| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/286) ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/285) ve Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 27 .10.2022 |
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Zatıalinizi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Değerli Başkanını, Kamu Başdenetçimizi, Sayıştay Başkanımızı, Komisyonun değerli üyelerini, siyasi partilerimizin temsilcilerini, sözcülerini ve kurumların burayı şereflendiren çok kıymetli mensuplarını saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerimin başında Pençe-Kilit Operasyonu bölgesinde teröristlerle çarpışırken şehit olan Faim Bozkurt'u rahmetle, minnetle yâd ediyorum; mekânı cennet olsun, kabri nur olsun, aziz milletimizin başı sağ olsun.
Bugün 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifini yani Adalet ve Kalkınma Partisinin son bütçesini görüşüyoruz. İktidarın 4 trilyon 470 milyar harcama talebini değerlendiriyoruz. İktidarın bu bütçe teklifi, millet ile iktidarın arasında bağların ziyadesiyle koptuğunu da açıkça göstermekte. Geçtiğimiz yılla mukayese ettiğimizde yüzde 155'e varan artışlara rastlıyoruz. Beştepe'den binlerce sayfa dokümanla birlikte bir bütçe gönderildi. Biz de şimdi Komisyonda bu bütçeyi değerlendiriyoruz, sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışacağız. Bütçenin yüzde 155 artış göstermesi doğrusunu isterseniz dikkatimizi celbediyor. İktidarın TÜİK'i enflasyonu yüzde 83 gösterirken bütçedeki bu yüzde 155'lik artışın neye göre hesaplandığını da merak ediyoruz. Lafı evirip çevirmeye de hiç gerek yok, aslında çok net bir tablo var önümüzde: TÜİK rakamları şayet doğruysa şu an görüştüğümüz bütçenin yaklaşık 3 trilyon 200 milyar lira civarında olması iktiza ediyor ama fazladan 1 trilyon 270 milyar civarında bir fark var. Eğer TÜİK iktidarın baskısıyla bu millete yalan söylüyorsa yani enflasyon bizim ifade ettiğimiz gibi ve milletimizin bizatihi tecrübe ettiği gibi yüzde 155 ise o hâlde bu bütçenin içinde milyonlarca çalışanın, emeklinin hakkı ve hukuku niye savunulmamıştır? Onu da merak ediyoruz. Neden TÜİK marifetiyle işçinin, memurun, milyonlarca vatandaşın alın terinin karşılığı verilmemiştir, anlayamıyoruz.
Dikkatimizi çeken bir başka husus: Bunca enflasyona rağmen geçtiğimiz yılki bütçenin yatırımlar oranı ile bu yılki yatırımlar oranı neredeyse aynı. Ağzınızdan hiç düşürmediğiniz o yatırım, üretim, istihdam politikasındaki başat unsurun bütçe içerisinde yer almamasının sebebi ne olabilir diye de araştırılması gerektiğini söylüyoruz.
Görünen ve anlaşılan odur ki millet iradesiyle iktidarı devretmeden önce son defa bir seçim ekonomisi uygulamaya kararlısınız ve yandaşlara aktarılan kamu kaynaklarından kısmi ve geçici bir kesinti yapmakta da kararlısınız. Yani siz, aslında bu bütçeyi hazırlayanlar, bu bütçeyi binlerce sayfa dokümanla birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderenler milleti unutmuşlar, ülkemizin kaynaklarını har vurup harman savurmaktan geri durmamışlar, milletimizin cebinden aldıklarını da yandaşların cebine koymuşlar. Biz bize göre bütçenin özeti bu. Ancak sizler ne yaparsanız yapın, hangi yönteme başvurursanız başvurun bilin ki bu sizin son bütçenizdir. Yani bu bütçe zaten sizin de son bütçeniz değil, siz bu bütçenin sadece altı aylık bir sahibisiniz; altı ayında siz olacaksınız, altı ay sonra da bu ülkede yönetimi teslim alanlar bu hazırlamış olduğunuz bütçeyi yönetecekler.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - İnşallah biz olacağız.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Efendim anlayamadım.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - İnşallah biz olacağız.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Duyamadım efendim.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - "İnşallah biz olacağız." diyor.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Ha evet, evet, evet.
Ben karşılıklı konuşmayı da -biliyorsunuz- severim, ben konuşurken de laf atabilirsiniz herhangi bir alınganlık göstermem, medeni sınırlarda kalmak kaydıyla.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Siz yine de yapmayın arkadaşlar, lütfen hatibe müdahale etmeyelim.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Başkanım sevdiğimi biliyor, aslında sizi kurtarıyor.
Şimdi, bunca hesap kitap beyhude; dediğim gibi, altı ayında siz varsınız, altı ayında yoksunuz. Ancak şu var: Dikkatimizi celbetti...
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Geçen sene de aynı şeyi söylediniz.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Şimdi, bana laf atmakla sözümü kesmek aynı şey değil.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, lütfen rica ediyorum.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Ha, o zaman seçime bu kadar yoktu.
Dikkatimizi celbetti, bütçe teklifinde iki kalemde diğerlerine göre ciddi bir artış söz konusu; bunlardan biri borç verme hesabı, diğeri de faiz giderleri. Birincisi, az önce ifşa ve ifade ettiğim gibi seçime yönelik sübvansiyonlar ve afları ihtiva ediyor. Aslında bu, toplumsal da bir beklenti. Vatandaşın sorunlarının çözülmesi noktasında elbette ki bir şeyler yapmak icap ediyordu ama bu doğru şeyleri yapın diye biz dört seneden beri Türkiye Büyük Millet Meclisinde feryat figan ediyoruz. O zaman kılınız kıpırdamadı, seçim tarihi yaklaştıkça da bizim daha önceden önerdiğimiz birtakım düzenlemeleri gerçekleştirmek üzere harekete geçtiniz. Geç kalınmış bile olsa yapılan bu uygulamaya karşı durmuyoruz, sadece yetersizliklerini dile getireceğiz. Seçime yönelik sübvansiyonlar ve afları ihtiva ediyor dedim.
İkincisi çok farklı, ikincisi müstesna bir durum çünkü faiz giderlerindeki artış ülkeyi faiz lobilerine, çok uluslu tefecilere teslim etmiş olduğunuzun aleni bir itirafı niteliği taşıyor. İnceledik. Yeni doğandan sabi sübyanına kadar, memurundan işçisine kadar, emekçisine, kadınıyla erkeğiyle bu ülkenin 84 milyon vatandaşına bir yılda 565 milyar 600 milyon, bir ayda 47 milyar 133 milyon, bir günde de 1 milyar 549 milyon Türk lirası faiz ödeteceksiniz. Merhamet edin ya! Bu milletin her bir ferdi, yılda 6.654 lira, ayda 554 lira -her bir fert- günde de 18 lira 23 kuruş faiz ödemeye mahkûm edilmiş. Adalet ve Kalkınma Partisinin son bütçesinin bize göre özeti budur.
Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi bir siyasal sistem tasavvuru olarak en başından itibaren tek bir nihai amaca yönelik olarak hazırlandı. Bunu defalarca söyledik. Devlet yapısında yürütme erkinin mutlak üstünlüğünü ve egemenliğinin şahsileştirilmesini temel aldı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde -üzülerek ifade ediyorum- egemenlik şahsileşti ama bakarsanız nasıl şahsileşti? Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçesi konuşulurken onlara da yer vermemiz gerekiyor. Sizin de onlara nazarı itibara almanız icap ediyor.
Kararnamelerle yasama etkisizleştirildi. Atama yetkileriyle yargı bağımlı hâle getirildi. Yürütmedeki tüm siyasi gücü tek elde ve tek noktada temerküz ederek alelade bir anonim şirketinde bile karar verme süreçleri 1'den fazla imzayla ilişkilendirilirken mevcut anayasal sistemde devleti yönetme ve her türlü işlemi yapabilme yetkisi tek bir imzaya bağlandı. Bundan daha kötü bir şey olamaz. Yani ben bunu salt sıradan bir eleştiri diye dile getirmiyorum, üzerinde konuşmamız icap eden bir husus olduğuna işaret ederek söylüyorum. Bu sistem, sayın bakanları ve kamu bürokrasisini etkisizleştirdi, yetkisizleştirdi ve onların sorumluluk almalarını da engelledi; sıhhatli bir kamu yönetimi anlayışının da oluşmasının önünü kesti.
İstiklal Savaşı'na riyaset eden, Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran bu yüce Meclisin devlet mekanizmasındaki önemli işlevleri maalesef ki kişisel hırslara ve ihtiraslara feda edilmiştir. Meclisin yürütme üzerindeki denetim fonksiyonlarını fiilen yok sayan ve onun milletimiz adına kullandığı devredilemez bütçe hakkını da elinden alan bu rejimin ve anlayışın bize göre miadı dolmuştur. Milletin iradesinin tecellisiyle "milletin vekili" sıfatını haiz olduğumuz günden beri bu çatı altında yalnız ve ancak bize bu görevi tevdi eden milletimizin, memleketin gerçeklerini konuşmaya gayret sarf ettik. Geldiğimiz noktada, AK PARTİ iktidarının son bütçesi üzerine konuşurken ve onun üzerinde tartışırken aynı hassasiyet ve aynı kararlılıkla size unutmak istediğiniz gerçekleri hatırlatmaya da devam edeceğiz.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı tarafından Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle ilgili en büyük vaatlerden birisi siyasi istikrardı malumunuz. İstikrar vaadiyle getirilen Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin kabinesi Resmî Gazete'de yayınlanarak göreve başlayalı da dört yıldan fazla zaman geçti. Bir dönem dahi henüz tamamlanmadan, atanan bakanların yüzde 40'ı ya görevden alındı ya da görevden affını istedi. Övündüğünüz "siyasi istikrar" diye iftihar ettiğiniz tablo bu. İradenin tek bir kişinin tercihlerine teslim edildiği bu sistemde, tek taraflı bir irade beyanı olan ve şerefli bir müessese olarak addettiğimiz istifa da bu süreçte hiç gerçekleşmedi.
Değerli milletvekilleri "Siyasi istikrar, tek bir kişi tarafından ilanihaye ve mutlak şekilde yönetmektir." gibi algılanıyorsa tarafınızdan söyleyecek bir şeyimiz yok ama şunu unutmamanızı ve görmenizi istiyoruz: Tek adam sabit kalsa da ekonomi politikanız istikrarsız, ödemeler dengesi istikrarsız, dış politika alanındaki çalışmalarınız istikrarsız, siyasal söylemler ve uygulamalar, beklentiler ile sonuçlar da istikrarsız. Bu anayasal düzen yalnızca Meclisin denetleme ve yasama işlevini akamete uğratarak ülkeyi istikrarsızlığa ve siyasal savrulmalara maruz bırakıyor, aynı zamanda milletimize de çok ağır ekonomik bedeller ödetmeye de devam ediyor.
Hangi birini söyleyeyim, hangi biri için, neye feveran edeyim, doğrusunu isterseniz kestiremiyorum. TÜİK rakamlarına göre yüzde 80'i aşan enflasyona mı feryat edeyim, getirdiğiniz ek bütçeye rağmen 80 milyar lira olan bütçe açığına mı yanayım ya da 18 lira 60 kuruşu aşan dolar kurundan mı bahsedeyim, milletin her gün yaşadığı sıkıntıyı, çektiği cefayı, sokakta oynayan çocukların dahi konuştuğu ekonomik buhranı nasıl tarif edeyim, kelime bulmakta zorlanıyorum ama sadece Komisyonda konuşmayacağız, Türkiye Büyük Millet Meclisinde de görüş ve düşüncelerimizi ifade etmeye gayret sarf edeceğiz.
Esasen, bu sistemle Türkiye'nin yönetilmesinin bu millete haksızlık olduğu kanaatindeyim ve bunu söyleyegeliyorum. Sistem değişikliğinden itibaren Türkiye'ye yaşattırılan sorunların tek sebebinin de iktidarınızın liyakatsiz ve iş bilmez kadro olmasından kaynaklandığı yolunda bir saplantım yok, bu sistem herkesi bu hâle getirir esas itibarıyla ve bizi bir devlet kriziyle de baş başa bırakır. Bunun, sizin tercihiniz olduğu kanaatinde değilim yani bu eleştiriyi, kabul edilebilir bir eleştiri olarak alıp bu eleştiriden bir ders çıkarmanızın da gerekli olduğu kanaatindeyim. Suçlamalarım şahıslara değil. Devlet krizinin ve ekonomik çöküşün tek sebebi, iktidar olma vasfının yetkileri, kötüye kullanmaya çok elverişli yetkiler. Dolayısıyla yani bir yetkiyi birine veriyorsunuz, belki bugün kendinizi bu makama layık görüyorsunuz ama bu yetkileri kullanmak noktasında niyeti sorgulanan insanların da işbaşına gelebileceği ya da bulunduğunuz makamlara onların gelmesinin söz konusu olabileceğini de düşünmeniz lazım.
Ekonomide, hukukta, eğitimde, istihdamda, tarımda, dış politikada, bürokraside ve sivil toplumda karşı karşıya bulunduğumuz sorunların sebebi sistemden kaynaklıdır. Bu "tek adamlık" anlayışı, kurumlara da maalesef ve maatteessüf nüfuz etmiştir. Biz öncelikle İYİ Parti olarak Türkiye'yi yönetilemez hâle getiren bu sistemden kurtulmanın reçetesini ve yol haritasını tanzim etmeye ve inşallah, ilk seçimden sonra da onu gerçekleştirmeye gayret edeceğiz.
"Bu, her tarafa nüfuz etti." dedim, bu "tek adam"lık; bürokraside de söz konusu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde de söz konusu. Bu "tek adam"lığın getirdiği krizler de aşılması ziyadesiyle zor krizlere dönüşüyor. Bunların konuşulması lazım. Bakın, derseniz ki şayet "Kanayan yaraları konuşmayın, kapanan yaraları konuşalım, onların üzerinde tartışmalar oluşturalım ve bundan beslenelim." Biz buna asla ve kata rıza göstermeyeceğiz.
"Kanayan bir yara." dedim. Kanayan yaralardan bir tanesi, Sayın Meclis Başkanımızın ziyadesiyle muttali olduğu krize dönüşmüş RTÜK üyeliği seçimi hadisesidir. En başından beri süreci biliyor. Sayın Başkanımız bir hukuk profesörü. Dolayısıyla olup bitenlerin teknik analizini, hukuksal analizini benden çok daha iyi bir biçimde yapabileceği kanaatini taşıyorum. Ama bu zamana kadar bu kanaatimi besleyen bir adımı da atmış olmamasından ötürü zatıalilerine teessüflerimi sunuyorum.
RTÜK krizi nasıl oldu? 1 Temmuzda bir RTÜK üyesi arkadaşımız istifa etti. RTÜK Başkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin faaliyetlerini ve vaktini tanzim edeceğine kanaat ederek neredeyse Türkiye Büyük Millet Meclisini vesayet altına alabilecek birtakım adımlara imza attı. Gereksiz tartışmaların yaşanmasına sebep teşkil etti yaptığı şeyler ve 1 Temmuz itibarıyla boşalan RTÜK üyeliği için Türkiye Büyük Millet Meclisine üye seçimi noktasında herhangi bir bildirimde bulunmadı. Yanlış bir şey söylüyorsam anında ve yerinde müdahale edebilirsiniz, hiçbir beis görmüyorum bunu yapmanızda. İstifayla boşalma söz konusu olduğu Meclis Başkanına bildirilmedi, o arada Türkiye Büyük Millet Meclisi tatile girdi. Bu sefer, 1 Ekim gündeme geldi, 1 Ekimde Türkiye Büyük Millet Meclisine göndermesi gerekiyordu, 1 Ekimde de göndermedi. Burada kişileri tartışmadan tamamen bağımsız tutarak söylüyorum: Bir bağımsız milletvekili Adalet ve Kalkınma Partisine dâhil olunca RTÜK üyeliği hakkı, Adalet ve Kalkınma Partisine geçti ve o gün gerekli yazışmalar yapılmak suretiyle Adalet ve Kalkınma Partisinden üyelikle ilgili adayların bildirilmesi istendi. Şimdi, tabii, kişilerden münezzeh bir tartışma yapmamız lazım.
Sayın Başkanım, ben zaman için biraz müsamahanızı istirham edeceğim.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Üç dakika ek süre veriyorum.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Yani artık üç mü olur beş mi olur, yoksa şeyden sonra da sesimle devam etmem lazım buna. Sayın Başkanımı da bazı konularda bilgilendirmek istiyorum.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Olabildiğince kısa tutarsanız, çok sayıda...
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Zaten sizinle en az bir dakika konuştum, artık onu da matematiğe dâhil edersiniz.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Peki.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Şimdi, ortada, Meclis Başkanlığı tarafından bir adım da atılmamış 1 Ekim itibarıyla. Dediğim gibi, ne zaman ki bir bağımsız milletvekili Adalet ve Kalkınma Partisine gelmiş -hayırlı olsun, itirazımız yok- o zaman bir yazı yazılmış. Akabinde bir Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili AK PARTİ'den istifa etmiş dolayısıyla Meclis aritmetiği yeniden değişmiş. Aritmetik değişince de -hakikaten ben de hak veriyorum- Meclis Başkanımız kanunu uygulamakta da zorlanacağını düşünmüş. Yani sandıklar kurulduğunda da aritmetik değişebilir. Aritmetik, sandıklar kurulduğunda da değişse bile RTÜK Kanunu'nun 35/5'inci maddesi siyasi parti gruplarının hâlihazırdaki oranının uygulanması gerektiğini emrediyor. Ama Meclis Başkanımız ne yapmış? Bunun için Meclis Divanını toplamış yani demiş ki: "Ben bu kanunu uygulamakta zorlanıyorum. Bu Meclis Divanı toplansın ve bu kapsam içerisinde de bir tavsiye kararı alsın."
Sayın Başkanım, ben utanırım size hukuku anlatırken. Yani bir kanunun bize getirdiği mecburiyet, bir tavsiye kararıyla değiştirilemez. Netice itibarıyla değiştirilmiş, Meclis karar vermiş. Çünkü o zaman gördüm ki hesaplamalar yapılmış, 1 Temmuzda Adalet ve Kalkınma Partisine geçiyor. Size göre, sabah 11.00'e kadar İYİ Parti'de kalıyor, 11.00'den sonra da üyelik Adalet ve Kalkınma Partisine geliyor, siz yine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan aday istiyorsunuz. Şimdi ben size söyleyeyim, o hesabı size kim getirmişse Cenab-ı Allah onu şaşırtmış Sayın Başkanım. Doğru, 1 Temmuzda Adalet ve Kalkınma Partisine geçtiğini varsayıyorsunuz. Neye istinaden? Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Sayın Aykut Erdoğdu'nun milletvekilliği devam ediyor ama Cumhuriyet Halk Partisinden istifasına dayandırıyorsunuz. Ortada bir belge var, zatıalinize bunu takdim edeceğim. Bu müracaat 1 Temmuzda Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili tarafından Meclis Başkanlığına götürülmüş "Artık, Aykut Erdoğdu bizim milletvekilimiz değildir." demiş ama o gün Aykut Erdoğdu'nun ıslak imzalı dilekçesi olmadığı için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı o istifaya bağlı olarak Aykut Erdoğdu'yu Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan çıkarmamış, ıslak imzayı istemiş. Islak imzanın Türkiye Büyük Millet Meclisine götürülmesi 5 Temmuz saat 15.24'e tekabül ediyor. Yani Aykut Erdoğdu 5 Temmuz tarihine kadar Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin kayıtlarında duruyor.
Ben tarihlere, isimlere dayanarak bir şey söylemiyorum; hak ve adalet boyutunda meseleyi ele alarak konuşuyorum. Hukukçusunuz, hukuk tarihi profesörüsünüz; zatıalinizin hukuk tarihine hukuksuzlukla geçmesine de gönlüm rıza göstermez. Bu yapılan yanlışların düzeltilmesini, araştırmaların doğru yapılmasını, bir RTÜK üyeliğinin Adalet ve Kalkınma Partisinin başını göğe erdirmeyeceğini, bizden çalınırsa da o RTÜK üyeliği -olur da bir ketenpereye geliriz- bizi yerin dibine sokmayacağını heyetinizin huzurunda ifade ediyorum.
Tekrar endişemi dile getiriyorum. Şahsen de zatıalinizi severim. Bir hukuk profesörü tarihte hukuksuzluklarıyla anılmamalı. İYİ Parti olarak da yapacağımızı söylüyorum: Şayet bize karşı bu yapılırsa biz bu hukuksuzluğa başka bir hukuksuzlukla mukabele etmeyiz. Biz bu hukuksuzluğun karşısında hukukla dururuz, İç Tüzük'le dururuz ve hukuktan, İç Tüzük'ten kaynaklanan bütün haklarımızı kullanmaya devam ederiz.
Zatıalinizden ayrıca bir istirhamım daha var: Meclisin içinde bulunduğu hoşgörü ortamına zarar vermesi muhtemel bu olumsuz yaklaşımlara müdahale etmenizdir.
Sabrınız ve dikkatiniz için teşekkür ediyor, heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.