| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) ve Sayıştay tezkereleri a) Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı b) Karayolları Genel Müdürlüğü c) Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu ç) Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü d) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı e) Rekabet Kurumu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 08 .02.2016 |
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, değerli hazırun; oldukça uzun süren görüşmeler içerisinde ben de çok fazla bir zaman almak istemiyorum ama belli konularda tekrar olmayacak şekilde bazı tespitler yapmayı öncelik olarak dile getirmek istiyorum.
Birincisi, tabii, daha önce dile getirildi ama Sayıştay tarafından -ki bu baktığımızda 2016 bütçesiyle ilgili genel değerlendirme ve orada tartışmayı yapmanın ötesinde- 2014'teki kesin hesapla ilgili olarak da ortaya konulan tespitlerin beraberce paylaşılıp Bakanlık tarafından hangi aşamada olduğumuzu, uygulamada nereye gelindiğinin bilgilerinin alınması da şarttır diye düşünüyorum çünkü burada bir kesin hesap oylaması da söz konusu olacak.
Sanırım Sayıştaydan özellikle Ulaştırma Bakanlığıyla ilgili olarak görev yapmış olan arkadaşlardan burada olan vardır. 2014 yılıyla ilgili çok ciddi tespitleri var. Bu ciddi tespitlerin sonrasında hangi noktadayız? Bununla ilgili herhâlde bilgi verecek donanımda arkadaşımız burada vardır çünkü baktığınızda, hem tek tek bulgular açısından değerlendirdiğinizde İhale Kanunu'nun 22'nci maddesinin (c) bendine uygunluk olmadığını dile getiren ve bunu sanki o maddeye uygunmuş gibi uygulamaya çalışan bir ek sözleşmeli iş süreci anlatılıyor. İlgili kurum kendisini savunuyor ama Sayıştay yine kararında ısrarcı, değerlendirmesinde ısrarcı ve çok enteresan bir cümle kullanmış. O da benim çok dikkatimi çekti. Burada "Ek sözleşme kapsamında esas sözleşmeye bağlı olarak sözleşmeye bağlı iş yapım işi olduğu hususu izahtan varestedir." yani o kadar kesinlik içerisinde konuşulan bir tespit var ki.
Şimdi, böyle olunca ben Sayıştayın da bu konuyla ilgili yani 2014'teki tespitlerle ilgili... Ki bunun içerisinde teknik personel var, özellikle yerel yönetim üzerinden üstlenilen metroyla ilgili, işlemlerle ilgili değerlendirmeler var ve çok uzun, çok ciddi, çok detaylı değerlendirmeler bunlar ve diğer taraftan baktığınızda, geçici kabullerle ilgili değerlendirmeler var.
Gerçekten, Sayın Bakanım, Ulaştırma Bakanlığıyla ilgili ortaya konulan Sayıştay raporylarıyla ilgili değerlendirmeler bizim cevabını almakta ihtiyaç duyduğumuz, bence Sayıştay ve Bakanlığın da bu konuda yeterli aydınlatmayı bize sunması gereken başlıkları teşkil ediyor. O yüzden bu yönde sanırım bir bilgilendirme olacaktır diye düşünüyorum. Çünkü Sayıştayın yine yaz aylarında yayınladığı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu'nun İnternet sitesindeki geneline baktığınızda da mesela kara yollarıyla ilgili çok enteresan tespitler vardı, rakamsal olarak baktığınızda boyutlarıyla oldukça yüksek meblağlar ama bir tespit vardı ki köprü ve otoyol kaçak geçişlerinden kaynaklanan -yani bu Sayıştayın tespiti- faaliyet alacaklarının tahakkuk kayıtları yapılmamış. Bunun sonucu olarak da köprü ve otoyollarda gerçekleşen toplam 169 milyon 982 bin 867,57 TL'lik kaçak geçiş bedelinin karşılığı gelire ilişkin tahakkuk kaydı yapılamadığından mali tablolara yer verilmemiştir. Ondan sonra biz burada bir kanuni düzenleme yaptık yani geçmiş dönemdeki HGS, OGS geçişleriyle ilgili alacaklara da yeni bir düzenlemeyle bir hak getirildi daha önce yapılan düzenlemeye paralel olarak. Ama oradan gelerek bu HGS, OGS ve KGS açısından baktığınızda bir sorgulamayı da burada sizinle paylaşmak istiyorum.
Şimdi, KGS ve OGS sistemiyle otoyollardan geçişin sağlandığı bir dönemden -ki ASELSAN'dı sanırım değil mi o zaman hizmet sağlayıcı olarak sistemde- sonra birden bir HGS çıktı ve bu HGS yeni bir yazılım, yeni bir sistem ve ne hikmetse bugün baktığınızda yanlış okumalar, yanlış cezalandırmalar yani kullanıcıların sürekli şikâyetleriyle karşılaşıldı, kendi hesabında para olmasına rağmen cezaların geldiği veya hiç herhangi bir yanlış geçişi olmayan kişiler hakkında cezai uygulamaların geldiğine dair bir süreç yaşandı.
Şimdi, peki, nereden nereye ihtiyaç duyuldu böyle bir HGS'ye? Yani OGS ile KGS'nin eksiği varsa onlar iyileştirilebilirdi, oturmuş, kurulmuş bir sistem devam edebilirdi. Neden yeni bir sistem ve o sistemin ortaya çıkarttığı bu kadar sakıncalı ve sorunlu bir süreç işliyor? Açıkçası bunun sorgulanması ve nedir diye herhalde sizler de gerekli cevabını almışsınızdır diye düşünüyorum.
Diğer taraftan, bu HGS, OGS'nin dışında bir de yine bu otoyol ve köprü kullanımlarıyla ilgili enteresan bir tespit ve şikâyet de var. Şimdi, bizim yabancı plakalı araçlar Türkiye'ye geldiği zaman, bunlar taşıma, ulaştırma amaçlı da olsa, kara yollarını, otobanları veya köprüleri kullandığı zaman ücret noktasında ücret ödememe -ki bununla ilgili hem kanuni açıdan bir düzenleme olmasına rağmen, 6001 sayılı Kanun geçiş ücretini ödeme ve güvenliğini sağlamayla ilgili bir düzenleme olmasına rağmen yabancı plakalı araçlardan- hem yol geçişle ilgili hem de köprü geçişle ilgili tahsilatların yapılmadığı, giriş ve çıkışlarda buna bağlı olarak denetimin gerçekleşmediği ve bu yüzden de bizim kendi taşımacılık sektörümüzde zaten hem mazot açısından yaşanan bu K ve C belgeleri sahiplerinin, C belgesi sahiplerinin oluşturduğu dezavantajlı rekabet şartlarından da mağdur olan kamyoncu esnafının, K belgeli kamyoncu esnafının bir de bu yol ve köprü ücretlerinden kaynaklanan bir haksız rekabetle ve sonuçta trafik kurallarıyla ilgili cezalarında bile yabancı plakalı transit geçen araçların çok önemli, kendilerine öncelik elde ettiğini belirleyen bir süreç var. Umut ediyorum ve diliyorum ki bu konuda geçerli, yeterli ve geniş bir değerlendirmeyi tarafınızdan alabiliriz.
Diğer taraftan, yine kara yollarıyla ilgili baktığımızda, trafik kazaları açısından maalesef biz trafik kazalarında Avrupa'da 1'inci sıradayız ama burada çok enteresan bir rakam daha, Türkiye'deki 20 milyona yakın aracın sanırım yüzde 80'i civarı şu anda zorunlu sigortayla sigortalı çünkü özellikle bu yıl da ortaya, karşımıza çıkan rakamla baktığınızda sigorta sektörü açısından ve zorunlu trafik sigortası açısından birikmiş bir tablo, hem sektörün kendi içinde yani hem 7-8 milyar dolarlık rakamlar dile getiriliyor, bir problem var. İşleyen sistemden kaynaklanan sigorta çok önemli. Ama bugüne kadar uygulama ve bundan sonraki süreci idare etme açısından sektörle ilgili ve tarafların bir araya getirileceği sanırım bir toplantı veya değerlendirme süreci olması gerekir diye düşünüyorum çünkü gerçekten, sigorta bizim ülkemiz açısından her alanda, baktığınızda, çok önemli, kişi başına sigorta giderimiz oldukça düşük ama artık diğer kanallardan elde edilen şirketlerin öz varlıkla ayakta durabilme kapasitelerini bile zorlayan birtakım uygulamalarla karşı karşıya kalındığı tespit edilip görülüyor. O yüzden de sanırım bu konuda önemli bir çalışmanın da kendini göstermesi şart oldu.
Şimdi, herkes kendi ilinden ve bölgesinden bir şey söylüyor, ben de İstanbul 3'üncü bölge Milletvekiliyim, benim bölgemde de meşhur Kanal İstanbul var. Şimdi, Kanal İstanbul'a döndüğüm zaman, Sayın Bakanımız bundan birkaç zaman önce, birkaç gün önce dediler ki hatta burada da tekrarladılar: "Yeriyle ilgili olarak bir netlik yok. Herhangi bir şekilde orada herhangi bir kesimin kendine menfaat veya rant elde etmesini istemem ve bunun da yeri, belli şartları var, ona göre belirlenecek ve gerçekleşecek." dediler. Ama şimdi şöyle de bir gerçek var Sayın Bakanım: 2011 yılında bu proje açıklandığı zaman, o zaman Sayın Başbakan bugün Sayın Cumhurbaşkanı bir açıklamada bulundu: "Çatalcalılara hediyedir." gibi bir söylemi oldu. Şimdi, o zaman, o Çatalca ve o Çatalca'ya uygun olarak bir yapılanım, bir bölge oluşturma veya sonuçta, baktığınızda, o bölgeye uygun çizilen projeyle oturtulan bir değerlendirme oldu. Arkasından, bu süreçle ilgili olarak siz hem Bakanlık açısından hem İstanbul Büyükşehir Belediyesi hem de Çevre Bakanlığı açısından bir rezerv alan tespiti, o rezerv alan tespitinden sonra ortaya konulan Büyükşehirin kendi şirketi (BİMTAŞ) ve Çevre Bakanlığının bir imar planıyla ilgili yetkilendirme ve protokol ve o bölgeye istinaden yapılan hem 1/100.000'lik hem de alt planlarda yetki devri gerçekleşti ve ona bağlı olarak işte içme suyu veya kullanım suyu, havzalar, doğal alan, ekosistem... Kaldı ki Karadeniz'deki yaşayan balıkların doğal dengesine kadar veyahut şehrin yüklenilen trafiğinden İstanbul bir deprem şehri, deprem şehrinin riskine kadar pek çok konu tartışılırken bir yandan da böyle bir altyapı devam ederek oradaki kanalın oluşacağı, işte genişliği, derinliği ve kilometre olarak 40 küsur, siz de zaten bugünkü raporunuzda vermişsiniz, 43 kilometre...
BAŞKAN - Süreniz doldu, iki dakika daha uzatıyorum.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Yani biraz daha rica edeyim ben.
BAŞKAN - Tamam, buyurun.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Eni 400 metre, derinliği 25 kilometre, 43 kilometre sanırım uzunluğu. Şimdi, böyle baktığınızda, deprem şehri olan İstanbul'da zaten -Marmara Bölgesinde- iki boğaz var, bir de böyle bir kanal, onun deprem analizlerinden tutun, işte biraz önce söylediklerime kadar, artı yapılan belediye ilgili bakanlıkların işlemleriyle orada oluşan yer ve bölge tanımlarına kadar, siz ne kadar "Ben onu demedim." deseniz de, ben, valla geziyorum Arnavutköy'ün köylerini, köyün bütün gençleri emlak komisyoncusu olmuş, artık babasının yanında çalışan genç kalmamış, bütün köylerde herkes emlak komisyonculuğu yapıyor çünkü bunun üzerinde oluşturulan hem söylemde hem de yani "Biz söylemiyoruz." deseniz de, işte, dediğim gibi Sayın Cumhurbaşkanımızın "Bu proje Çatalca'ya hediyemizdir." diye başladığı 2011. O yüzden, proje tabii detayıyla değerlendirilip birçok bilim insanın da bu konuda ortaya koyduğu dayanakları var ama bunun ötesinde, gerçekten, bunu yine rant, bölgesel birtakım beklentilerle böyle son günde değiştirerek farklı bir boyuta taşımanın da çok mantıklı ve doğru olduğunu açıkçası düşünmüyorum.
Diğer taraftan, tabii, konu çok, başlık çok ama size sorup size iletmek istediğim belli konular da var, bunlardan birisi de ulaştırma ve TELEKOM.
Şimdi, Sayın Bakanım, siz o zaman da bize açıklamıştınız. İşte, TELEKOM'um aslında özelleştirmesi değil imtiyaz sözleşmesinden bir devir hakkı verişidir. Yani bütünüyle PTT ve TELEKOM'un taşınmazları verilmemiştir. Ve bu 2025-2026'ya kadar -yanılmıyorsam- sürecek olan bir imtiyaz devir anlaşmasıdır. Ve Danıştay tarafından bu sözleşmenin 38'inci maddesine bir hüküm eklenmişti. Bu hüküm gereğince de hem sözleşmenin sona ermesi ve yenilenmemesi durumunda bu TELEKOM'un bütün araçları yani teçhizatı aynı zaman da taşınmazlarının iade edileceği yani verildiği günkü iade edileceği. Şimdi, bakıyorsunuz... Alıcı bunun için bir de sanırım bir şerh koymuştu, o şerhi de yine bir sendikanın açtığı davayla iptal kararı alınmıştı. Ondan sonraki aşamada, şimdi, neredeyiz? Çünkü TELEKOM... Ben, nerede gezsem İstanbul'da TELEKOM'un satılık yerlerini görüyorum ve bunları satma yetkisi var mıdır? Neye göre satıyor? Ve böyle bir geriye alışta neye göre bu işlemler yapılacak? Bunların da cevabını sanırım ilgili arkadaşlarımız bizlere verirler diye düşünüyorum.
Diğer taraftan, tabii, havacılık, havacılıkta uçak sayımızda havaalanlarımızın çalışmasında gerçekten bir artış var; uçak kullanımı ve halkın gideceği yere daha çabuk ulaşma noktasında geçmişe göre daha rahatladığı ortada. Ancak, şimdi bir Sivil Havacılık Genel Müdürlüğümüz var. Biraz önce Genel Müdürü de burada gördüm yani tanıttınız. Aslına bakarsanız bazı takip ettiğim... Sivil havacılığı takip ediyorum çünkü havacılığı takip ediyorum çünkü Türkiye'nin, Türkiye gibi bir ülkenin sahip olduğu pilot sayısını kendi dengi olan ülkeler şu anda havacılıkla ilgili koyduğu hedefler ve ona bağlı ortaya çıkan gelişmelerle aslına bakarsanız dengeli görmüyorum, çok daha fazla olması gerekir, bunu farklı ülkelerle beraber değerlendirdiğinizde ama Sayın Genel Müdür...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(Oturum Başkanlığına Başkanvekili İbrahim Mustafa Turhan geçti)
BAŞKAN - Sayın Tamaylıgil, sözlerinizi...
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Birden sizi görmedim de... Hoş geldiniz.
BAŞKAN - Çok teşekkür ederim efendim.
Sözlerinizi tamamlamanız için bir dakika süre veriyorum.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Bir iki dakika rica ediyorum.
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Şimdi, "Uçucu ekiplerin nisan, mayıs, ağustos ayına kadar hatta mücbir sebepler haricinde başka havayolu işletmelerine geçişleri yasaklandı." diye bir genelge çıkmış.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) - Anlayamadım?
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Yani "Uçucu ekiplerin nisan, ağustos aylarında mücbir sebepler haricinde başka havayolu işletmelerine geçişleri yasaklandı." diye bir genelge çıkmış. Şimdi Sayın Bakanım yani bu tamam ve bunun için de uçuş emniyeti dile getirilmiş, bunu sektörün içindeki kişilerin değerlendirmesiyle aktarmak istiyorum. Peki, şimdi, tamam, siz yer değiştiremezsiniz ama istediğiniz havayolu o kişileri istediği zaman, istediği şekilde iş akdine son verebilecek bir tercihte olabilir. Madem burada bir kamu otoritesi olarak bu dengeyi ve eşitliği de dikkate alan bir yönde uygulamayı yani işten atmayı yasaklamıyorsunuz da, işten ayrılmayı yasaklıyorsunuz mantığıyla bir bakışı ve anayasal olarak da bunun bir karşılığını açıkçası görebilmiş değilim.
Bir de tekrar bir genelgeleri var, o genelgede de "Uçuşta bir gecikme olduğu zaman, bunun ana gerekçesine aykırı bir kurum ve şirketi hedef alan açıklamalar yapmayın." deniyor. Ya hangi pilot acaba kendi kurumunu veya şirketini kötüleyecek bir açıklama yapar? Ama şöyle bir gerçek var Sayın Bakanım: Şimdi, İstanbul'a kar yağıyor, Ankara'ya kar yağıyor yani dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş şekilde yüzlerce uçuş iptal ediliyor. Tamam, kardan dolayı uçuş iptal ama nedir, pisti mi biz doğru zamanda açamıyoruz, yapılması gereken alt hizmetler mi yerine getirilemiyor, problemler nelerdir? Yani bir yanda bakıyorsunuz 200 uçak birden iptal. O zaman, bunu hem onların mesleki ilkeleri açısından hem de kendi havaalanı hizmeti açısından verdiğimizde, doğru bilgilerle paylaşacak bir süreci engellemenin de çok sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Bir de tabii uçağa biniyorsunuz bir saat sonra motor çalışma izni geliyor, pilot neyi açıklasın? Yani buradan hava kontrolörleri açısından baktığınızda bir eksiklik var mı, yok mu? Yani uçakların hareket ve iniş kalkışlarıyla ilgili süreçte acaba bu hava kontrolörleri açısından da özellikle personel ve onunla beraber baktığınızda, gerekli büyümeyi tamamlayacak hızda alt yapı ve buna bağlı olarak da gelişme olmuş mudur? Onu sormak isterim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tamaylıgil, tamamlıyorsunuz herhâlde sözlerinizi.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Son olarak da, tabii, öncelikle, baktığınızda, Türkiye'de demir yolu, demir yoluna bağlı taşımacılığın artması çok önemli. Ama uzun zaman İstanbul'da hem Gebze-Haydarpaşa hem de Halkalı-Çerkezköy açısından, hatta hatta Halkalı'dan itibaren baktığınızda, Sirkeci-Halkalı-Çerkezköy hattında büyük bir boşluk oldu. İşte, ihalede, sanırım, orada ihaleyle ilgili problemlerin var olduğu da söylendi. Sadece, tabii, taşımacılık değil, oradaki bir gümrük kapısı, gümrük kapısındaki nakliyecilerin de problemleri var. O yüzden, son aşamada, Çerkezköy-Halkalı hattını burada çünkü göremedim, ne olacak diye sormak isterim.
Zamanınız ve gösterdiğiniz anlayış için de teşekkür ediyorum.