171'e, 3071'e, istediğiniz yere gidebilirsiniz ancak biz 2016'yı da istiyoruz çünkü 2016 bütçesini veriyoruz, bu bütçeyle neler yapacaksınız bunu bize söylemeniz beklenir. Bu, işin olmazsa olmazıdır. Bunları maalesef, biz sizin konuşmalarınızda göremedik ama belki daha sonraki yapacağınız değerlendirmelerde buna ilişkin bir şeyler söylersiniz diye bekliyoruz, ümit ediyoruz.
Şimdi, tabii, sizin makroekonomi konusunda iddialarınız olduğunu biliyoruz. O yüzden belki bir miktar makroekonomiyle başlayalım çünkü sunumunuzun başında da genel dünya büyümesi ve Türkiye büyümesi hakkında çok kısa da olsa bir analiziniz var.
Bir defa, küresel kriz sürecinde gelişmekte olan ülkelerin ortalaması... Biz neyle kendimizi mukayese edeceğiz? Emsal ülkelerle. Emsal ülkeler nedir? Gelişmekte olan ülkeler ortalamasıdır. Tek tek bir ülkeyi aldığınızda çok yüksek büyümeler veya çok düşük büyümeler olabilir ancak ortalamasıdır, genelde dünyada yapılan iş de budur. Yani, gelişmekte olan ülkeler kendisini gelişmekte olan ülkelerle, performansını ölçüm açısından onlarla mukayese eder ama kendisine bir hedef koyuyorsa elbette ki en iyi ülkeler hangileriyse ona göre kendisine bir hedef koyar, o ayrı bir husus. Ancak, performansı bizim gelişmekte olan ülkelerle ölçmemiz lazım.
Şimdi, küresel kriz sonrası 2008-2014'ü aldığımızda, Türkiye ekonomisi 3,1 büyüyor; gelişmekte olan ülkeler ortalaması ise yüzde 5,4. 2008-2014 dönemini alıyorum, 2015 gerçekleşmeleri çıkmadığı için bunları henüz bu analize koymuyoruz. Yani, bizim gelişmekte olan ülkelerle büyüme farkımız küresel krizin başlangıç tarihi olan 2008'den itibaren aldığımızda 2,3 puana çıkıyor dolayısıyla kötü bir performans var. Peki, geçmişi nasıldı diye bakarsak: Geçmişi yine sizin Hükûmetiniz dönemini alalım, 2003-2007 döneminde bu fark 0,7'ymiş yani 2003-2007 de gelişmekte olan ülkelerden sadece 0,7 puan, ortalama altında büyürken 2008-2014'te yüzde 2,3 büyüyoruz.
Dolayısıyla, konuşmanızda 2008'den, 2009'dan, 2013'ten, 2014'ten hiç bahsetmeden sadece 2011, 2012 büyümelerini vermeniz çok doğru bir analiz değil, oradaki yüksek rakamlar Türkiye'nin özlediği bir büyüme de değil sonra. Yani o büyümenin, o kontrolsüz büyümenin sıkıntılarını Türkiye ekonomisi bugün de çekiyor esas itibarıyla çünkü işte bir kısım makroihtiyati tedbirler biliyorsunuz o büyümelerden sonra alındı. Çünkü, yapısal olarak meselelerini çözmeden gaza bastığınız zaman ekonomi ciddi sıkıntıya giriyor, kırılganlığı ciddi ölçüde artıyor.
Sizin Hükûmetinizin döneminden önceki yani burada geçmişteki on iki, on üç yılı aldığımızda da yine gelişmekte olan ülkeler ile Türkiye'nin büyüme farkına baktığımızda 1990-2002 döneminde Türkiye ekonomisinin ortalama büyümesi gelişmekte olan ülkelerin sadece 0,4 altında. Yani gelişmekte olan ülkeler ortalaması kadar büyüyen bir Türkiye var. Sizin AKP Hükûmetlerini iki döneme ayırmış olursak ilk döneminde 0.4-0,7'ye yükselmekle birlikte, biraz bozulmakla birlikte yine fena değil ama sonrasında yüzde 2,3'e çıkan bir büyüme farkı var. Bunu analiz etmemiz lazım, iyi ortaya koymamız lazım. Dolayısıyla, ben bunu bu aşamada bırakayım, daha sonra sizin bunlara ilişkin bir cevabınız olursa, tartışmayı sürdürmek isterseniz sürdürebiliriz.
2010-2011 döneminde, tabii, Türkiye'nin reform ihtiyacı var. 57'nci Hükûmet döneminde yani 1999-2002 döneminde yapılan reformlarla Türkiye 2003-2007 döneminde güzel bir büyüme yakaladı ama ondan sonra ortaya çıkan reform ihtiyacı karşılanmadığı için Türkiye ciddi şekilde büyüme sıkıntısına girdi ve bugün büyüme tıkandı. Yanlış iktisat politikaları ve reform yapılmaması Türkiye'yi bu noktaya getirdi. Bu nedenle "2010-2011 büyümeleri iftihar edilecek büyümeler değil." derken, işte 2011 yılında cari açığımızın millî gelire oranı yüzde 9,5'e çıkıyor yani dünyada yüzde 9,5 cari açık veren 1-2 tane ülke vardı, onlar da battı zaten. Dolayısıyla, dış ticaret açığının millî gelire oranı yüzde 13,7'ye çıkıyor. Sonradan büyümeyi kısarak, büyümeden fedakârlık yaparak... Çünkü yapısal olarak sorunu çözmeyince ancak büyümeyi kısarak cari açığı düşürme gibi bir politika izlendi, makroihtiyati tedbirlerin alınması yanlış değildi. Ancak, reformla desteklenmediği için, şu anda Türkiye düşük büyümeye hapsolmuş durumda bir düşük büyüme krizindedir Türkiye. Bu yıl büyümenin yüzde 4 civarında bir şey olacağını Hükûmet tahmin ediyor. Bu bizi aldatmasın. Bu düşen petrol fiyatları ve emtia fiyatları kaynaklı bir büyümedir, bir defalık bir etkidir yani bizim bu büyümeyi bu performansla 2016'da bulma imkânımız maalesef olmayacak. Dolayısıyla, Türkiye reform sürecini başlatmalıdır artık. Sözde değil, hakikaten fiilen icraat olarak reform yapmalıdır.
Şimdi, büyüme ile enerji arasında tabii çok ciddi bir ilişki var yani bizim büyümemizin önündeki temel engellerden bir tanesi cari açık veya dış bağımlılık, bunun da ana unsurlarından bir tanesi enerjidir, enerji ithalatıdır. Maalesef, Türkiye enerji zengini maden açısından, yeraltı kaynakları açısından o ölçüde zengin değildir. Yapısal bir sorundur, bunu kabul etmek lazım. Ancak burada biz -siz nasıl sunumuzda 2002'den başlayarak on üç-on dört yılı anlatıyorsunuz- on üç-on dört yıllık bir iktidarı konuşuyorsak, bu tür yapısal sorunlara çözüm getirilmiş olması lazımdı. En azından, bir nebze olsun bunların çözülmesi beklenir.
Enerjide dışa bağımlılığımız nasıl gelişti diye baktığımızda, benim elimde maalesef, şu an itibarıyla çok geçmiş rakamlar yok ancak plandan buldum. Mesela, 2011 yılında yurt içi ve yurt dışında çıkarılan petrol ve doğal gazı da dâhil ettiğimizde, yerli kaynakların enerji üretimindeki yerlilik payı yüzde 28'miş, 2012'de bu yüzde 27'ye düşüyor, planda da yüzde 35'e çıkarılması hedefleniyor. Yani, tersinden bakacak olursak enerjide 2012 yılı itibarıyla -daha yeni bilgi sizde varsa onu alabiliriz, ben sunumda göremedim, atlamış olabilirim- yüzde 73 dışa bağımlılık var birincil enerji üretiminde, bu çok yüksek. Bu geliyor sizin büyümenizi tıkıyor. Ve burada maalesef, gördüğümüz kadarıyla, iktidarlarınız döneminde çok fazla mesafe katedilemiyor. Tabii, işin doğal gaz boyutu da ayrı bir olay, doğal gaz bunun içerisinde. Doğal gazın elektrik üretimindeki payı 2014 yılında yüzde 48'miş, 2015 yılında, sizin sunumunuzda bunun yüzde 37,9'a düşeceği söyleniliyor. Buna ilişkin de belki, bir miktar nedenlere ilişkin açıklama yapılması faydalı olabilir. Ancak doğal gazın payının çok yüksek olduğunu biliyoruz ve doğal gazda dışa bağımlılık oranı yüzde 98. Bu kadar çok dışa bağımlı olduğumuz bir ürünün bu kadar çok yaygın olması enerji arz güvenliği açısından ciddi bir sorun. Bu da zaten sizler tarafından da kabul edilen bir husus.
Şimdi, arz güvenliği derken tabii diğer bir husus da enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi gereği. Burada da maalesef, Türkiye çok fazla bir şey yapamadı enerji kaynakları açısından. İthalatın yapıldığı ülkeler açısından da yine bir çeşitlenme ihtiyacı var. Burada da çok fazla mesafe alındığını söylemek imkânı yok. Dolayısıyla, petrol fiyatlarının biraz yüksek olduğu, büyümenin yüksek olduğu yıllarda işte bizim yakıt ithalatımız 2012 yılında 60 milyar dolara kadar çıktı. Şimdi bir miktar geriledi ama petrol fiyatlarının nasıl gelişeceğine ilişkin yani bundan daha da aşağıya düşmesine ilişkin herhangi bir öngörü yok. Orta Vadeli Program'da da bir miktar tekrar yükselme olacağını görüyoruz. Dolayısıyla, sorun devam ediyor ve bundan sonra sorun çözüm bekliyor.
Şimdi, enerji verimliliği veya enerji yoğunluğu meselesi de önemli bir mesele. Tabii, şimdi burada Öncelikli Dönüşüm Programı'nda enerji yoğunluğunda yüzde 21 azaltma öngörülüyor. Tabii, OECD ortalamasına göre baktığımızda Türkiye'de enerji yoğunluğu yüksek yani birim üretim başına çok fazla enerji kullanıyoruz. Bunun bir kısım nedenleri var veya çözüm olabilecek yanları var. Eylem planında da işte binalara ilişkin yalıtım meselesi söylenmiş, bu önemli fakat tabii bu sorunun çok az bir kısmını çözecektir.
Şimdi, diğer bir önemli husus kayıp kaçak meselesi. Yani, kayıp kaçakla ilgili olarak özellikle bölgesel bazda ciddi sıkıntılar var, bu sıkıntıların giderilmesi gerekiyor. Bazı bölgelerde yüzde 70'e, 80'e varan kayıp kaçak oranı var. Yani, oralarda hiçbir şekilde tahsilat yapılmıyor, kayıp kaçakla işler bir şekilde gidiyor. Bunların üzerine düşülmesi lazım yoksa diğer bölgelere tabii ki bir çapraz sübvansiyon...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Usta, lütfen toparlayın.
Buyurun.
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.
Burada bir çapraz sübvansiyon var. Bu da yine bizim üretimimizi, rekabet gücümüzü çok olumsuz etkileyen bir husustur. Kayıp kaçağın yüksek olduğu bölgelerde tedbir almamız gerekir. Ne yapılacağı aslında bellidir ama bu konuda, tedbir alma konusunda Hükûmetin çok gayretli olmadığını görüyoruz. Bu da bizi endişelendiriyor.
Enerji yoğunluğu açısından diğer bir husus, belki de en temel husus, tabii üretimimizin teknoloji seviyesi çok düşük. Teknoloji seviyesi çok düşük olduğu için çok fazla enerji ihtiyacımız oluyor. Bu da bir sıkıntı yani hem enerji üretemiyorsunuz, enerjide dışa bağımlısınız. Üretiminizin teknolojik seviyesini yükseltmeniz lazım, yükseltmiş miyiz? Bunun göstergeleri var biliyorsunuz, OECD sınıflandırmasına göre baktığımızda, 2002 yılında -siz 2002 örneği veriyorsunuz ya- ihracatımız içerisinde yüksek teknolojili ürünlerin payı yüzde 6,2'ymiş, 2014'e geldiğimizde bu yüzde 3,5'e düşüyor. 2013-2014 ilişkisine baktığımızda yüksek teknolojili ürünlerin payında bir değişiklik yok yani yüzde 3,5 o kötü seviye, geçmişe göre düşük seviye aynen kalmış ama daha vahim bir şey oluyor, alt taraflarda da ortanın yükseğinden ortanın düşüğüne doğru üretimimizde bir kayma var. Şimdi, bu sorunları çözemediğimiz sürece, Türkiye hiçbir şekilde yüksek gelirli ülkeler hedeflemesini maalesef yapamaz ve hiçbir şekilde gelirimizi artırma imkânımız olmayacaktır. Çok kritik bir meseledir, üretimin teknoloji seviyesini yükseltmemiz lazım; AR-GE harcamalarına daha fazla kaynak ayırmamız lazım; verimli, sonuç alan programlar üretmemiz, programlar başlatmamız lazım. Bu konuda da bugüne kadar çok fazla bir şey yapılamadığını zaten bizim verilerimiz gösteriyor. O yüzden -burada planda da var, bu hep de söylenilen bir şey- bizim de Milliyetçi Hareket Partisi olarak söylediğimiz bir şey...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlarsanız...
ERHAN USTA (Samsun) - Bu makro hedeflerimizi gözetir şekilde kamu maliyesini yeniden bir ele almamız gerekiyor hem harcama tarafında hem gelir tarafında. Yani, bizim makro ekonomik hedeflerimiz her neyse o hedeflere hizmet edecek şekilde vergi yapısını kurmamız lazım, o hedeflere hizmet edecek şekilde harcama yapısını kurmamız gerekiyor. Bunları yapmadığımız sürece bu sıkıntılı süreç devam edecektir. Dolayısıyla, konu enerji konusu, son derece önemli bir konu fakat burada üzülerek ifade etmek gerekir ki geçen on üç yıl içerisinde çok fazla mesafe katedilemedi.
Ben bu düşüncelerle hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. Bütçenizin de hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.