| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/286) ve 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/285) ile Sayıştay tezkereleri a) Millî Eğitim Bakanlığı b) Yükseköğretim Kurulu c) Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı ç) Yükseköğretim Kalite Kurulu d) Üniversiteler |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 03 .11.2022 |
ORHAN YEGİN (Ankara) - Değerli Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanımı, Kıymetli Bakan Yardımcılarımızı, Bakanımızın bütün ekibini, burada bulunan kıymetli milletvekillerimizi ve diğer misafirleri, salonda bulunan herkesi saygıyla selamlamak istiyorum.
Eğer izniniz olursa biraz kendi okul hayatıma ilişkin dönemlerden bir şeyler bahsederek, birtakım örnekler vererek oradan buraya gelmek istiyorum. Aslında belki yıl olarak biraz eskilermiş gibi olacak ama mazi değil, kendi okul yıllarımdan başlayarak geleceğim buraya. Müsaadeniz olursa bir tablo, bir fotoğraf ortaya koymak istiyorum.
1984'te okula başladım ve 2000 yılında üniversiteden mezun oldum. Sanırım 2 katlı, 8 derslikli bir okulda okul numaram 1.041 idi. İlkokulda sınıflar kaç kişiydi, gerçekten hatırlamıyorum ama 3 kişi oturuyorduk sıralarda. Sabahçıydım. Bazı derslerimiz boş geçerdi, ya okulun toprak bahçesinde arkadaşlarla oynardık ya da kış olduğunda, soğuk olduğunda sınıfta şarkı söyletirlerdi güzel sesli arkadaşlara. Bir arkadaşımızdan "Bir ilkbahar sabahı güneşle uyandın mı hiç?" şarkısını onlarca kez dinlediğimi hatırlıyorum, kim bilir kaç dersimiz boş geçti ki o arkadaşa onlarca kez o şarkıyı söyleme sırası geldi.
Ortaokulda gittiğim okula her gün 2,5 kilometre, bir arkadaşımla beraber yürüyerek giderdik. Asfalt değildi bu yolun çoğu. Yağmurlu havalarda ayakkabılarımız bol olacak ki çoğu kez bastığımız zaman çamura saplanır kalırdık, öyle yollardan gittik geldik ama mutluyduk o hâlde de; okulumuz vardı, gidiyorduk. Noksanımız çoktu, belki her şeyimiz eksikti ama isyan edip devletimizi kötülemiyorduk. Büyüklerimizden devletimize, devletimizi yönetenlere hiç hakaret işitmedik.
Yılın bitimine doğru, son haftalarda üst sınıf ağabeylerden, ablalardan kitaplar almaya çalışıyorduk veya ailelerimiz komşu ailelerden sözünü alırlardı kullanılmış kitapların; sonra, kalanları gider satın alırdık, gerçekten çok pahalı olduğunu anne-babalarımızın yüzlerindeki ifadeden anlardık.
Büyük ablam sobalı evimizin soğuk bir odasında... Hepimiz gibi yani ajitasyon olmasın, hepimizin evleri öyleydi.
YILDIRIM KAYA (Ankara) - Hâlâ öyle, hâlâ öyle.
ORHAN YEGİN (Ankara) - "Siz öyleydiniz, biz değildik." anlamında söylemiyorum, kendi hikâyemi anlatıyorum.
Büyük ablam sobalı evimizin soğuk bir odasında oturup hep ders çalışırdı. Çok başarılı bir öğrenciydi, çalışmayı çok severdi. Babam her veli toplantısından döndüğünde öğretmenlerin ona olan saygı ve övgülerinden bahsederdi. Hep onun gibi gururlandırmak isterdim babamı.
Benim ortaokula başladığım yıl 1989'du. Büyük ablam Hacettepe Diyetetik bölümünü kazanmıştı. Küçük ablam da liseye başlamıştı. Hüseyingazi Ekin Mahallesinde oturuyorduk. Bilirsin Hocam oraları.
YILDIRIM KAYA (Ankara) - Biliyorum.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Nedendir bilmiyorum, iki vesaitle Abidinpaşa'da bir liseye gider gelirdi ablam; iki vesaitle gider, iki vesaitle dönerdi. Mutluyduk, hepimizin okulu vardı, okullarımıza gidiyorduk. Anamız babamız okumamızı çok istiyorlardı ve biz, okuyunca onların mutlu olduğunu görüyor, daha fazla mutlu oluyorduk.
Hacettepede vizeleri bittikten sonra ablamı huzursuz görmeye başladık, okula alınmadığını duyduk. Sebebini sorduk, anlattı gözyaşları içerisinde, inanamadık. Başındaki örtüsüymüş alınmama nedeni. "Aşılır bunlar, bir yanlışlık vardır." dedi annem, huzurumuzu bozmadık. Dönem bitene kadar ablamı okula almadılar. "Bu, bir yöneticinin hatasıdır, tavrıdır; devlet bunu aşar." dedi babam ve dönem sonunda bütünleme sınavlarına girme hakkı verdiler. "Bak, gördünüz mü aşıldı, 'Devlet buna izin vermez.' demiştim." diye bir sevinç koptu ailenin içerisinde, bütünlemelerde tüm sınavlarını verdi. 2'nci dönem kayıt zamanı geldi ve biz, ondan sonra ablamın okul kaydını yapamadık. "Geçer bunlar, düzelir." dedi babam, devletimize küsmedik, silah alıp bir şeyler yapmaya kalkmadık, kaçılacak, sığınılacak bir dağ arayışına girmedik ama aşamadık, olmadı, aşırmadılar, almadılar ve artık olmayacağını anladık. Sistemin sahiplerinin ablam ve onun gibi yaşam tarzına sahip olanları sevmediğini ve okutmayacağını anladık. Umudu orada bırakmadı babam "Bu topraklarda umut bitmez, çözülür bu işler, merak etmeyin." dedi.
Bak, burada kimseyi...
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Orhan Hocam, şimdi de sistemin yeni sahipleri...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Dinleyelim arkadaşlar, rica ediyorum.
Sırası gelince sözlerimizi ifade edelim.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Başkan, zevkle dinliyorum.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Ben, şu hazırun da kimseyi suçlayarak bir şey söylemiyorum. Belki sizlerin hayatlarınızda, her birimizin hayatında daha farklı örneklerle anlatabilecek acılar var, buradan bir yere geleceğim. Ha, birisiyle ilgili bir kastım olduğu zaman da işaret ederim ki -belki birazdan ederim de- kime dediğimi muhatabı anlar.
Evet, almadılar devletimize küsmedik, isyan ettik ama devlete değil, devleti zulme yönlendirenlere, bu ülkenin evlatlarını, kızlarını tehdit olarak görüp okullarından edenlere öfkelendik. Sövmedik, yakıp yıkmadık, vandallık etmedik, el ele tutuşup yollarda zincirler oluşturduk, ara ara masum oturma eylemleri yaptık; ona bile tahammül edilmeyen dönemlerdi bizim yaşadığımız dönemler. Ve büyük ablam, artık okuldan ümidini kesti, hayatına başka bir yön çizdi.
Diğer 2 kardeş, biz, okulumuza devam ettik. Mutlu değildik artık hüzünlüydük, bir tarafımız eksikti. Yöneticiler en masum hâlimizle bizi sevmiyorlardı, aslında sevilmeyecek kimseler de değildik, kimseye bir kötülük etmemiştik ama devletimize küsmedik, yine de kimseye beddua etmedik ve sövmedik. Biz, okulumuza devam ettik, yine üst sınıflardan kitapları almaya gayret ederek okullarımıza gittik. Annemin ve ablamın günlerce gizli gizli ağladığına tanık oldum, çocuk hâlimle onları teselli etmeye çalıştım.
Aradan zaman geçti, ben ortaokulu bitirdiğimde diğer ablam liseyi bitirmişti, o da aynı sorun devam ettiği için üniversiteye gitmedi, gidemedi; o da başka bir yol çizdi kendine. Mutsuzduk, hüzünleniyorduk ama devletimize sövmüyorduk. Bunun bir yönetim yanlışı olduğunu, bir yönetim anlayışı olduğunu, devletin hepimiz için var olduğunu, devletin bir suçu olmadığını öğretti büyüklerimiz bize ve devlete değil, onu yönetenlere idi isyanımız. Zaman zaman sistemin sevmediği bir okulda okuduğum hissine beni sevk eden gelişmeler olsa da ben sevdim okulumu ve 1995 yılında mezun oldum liseden; sistemin mesafeli durduğu sevmediği okuldan, hocalarımın vatana, millete, devlete borçlu olduğumuzun, Batı'nın türlü hile ve argümanlarla zayıf düşürmeye çalıştığı bu devlete, Batı'nın türlü fitnelerle birbirine düşürmeye çalıştığı bu aziz millete ve bizden sonra gelecek nesillere daha müreffeh bir ülke inşa etmek zorunda, sorumluluğunda ve borcunda olduğumuzun bize anlatıldığı o okuldan mezun oldum. Ailenin 5 nüfusundan, imkân olmadığı için okuyamayan 2'sinin, imkân kıt da olsa yaşam tarzından dolayı okumasının engellendiği 2 kişisiyle beraber 4 kişisinin de okuyamadığı, okuma fırsatını, yaşam tarzı kategorize edilmediği için okuma fırsatını sürdüren tek kişi ben kalmıştım.
1996'da üniversiteye başladım, Kırıkkale Üniversitesine gittim. Yurt nedir, ev nedir, yurt sorunu nedir, barınma sorunu nedir, harç nedir, harç nereden çıktı; o zaman tanıştım bu kavramlarla. Öğrenim kredisi nedir, niye herkese çıkmaz, Başbakanlık ne kadar burs verir, niye kimse bundan doğru düzgün yararlanamaz; bu tarz sorularla muhatap olduğum dönemi o zaman yaşadım. Sonra baktım üniversiteye, her görüşten insanlar var; sakalı uzun var, eteği kısa var, şortla gelen var, başörtülü gelen var, kulağı, burnu küpeli, hızmalı var. Yeni kurulmuş bir üniversite, ben fakültenin ve bölümün ikinci yıl aldığı öğrencilerden biriydim. Demek ki dedim, devlet her yerde aynı değil; sevindim, keşke ablamlar da başka yerler yazıp, böyle yerlere gidip o engellerle karşılaşmayıp okullarına devam edebilseydi dedim.
Tam bunları düşünürken bir yıl bitmeden rektörümüzü "irticacı rektör" "takunyacı rektör" diye görevden aldılar. Yerine yeni bir rektör geldi, korkuyorduk, endişeliydik, gelmesinin bir amacı var diye düşünüyorduk. İlk başlarda bir şeyler olmadı, sonra, yeniden göreve atandıktan sonra Fen-Edebiyat Fakültesinde öğrencileri okula, derslere almayarak zulümlerine başladılar ve yavaş yavaş diğer fakültelere de yansıdı. "Katsayı sorunu" diye bir sorun tartışılmaya başlandı o dönemlerde, katsayı sorunu ve çöktü meslek liselerinin üzerine ve meslek sorunu doğdu, ara eleman sorunu yaşıyor hâlâ bu ülke.
Sonra bizim fakülteye de geldi zulüm, gözümüzün önünde ağlayan arkadaşlarımız, gözümüzün önünde umutları devleti yönetenler ve millet adına karar alanlar eliyle yok edilmiş gençlerimiz; bırakıp gidenler de oldu, çaresiz devam edenler de, hayattan umudunu kesenler de. "İkna odaları" diye bir şeyler duyduk sonra, aynı dönemlerde, duymaya başladık birilerinden, bir yerlerde ikna odaları kuruluyormuş. Sonra, o odaları kuranlardan kimilerinin işaret ettiğim yerde milletvekili olduklarına tanık olduk, işaret ettiğim yerde, sizde.
SEZAİ TEMELLİ (Van) - Nereyi işaret ediyor?
SALİH CORA (Trabzon) - Nur Serter'i kastediyor, sizi değil.
SEZAİ TEMELLİ (Van) - Nereyi işaret ediyorsun?
ORHAN YEGİN (Ankara) - Orayı işaret ediyorum, sizde varsa sizi de işaret edebilirim, ben oraya hitaben söylüyorum; sizseniz sizi de işaret etmiş olalım.
SEZAİ TEMELLİ (Van) - Bizi işaret edemezsin.
SALİH CORA (Trabzon) - Lale Hanım'ı kastetmedi, "Nur Serter" demek istedi.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Sakalına karışılanlar oldu benim üniversite okuduğum dönemlerde, muhbirlik yapması istenen öğrenciler oldu.
YILDIRIM KAYA (Ankara) - Güzel bir öykü yazmışsın da senin öykünün sorununu çözmek için kanun çıkartan...
ORHAN YEGİN (Ankara) - Müsaadenizle... Bak, oraya gelmeyecektim ama dur, bitireyim, ona da cevap vereyim.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım, herkes sırası geldiğinde fikrini ifade etsin.
YILDIRIM KAYA (Ankara) - Laf atıyor.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Bak, ona dönük bir şey söylemek istemiyordum ama madem açtınız... "Bir metrelik bez parçası" diye aşağılanan mevzuları daha sonra "Bu sorunu ben çözdüm." diyenleri de duyduk hep beraber. Neyse... Geçelim, bir devam edeyim, sonrasında devam ederiz.
SALİH CORA (Trabzon) - Üstelik, senin ifadene göre Peygamber soyundan geliyor değil mi?
ORHAN YEGİN (Ankara) - Öğrencilerden muhbirlik yapılması istendi, muhbirlik yapması istenen öğrenciler oldu. Tuhaf şeyler çoğaldı, her gün her gün yeni zulüm örnekleri, yeni abuk sabuk şeyler duyduğumuz dönemler oldu. Değer verdiğimiz nice insanlara cezalar verildi, hapse atıldılar. Şiir okuduğu için bir büyükşehrin belediye başkanına bu ülkede hapis cezası verildi. Mahkeme basıp vandallık yapmadık, bir şiir okuduğu için cezaevine atılan o belediye başkanının hiçbir yakını da onun siyaset yaptığı partiden hiçbir milletvekili de gidip vandallık yapıp, mahkeme basıp, hâkimi azarlamaya kalkıp dövmeye kalkmadı.
Daha neler oldu neler... Devletin bankaları hortumlandı bu arada, acayip başka şeyler de oldu. Ekonomik krizler oldu, yoksulluk oldu, umutsuzluk oldu, zulüm oldu, zulümler oldu. Ülkenin genç değerleri Amerika'da benzinliklerde pompacılık yapmaya umutla koşar oldu. Devletimize küsmedik, bütün bunları yaşadık. Vandallık etmedik "Dağa çıkmamız lazım." demedik, elimize verilen keleşleri almadık, bunu tutuşturmaya çalışanlara, bu tarzda adamlara karşı da "Gidin kardeşim, sorunu çözmenin yolu belli." dedik ve yolumuza devam ettik, "Devlet hepimizin devleti ama yanlış ellerde." dedik.
Yıl 2000'di, o 5 kişilik ailenin okuma imkânı engellenmeyen tek çocuğu olan ben, üniversiteden mezun oldum. Bu hikâye bu salonda olan, bu topraklarda yaşayan belki de birçok insanın hayatında, yakınlarının hayatında benzer veya daha acı veya daha dramatik şekillerde oldu; belki daha büyük sıkıntılar oldu, farklı sıkıntılar, zulümler görenler oldu.
Geçen yıl, yüz yılı böyle kapattık. Sonra yıl 2002 oldu, hani o okuduğu şiir bahanesiyle hapse atılan o belediye başkanı vardı ya, işte, o adamın liderliğinde bir parti kuruldu, AK PARTİ doğdu. Anadolu'nun her karışında artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak umudu doğdu, gayret oldu, mücadele oldu ve inanç oldu. Girdiği ilk seçimde milletin emanetini tek başına verdiği, güvendiği adres oldu, "olmaz" denilen güzellikler oldu. "Bu topraklarda umut bitmez." diyen anamın, babamın cümlesi karşılık buldu. Hayatın her alanında olduğu gibi eğitim alanında da az önce Bakan Bey'in konuşmasında sadece bir kısmına mütevazı ölçekte yer verebildiği devrimler oldu devrimler. "Ceberut" denilen devlet, millete ram oldu. Cumhuriyet tarihi boyunca yapılanlardan çok daha fazla okul oldu, derslik oldu, 3 kişilik sıralar yok oldu, sabahçı, öğlenci ayrımı neredeyse kayboldu.
YILDIRIM KAYA (Ankara) - Var.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Neredeyse diyorum. Bak, neredeyse diyorum, ne dediğimi bilerek konuşuyorum, neredeyse diyorum.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, sırası gelince fikirlerimizi söyleyelim, hatibin vaktini çalmayalım.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Yüz binlerce alım yapılan öğretmenle boş dersler doldu ve şarkılar artık müzik derslerinde veya etkinliklerde, programlarda okunur oldu. Üst sınıflardan kitap kovalama bitti, tüm kitaplar devlet tarafından ücretsiz olarak öğrencilerin çantasına kondu. Çamurlu yollar şeritli yol oldu, okul yolları yürünebilir oldu. "Okul öncesi" diye bir dönem başladı ve tüm yurtta ulaşılır oldu, bölgesel farklılıklar eğitime fırsat eşitliği, Allah'a sonsuz şükürler olsun, sağlanır oldu.
Sistemin okullara ve öğrenciye kötü bakışı ve yaklaşımı terk oldu. Sayın Bakanım, bugün, meslek liseleri yüzde 1'e giren öğrencilerin tercih ettiği liseler oldu. Harçlar kaldırıldı, yok oldu. Her vilayete akademi götürüldü, her ilin üniversitesi, üniversiteleri oldu. Nice öğrenciler doktor oldu, şifaya vesile oldu; nice gençler hâkim, savcı, avukat oldu; nice gençler öğretmen, uzman oldu; nice gençler bilim oldu, teknoloji oldu, yazılım oldu, İHA oldu, SİHA oldu. Bir TEKNOFEST kuşağı; dosta güven, düşmana korku oldu. Yurdun her yerinden her bölgesinden, her deseninden, her teninden, her karışından, her mezhebinden, her kökeninden çocuklar devlet oldu, kardeş oldu, millet oldu, el ele, omuz omuza aile oldu. Bu milletin kin, husumet ve garezle boğuşturulmak istenen ruhu; sevgi, dostluk ve esenlikle doldu. Devlet, başını örtenin de "Ben başımı örtmem." kardeşim diyenin de beş vakit namazını camide kılanın da binamaz olanın da bayramdan bayrama gidenin de kiliseye, havraya gidenin de; devlet, Alevi'nin de Sünni'nin de Zaza'nın da Kürt'ün de Laz'ın da Çerkez'in de herkesin devleti oldu. Cübbe giyip "Ordu göreve." diye sokağa çıkıp yürüyüp çağıran utanmaz akademi defoldu. Her yerde herkesi ezen, her şeyi altüst eden vesayet ve vesayetçiler çok direndi ama mağlup oldu. Egemenlik kayıtsız şartsız milletin oldu ve bu egemenlik hakkını milletin ancak ve ancak seçtikleri eliyle kullandığı bir Türkiye inşa oldu. Muhafazakâr demokrat doğan AK PARTİ ve onun lideri Recep Tayyip Erdoğan, her alanda sessiz devrimleriyle yirmi yılda işte muhafazakâr devrimci oldu.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son yarım dakikanız Sayın Yegin.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Memleket bambaşka bir yer oldu, memleket bahar oldu; devlet, vatandaşına ram olan bir devlet oldu, babacan oldu, zincirleri kıran bölgesel ve küresel bir aktör oldu. Cumhuriyetin ilk yüz yılını bu son yirmi yıldaki kazanımlarımızla da beraber, Allah'a sonsuz şükürler olsun güzel kapattık. Şimdi, bu süreçte emeği olan, duası olan; devletine, milletine küsmeyip, düşmanlık etmeyip "Kardeşim, çalışırsam, yaparsam, millete kendimi doğru anlatırsam bu millet bana da fırsat verir." diyerek milletle beraber yol yürüyen; bu devleti büyüten, bu memleketi güzelleştiren, bu ülkenin insanlarına, gençlerine, kadınlarına, engellilerine, öğretmenlerine, öğrencilerine umut verilmesine vesile olan kim varsa, kim bu anlamda taş üstüne taş koymuşsa hepsinin ellerinden öpüyorum, hepsinden Allah razı olsun diyorum, hepsine Allah yollarını açık etsin diyorum.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyoruz.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Başkanım, bitti mi?
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Bitti süreniz, son bir cümleyle hayırlı olsun diyecekseniz buyurun.
YILDIRIM KAYA (Ankara) - Altındağ bölgesine beraber gidelim...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Çok teşekkür ediyorum.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Başkanım, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Bana kalsa bitirmek istemezdim ama kurallarımız gereği bitirmemiz gerekiyor.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Başkanım, teşekkür edip bitireceğim.
Başkanım, vallahi konuşacak o kadar çok şey var ama sığmıyor dakikalara, şunlara bunlara.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Doğru, doğru.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Allah razı olsun herkesten.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Sayın Bakanım, bütçeniz hayırlara vesile olsun. Ekibinizle beraber, bunca kem sözün içerisinde, yapılan bunca şeyin kötü anlatılmasına rağmen bu topraklarda umudun bitmeyeceği, umuda sahip çıkacak çocukların ve aziz milletin her zaman kendisine destek olanların arkasında duracağı bilinciyle siz de iş yapmaya devam edin, biz de iş yapmaya devam edelim, yolumuza bakalım.
Teşekkürler.