KOMİSYON KONUŞMASI

AHMET ŞIK (İstanbul) - Teşekkür ederim Başkan.

Herkese merhaba.

1999'da çok ağır bir yıkım yaşamıştık ülke olarak, o depremin üzerinden yirmi üç yıl geçti. Van, Elazığ, İzmir depremlerinin kaybına dönük hafızamız hâlâ taze. Ama gelinen süreçte özellikle 1999 depreminden sonra geçen yaklaşık yarım asra baktığımızda hiçbir ders alınmadığı da ortada. Çünkü hâlâ yurttaşları dünyadaki en güvensiz evlerde yaşamaya mecbur bırakan bir anlayış var. Ya müteahhitler için yurttaşlar evlerinden yaka paça sokağa atılıp "kentsel dönüşüm" adı altında sürgün ediyorlar ya da kâr edecek bir müteahhit yoksa da haracını ödeyip o evler başlarına yıkılsın diye bekleyen bir iktidar anlayışı var. Her felaketten sonra da ağız birliği edilerek aynı açıklama yapılıyor "Kader." "Fıtrat." Hâlbuki sizin sorumluluktan sıyrılmaya çalıştığınız bu açıklama yerine, her yıkımı önlem almayarak, denetleme işlerinizi yerine getirmeyerek, müteahhitlerden başkasını düşünmeyerek hazırlayanın kendiniz olduğunuzu düşünmeniz gerekiyordu. Örnek mi? Doğru düzgün yapı denetiminin olmadığı, her bir bölgesi deprem kuşağı olan ülkede "imar barışı" adı altında oy satın alınmaya çalışılıyor. 2018 seçimlerinde yapılanlar şimdi yine seçim konuşulan bugünlerde yeniden ortaya sürüldü. Mimarlar Odası bu konuyla ilgili açıklama yapmıştı daha önceki imar affıyla ilgili. Bugüne kadar afete maruz kalabilecek bölgelerde veya dere yataklarında olup olmadıklarına, içme suyu havzaları ve tarihî sit alanları üzerine inşa edilip edilmediklerine bakılmaksızın yaklaşık 3 milyon 120 bin kaçak ve imara aykırı yapı için 26 milyarın üzerinde yapı kayıt belge bedeli alınmış ve yurttaşlara riskli yapıları kullanma izni verilmiş. Yapı güvenliği olmayan; planlama, mimarlık ve mühendislik süreçlerinden geçmemiş, teknik olarak sağlık ve güvenlik koşulları belirsiz toplam 7 milyon 393 bin 413 bağımsız belge düzenlenmiş yani 26 milyarlık ölüm satılmış bu imar barışıyla. Bu tür imar afları açıkça kaçak, mühendislik hizmeti alamamış ve almamış yapılarda yaşamaya, güvensiz ve plansız yapılaşmaya alıştırılan halkı kendisiyle baş başa bırakmak anlamına geliyor. İmar affıyla affedilen binaların deprem karşısında dayanıklılığı da mülk sahiplerinin beyanına bırakılıyor.

Hakikaten soruyorum: "Vatandaş ne yaparsa yapsın, başına ne gelirse gelsin kendi bileceği iş." diyen bir devletle iktidar anlayışı olabilir mi? Bu insanların çocukları, komşuları, kendi canları kıymetli değil mi? Müteahhitlerin projelere aykırı yaptığı binaları imar affıyla affedip dairelerini rahatça satabilmeleri o dairede oturacak vatandaşın canından daha kıymetli bir uygulama mı? Bu ülkede yaşayanların güvenli çevrelerde yaşama hakkını fıtrata, kadere bırakıp mı koruyacaksınız? Her şey fıtrat, kader ise siz ne işe yararsınız?

"Kentsel dönüşüm" diye bir şey icat edildi, rantiyeye giren bir müteahhit bulunduğu anda yoksula yıkım ve sürgün getiriliyor ve böylelikle her projeyi "deprem önlemi" diye satıyorsunuz; birden güvenli çevre savunucusu olarak karşımıza çıkıyorsunuz. Kentin ve kentlerin çıkarlarını gözeten dönüşüm böyle olmaz. Bu yeni palazlanan, yandaş müteahhit usulü bir kentsel dönüşümdür, insan için değil, rant için yapılan bir dönüşümdür. Bu projelerin ardında yoksul halka konut edindirme ya da altyapı, ulaşım, kente yakın yaşam koşulları gibi standartların yükseltilmesi değil, sermaye için yeni yatırım ve kâr alanları yaratmak vardır. Bugün "kentsel dönüşüm" adı altında yapılan, yoksul vatandaşı sokağa atmak, bir de üzerine çökülen arazide belirlediğiniz müteahhitlerden ev alsın diye ömür boyu borçlandırmaktan ibarettir; başka bir şey değil. Bazılarını da kendi mahallelerinden, evlerinden koparıp şehir dışına sürgün ettikten sonra "Siz tokken aç yatan komşunuz olmasın." diye kendi yandaşınız müteahhitlerden satılan evler de kendi çevrenizden uzaklaştırmaktan ibarettir

Okmeydanı'nda, Fetihtepe'de, Fikirtepe'de, Tozkoparan'da, Kâğıthane'de, Çekmeköy'de ve Tokatköy'de yapılanlar da söylediğimizin kanıtıdır. "Yıkım çalışmaları başlayacak." dediniz, mahalleliye "Evinizi terk edin." diye tebligat gönderdiniz. Evlerinden çıkmayan halkın elektriğini, suyunu, doğal gazını kestirdiniz; bu da yetmedi, kapılarını kırıp yurttaşları gözaltına aldırdınız. Göstermelik ve hiçbir işe yaramayan kira yardımlarıyla tapusu olanları yirmi yıllığına borçlandıracak, her sene faiz koyduracak, olmayanı da gözünüzün önünden atacak bir rant alanını kentsel dönüşüm diye pazarlıyorsunuz.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son yarım dakikanız.

AHMET ŞIK (İstanbul) - Bir taraftan "Deprem var." diye yoksul vatandaşı evinden atıp öte yandan kaçak binlerce binaya ölüm affı çıkarmak size yakışırdı, yaptınız. Sahi soruyorum: Siz, müteahhitlerden başkasını umursamaz mısınız?

Teşekkürler.