KOMİSYON KONUŞMASI

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başbakan Yardımcım, Değerli Başkan, değerli milletvekilleri, kıymetli başkanlar, değerli hazirun; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün burada bu Komisyonda konuştuğumuz kurumların AK PARTİ iktidara gelmeden önceki süreçteki fonksiyonlarına ve etkilerine baktığımızda, bu dönemle ilgili karşılaştırmayı yaptığımızda bazı durumları ortaya koyma açısından önemli olduğunu düşünüyorum.

Şimdi, 90'lı yıllarda Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası bünyesinde devam eden Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu olarak değil ama bankalardan sorumlu birimler ve TMSF olarak Merkez Bankası bünyesinde devam eden 3182 sayılı Bankalar Kanunu'na göre de tamamen siyasi iktidarın yönlendirmesi ve yönetimiyle bankalar üzerindeki kontrolünü devam ettiren yapı maalesef, 80'li ve 90'lı yıllardaki olumsuzluklarla 2000'li yıllara bizi getirmiştir. Bu dönemdeki 3182 sayılı Kanun'a baktığımızda tamamen yetkiyi ilgili bakana bırakmış olması, mesela, bankaların el konulmasıyla ilgili, devriyle ilgili ifadeyi tam olarak değil ama kanunda "bakan uygun bir süre vererek banka yönetim kuruluna, bakan yukarıdaki tedbirleri talep hakkına" falan gibi başlayıp tamamen iktidardaki bakanın talebiyle, yönlendirmesiyle ve kararıyla açılması, kapanması veya fona devredilmesi veya yönetimlerine etki edilmesi çok doğru bir uygulama değildi ama o dönem bu şekilde devam ediyordu. 99 yılına gelindiğinde tabii, 4389 sayılı Bankalar Kanunu on, on iki yıl sonra ilk defa Kanun Hükmünde Kararnameyle devam edilen ve bir türlü çıkarılamayan kanun 4189 sayılı Kanun 1999 yılında ve akabinde de Sayın Bakanın ilk başkanlığıyla Türkiye'de bu yapının düzeltilmesi için Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu kuruldu. Tabii, bu süreçten BDDK'yı çok sorumlu tutmak mümkün değil ama o güne kadar, yine Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası olsun, Sermaye Piyasası Kurulu olsun -bankacılıkla ilgili durumu anlattım- bağımsızlığı hep konuşulduğu hâlde hiçbir dönemde AK PARTİ iktidarına kadar bağımsız olarak hareket etmemişlerdir. Bunun bir sürü örneğini görebiliriz, en önemlisi de başkanlarının siyasi iktidarın etkisiyle değiştirilmiş olması. Yani, en basiti, ilk Başkan olan Sayın Bakanım 1999'da BDDK'yı kurdu ve kendi iktidarı döneminde Başkanlıktan istifa etmek ya da ettirilmek zorunda bırakıldı. Yine aynı dönemde Merkez Bankası Başkanı AK PARTİ iktidarına gideceğimiz süreçte... Yakın olduğu için, geçmişe döndüğümüz zaman bir sürü daha böyle bu tür örnekleri verebiliriz.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Ne oldu Merkez Bankası Başkanına onu anlamadım.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Merkez Bankası Başkanı da istifa ettirildi aynı dönemde, o da değiştirildi. Gazi Erçel'in yerine...

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sabırla bekliyorum ne diyeceksiniz diye.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Sabırla beklemek önemli.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Anlamadım ben, hâlâ anlayamadım.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Geleceğim noktada anlamayacak bir şey yok. Bugün bağımsızlığını konuştuğumuz kurumların veya bütçelerini konuştuğumuz kurumların, etkilerini konuştuğumuz kurumların AK PARTİ iktidarından önce nasıl yönetildiği ve ne kadar bağımsız olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Bunun en önemli göstergelerinden bir tanesi de bu kurumların başkanlarının siyasi iktidarın yönlendirmesi ya da etkisi dışında hareket ettiğinde direkt istifa ettirilmesi ve görevden alınması, bağımsız olduğu iddia edildiği hâlde. AK PARTİ iktidarı döneminde bir tane örneği bile yok bunun.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Vatan haini ilan ediliyor.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Hayır, hiçbir şekilde... Bakın, sizin kaçırdığınız nokta şu: Bir kurumun...

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Şimdi de vatan haini ilan ediliyor.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Mehmet Bey, müsaade edin ben bitireyim de... Bakın, bunun tersi bir durum varsa siz de konuşma...

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Söylüyorum da...

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Ben konuşurken, müsaade edin ben konuşurken değil de.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Fazla bağımsız... Anlamaya çalışıyoruz yani.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Çok basit bir şey yani, daha detayına girersem...

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Bu konuda basmıyor, biraz sormazsak...

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - O sizin sorununuz ama ben anlatmaya devam edeyim.

Bakın, söylediğim çok basit bir şey, AK PARTİ iktidarında bu kurumların hiçbir tanesinin başkanları siyasi iktidar tarafından -işte Merkez Bankası Başkanını da örnek verdiniz ama istifa ettirmedik- istifa etmek zorunda da kalmadı. Eleştiriyoruz, ben de bir iktisat doçentiyim, dönem dönem benim de beğenmediğim, benim de eleştirdiğim işlemleri olmuştur ama bu onun tümüyle hatalı, tümüyle yönetemediği anlamına gelmez ama hiçbir şekilde o kişi veya diğer BDDK başkanları veya SPK Başkanı veya diğer kurumların hiçbiri siyasi iktidar tarafından -ki AK PARTİ döneminde- hiçbiri istifa ettirilmemiştir yani aradaki fark bu, hani "anlamadık" dediniz ya. Ama 2002'den önce -ben size işte saydım- en basiti sizin iktidarınız döneminde sizin atadığınız BDDK Başkanı, sizin atadığınız Merkez Bankası Başkanı o günkü krizi yönetemediği için veya yönetemediği iddia edildiği için veya sizin istediklerinizi yapmadıkları için değiştirilmiştir. Şimdi, bağımsız bir kurumda bunun olması çok doğru bir şey değil. Onu ifade etmeye çalıştım. Herhâlde gayet anlaşıldı diye düşünüyorum.

Var mı aksi bir şey sizce?

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Neyse siz konuşun da insicamınız bozulmasın.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Yok, yok, bozulacak bir şey yok yani mevcut durum.

BAŞKAN - Sayın Kavcıoğlu, lütfen efendim, devam edin siz.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Şimdi, 2000-2001 yılında bankaların durumlarına baktığımızda, finansal sektöre, biliyorsunuz, o krizle beraber, 2000-2001 kriziyle beraber finansal kesim çok kötü bir durumdaydı. Bunun en önemli şeyi bir yapılandırma programı dâhilinde o dönemde başlatılmış olması. Bu yapılandırmada önemli şeylerden bir tanesi, bir, TMSF'deki bankaların yeniden yapılandırılması -oraya geleceğim- kamu bankalarının yeniden yapılandırılması ki o gün ile bugün arasındaki farkı ifade edeceğim. Özel bankaların daha sağlıklı bir şekilde yapıya kavuşturulması. Bunların o günkü şartlarda yapılan yeniden yapılandırmaları ile daha sonraki AK PARTİ iktidarıyla finansal kesimin nasıl yönetildiği ve nasıl, hangi rasyolarla, hangi oranlarla ne duruma geldiğini karşılaştırdığımızda görebileceğiz. TMSF'deki bankalar -hepinizin hatırladığı gibi, o gün 21 banka TMSF'de el konuldu- ve bunların çoğu ya birleştirildi ya kapandı ya tasfiye edildi. O gün yapılandırılan ya da o sistemin içinden kendini kurtaran bankaların daha sonra AK PARTİ iktidarında nasıl prim yaparak satıldıklarını yabancılara veya yerel kişilere çok açık olarak hepimizin bildiği bir şey.

Bir örnek vereyim: HSBC Bank'ın, o zamanki Demirbank'ın çok kısa bir süre önce 1 milyar dolar olan değerinin fonda el konularak daha sonra durumları belirli bir noktaya geldikten sonra 300 milyona satıldığını hepimiz biliyoruz ama o dönemde yapılandırılan ve daha sonra sistemin entegrasyonu ve yeni yapılan düzenlemelerle iyi bir şekilde AK PARTİ döneminde işlemesi sonucu, biraz önce de eleştirildi, hani bir bakış açısıdır, tartışabiliriz, büyük bir, belirli bir kısmının yabancıların eline geçmesi diye bakıldığında ama global bir sektör olarak düşündüğümüzde çok yüksek ücretlerle o günkü şartlarda anahtarlarını getirip BDDK Başkanına "Alın, biz artık yönetemiyoruz." diyen banka sahiplerinin aynı bankaları dört beş yıl sonra 5 milyar, 3 milyar dolar, euro gibi rakamlara -bunların hepsi var, tek tek söylemek istemiyorum ama isteyene verebilirim- hepsinin bu rakamlarla satıldığını ve bugün de hâlâ çok büyük bir gelişimle faaliyetlerini devam ettirdiklerini biliyoruz. Örneğin kamu bankalarının o dönemde, 2000 yılında 2.494 olan kamu banka şube sayısı Eylül 2002'de 1.687'ye düşmüştür, personel sayısı da 70 binlerden 30 bine düşmüştür. Bugünkü durumuna baktığımızda kamu bankalarının...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kavcıoğlu, sözlerinizi tamamlamanız için ilave süre veriyorum.

Buyurun lütfen.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Biraz daha rica edeyim, birkaç şeyi ifade etmek gerekiyor.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kavcıoğlu.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - 2003 yılında şube sayısı 6 bin iken 2015 yılında 12.500'e yükselmiştir. Çalışan sayısı 123 binden 201 bine ulaşmıştır ve kamu-özel farkına baktığımızda da kamu bankalarının -biraz önce ifade ettiğim- sektör içerisindeki ağırlıkları özel sektöre göre azalmıştır, kamu-özel farkı da yaklaşık 40 bin çalışan sayısından 58 bine yükselmişken özel sektör de 66 binden yaklaşık 140 binlere ulaşmış bir personel sayısı ki istihdam anlamında da ve finansal aktif büyüklüğü -zaman yetmediği için onlara çok girmeyeceğim- o anlamda da çok önemli gelişmeler göstermiştir.

Bankacılık sektöründe çalışan sayısının ve şube sayısının bu kadar yoğun artması, tabii, çalışanların, emekçilerin... Biraz önce ifade edildi, doğrudur, bankacılık sektörü çok çalışan, yoğun emek sarf edilen bir yerdir ama sektör Türkiye'deki şartlarda da en iyi ücretlenmeyi yapan bir yerdir, en nezih çalışma ortamının ve rekabetin yoğun olduğu bir yerdir. Tüm bankaların performans ve çalışma şartlarında muhakkak kendi içlerinde farkları vardır ama öyle kamu-özel arasında o kadar uçuk, insanları mobbing düzeyine getirecek bir farkın olduğunu da düşünmüyor. Hem özel sektörde çalışmış birisi olarak hem kamu sektöründe çalışmış birisi olarak, iki tarafı bilen birisi olarak bunu ifade ediyorum. Ama yine 2002'den önce kamu ve özel arasındaki bir başka fark, kamu bankalarının nasıl yönetildiği ve nasıl o duruma getirildiği o günkü raporlarda... Raporlardan hep söz ediyoruz. Şu ifadeyi oradan aldım, sizinle de paylaşayım: "2002 öncesinde görev zararlarının zamanında ödenmemesi, asli fonksiyonlar dışında verilen görevler, yönetimlerdeki zayıflıklar gibi durumlar nedeniyle kamu bankalarının mali yapısı bozulmuştur."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kavcıoğlu, lütfen sözlerinizi tamamlayınız efendim.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Dolayısıyla bugün konuştuğumuz kurumlar ve o günkü siyasi iktidarların atadığı yöneticilerin o bankaları ne hâle getirdiği, bugün bu dönemde atanan yöneticilerin bu bankaları ne duruma getirdiğini sadece kendi çalıştığım bankamdaki örnekle size ifade edeyim. 2003 yılında Halk Bankası 300 milyon civarında bir değerle kimsenin almadığı, birleştiremediği kamunun, devletin üzerinde yük olan bir bankayken...

MUSA ÇAM (İzmir)- Halkbank'a girmeseydiniz keşke!

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Dinlerseniz yani bu süreç içerisinde...

MUSA ÇAM (İzmir)- Genel müdürün marifetleri ortada!

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Musa Bey, bir ifade edeyim, siz memnun kalacaksınız bundan, eğer Türkiye'yi düşünüyorsanız.

MUSA ÇAM (İzmir)- Ayakkabı kutuları bunları hatırlatıyor!

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Yok, yok, değil, değil.

Bakın, ben size bir rakam vereceğim: 2005 yılında Türkiye'nin en büyük halka arzını gerçekleştiren bir banka yani o günkü şartlarda ki yine siz desteklediniz, e-muhtıranın olduğu gündür...

MUSA ÇAM (İzmir)- Biz muhtıralara destek vermedik hiçbir şekilde.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Ona rağmen dışarıdaki insanlar bizlere güvenmiştir, 1 milyar 850 milyon dolar ödenerek Halk Bankasının iki sene sonra yüzde 25'i satın alınmıştır. Bunun yüzde 80'ini yabancılar tarafındandır. Gelen talep 13 milyar dolardır. Bu çok önemlidir ve o dönemde Avrupa'nın en itibarlı yatırım şirketi East Capital "En büyük ve en başarılı halka arz." diye Avrupa'da örnek göstermiştir sizin bu bahsettiğiniz halka arzı ve aynı bankanın yine yüzde 24, yüzde 25'i 2012'de yaklaşık 2,5 milyar dolara satılmıştır, halka arz edilmiştir. Türkiye açısından yine en büyük halka arzlardan bir tanesidir. Hazineden sorumlu Sayın Bakanımız ve ilgili bürokratlar burada.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kavcıoğlu, sözlerinizi tamamlamanız için tekrar söz veriyorum efendim.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Diğerlerine de vermiştiniz, ben de rica edeyim, toparlayayım.

Bu süreç içerisinde Halk Bankasının temettü ödemelerinden 3,8 milyar, vergi gelirlerinden 4,3 milyar, halka arz yoluyla 7 milyar TL, toplamda 15,1 milyar TL hazineye yani bu devletin, bu milletin gelişmesi, kalkınması için para, kaynak artarmıştır. Bu, zannedersem sizin söylediğinize güzel bir cevap olarak algılanabilir.

MUSA ÇAM (İzmir)- Banka çalışanlarına söyleyecek bir sözüm yok ama genel müdürün ayakkabı kutularında milyon dolarlar var Hocam!

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Yalan hepsi, yalan!

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Ya, sizin kendinizin inanmadığı bir şeyi şimdi burada gündeme getirmenin bir anlamı yok.

MUSA ÇAM (İzmir)- Yalan mı?

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Hepsi yalan!

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Bir şey daha söyleyeyim.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Yapmayın ya, yazık!

MUSA ÇAM (İzmir) - Gözünüzle görseniz inanmayacaksınız yani. Bütün dünya gördü!

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, lütfen efendim, sözleriniz...

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Lütfen, ben toparlayayım.

Bakın, şimdi, İş Bankasından...

BAŞKAN - Sayın Kavcıoğlu, bir dakika, süreyi durdurdum.

Sayın Kavcıoğlu'na sözlerini tamamlayıp bağlaması için söz verdim fakat siz bu şekilde müdahale ettikçe değerli milletvekilleri, uzuyor. Daha, biliyorsunuz, soru-cevap kısmı var, daha sonra Sayın Başbakan Yardımcımız ve kurum yöneticilerimiz sunum yapacak, yarın sabah tekrar saat 10.00'da burada olacağız. İstirham ediyorum efendim, lütfen... Sözlerimizi söyledik. Komisyonumuzun süratle, etkin bir şekilde çalışmasına sizlerin destek olmanızı, sahip çıkmanızı istirham ediyorum.

Sayın Kavcıoğlu, sözlerinizi bağlayın lütfen.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Toparlıyorum. Çok önemli.

Şimdi, insanların kendileriyle ilgili hassas olduğu konularda karşı tarafın da aynı hassasiyetini dikkate almaları bence önemli. Biraz önce burada İş Bankasıyla ilgili söylenen sözlerden rahatsızlığınızı ifade ettiniz. Yıllardır bu olay, 17 ve 25 Aralıktan...

MUSA ÇAM (İzmir) - Hayır, varsa onlarla ilgili bir şey onlar da koyulsun.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Müsaade edin ya, cevap...

17 ve 25 Aralık olaylarında Halkbankın piyasa değeri 20 milyar. Bakın, bu, hiçbir tarihte hiçbir bankanın değeri değil. Bu değer bile dünya piyasalarında 17 ve 25 Aralığı açıklamak için yeterli bir neden. Siz İş Bankasının açıklamalarından rahatsız olurken Halk Bankasına aynı suçlamaları yapmanız çok doğru değil. Size şunu hatırlatırım o zaman:

MUSA ÇAM (İzmir) - Hocam, ikisi aynı şey değil.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - İş Bankası eğer bankacılık yapacaksa Petrol Ofisinde ne işi var, Avea'da ne işi var, kimin talimatıyla Erol Evcil'e 50 milyon doları verdi? Genel Müdürünüzü niye istifa ettirdiniz? Kim talimat verdi? Bunları açıklarsanız bu hazırun da faydalanmış olur. Ben biliyorum ama isterseniz ben açıklarım.

MUSA ÇAM (İzmir) - Ne biliyorsanız siz söyleyin o zaman.

BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Kavcıoğlu.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sayın Başkanım, müsaade ederseniz çünkü doğrudan bir sataşma yaptı.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Ben sataşma yapmadım, siz sordunuz.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Bizim dönemimizdekini sordum ama eksik bilgi var, dolayısıyla açıklamam lazım.

BAŞKAN - Anlıyorum Sayın Günal.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Bastım, bekliyorum söz vermenizi.

BAŞKAN - Anlıyorum. Şimdi, Sayın Tamaylıgil'in söz talebi vardı yani çok uzun süredir bekliyor.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Ben kısa bir açıklamada bulunacağım.

BAŞKAN - Ama müsaade ederseniz Sayın Tamaylıgil, İç Tüzük 60'a göre Sayın Günal'a pek kısa bir açıklama yapması için...

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Benim bir ricam olacaktı ama sonra söz mü alayım?

BAŞKAN - Efenim, soru-cevap kısmında ifade edersiniz gerekirse.