KOMİSYON KONUŞMASI

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli Bakan, değerli katılımcılar; ben de herkesi saygıyla selamlıyorum.

Önce, benden önce konuşan hatibin yani İzmir'in kurtuluşunun kutlanmasıyla ilgili söylediği şeyi anlamadım ama... Böyle coşkulu, kalabalık bir kutlamadan, kurtuluşun heyecanla kutlanmasından niye rahatsız oldunuz, onu anlayamadık doğrusu.

TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) - Onu anlayabilmeniz zor.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Efendim?

TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) - "İkinci yüzyıl" diye tabir edilen cümleyi anlayamadıysanız başka hiçbir şey demiyorum.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına giriyoruz yani neyi...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, fikirlerinizi paylaşın lütfen. Karşılıklı olursa bitiremeyiz bu platformda, lütfen.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Neyse ben konuşmamı yapayım, evet; milletimiz gereğini takdir edecektir.

Önce şunu söyleyeyim: Sayın Bakan "AB'yle ilgili ilişkileri olumlu gündeme taşıdık." diyorsunuz ve "AB üyeliği hedefimiz devam ediyor." diyorsunuz ama sonuç itibarıyla bunlar, tabii, cümle üstünde kalıyor maalesef. Dönüp baktığımızda hâlâ aynı noktalarda dönüp duruyoruz yani insan hakları, demokrasi, yolsuzlukla mücadele, siyasi etik yasası gibi konular hâlâ önümüzde duruyor ve bir adım atılmıyor.

Şimdi, biz bu AB raporlarına atıf yaptığımızda siz sinirleniyorsunuz ama bunun için yani bunları söylemek için herhangi bir rapora bakmaya gerek yok; biz zaten bunları yaşıyoruz, her gün, her gün bunların örneklerini yaşıyoruz. Örneğin, işte, AİHM'deki dosyalardan bahsediyorduk önceden ama şimdi, onun önü kesilsin diye Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru mekanizması getirildi. Daha geçenlerde Anayasa Mahkemesi Başkanı isyan etti yani 95 bin tane dosya var; 47 ülkenin başvurduğu AİHM'deki dosya sayısı, Türkiye'deki bireysel başvurulardan daha az. İnsan hakları ihlali konusunda maalesef ileriye değil, geriye gidiyoruz. Dolayısıyla da, örneğin, yine aynı şekilde yani kuvvetler ayrılığının olmadığını, yargıç güvencesinin olmadığını, yargı bağımsızlığının, adil yargılanmanın olmadığını özellikle kamuoyunun yakından takip ettiği siyasi davalarda, işte, Ekrem İmamoğlu'nun davası gibi davalarda her gün görüyoruz. İfade özgürlüğü deseniz yok yani bu konuda, AB'ye uyum konusunda hakikaten çok çok geriyiz. TCK 299'dan açılmış yüz binlerce dosya var; insanlar, gençler özellikle "tweet" atmaya korkuyorlar. Yolsuzlukla mücadele konusunda sıfırız yani kendi Bakanlığına dezenfektan satan Bakanla ilgili hiçbir şey yapılmadı örneğin veya işte, en son bir milletvekiliyle ilgili, bu SPK'yle ilgili, gündeme gelen hususlarla ilgili hiçbir adım, soruşturma vesaire yapılmıyor, bırakın soruşturma açılmasını şikâyet dilekçesi bile verilemiyor dolayısıyla aynı noktada duruyoruz.

Tabii, dış politikadaki olumlu süreçten bahsettiniz, başarılarınızdan bahsettiniz, bu başarılardan her zaman gurur duyarız. Başta "Yurtta sulh, cihanda sulh." politikasını önümüze koyan Büyük Atatürk ve elbette ki İkinci Dünya Savaşı'ndaki bu dış politikasıyla örnek olan İsmet İnönü'yü minnetle anıyorum, onlara da bir kez daha saygılarımı sunuyor, onlara teşekkür ediyorum. Gerçekten yani "2 ayyaş"tan bu noktaya gelmiş olmanız güzel, takdir ediyorum bunu da ama keşke bunu on yıl önce uygulasaydınız da bu noktaya gelmeseydik, bu kadar bedel ödemeseydik, milyonlarca düzensiz göçmene, sığınmacıya ev sahipliği yapmak, onlara bakmak zorunda kalmasaydık, bu kaynakları kendi ülkemizin çıkarları için, vatandaşlarımız için harcayabilseydik.

Yine, dış politikanın tabii ekonomi üzerinde etkisi var, bundan da bahsettiniz, yatırımların arttığını söylüyorsunuz fakat hepimiz biliyoruz ki güven olmadıkça yatırım olmaz, olmayacaktır da. Güven konusunda da maalesef sicilimiz bozuk yani İstanbul Sözleşmesi'ni yapıyoruz, gurur duyuyoruz, sonra onu bir imzayla geri çekiyoruz. İşte, Rahip Brunson olayı, Prens Selman olayı, bunun gibi birçok geri adım ve işte dış politikadaki yanlışlıklar ve "u" dönüşleri maalesef bu konuda güvensizlik yaratıyor bize karşı. Örneğin, 2006'da küresel doğrudan yatırımların yüzde 1,4'ünü Türkiye çekerken şu anda bu oran on binde 7'ye düşmüş, bu da ülkemiz adına üzücü, hepimizin çıkarı sonuçta aynı noktada birleşiyor.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son yarım dakikanız.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Evet, sığınmacılarla ilgili "Suriyelilerin geri dönüşünü sağlayacağız." diyorsunuz ama Cumhurbaşkanı aynı şeyi söylemiyor yani bununla ilgili somut neler yapıyorsunuz ben merak ediyorum. Yani altyapılarla ilgili, sürdürülebilirlikle ilgili bu külfetin diğer ülkelerle, Avrupa ülkeleriyle veya oradaki ülkelerle paylaşılması konusunda aktif bir rol üstleniyor muyuz? Ne yapılacak gerçekten geri dönmeleri için? Çünkü yıkık dökük yerlere Suriyelilerin dönmeyeceği, orada bir sürdürülebilirliğin olmayacağı görünüyor. Bir nokta vardı sürem bitmeden ona değinmek istiyorum.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son cümlenizi alayım.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Tamam.

Bu şirketlerimizle ilgili, yurt dışındaki şirketler, belli markalar -örneğin, işte Bursa'daki tekstil fabrikalarından bahsedeyim- hani gelip böyle bir üst kuruluşmuş gibi birtakım -tabii doğal olarak iklim krizinden kaynaklı bu- karbonla ilgili denetimler yapıyorlar, bunun da bir şekilde önemini... Bizim bunu kendi kendimize yapmamız gerekiyor ki hakikaten bu da insanın onurunu zedeleyen bir şey, bunun da dış politikada ele alınmasını talep ediyorum.

Teşekkürler.