| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) ve Sayıştay tezkereleri (Devam) ı) Hazine Müsteşarlığı i) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu j) Sermaye Piyasası Kurulu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 28 .01.2016 |
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Şimdi, Sayın Başkan, ben demin cevap vermedim, bak. Burası Genel Kurulun kurallarına tabidir biliyorsun ve Genel Kurulun kültüründe vardır, kırmadan, karşılıklı... Bizim Komisyonda da vardır ama Başkanlık makamı tarafsızdır. Biz, buna, sen müdahale ediyorsun, bir şey demiyoruz, üstüne başka bir şey... Ben demin milletvekilinin hukukunu koruyorum. "Sayın Başkan" diyor BDDK Başkanına. Sayın BDDK Başkanının da bütçesi burada. Hani dikkatle dinlesin diye, milletvekilinizin hukukunu koruma açısından söyledim, öyle sataşma falan... Ben sataşırsam anlarsınız, sataşmıyorum yani bunu özellikle anlatmaya çalışıyorum.
Diğer bir meseleye gelince. Sayın Konuşmacı, ya, Kılıçdaroğlu'nun vaadini burada tutup da bir bürokrata sormak gerçekten siyasetten bihaber olmak. Siyaset öncelik işi. Tamamını sileceğim diyebilir, yarısını sileceğim diyebilir, kaynakları oraya aktaracağım diyebilir. Yani bu mantıklı mı diye sormak çok anlamlı değil, hani ben buna cevap vermiyorum.
MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Size sormadım zaten, size sormadım ki. Sayın Erdoğdu, size sormadım.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ben sorunun mantığını anlatmaya çalışıyorum. Bana sordun demiyorum ki, muhatabı üzerine konuşmuyoruz.
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu, sürenizi ben yeniden başlatayım en iyisi çünkü bu açıklayıcı izahatta bulundunuz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Adalet ne kadar güzel bir şey, teşekkür ederim.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Bizim adımızda var zaten.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Yani şimdi öyle de yani bu röveşatayla atılacak bir pas atıyorsun ama diyorum ki bir şey demiyorum. Canın sağ olsun. Adınızda var, tamam.
Yoksa biliyorsun ben hazırcevap bir adamım ama gene de bir şey demiyorum.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Yok, bir şey demedi o, "Adımızda var." dedi.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ha, bak, Mehmet Günal orta sahadan bir aşırtma yaptı mesela, bir şey demedim ben yani.
Şimdi, bakın, önemli kurumların bütçeleri söz konusu. Bu önemli kurumlarda tecrübem de olduğu için uzun uzun konuşabilirim ama son kısmına biraz vakit kalsın diye çok teknik detaylara girmeyeceğim. Öncelikle şu BDDK ve TMSF meselesi.
Sayın BDDK Başkanı ve Sayın Hazine Müsteşarlığı yetkilileri; Türkiye'nin bankalarının, sigorta şirketlerinin yabancıların eline geçmesi iyi bir şey değil. Bunun ne kadar kötü olduğunu yakında göreceğiz. Yani bankacılık sektörünün sürekli yabancıların eline geçmesi. Hele ki tefeci faizi kazanan. Bu arada bir parantez açıyorum, beni biliyorsunuz, ben sistemde, bu anlamda sistemi beğenmediğim için yani vahşi kapital, neoliberalizmi hatta şimdi katil kapitalizmi beğenmediğim için bu disiplin içinde konuşmayacağım. Yani bu ülkedeki ve dünyadaki bütün adaletsizliklerin belirli rakamlara indirgenmiş hâli bana uygun bir şey değil. İstikrar dediğiniz veya istikrarsızlık dediğiniz her şey belirli sermaye çevrelerine, Türkiye'de ve dünyada bunlara ait olduğu için, bu anlamda buralara da çok girmek istemiyorum ama millî servetin yabancıların eline geçmesi Türkiye adına çok büyük bir tehlikedir. Siyasal iktidarın bu konuda çok dikkatli olması gerekmektedir. Hele bankacılık sektörü gibi aktarma sektörünün yani kaynakları reel sektöre aktaran, mevduat toplayan, itibar kurumlarının yabancıların eline geçmesi çok çok daha kötü bir şeydir. Bu konuda çok böyle gurur duyarak işlem yapılmamalı, mümkün olduğu kadar da çekinerek işlem yapılmalıdır. Hele bu yabancıların 3 trilyon dolarlık fonu olan Çin devlet bankasının bizde şube açmasına da -3 trilyon dolar bizim değildir- sevinmemek lazım. Bu sigorta şirketlerinin yüzde 80'ine yakını, hatta 85'i diyen var, yabancıların eline geçti ve bir zulüm söz konusu. Bakın, Hazine Müsteşarlığının görevleri, performans kriterlerine de yazmışız, Sayıştay da eleştirmiş. Size ne sağlık poliçesinin sayısından veya bireysel emekliliğin sayısını artırmaktan? Pazarlama şirketi mi Hazine? Sigorta şirketlerinin, onların problemi. Bir sürü kanuni düzenleme yapılıyor. Konut satacağım, zorunlu sigorta var mı? Yarın öbür gün deprem olduğunda da göreceğim, Allah göstermesin. Ben bu bedelleri, reasürans sistemini de bildiğim için, çok sağlıklı olduğunu da düşünmediğim için, Allah göstermesin o günleri de, inşallah bu konuşmalar delil olmazlar.
BDDK'nın gelirleri... Biz devletten bir kuruş almıyoruz. Hesabı vardı, o BDDK'nın gelirlerini fazlasıyla bankacılar müşterilerine çaktığı için zaten yine BDDK'yı da vergi olarak biz ödüyoruz, o doğru bir yaklaşım değil.
Bu rekabet hukuku meselesi vardır. Türkiye'de işlemeyen hukuk rekabet hukukudur. Yani rekabet hukuku şudur: Kendi aralarında bir araya gelip doğal tekel sektörlerde veya oligopol sektörlerde karteller ve tröstler oluşturmak, yani faiz öncesinde önceden anlaşma yapmak gibi. Bankacılıkta çok ciddi iddialar var, bir üzerine gidildi ama bu piyasa öyle menem bir şeydir ki Türkiye'de herkes şey yapılır. Hep söylüyorum bunu, Merkez Bankası bağımsızlığı, bağımsız düzenleyici ve denetleyici kuruluşlar, bunlar vahşi kapitalizmin sopalarıdır. Onun için bu tröst miröst meselelerinde çok açık anlaşmalar olmalarına rağmen bir şey yapılamadığını da görüyorum. Hatta, tefeci faizinin nasıl alındığını da biliyorum, dosya parası, kart parası, işlem parası, sigorta parası, onlarca yargı kararı varken yani bizim yargımız bankadaki mudi lehine karar verirken hiçbirinin uygulanmadığını, ha bire işin yokuşa sürüldüğünü, karınca duası şeklindeki sözleşmelerle nasıl bunların vatandaşa yüklendiğini de gören biri olarak söylüyorum.
"Bankacılık sırrı" diye bir mesele var Sayın BDDK Başkanı. Bu KİT Komisyonuna geliyorlar kamu bankaları, diyoruz ki: Siz güvenlik hizmetini nereden aldınız? "Bankacılık sırrı." diyor. Bilgisayarları nereden aldınız? "Bankacılık sırrı." diyor. Ve BDDK'dan gönderdiğiniz yetkililer bunlara "Bankacılık sırrı." diyorlar. Bu bankacılık sırrı değil, lütfen oraya gönderdiğiniz yetkililerle konuşun çünkü yarın öbür gün bunların hepsi... Bakın, bu ülke Allah göstermesin bir krize girerse buradaki bütün konuşmalar gelecekteki yargılamaların delili olacaklar. Bu bankalar krize gerdiğinde, battığında, bu halk bunun faturası... Çok küçük bir faturayı 2002'de ödedik, bugün ödeyeceğimiz fatura onların onlarca katı ve reel sektörden bir kriz gelecek. Eskiden bankacılıktan geliyordu reel sektöre geçiyordu, şimdi reel sektörden gelen bir... "Bankalara işte stres testi yaptık çok iyi çıktı." Reel sektöre yaptık mı stres testini, oradaki açık pozisyonlara yaptık mı? Bu bankacılık... Mesela, sadece denetimle alakalı bir konuyu söyleyeyim: Ya, bu TOKİ'nin dolandırılması meselesi var bir banka aracılığıyla. TOKİ dolandırılmış, 106 milyon lira, banka girmiş, o devletin malının nasıl yağmalandığını görüyorum. Üstüne üstlük TOKİ'nin zararı ödensin diye İstanbul Finans Merkezinin ihalesi de oraya verilmiş. Bu arada İstanbul Finans Merkezi bir finans merkezi projesi falan değil. Finans merkezi başka bir altyapı demektir; hukuk, özgürlük, ekonomi; Singapur, Londra falan gibi ülkelerde. Bu bir emlak projesidir. Bu Ataşehir'de üç beş tane binanın kıymetlendirilme projesidir. Bu ortada, bunun başka bir ifadesi yok. Demin teknik olarak Mehmet Bey de anlattı. Bu İstanbul Finans Merkezi diye büyük şeylerin altında da büyük dolandırıcılık işlemleri var, TOKİ meselesine girmeyeceğim bile. Ama bu ülkenin başkenti burası. Hatta orada mega projeler meselesi var, finans merkezi var. Ya, bu Anadolu'ya hiç kaynak kalmayacak, İstanbul olacak 40 milyon, bu doğru bir yöntem değil, iyi bir işi değil. Başka bir başlıkta konuşuruz bu İstanbul sorunları meselesini ama...
Şimdi, bu üçüncü havalimanı meselesine verilen kredi var. Bilmiyorum BDDK bu konuda ne bildirdi. 4,5 milyar avroluk yerel bankalardan kullandırılan, asıl uluslararası finanstan bulunması gereken ama bir türlü çevresel sorunlar, yolsuzluklar, bir tek avam projesi bile olmaması vesilesiyle olan işlemler dolayısıyla kör kuruş bulunamayıp Türkiye içerisinden dönüp kamu bankalarından... Ki yap-işlet-devret modeliydi, kendi yapacaktı, finansmanı kendi bulacaktı, kendi işletecekti, kamuya devredecekti. Kamu yapıyor, bir şey de var orada, yani onu da Ulaştırma Bakanına anlatacağım ama şimdi finansmanını biz kamu bankalarından sağlıyoruz. Hazine ne dedi bu konuda, BDDK ne dedi bilmiyorum ama başa büyük bela açacak.
Bir Yuvacık meselesi vardı iktidarın ilk dönemini bilenler bilir, yap-işlet-devret Yuvacık modeli, Hazineciler iyi bilir, ondan onlarca, yirmilerce katı sorun çıkacak. Şimdi, 3 milyar dolar bütçeye göre... Sayın Başbakan Yardımcısı, ki 3 milyar dolar limitiniz var değil mi sizin garantilerde? Bakın, elimde birtakım bilgiler var. 6 küsur milyar dolar sadece üçüncü havalimanında, Kuzey Marmara Otoyolu Projesi'nde 2,3 milyar dolar kredi sözleşmesine kefalet, garanti 1,3 Gebze-Orhangazi... Tek tek saymayayım. Bunların hepsi koşullu yükümlülük, bunlar hazinenin yükümlülüğü. Devlet Hava Meydanlarının üzerine bilmem ne gösterip de bundan uluslararası muhasebe standartlarında kurtulamazsınız. Devlet Hava Meydanları kimin? Hazinenin. Sermayesi ne kadar? Devlet Hava Meydanları garanti vermiş de, bu hazine garantisi değil de bizim koşullu hükümlülüğümüz görünmüyor. Bunlar ödenmediği zaman bunların hepsi konuşulacak ama Hazineyi takdir ediyorum.
Bakın, bu arada Sayıştay diye bir şey yok, raporu maporu diye bir şey yok ama ben Hazineden, diğer kurumlardan o anlamda biraz daha içim rahat, kurumsal kültürü dolayısıyla içim rahat. Ama, Sayın Başbakan Yardımcısı, Sayıştay diye bir şey yok ve bütçenin hesabını vermediniz bize. Hükûmet olarak vermediniz ve Anayasa'ya aykırı olarak vermediniz.
Şimdi, Türkiye ekonomisi hakkında takdir ediyorum Hükûmetin vekillerinin böyle bu şekilde anlatmasını. Kabaca anlatmasındansa anlatmanızı takdir ediyorum ama başka bir tablo var. Rakamlarda oynayabilirsiniz Türkiye ekonomisiyle. Kur düştü, millî gelirimiz acayip düştü, satın alma gücü paritesine çevirirsiniz, nominal, reel birbirine karışır, "Yüzde 1.400 artış var." dersiniz, falan filan. Vatandaş da der ki ya harbiden bir şey mi var? Bir ülkeyi eşitleriyle, diğer ülkelerle karşılaştıracaksınız. Uluslararası ciddi bir finans kuruluşunda yapılan sunum. Onlar nezaketle "iyi, kötü, çirkin" demişler. Aslında, berbat, çok berbat diye Türkiye'nin durumu şey yapılabilir. Yüzlük dilimler hâlinde en iyi olduğumuz şey ne? Nüfusumuz. Nüfusumuz çok. Yüzlük dilimler dediğim şu yani 170 ülke varsa 1,7 katıyla çarpın, ona koymuşlar yani 17'nci, 18'inci, 19'uncu sırada Türkiye ekonomisinin büyüklüğü. Bununla da gurur duymayın, bunu da üretmeyin insanlara. Bir ülkenin büyüklüğü, zenginliği, kişi başına düşen millî gelirle ölçülür.
MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Reytingimiz niye artıyor o zaman?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ya, reytinginiz falan... Burada şeyler var. Reytingimiz artıyor falan diyorsunuz ama reytinginiz falan artmıyor, düşüyor. Kredi...
MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - O zaman düşürürler.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Düşürdüler zaten, daha ne düşeceğiz ya?
Devam edeyim, süremi de bu arkadaşa ekleyin. 45 saniye mi kaldı sadece? Tamam, şunların hepsi çok kötü yani...
MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Yatırım yapılabilir düzeyde...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sevgili Başkan, şu arkadaşın bir dahaki konuşmasından alıp kendime koyacağım. Dur, bir bitireyim bak, iyi bir şeyler...
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu, sizi dikkatle dinliyoruz efendim.
Buyurunuz lütfen.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ya süre bitmiş, sen dinliyorsun da. Şimdi ekstra ben de biraz kullanayım, diğerlerinden alırız, hani nezaketsizlik etmek istemiyorum.
Bakın, arkadaşlar, ekonominin altyapısıyla alakalı göstergelerde çok kötü durumdayız. Yani bu ülke özgür ülke mi hukuka...
MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Eskiden yedi yılda bir kriz oluyordu Aykut Bey, Allah aşkına.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Babam, bunu bitireyim, şurada yanda konuşuruz seninle ya. Dur, şunu bitireyim.
Ya arkadaş, ben krizi senin gibi tanımlamıyorum. Kriz şu an bu ülke ve dünya ağır bir krizle...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu, sözlerinizi tamamlamanız için size iki dakika ilave süre veriyorum.
Buyurun lütfen.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Uluslararası birçok karşılaştırmayla Türkiye ekonomisinin durumunu anlatabilirdim, bunu ben size veririm, siz bundan bakarsanız ama anlattığınız gibi bir ülkede yaşamıyoruz. Asıl önemli mesele: Arkadaşlar, Hazine Müsteşarlığı, Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı -ki niye yok edildi, anlayamadım, yazık oldu- bunlar Türkiye devletinin köküdür. Bu kurumlarda bir devletin iki gücü vardır. Buna sert güç, yumuşak güç derler. Sert güç; mesela nükleer silahınız varsa sert gücünüz vardır. Yumuşak gücünüz devletinizin kalitesi demektir ve bu devletinizin kalitesi de bürokratlarınızın kalitesiyle ölçülür. Ne kadar iyi seçerek, doğru seçerek işe alıyorsunuz, ne kadar iyi yetiştiriyorsunuz, ne kadar adaletli davranıyorsunuz, terfilerde ön yargılarınız var mı? Bütün bunlara baktığınızda iyi bir hazine yönetimi, iyi bir DPT yönetimi, iyi bir Merkez Bankası yönetimi, iyi bir Dış Ticaret yönetimi sizin Hükûmetinizin veya sizden sonra gelecek hükûmetlerin iyi iş yapmasını ve bu memleketin dünya sıralamasında yerinin daha yüksek olmasını sağlar. Peki, bunun için ne yapmanız lazım? Birincisi: Ücret ve özlük hakları konusunda dikkatli olmanız lazım. Biz sınavlara girdiğimizde, biz bu bürokrasiye hayranlıkla baktığımızda, yıllar yılı çalışarak o sınavlara girdiğimizde -bakın Sayıştay denetçileri var, hiçbir şey demiyorum ama- biz Sayıştay denetçilerinin 1,5 katı alırdık. Bizi o koşullarla işe aldınız, hepimizi, bizimle bu koşullarda sözleşme yaptınız. Her bir kuruma ayrı zamlar yapıldı, Emniyet Teşkilatına, Orman Bakanlığına, her birisine, bir tek bu kurumlara hiçbir şey yapılmadı. Reel artışlarla gitti. Bunların da hepsi dünyanın iyi okullarında okumuştur, nominal kandıramazsınız. Büyümeden de pay alamadıkları için maaşları fiilen geri gitti, hayat standartları değişti, yeni faturalar, yeni ihtiyaçlarla yoksullaştılar; kıyafetlerinde görüyorum, eğitimlerinde görüyorum, hayatlarında görüyorum. Hazine Müsteşarlığında çok iyi eğitimli, yurt dışı eğitimli devlet olarak büyük paralar yatırdığımız 3 uzman, 4 uzman 5 metrekare odada oturuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Oturacak sandalyesi yok Sayın Müsteşarım ve sizler sorunu çözmesi gerekenler bu sorunu çözemediniz. Sayın Çanakçı'yı çok severim, çok iyi bir adamdır, kişisel olarak çok naziktir personeline. Sayın Ali Babacan çözmeden gitti. Sayın Mehmet Şimşek, sizden şunu rica ediyorum: Bürokraside iyi hatırlanmak iyi bir şey. Bakın, son 13 yıldır personel alıyorsunuz. Çok çeşitli kaygılarım var ama sonuçta bu devletin, bu halkın hazinesinin personelidir. Hiçbir şey yapılmadı, çalışma koşulları çok kötü, maaşları çok düşük ve bir düzenleme yapmak için Sayın Hazine Müsteşarı... Ve hep vekâletle gidiyor bu iş. Rica ederim, bu kadar önemli kurumlar vekâletle gidemez, gitmemesi gerekmektedir, doğrudan asaleten atama yapmanız gerekiyor. Atama yaparken de bu kurumlardaki nitelikleri, eğitimi politik şeye indirgemeyiniz. Herkesin bir dünya görüşü olabilir ama iyi yetişmiş bir personel bu halkın çocuğudur. Sizden önceki hükûmet de halkın vergileriyle bir sürü insanı eğitti. Bakın, devlet 1800'lü yıllardan beri -biz bu Batı medeniyeti hızla ilerlerken yetişemiyoruz ya, o zamanki insanlar da yurtsever- bürokratları yurt dışına gönderiyor ki "Gidin, görün, öğrenin, gelin, bizim ülkemizi de düzeltin." diye. Maliyeyi gönderiyor ve bu konudaki en büyük engel de Maliye Bakanlığı olmuştur her zaman, her zaman Maliye Bakanlığı olmuştur. Sizin şimdi bunu çözebilecek bir gücünüz var. Çalışma koşullarını çözünüz, özlük haklarını çözünüz, bir an önce bir yasa tasarısıyla geliniz. BDDK Başkanı geçenlerde gelmişti bir maddeyle alakalı. Eğer bu sorun, Hazinede, DPT'de, Merkez Bankasında bir an önce çözülmezse, biz, bu taleplere muhalefet olarak... Çünkü biz bu ülkenin vergi veren halkını da temsil ediyoruz. Az buz değil, biz ana muhalefet partisiyiz yani konuştuğumuz her şey iktidarda şeyde değil. Biz diyoruz ki: Getirin, bunlar çok önemlidir devlet hayatı için, bir an önce getirmek durumundasınız. Bakın, bu askerî casusluk meselesi var. Hiçbir kurum Hazine ve Merkez Bankası dışında ciddiye almadı bu iddiaları. Hazine ve Merkez Bankasından bir sürü çocuk işten atıldı, hâlâ göreve başlatılamıyor. "Kumpas" dediniz. Yazık değil mi o çocuklara? Yazık değil mi ya, evine ekmek götüremiyor, işine başlayamıyor. Hâlâ kendini aklayamıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu, demin size uyarı yapmadan iki dakika daha ilave ettim, ikinci iki dakikanızı doldurdunuz, tekrar üçüncü defa söz veriyorum efendim, süre veriyorum size efendim.
Buyurunuz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Özür diliyorum. Öbür konuşmamdan kısacağım.
Sizden ricam şudur: Hazine üzerine bu raporlara da... TMSF üzerindeki konuyu anlatmıyorum bile ki Hazine personelinin... Yani bu BMC Şirketine yapılan işler detayıyla okudum, KDV'nin alınmaması, 39 milyon dolarlık mesele. 39 milyon dolar çok büyük para ama bunların hepsini geri plana koyarak bu personelin durumu... Onun için, sizden rica ediyorum, Sayın Müsteşarlar sizden rica ediyorum çünkü her bir genel müdür bir yönetim kurulu üyesi, makam arabaları var. Uzmanlar ne olacak, hazine kontrolörleri ne olacak, sigorta denetleme uzmanları ne olacak? Bir de paralel, şu bu falan insanlar birbirini ihbara başlamış ya, yazıktır, günahtır ya. Ayırmayalım personeli. Bakın, 13 yıldır siz yönetiyorsunuz, 13 yıldır siz alıyorsunuz ben savunuyorum çünkü ben devlet adına savunuyorum, halk adına savunuyorum. Bir an önce bu yasal düzenlemeyi yapmanızı bekliyorum.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle, seni de saygıyla sevgiyle selamlıyorum Sayın Başkan.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Çok teşekkür ederim.
Sadece sözlerinizde anlayamadığım bir husus oldu, aydınlatırsanız ben de bilgilenmiş olurum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - 60'a göre kısa söz, buyurun.
BAŞKAN - Şimdi, efendim, bu "Artan faturalar, yükselen hayat standardı." dediniz, bir de en başta bu vahşi kapitalizmin tüketici tüketim kültürüyle ilgili bir şey söylemiştiniz, isterseniz ama bunu dışarıda konuşalım.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Yo, altmış saniyede anlatayım bakın.
BAŞKAN - Ayrıca dışarıda da konuşabiliriz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Yok, yok, altmış saniyede anlatayım çünkü bu soruyu sorunca şey olur. Altmış saniyelik kısa söz talebimi kullanmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bütün üretilmiş değerleri emekçiler üretir. Her üretilmiş değerin altında emekçiler vardır ve emekçinin kendi ürettiğini tüketmesi gerekmektedir. Tüketilemezse biz ona "yabancılaşma" deriz. Onun için, emekçinin yani bilgisayar mühendisinin, otoban mühendisinin ürettiğinin tüketilmesi... Yeni ihtiyaçları onlar da tüketecekler. Yeni ihtiyaçtan kastım ne? İnternet faturası, cep telefonu faturası, bilmem ne faturası. "Yeni ihtiyaçlar" dediğim teknolojinin getirdiği bu yeni ihtiyaçlardan bahsediyorum.
Bir de son bir şey söyleyeyim, Sayın Başkan, siz bunu biliyorsunuz ama, bilin ki bunu sizin Hükûmetiniz yapmadı. Dünya hızla koşuyor, bir yere gidiyor ya, maliyetler düşüyor, yeni teknoloji başka ülkelerde yapılıyor. Bazen bunu yani sanki yazılımı da kendileri geliştirmiş gibi bir şey oluşuyor.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.