KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, bürokrasimizin ve basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanım, Bakanlığınız ve Bakanlığınızın yaptığı işler son derece önemli işler. Önce ben tarafımı belli edeyim; ben sizin tarafınızdayım, onu söyleyeyim, daha doğrusu Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz sizin tarafınızdayız. Sizin gerek toplam bütçeden alacağınız büyüklüklerde gerek ülke içinde yapacağınız işlerin tamamında sanayiden yanayız. Bunu şunun için söylüyorum: Yani, Türkiye'de -birazdan göstergelerini bir miktar vereceğim- üretim durma noktasına geldi neredeyse. İşte, imalat sanayisinin millî gelir içindeki payı ortada. Dolayısıyla, üretimi artırmaktan başka bu ülkenin çıkar bir yolu yok. Burada da yapmamız gereken şey: Elbette öncelikle tabii tarım çok önemli, hizmet sektörü çok önemli, oralarda, her birinde verimliği artırmamız lazım ancak imalat sanayisi üretiminin Türkiye'de arttırılması lazım.

Şimdi, tabii, Türkiye son on beş yıldır aslında bir ekonomi programı uyguluyor. Burada 2006-2007'ye kadar kamu maliyesi ağırlıklı bir ekonomi politikasının olması normaldi fakat 2007 sonrasında bu politikalarımızı değiştirmemiz gerekiyordu. Yani, daha çok sektörel gelişmeyi sağlayacak, reel sektörü daha fazla destekleyecek, işte bugün ettiğimiz o güzel laflar var ya "yüksek katma değerli üretim, teknoloji seviyesinin yükseltilmesi" falan o dönüşümü Türkiye maalesef gerçekleştiremedi. Tabii bunun sıkıntılarını da şimdi gün gün yaşıyoruz. Bir defa "Kimdir bunun sorumluları?" derseniz bunun birinci sorumlusu tabii ki Sanayi Bakanlığıdır bu dönüşümü gerçekleştiremediği için ama Sanayi Bakanlığı yalnız başına bu dönüşümü gerçekleştirebilir miydi? Gerçekleştiremezdi. İkinci sorumlusu bence Kalkınma Bakanlığıdır. Kalkınma Bakanlığı sektörcülüğü sadece kamu yatırımı dağıtmak zannetti ve hiçbir şekilde sektörcü olmadı yani sektörün meselelerini bilmedi, sadece o sektörde hangi kamu kuruluşu varsa onun yatırımlarıyla uğraştı. Dolayısıyla, mesela imalat sanayisi filan diye, o sektörler de hemen hemen Kalkınma Bakanlığında kalmadı çünkü imalat sanayisinde kamu yok. Böyle bir problem var. En önemli sorumluluk da tabii, bu inşaat lobisi ve inşaat lobisinin arkasından giden Hükûmet üyeleri. Yani Türkiye zaten yetersiz olan kaynaklarını çok kötü dağıttı. Özel sektör için de söylüyorum bunu; özel için de, kamu için de ama daha çok tabii konuştuğumuz şey özel sektörle ilgili. Bizim kamuyla, imalat sanayisiyle bir üretim hamlesi filan gerçekleştirebilecek bir durumumuz yok. O ancak yol açar.

Şimdi, bu kaynak tahsisine müdahale edemediğimiz için zaten düşük olan tasarruflarımızı da verimsiz, ticari olmayan, "non-tradable" alanlara yatırdık, durduk. Bu alanların aşırı cazip olması, imalat sanayisinden... Firmaları ben burada suçlamıyorum çünkü "firma" dediğiniz şey kâr maksimizasyonuyla çalışır yani kârı nerede görürse orada yapar. En iyi Türkiye'nin elektronik distribütörü de olsa da eğer AVM yapmak kârlıysa, konut projesi yapmak kârlıysa oraya kayar ve Türkiye'de bu yapıldı. Yani irili ufaklı, Ostim'deki KOBİ de bunu yaptı, en büyük firmalarımız da bunu yaptı. Ve Türkiye'de bir kalkınma politikası, iktisat politikası olarak bu inşaat işi kullanıldı aslında bütün bu işi bilenlerin itirazlarına rağmen. Tabii, şu anda geldi ekonomi tıkandı.

Şimdi, ekonomide yurt içi tasarruflar düşük diyoruz, emsal ülkelere göre çok düşük. Efendim, tasarrufunuz düşük olunca dış tasarruf ihtiyacınız artıyor, onu kullanmak için bir limitiniz var. "Dış tasarruf" dediğimiz nedir? Cari açıktır. İşte yüzde 5'i geçtikten sonra cari açık ekonomide ciddi kırılganlıklar oluşuyor, ondan sonra tekrar ekonomi bir krizle karşı karşıya kalıyor veya işte gaz-fren tartışmaları başlayıp duruyor.

Şimdi dış tasarruflara ekonomiyi ciddi ölçüde bağımlı hâle getirdik, getirildi, getirdiniz. Yani, tabii ki bunun sorumlusu Hükûmettir. Bu bağımlılıktan da şimdi ekonomi bir türlü kurtarılamıyor. İthalatın içerisine bakıyorsunuz ara malı ithalatının oranları yüzde 73'lere kadar gelmiş. Tabii, burada enerjiyi hadi anlarsınız ama enerji dışında, teknoloji üretemediğiniz için yatırım mallarının önemli bir kısmını ithal etmek durumunda kalıyorsunuz. Zaten aşırı bir tüketim var ekonomide, yani ekonomide rasyonel olmayan bir tüketim var, gelirinin yüzde 86'sını tüketen bir ekonomiyiz biz. Dünyada böyle bir ekonomi yok. Dünyada böyle bir ekonomi ancak işte 1-2 tane... Bir Amerika vardı, Amerika da tasarruf oranlarını arttırdı; tabii, rezerv parası var, Amerika bizimle mukayese edilecek bir ekonomi değil. Bir de diğeri ne? Çok düşük gelirli ülkeler, adam zaten aç yani neyini tasarruf etsin diyebileceğimiz ülkeler. Bizim gelir grubumuzdaki ülkelerin ortalama tasarruf seviyesi bizim 15 puan üzerimizde. Dolayısıyla yatırımlarda, Asya ülkelerinde... Merkez Bankasının daha geçen gün yaptığı sunum burada, işte şu: Şu Türkiye'nin üretim ve tasarruf çizgileri, bu da Asya ülkelerinin üretim ve tasarruf çizgileri millî gelire oran olarak, yarısı kadarız. Şimdi zaten tasarrufun yok, yatırımın yok, var olanı da gidiyorsun üretken olmayan alanlara yatırıyorsun. Dolayısıyla, yapmamız gereken şeyin imalat sanayisine ağırlık vermemiz olduğu çok net bir şekilde ortada. Bu, sözel olarak söylendi. Buna aslında böyle bakınca son zamanda problem yok ama uygulama hâlâ bunun aksi. Yani Türkiye'de imalat sanayisi üretimini artıracak kaç tane örnek uygulama gösterebiliriz? Yani onu bilmiyorum.

Şimdi, aslında, Türkiye'nin doğru düzgün bir sanayi stratejisi de yok, belgesi var. 2 tane sanayi stratejisi belgesi, son dönemde, en azından sizin Hükûmet dönemlerinizde çıkartıldı. Bir tanesi, yanlış hatırlamıyorsam, 2011-2014; diğeri de 2015-2018. Sanayi strateji belgelerinde, işte, "Ekonominin teknoloji seviyesi yükseltilecek." diyoruz birincisinde, tam tersi oldu. İkincisinde: "Bilgi ve teknolojiye dayalı yüksek katma değerli yerli üretim..." Çok yüksek cari açıklar olunca bir yerli vurgusu yapıldı bu strateji belgesinde ama burada da şu anda çok fazla yaptığımız bir şey yok, belki bunların sonuçlarını soru-cevap bölümünde konuşabiliriz.

Tabii, şimdi, üretim olmayınca işsizlik yüksek, genç işsizlik özellikle çok yüksek, yüzde 19'larda bir genç işsizliğimiz var. Hep anlatıyorum ben ama burada üzerinde durmayacağım. Türkiye'nin bir demografik fırsat penceresi vardı; otuz yıllık bir dönem, yarısı gitti, diğer yarısı kaldı. Ben hep onu söylüyorum yani bir on beş yılımız kaldı iyi işler yapabilmek için. Eğer Türkiye on beş yıl içerisinde yüksek gelirli ülkeler grubuna girecek adımları atmazsa ondan sonra siz sağ biz selamet. Yani bundan sonra daha bu işleri yapma imkânımız yok.

Şimdi, bu imalat sanayisinin millî gelir içerisindeki payının düşük olduğunu söylediğimizde bazen şöyle bir savunma yapılıyor, muhtemelen siz de yapacaksınız, hemen önünü kesmek için ben başlangıçta söyleyeyim: "Efendim, işte, cari fiyatlarla bakınca düşük ama sabit fiyatlarla bakınca..." Mesela Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz bunu söylüyor: "Sabit fiyatlarla bakınca yüzde 24'lerde." Özrümüz kabahatimizden büyük, bu daha kötü. Yani 1998 yılı fiyatlarıyla olan da 1998'de cari fiyatlarla imalat sanayisi/GSYH'larımız eşitken -çünkü ikisi de 1998 fiyatıyla- cari fiyatlarda yüzde 15'e kadar gerilemişiz, sabit fiyatlar da yüzde 24'lerde duruyor. Yani ürettiğimiz iç ticaret hadleri de imalat sanayisinin aleyhine gelişmiş. Niye? Çünkü teknolojik ürün üretemiyorsun yani boşa çalışıyorsun.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Konuşuruz.

ERHAN USTA (Samsun) - Onu sizden dinleriz o zaman, benim değerlendirmem bu.

Yani böyle olması çok daha kötü. Yüzde 15'lik bir imalat sanayisi üretimiyle Türkiye'nin gideceği bir yer yok. Az önce dediniz, bu 2002 filan şeyi de düştü. Ben 2002'yi konuşmak yanlısı değildim ama baktım, 2002'de 17,8'miş yani kötüymüş zaten, 2 puan da siz kötüleştirmişsiniz üzerine, hatta 2,2 puan; en son 2015'in dokuz aylığı 15,6.

Şimdi, strateji belgelerindekinin aksine üretimin teknoloji seviyesi düşüyor diyoruz. Hani bunu 2002'yle mukayese ettiğimizde düşüyordu; 6,2'den 3,5'e düşüyordu hem ihracatta hem üretimde. Şimdi, en son yıllık programdan tabloya baktım: Beni dehşete düşüren şey, 2014'te biraz daha düşmüş 2013'e göre. Yani bunlar bakın ufak ufak şeyler. Zaten kötüyüz, kötü olan durumumuz da giderek kötüleşiyor. Ortanın üstü teknolojide aynı 2014-2013, ortanın altında -yani ortanın üstü, ortanın altı, düşük diye giderse- düşürmüşüz, düşükte bir miktar yukarıya çıkmışız. Yani üretimin teknoloji seviyesi on yılda iyice düşmüş; son bir yılda yeniden kıpırdayıp acaba bir iyileşme ivmesi var mı diye bakıyorsunuz, son yıl tekrar düşmüş. Bu, hiçbir şekilde kabul edilecek bir şey değil. Yani büyük laflar ediyoruz da resim ortada, sonuç ortada. Bu büyük lafların manzarası bu olmamalı. Şimdi, tabii, konuştuğumuz bir yıllık, iki yıllık iktidar olsa: "Bana ne diyeceksiniz kardeşim? Bizden öncekiler yapmamış, etmemiş, bu bir iki yılda olmaz." Biz, şu anda -on üç yıllık- 14'üncü bütçenizi değerlendiriyoruz. Dolayısıyla, bunları deme hakkımızın olduğunu düşünüyorum.

Tabii, bu, bir sürü soruna neden açıyor. İşte, gelir seviyesini yükseltemiyorsun, iş gücünü baskılamak zorunda kalıyorsun, rekabet edemiyorsun teknoloji seviyesi olmayınca. Bir de ne yapıyor mesela? Bunlar enerjiyi de yoğun kullanan sektörler. Yani teknoloji seviyesi düşük olduğu zaman... Zaten enerji ithalatçısıyız, dolayısıyla enerji fiyatlarının yüksek olduğu dönemlerde 60 milyar dolara kadar çıkan enerji faturamız oldu. Yani bir şey kötü olunca her yandan sarıyor. Dolayısıyla bunların düzeltilme ihtiyacı var. İşte, Avrupa Birliğine bakıyorsun: Bizde 3,5 olan oran 20,2.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Usta, sözlerinizi tamamlamanız için ilave süre veriyorum.

Buyurun lütfen.

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, AR-GE harcamalarının millî gelir içerisindeki payı -bunu hepimiz biliyoruz- 1,01; en son 2014 yılında küçük bir miktar yükselme var. Ama bakıyorsunuz Çin'de 2,1; Almanya'da 2,85; Japonya'da 3,45; Güney Kore'de 4,15. Yani bunlar 1,01'lik oranlar, geçmişten beri düşük gelen oranlar ama bunları da yükseltebilmiş değiliz maalesef. Tabii, buraya sadece para harcamak da işi çözecek bir şey değil, onu söyleyeyim de. Ama bir defa kaynak ayırmak lazım, o ayrılan kaynakların da hakikaten AR-GE, gerçekten AR-GE olacak işlere harcanması lazım.

İşte, patentle ilgili veriye bakıyorsunuz. İşte, patent neyse, hadi buluyorsun, biraz bilmem ne yapıyorsun veya üretim yöntemine dönüştürülmesinde arıza var, o da yapılsa ticarileştirilmesinde Türkiye'nin sıkıntıları var. Ama en önemlisi bence, burada organizasyonla ilgili sıkıntı Sayın Bakan. Yani bu AR-GE, yatırım, dış ticaret ve sanayi politikaları birbirleriyle bir eş güdüm içerisinde hareket etmiyor yani bunu çok net bir şekilde görüyoruz. Şimdi, hatta, son zamanlarda kanunlar çıkıyor buradan, bizim bütün itirazlarımıza rağmen. Nedir mesela? Sizi de bence tehdit edecek bir şey: Dahilde işleme rejimi. Yani 5 tane politika dokümanında Hükûmet demiş ki: "Dahilde işleme rejimini ıslah edeceğim, azaltacağım, düşüreceğim." Biz burada dahilde işleme rejimini beş yıl daha uzatan ve hiçbir kritik yapmadan uzatan kanunu da buradan geçiriyoruz. Yani işte, bu, koordinasyonsuzluk. Çünkü nedir? O kanun tasarısını Ekonomi Bakanlığı gönderiyor, Ekonomi Bakanlığı onu şey yapıyor ama diğer taraftan Kalkınma Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı veya bu işin geneline kafa yoran kurumlar diyor ki: "DİR'in bu ülkeye zararı dokunmaya başladı, onu düzelteceğim." Yani bu eş güdüm sorunu şu anda karşımızdaki en büyük, en kritik sorun.

Şimdi, ekonominin sorunlarına şöyle bir devam edecek olursak işte verimliliğe bakıyorsunuz, verimlilik seviyesi çok düşük. Tamam, verimlilik strateji belgesi hazırlandı, Anıl Beyler çalışıyor, güzel çalışıyor, belge olarak problem yok fakat nasıl sonuç aldık bilmiyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Usta, lütfen toparlayın.

Buyurunuz efendim.

ERHAN USTA (Samsun) - Toparlayacağım Sayın Başkanım.

Mesela, bakıyorsun toplam faktör verimliliğine, özellikle 2002-2007 döneminde fena değil ama 2007-2013 döneminde -benim elimde 2014 yok- toplam faktör verimliliğinin büyümeye katkısı eksi 0,5 puan olmuş. Yani TFV dışındaki büyüme daha yüksek ama toplam faktör verimliliği işin içerisine girince verimlilik meselesi... Kısmi iş gücü verimliğine bakıyorsunuz, aynı şeyler var yani verimlilikle ilgili Türkiye'nin ciddi sorunları var. Tabii, burada verimlilik nedir mesela toplam faktör verimliliğin içinde? Adalet sistemi, kamu yönetimi. Yani KHK'larla bütün kamuyu alıp birbirine atarsanız, o kurumu onunla, o kurumu onunla birleştirip dağıtırsanız, ondan sonra Türkiye'de hiç kimse bir daha toplam faktör verimliliğinin büyümeye katkısının pozitif olmasını beklemesin. Yani işte adalet sisteminin geldiği nokta ortada, birbirleriyle intikam alırcasına bir kısım uygulamalar yapılıyor; o gidiyor, o geliyor, senin adamım, benim adamım, paraleliydi bilmem neyiydi... İşte, iş gücü niteliği düşük ve hiçbir gelişme yok.

Yatırımlar diyoruz, yatırımlar düşük. Özellikle makine tesisat yatırımına bakıyoruz. Makine tesisat yatırımları çok önemli biliyorsunuz. Son 16 çeyrekte makine tesisat yatırımlarının yüzde artışları sadece 4 çeyrekte pozitif yani 16 çeyrekte 4 tane ara pozitif var. 16 çeyrekte -dört yılda 4 çeyrek var- 4 çeyrekte pozitif, diğer 12 çeyrekte negatif olan bir özel sektör makine tesisat yatırım manzarası var. Yatırım yapmadan bu ekonomi nasıl büyüyecek, nasıl büyüteceğiz, bu işleri nasıl yapacağız; ben bilmiyorum.

Ne var diğer bir sorun? Ölçek sorunu. Bunun üzerine büyük ihtimal siz de gidiyorsunuz. Şimdi, tabii, KOBİ önemli. Yani işte üretimdeki payı biraz düşük olsa da özellikle istihdamdaki payı açısından önemli. Ama bu işler... Yani ölçek ile verimlilik arasında da ciddi bir ters ilişki var biliyorsunuz. Yani ölçek düştükçe verimlilik düşüyor. Ne oluyor, ters mi oluyor, doğru mu oluyor? Her neyse. Yani ölçeğin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Usta, ikisi de aynı anda düşüyorsa doğru orantılı.

ERHAN USTA (Samsun) - Ölçek düştükçe verimlilik düşüyor.

BAŞKAN - Efendim, maşallah, zamanınız azaldıkça sizin verimliliğinizde hiçbir azalma olmuyor, tebrik ediyorum.

İstirham ediyorum yalnız, lütfen biraz daha toparlarsak...

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ediyorum.

Şimdi, bakıyorsunuz, firmalarda çalışan başına yani çalışanı 1,19 ve 250 artı olanlarda verimlilik katsayısı nasıl diye baktığımızda -çalışan başına katma değer cinsinden bakılmış- Türkiye'de 5,1. Mesela AB ülkelerinde 2 kat civarında olan şey Türkiye'de 5,1 kat. Dolayısıyla, bir yandan KOBİ'lerimizi destekleyeceğiz ama KOBİ'lerimizin ölçeğini büyütmesini bizim sağlamamız lazım. Bunun için tabii profesyonel yöneticilik çok önemli ve benim en çok önemsediğim husus -bunu sizler de önemsiyorsunuz, odalar birliğinde bu tür çalışmalar var- tıkanıklık aşılmış durumda değil. Yani Denizli'ye gidiyorsun, aynı şeyi görüyorsun; Gaziantep'te, Kayseri'de... Nesilden diğer nesle aktarmada firmalarımız bölünüyor, parçalanıyor, herkes yeniden sıfırdan başlıyor, böyle bir şey olmaz. Kızlar, damatlar, gelinler, şunlar bunlar... Türkiye'nin büyük firmaları bile bu geçişi sağlayamıyor. Ama, kamunun ne yapıp ne edip bu geçişi sağlaması lazım yoksa biz diğer türlü bu işleri halledemeyeceğiz.

Şimdi, Sayın Bakanım, bu ÖDP'ler için... Sizi ilgilendiren bir sürü öncelikli dönüşüm programı ve bir sürü eylem olduğunu biliyoruz. Lütfen, bunlar için ciddi bir kaynak almanız lazım. Biz bunu buradan Maliye Bakanına sorduk, Mehmet Şimşek'e sorduk. Bunun, anladığım kadarıyla, şu anda tam bütçeleştirilmiş, parasallaştırılmış bir yanı yok. Zaten bunları yapalı üç yıl oldu, geriye kaldı iki yıl, iki yılın da kaynağını verdim, ettim deyinceye kadar bu iş bitecek, bu 25 tane öncelikli dönüşüm programını konuşuyorum.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - AR-GE paketi mesela onlardan bir tanesi yani onların hepsi...

ERHAN USTA (Samsun) - Yani, bu kaynaklar alınsın. Biz burada size kaynak vermek için desteğe hazırız. Ama, işte ben hep onu diyorum, kamu maliyesinde bundan sonra böyle borcu düşürme, şundan bundan ziyade kaliteye yönelmemiz lazım, harcamalarımızı bu ülkeyi büyütecek yerlere yapmamız lazım, gelirlerimizi, gelir politikamızı buna göre oluşturmamız lazım.

Bu otomobil meselesiyle ilgili olarak ben şunu söyleyeyim sadece, bu tartışma enteresan bir tartışma, burada kendimizi izah etme imkânımız çok fazla yok: Güzel bir gayret ama inşallah sonu başarılı olur. Yalnız ben şunu biliyorum ki: Gelişmiş ekonomiler çok...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Bitiriyorum Sayın Başkanım ama önemli konular, müsaade ederseniz...

BAŞKAN - Kuşkusuz Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) - Akşam, Gençlik ve Spor Bakanlığı görüşülürken az konuşacağım.

BAŞKAN - Sayın Usta, hep böyle diyorsunuz ama neyse Allah'tan bu da tutanaklara girdi.

Buyurunuz efendim.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Ama, "Yanındayım." dedi baştan yani lehinde konuştu.

ERHAN USTA (Samsun) - Lehinde konuşuyoruz. Hiç kötü bir şey söyledik mi Allah aşkına?

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Destekliyoruz sadece.

ERHAN USTA (Samsun) - Yani, katkı vermeye çalışıyoruz, eğer bu katkıya Bakanlığın ihtiyacı yoksa...

BAŞKAN - Efendim, lehe ya da aleyhe değil, iktidar grubundaki konuşmacılara da biliyorsunuz aynı kuralları uyguluyoruz.

Buyurunuz efendim.

ERHAN USTA (Samsun) - Tamam.

Gelişmiş ekonomilerin biz nihai üründen ziyade, ara ürüne odaklandığını biliyoruz Sayın Bakanım. Burada hedefimiz bence yerli otomobil, nihai ürün yerine bir ara ürün olmalıydı. Mesela, bunun yerine biz bütün konsantrasyonumuzu elektrikli otomobil bataryasına vermiş olsaydık bence Türkiye'nin daha başarılı olma imkânı olurdu. Çünkü gelişmiş ekonomiler nihai üründen ziyade ara ürüne odaklanıyor. Bu işte biraz yüksek kârı tutturmanın yolu bu. Yani, arabanın beynini veriyor, siz kaportasıyla uğraşın durun, nihai ürünüyle... Dolayısıyla, otomobil meselesindeki tartışmaya ben sadece bu kadarcık bir şey söyleyeyim.

Uluslararası değer zincirinde yer almak çok önemli, buralarda bir miktar bir şeyler daha yapmamız lazım.

Enerji fiyatlarının ucuzlatılması lazım, sanayi için söylüyorum, bunu Türkiye maalesef yapabilmiş değil.

İhracatta pazar çeşitlemesi önemli. Fakat biz burada Avrupa Birliği pazarını biz çok çabuk gözden çıkarmıştık, Allah'tan bazen bazı şeylerin şerri de hayır oluyor. Avrupa Birliği pazarı öyle kolay gözden çıkarılabilecek bir pazar değil. Bu pazarın sadece parası filan değil yani sizin her şeyinizi denetliyor, üretiminizin kalitesinden, teknoloji seviyesinden, çocuk işçi kullanımından, bilmem neyine kadar. Bu konuların hepsinin ben çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Tabii, şu "input-output" tablosunun olmaması şu anda burada bizim birçok tartışmayı yapmamıza engel oluyor. Mesela, işte yerli payının ne olduğunu bilmiyoruz şeylerde filan.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Var, var, verelim size.

ERHAN USTA (Samsun) - Sizin o bana vereceğinizi de alalım biz ama büyük ihtimal o bir alt şeyleri yani bir altındaki şeyleri içermiyor olacak, içeriyorsa ne güzel. "Input-output" çıkmadan o yapılamaz Sayın Bakanım, vallahi TÜİK çıkarmadı.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Tamamen, şu anda sistemde var. Bizim GBS'den çıkarıyoruz artık Erhan Bey, artık GBS'de tüm verilere en ince detayına kadar ulaşma imkânımız var. Biraz sonra belki Zekeriya Bey'in konuşmasıyla ilgili bir iki rakam vereceğim, oradaki yerlilik oranlarını artık çok ince detayına kadar hesaplayabiliyoruz yani o konuda artık şeyimiz var.

ERHAN USTA (Samsun) - Tamam, biz aldıktan sonra, bu ön yargılı konuşmayayım ama ben şunu biliyorum ki...

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Veri tabanımız var, arzu ederseniz, mesela şu sayfayı hemen size verebiliriz.

ERHAN USTA (Samsun) - Tamam, vallahi iyi olur aslında, hemen bu arada ben de incelerim. Ama, sistemin tamamını çıkarmadan ekonominin bir parçası için bunu yapmanın ben mümkün olmadığını düşünüyorum, yalnız inceledikten sonra net şeyini söylerim.

Son olarak da bu iç denetim meselesi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Hemen iç denetimle ilgili bir cümleyi söylüyorum.

BAŞKAN - Sayın Usta, sözlerinizi tamamlamanız için bu sefer söz veriyorum.

Lütfen, buyurunuz.

ERHAN USTA (Samsun) - Çok teşekkür ederim, merhametinizi biz biliriz.

Şimdi, efendim, bu iç denetim meselesi önemli, iç denetim kurumlara değer katan bir şey. Ben Sayın Müsteşarla İç Denetim Koordinasyon Kurulu üyesi olarak da bu amaçla birkaç defa da görüştüğümü hatırlıyorum. Şöyle Bakanlığa bakıyoruz, Bakanlık iyi yani 20 kadrodan 15'i dolu. Tabii, inşallah, Sayın Müsteşarla görüşmelerinde iç denetçilerin sorunu olmuyordur diye düşünüyorum. KOSGEB iyi, fena değil, 10 kadrodan 8'i dolu, TSE kötü yani 8 kadrodan sadece 2 tanesi dolu. Tabii kadroyu doldurmak başlı başına iyi anlamına gelmiyor da ama önce bir doldurmak lazım, iş yapmak ondan sonra.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Bir sorun var mı?

ERHAN USTA (Samsun) - Bilmiyorum sorun nedir ama Türk Standartlarının da şey yapılması lazım. Patent 3'ünün de... Yani, TÜBİTAK'ın da biraz boşluğu var. Ama, bu iç denetim meselesinin kurumlarımızın gelişmesi açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum, hakikaten değer katıyorlar ve onların üst yöneticiyle görüşmelerinin de yani kaliteli bir şekilde görüşmelerinin de sağlanmasının faydalı olacağını düşünüyorum.

Ben, bütçelerinizin hayırlı olması temennisiyle saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan müsamahanıza.