| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın (1/297) görüşmelerinde uyulacak usul ve esasa ilişkin karar |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 20 .01.2016 |
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkan, öncelikle bu medya emekçileri yani kameranın arkasında bekleyen medya emekçileri, görevlerini yapıyor ama ben her konuşmamda söylediğim gibi, emin olun, akşam haberlerinde, bu muhalefetin Türkiye demokrasisinin en temel taşlarıyla ilgili söyledikleri konusunda halk hiçbir şey duymayacak. Buraya gönderilme sebepleri -bu emekçileri ayır, bunların hepsine büyük sempatim var çünkü bizim gözümüzde çalışan önemlidir- bu yaşadığımız berbat günlerde ne kadar mükemmel bir hayat yaşadığımızı bakanın ağzından duyup vermek için gönderildi.
Şimdi, usul esasın önünde. Çünkü usul kötü gidince esasta da yapacak bir şey kalmıyor. Bakın, bu Plan Bütçe Komisyonuna geldiğimiz günden beri kötü olan her şey daha kötüye gidiyor. Bu kötülük sadece bu Komisyonda değil, bu memleketin tamamında. Kötü bir iş yaparsanız sonuç da kötüye gider. Başından beri anlatmaya çalışıyoruz, bir yasa kaliteli olmalı ki uyanların hayatları daha iyi olsun. Kaliteli yasa şu demek: Etraflıca düşünülmüş, kendi limitlerimiz dairesinde en iyisi yapılmış yasa. Bir tek biz yasa yapmıyoruz, bir tek şimdi de yapmıyoruz, bizden yüzlerce yıl önce ve aynı zamanımızda bizim gibi bir sürü de halk yasa yapıyor. Bu kadar kötü olmaz.
Şimdi, bir yasa yapacaksınız, Askerlik Kanunu'nda 5 madde değişecek. Bir kanun var 100 madde, 150 madde, bunun 5 maddesini değiştirdiğinizde başlık şöyle olur: "Askerlik Kanunu'nun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi..." Şimdi, çok sıkılmış görüyorum sizi ama biz sizden daha çok sıkıldık. Çünkü siz yapıyorsunuz, biz sürekli size karşı bu ülkeyi savunmak durumunda...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yok rahat olun, rahat.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Hani, böyle bir şey, yüz ifadeniz mi öyle.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Özgür Beyle bizim güzel temasımız oldu, siz her şeyi kendi üzerinize alınmayın.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Peki, ben her şeyi kendi üzerime alınmayım, tabii ki, haklısınız ama siz her şeyi kendi üzerinize alının çünkü bu kötü bütçenin sebebi sizsiniz. Bu kötü çalışan Plan Bütçe Komisyonunun en önemli sebeplerinden biri Maliye Bakanı olarak sizsiniz. Kişisel olarak algılamayın bunu lütfen, kurumsal olarak, bir kurumu temsil ettiğiniz için söylüyorum.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yok, bana söyleyin ama kurumuma söylemeyin.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Size bunu en sonunda anlatacağım.
Bu kurumun manevi şahsiyeti sizin şeyinizde birleşmiştir.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bana söyleyin.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Evet, yani, sonuçta siz de onun bir parçasısınız.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Tabii, tabii.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Tamam.
Bu, kalitesizlik. Niye bu? Çünkü diyor ki: "Bir kanunun 5 maddesini değiştiriyorsan o kanun bir bütündür, ona kanunun bütünlüğüyle bak ve burada da herkes bakmasın, ihtisas komisyonları kuralım." Yani, ihtisas komisyonu şu demek: O konuyu bilen insanlardan, milletvekillerinden kurulsun. Önce, o konuyu bilen milletvekilleri bu konuya baksın. Sonra, Genel Kurula gelsin, bütün halkın iradesi orada bunu görsün. Yani, aynı şey gibi düşünün, bunu bir tıbbiye bilimi gibi düşünün, tababet bilimi gibi düşünün. Dahiliyesi var, hariciyesi var, kardiyolojisi var. Şimdi, siz hepsini bir yere koyuyorsunuz. Diyelim, biz kardiyoloğuz, ortopedi operasyonu yaptırıyorsunuz bize. Ve anlıyorum, siz şöyle bir şey, siz süper bir Hükûmetsiniz yani mükemmel bir Hükûmetsiniz ve çok hızlı gitmek istiyorsunuz ve bu kötü muhalefet sürekli size fren balatası. Yani, siz bu ülkeyi mükemmel bir yere götürecektiniz, biz sürekli size... 180 kilometreyle araba sürmek istiyorsunuz, sürekli kaza yapıyorsunuz ama size hiçbir şey olmuyor. Başka insanların hayatı gidiyor, başka insanların malı gidiyor, başka insanlar daha kötü yaşıyor; siz yine 180 kilometreyle gitmek istiyorsunuz. Sizin torba yasanız 180 kilometreyle gitme isteğinizdir.
Biz buradayız. Benim gibi bürokrasi kökenli başka milletvekilleri var, geçmişi de biliyoruz. Sorduğumuz hiçbir soruya nitelikli cevap alamıyoruz çünkü siz... Bir mücadele var anladığım kadarıyla. Ben kendi görüşümü anlatıyorum, bu kendi zaviyemi anlatıyorum. Kafanızda bir mücadele anlayışı var; ser verip sır vermeyeceksiniz, kol kırılacak yen içinde kalacak, sorduğumuz bir şeye doğru cevap verir de Hükûmetiniz zor durumda kalacaksa onu saklayacaksınız. Bunu niye yapıyorsunuz? Çünkü, siz bu ülkeyi yönetiyorsunuz. Peki, kimi yönetiyorsunuz? Bütün ülkeyi yönetiyorsunuz. Ben bir vergi mükellefiyim. Benim atamdan, dedemden kalan bir memalik var, mal varlığı var sizinki gibi. Ben de bu ülkenin bir hissedarıyım. Benim bu ülkedeki hissemle alakalı tasarruflarda bulunuyorsunuz. Ve aramızda bir sözleşme var, toplumsal sözleşme var, yazılı hâli Anayasa. Anayasa size iktidar görevini vermiş hepimizin adına mal varlığını kullanın diye. Bize de muhalefet görevini vermiş, demiş ki, bunlar sizin mal varlığınızı koruyorken, kendi çocuklarına, kendi özel çıkarlarına, rüşvet, zimmet, kötü yönetim; bunlar olmasın, onları denetleyin. Şimdi, siz kendi işinizi yapıyorsunuz değil mi? Biz size engel olmuyoruz, olamıyoruz da. Bizim işimizi yapmamıza engel oluyorsunuz. Anayasa'nın bize verdiği yetkileri elimizden alıyorsunuz, siz darbe yapıyorsunuz çünkü bizim Anayasa'dan elimizden alınan yetkiler, sadece asker gelip veya başka bir güç gelip silah zoruyla almaz, parmak zoruyla da olur. Niye bunu söylüyorum? Benim bu bütçeyi denetleme hakkım var ve bunun bir anayasal mekanizması var. Benim bu bütçeyi denetleyebilmem için bütçe hakkında Anayasa'nın profesyonel yetki verdiği bir kurum var; Sayıştay. O, hiçbirinizden korkmadan, hiçbiriniz ona baskı yapmadan, o kurumun başkanı kendini özgür hissederek, denetçisinin yazdığı rapor yüzünden, vay işte "paralelci, şucu, bucu, ocu..." Eşinin kıyafet durumuna göre bir baskı görmeden o raporu yazabilmesi lazım, yazıyor mu? Yazamıyor. Korkmayın, bunların hiçbiri verilmeyecek, emin olun yani. Çünkü, bu ülkede medya yok ki. Medya da bırakmadınız, Sayıştayı bırakmadığınız gibi medya da bırakmadınız. Çünkü "Gelseydi duman olurduk." diyorsunuz. Yav, yanlış bir şey yapmışsanız duman olacaksınız, duman olduğunuzda da iktidardan uzaklaştırılacaksınız. Bu darbe değil. Siz kendinizi duman eden bir şey yaptığınızda yani ayakkabı kasalarına, sizin atadığınız insanlar, en üst düzey yöneticiniz ağzına kadar rüşvet parası koyduğunda siz duman olursunuz. Sizin muhakkak iktidardan gitmeniz gerekir. Bunu yaptığınızda iktidardan gidiyorsanız bu darbe falan filan değil ama siz karşı bir darbe yapıyorsunuz. Bu Sayıştay raporları en önemli mevzudur çünkü iktidarın kalan kısmı birçok insanın gözünde önemli bile değil, zaten onlar saklanıyor. İktidar gücünün yüzde 90'ı bu halkı yağmalamak üzerine, halkın mal varlığını yağmalamak üzerine kurgulanmıştır. Kalan yüzde 10'u da "İç barış bozuluyor." falan filan... Herkesin de gözü oradadır. Ve siz Sayıştay raporlarını buraya getirmediniz, kendinize güvenmiyorsunuz. Benim gözümde hepiniz yolsuzluğun ortağısınız, yolsuzluğun şerikisiniz çünkü vicdanen bunu kabul etmemeniz gerekiyor.
(Oturum Başkanlığına Başkan Süreyya Sadi Bilgiç geçti)
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu, lütfen üsluba dikkat edelim, lütfen.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkan, bakın...
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - Parmak kaldırarak niye darbe olsun? Demokrasidir parmak kaldırmak, niye darbe olsun?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Mesela, şöyle bir şeyi oyladığınızı düşünün: "Vedat Bey'in hayat hakkına son verilecektir: Kabul edenler... Kabul etmeyenler..." Bu bir parmak kaldırma ve demokrasi... Bakın, size bunu anlatmaya çalışıyorum, bunu hukuki bir zemine de oturtayım o zaman. "Şeriklik" diye bir suç vardır.
HAMZA DAĞ (İzmir) - "Çorak azdır, az olan değerlidir, çorak değerlidir." Bu mu yani?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ben böyle bir şeyi... Bak, bu Aristo mantığını anlatmaya çalışıyorsun, Aristo mantığının kötü yorumunu anlatmaya çalışıyorsun.
HAMZA DAĞ (İzmir) - Az olan değerlidir.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Hayır, öyle bir şey değil. "Bütün kuşlar kanatlıdır." onun literatürdeki...
HAMZA DAĞ (İzmir) - Bu ellerin arkasında 80 bin oy var, onu görmediniz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - İsterse 180 milyon oy olsun. Bakın, işte bu yüzden usul tartışması demokrasiyi anlatma tartışmasıdır. Velev ki siz yüzde 99'sunuz.
HAMZA DAĞ (İzmir) - Mesele anlatmakla olmuyor işte.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Neden rahatsızsınız biliyor musunuz?
(AK PARTİ sıralarından "Senden... Senden..." sesleri)
HAMZA DAĞ (İzmir) - "Herkes yolsuzsun." diyor, biz cevap vermeyelim mi yani niye?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ben durumu anlatıyorum. Eğer siz bu yolsuzlukların açığa çıkmasına biraz evvelki gibi oy kaldıracaksınız ve bir sürü yolsuzluk olduğu da belliyse bu bunun şeriki olmaktır arkadaş yani bunu kaldırdığında onun bedelini ödeyeceksin. Ben bunu kaldırayım da bunun hiçbir şeyi olmasın diyemezsin. Bunu bir hukukçuyla konuşun. Yardım, yataklık, kolaylaştırma, görevi ihmal, görevi suistimal... Biz aynı zamanda kamu görevlisi miyiz? Hepimiz aynı zamanda bir kamu görevlisiyiz değil mi? (AK PARTİ sıralarından "Hüküm veriyorsun." sesi)
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - Millet hakemliğini yaptı. (AK PARTİ sıralarından "Hüküm verme hakkını nereden alıyorsun?" sesi)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - "Benim gözümde." diyorum, benim gözümde, benim görüş açımda. Ve siz şu an ne yapıyorsunuz, biliyor musunuz? Siz, benim çok açık delillerle savunduğum bir şeye sansür uygulamaya çalışıyorsunuz. Ben çok açık delillerle savunuyorum. Ve sizden şöyle nitelikli cevaplar bekliyorum. Aynı şekilde, bakın, iyi eğitimli olacaksınız, nitelikli olacaksınız, vicdanlı olacaksınız, basacaksınız o düğmeye, bir hukuki, siyasal savunma yapacaksınız. (AK PARTİ sıralarından "Bütün bunları söylediniz, 1 Kasımda millet sizi dinledi, bizi de dinledi; hükmünü, kararını verdi." sesi)
1 Kasımla ilgili de entelektüel ve kaliteli bir savunma yapayım. Benim de arkamda bu kadar devlet bütçesi olsaydı, ben de halkı bu kadar korkutsaydım, sosyal yardımlarla tehdit etseydim... Tarafsız olan Cumhurbaşkanının 2,5 milyar lira bütçesi var ya, devletin gücüyle tehdit ediyor... (AK PARTİ sıralarından gürültüler, "2002'de var mıydı o dediklerin?" sesi)
BAŞKAN - Arkadaşlar... Arkadaşlar...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - 2002'de senin yaptıklarını sana kimse yapmadı sayın beyefendi. (AK PARTİ sıralarından "2002'de var mıydı o dediklerin?" sesi)
İşte bakın...
BAŞKAN - Hastalık böyle bir şey.
HAMZA DAĞ (İzmir) - Tanıyamadınız mı milleti?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ya, biz milletimizi tanıdık. Şimdi yine size bir şey anlatıyorum: O kadar tepeden inme bir bakış açınız var ki, ben yüzde 25 oy aldım ve siz yüzde 50 aldığınız için o yüzde 25'i yok kabul ediyorsunuz, bu ülkenin insanı değil kabul ediyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
HAMZA DAĞ (İzmir) - Yok, birçoğunu kabul etmiyoruz. Baskılar için konuşuyorsunuz, sesimizi çıkarmadık.
BAŞKAN - Arkadaşlar... Arkadaşlar, bakın, böyle karşılıklı tartışmalarla bir noktaya gitmemiz mümkün değil.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bu Plan Bütçe konusunda Başbakanla konuşun, eğer entelektüel vekiliniz varsa onlardan gönderin, rica ediyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Görüyorsunuz.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Siz yapmayın Allah'ınızı severseniz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ama görüyorsunuz, hâli görüyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Hâli görüyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu, bakın...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Hâl... Daha ne yapalım yani?
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bakın, çok sakin...
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu, bir entelektüelite tartışması açarak falan bir milletvekilinin diğer arkadaşlarını hakir görmeye kalkması falan bir üslup olarak doğru değil, yakışmıyor.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkan, benim bütün konuşmam süresince hiçbir müdahale etmiyorsunuz, bütün konuşmam mahvediliyor ve konuşmamda hakaret yok, siyasal tespit var.
BAŞKAN - Efendim, böyle bir siyasal tespit olmaz.
Lütfen, buyurun.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ne olacak peki? "Sayın Recep Tayyip Erdoğan dünya lideridir, siz de mükemmelsiniz."
BAŞKAN - Buyurun, buyurun.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bu hâle mi getirdiniz, bu hâle mi? Söylediğimin hangisi gerçek değil?
BAŞKAN - Buyurun Sayın Erdoğdu, buyurun.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Söylediğim gerçekler...
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Hepsi yalan! Hepsi yalan! (AK PARTİ sıralarından "Öyle zaten, dünya lideri." sesi)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Vallahi, size bir şey söyleyeyim mi, isterseniz, ne olursa olsun -nasıl istiyorsanız- öyle anlatmaya devam edeceğim çünkü benim burada konuşma hakkım var.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Hakaret etmeden konuşabilirsin.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Hakaret ettiğim zaman anlarsın hakareti. Emin ol, ben çok ciddi hakaret edebilecek bir adamım, etmiyorum.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - "Entelektüelim." diyorsun ama hakaretin ne olduğunu bilmiyorsun.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Etmiyorum, ben bir kalitesizliği, bir kabalığı, bir şeyi anlatmaya çalışıyorum. Böyle giderseniz, bakın sizinle aramızda -yine söyledim- bir sözleşme var. Siz bizden vergi almayı bu sözleşmeye göre yapıyorsunuz. O sözleşmeye göre gelip burada hesap vereceksiniz. Siz bunun en temel kısmını yok ediyorsunuz ve en hassas kısmını da yok ediyorsunuz, Sayıştay raporlarında yok ediyorsunuz. O Sayıştay raporları size emanet edilen malın hakkıyla kullanıldığını, özel çıkarlarınıza alet... Mesela, bir sayın bakan, Maliye Bakanı dönüp de arkasındaki bürokratlara "Sakın rüşvet almayınız, rüşvet almak ahlaksızlıktır, namussuzluktur." diyebilir mi? İnşallah konuşmanızda bunu eklemek...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Demesine gerek yok. Ya, bakın, böyle bir konuşma üslubu olabilir mi?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ya, bunda ne var Sayın Bakan? Döneceksiniz, "Ey bürokratlar, benimle çalışan bürokratlar, Meclisin huzurunda..."
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bunlar benim kendi belediyelerimde... Ne yapıyorsanız yapın.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Hangi belediyemizden ne bahsediyorsunuz?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Bakan, müsaade edin...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bana bak Maliye Bakanı, eğer benim belediyemde bir namussuzluk... (AK PARTİ sıralarından "Ooo!" sesleri)
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bana bak...(AK PARTİ sıralarından "Terbiyesiz!" sesleri)
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu, lütfen...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sensin terbiyesiz! "Bana bak, Maliye Bakanı"nda en ufak bir terbiyesizlik yok, haddini bil! (AK PARTİ sıralarından "Terbiyesiz!" sesleri)
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sensin terbiyesiz! Sen terbiyesizsin!
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu, lütfen...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - O "terbiyesiz" lafını size iade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - "Bana bak, Maliye Bakanı"nda en ufak bir terbiyesizlik yoktur. Terbiyesiz sensin, sensin!
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bu Meclisin saygınlığına yakışmıyor, uygun davranmıyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu... Sayın Erdoğdu, lütfen üslubunuzu düzeltin.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Kendi Bakanın düzeltsin!
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - "Terbiyesiz!" diyor adamlar, "Maliye Bakanı" diyorum. Ne diyeyim? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu, sözlerinize lütfen dikkat edin.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Düzgün konuşmasını öğreneceksiniz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sen öğreneceksin. Sen mi öğreteceksin? Sen mi? Ben sana öğreteceğim, ben sana öğreteceğim.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Benim öğretmeme gerek yok.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ben sana öğreteceğim.
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ben "Maliye Bakanı" diyorum, sen "Terbiyesiz!" diyorsun. Terbiyesiz sensin! (AK PARTİ sıralarından "Terbiyesiz!" sesleri)
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu...
Arkadaşlar, lütfen sakin olun.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bu terbiyesiz konuşmayı aynen size iade ediyorum. CHP Grubunun bir konuşmacısına yakışmıyor.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bana bak, sen Maliye Bakanısın.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Cumhuriyet Halk Partisinin içinde hiç kimse sizin gibi konuşmuyor.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Eğer benim belediyelerimde bir tane yolsuzluk varsa -bin tane denetim elemanın var- tespit ettirip cezalandırmıyorsan, sen o işin şerikisin. Ben seninle yolsuzluk konusunda...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Cumhuriyet Halk Partisinden ne kadar değerli milletvekillerimiz var. Onlar da eleştiriler yapıyorlar, saygı duyuyoruz, eleştirin ama Komisyonun gündemini dağıtacak, Komisyondaki barışı, huzuru... Şurada güzel güzel tartışma ortamını niye bozuyorsunuz?
HAMZA DAĞ (İzmir) - Çok entelektüel tartışma oluyor sayenizde!
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - İnsanlara hakaret etmekle ne elde etmeye çalışıyorsunuz?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ya, hakareti sen ediyorsun, hakareti sen ediyorsun. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Siz bu konuşmayı yapana kadar...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Hakareti sen ediyorsun. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Hakareti sen ediyorsun.
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bu kadar milletvekiliniz konuştu.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Hakareti sen ediyorsun. Bir dakika... Ne dedin?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bir kere senli benli konuşamazsınız.
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Senli benli konuşamazsın.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - "Konuşamazsın." diyorsun, sen konuşuyorsun ya.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Daha önce de...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sen konuşuyorsun. Ben senin çırağın mıyım?
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yazıhanede bile sizin gibi konuşulmaz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Var. "Siz" dersen "siz" lafını bulursunuz.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Ben "siz" diyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ben de "siz" diyorum o zaman. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bak, daha ne dediğini bilmiyorsun.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Konuşmalarınızı takip edemiyorsunuz, kendi konuşmalarınızı. Lütfen, saygıya çağırıyorum sizi.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Şimdi, bir dakika, bir dakika...
BAŞKAN - Sayın Bakan... Sayın Erdoğdu, lütfen...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Burada bir sürü medya varken laf atarak "Belediyelerinize bakın." dediniz mi? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bir dakika ya...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerimiz konuştu. Hangi birisinde herhangi bir şekilde karşılıklı konuşmalar sırasında bir saygısızlık oldu?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - O zaman "terbiyesiz" lafı için özür dileyeceksiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Hiçbir şekilde sizden özür dilemem.
BAŞKAN - Arkadaşlar...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bütün konuşmalarınız nedeniyle bütün AK PARTİ Grubundan, bütün Plan Bütçe Komisyonu üyelerinden siz özür dileyeceksiniz çünkü ben inanıyorum ki buradaki bütün üyeler sizin şu konuşma tavrınızdan rahatsız.
BAŞKAN - Sayın Bakan...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Çok kabul edilebilir bir tarz değil, edebe, ahlaka uygun değil.
BAŞKAN - Sayın Bakan, müsaade edin.
Sayın Erdoğdu, üslubunuza lütfen dikkat ederek konuşun.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Şimdi, bir dakika, çok önemli bir konu var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Arkadaşlar, müsaade edin lütfen.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Burada dediniz ki -Maliye Bakanının ne anlama geldiğini biz biliyoruz- Maliye Bakanı olarak dediniz ki...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bir beş dakika su için de gelin. Allah rızası için yapmayın.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ama Sayın Başkan, bakın, sonra kızacağım ve ağır konuşacağım.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bir arkadaşınız o kadar güzel bir şey söyledi ki, dedi ki: "Bir Maliye Bakanının sunumu sırasında herkes olabildiğince üslup tartışması yapmaz." Bizim eksiklerimiz var, onları söyledi, kabul ediyorum ama bu tartışmayı normal bir tartışmanın rayından çıkararak, bu ortamı gererek, karşılıklı suçlamalar getirerek ne elde etmeye çalışıyorsunuz?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ortamı geren sizsiniz, konuşma hakkı benim.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Olur mu, olur mu? Tutanakları açın, konuşmalarınıza lütfen bakın.
BAŞKAN - Sayın Bakan...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ya, konuşma hakkı bende Sayın Bakan.
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Hakaret etme hakkı...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Hakareti siz ettiniz, hakareti siz ettiniz.
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu, lütfen üslubunuza dikkat ederek söylemek istediklerinizi söyleyin.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Rica ediyorum, bakın, üslubuna dikkat etmesi gereken orada. Tutanaklar orada.
BAŞKAN - Tamam, sizin de tutanakları bir gözden geçirmenizde fayda var ve söylediklerinizi duymanız lazım.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ne dedim de "terbiyesiz" dedi adam? Niye böyle yapıyorsunuz ya? Bu kadar mı vicdanınız...
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu, o noktaya gelene kadar sizin neler söylediğinizi kulağınız duymuyor.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ben "Maliye Bakanı" dedim, adamın bana "terbiyesiz" demesi mi gerekiyor, rica ediyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, siz müdahale etmeyin lütfen.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ya, neyse, sizin ile biz zaten...
Bir dakika, bir dakika, burada önemli bir şey oldu. Burada bir Maliye Bakanı -hepimiz Maliye Bakanını biliyoruz- elinde bir sürü denetim elemanı var, Maliye olarak bütün kamuyu denetleme hakkına sahip ve Maliye Bakanı benim partimin belediyeleriyle alakalı "Siz belediyelerinize bakın." diyor. Eğer benim belediyelerimde şu kadar ahlaksızlık varsa ve siz bunu denetlemiyorsanız siz onun ortağısınız. Biz sizinle yolsuzluk koalisyonu kurmayacağız, bunu ben vicdanıma kabul ederim, bunu ben namusuma kabul ederim. Ben giderim, o belediye başkanının gırtlağını sıkarım, biz bunu yaparız.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Kendisi söylüyor...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ama görev sizde, yetki sizde -benim görevim yok- böyle ortalığa laf atıp çekilemezsiniz.
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Benim üzüntüm bu, benim kahrolduğum nokta bu. Ben sizin milletvekillerinizden değilim. Biz kahroluyoruz burada. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Arkadaşlar, müsaade edin.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Böyle bir şey diyemezsiniz. Varsa bir şey, gidin o belediyeye, ne gerekiyorsa yapın, biz de yardımcı olalım.
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu, usul üzerindeki tartışmaya gelin lütfen.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Usul aynen bu, usulsüzlük de bu işte.
BAŞKAN - Yok, usul üzerindeki tartışmada söyleyeceğiniz bir şey varsa söyleyin.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Var işte, onu söylüyorum. Sayıştay raporlarından geldik, siz laf attınız. Usulün en önemli konusu Sayıştay raporları. Bu gelmeden...
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Bir onu ezberlemişler.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - "Bir onu ezberlemişsiniz." diyor Ya Rabb'im. Ya, böyle bir şey var mı?
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Bütçeyle ilgili konuş.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bütçenin en temel belgesi bu ülkeye gelmeyecek, biz de bir kere söyleyip geçeceğiz.
BAŞKAN - Sayıştay raporları gelmiştir ve bütün Sayıştay raporları 8 Aralık itibarıyla bütün üyelere gönderilmiştir.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Siz buna müdahale edemezsiniz, sizin öyle bir hakkınız yok. Siz Başkansınız, her konuya müdahale edemezsiniz. Bu ne ya?
BAŞKAN - Efendim, şöyle: Siz "Sayıştay raporları gelmedi." diyorsunuz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Size ne? Siz tarafsızsınız. Size ne?
BAŞKAN - Ben de Sayıştay raporlarının geldiğini ve 8 Aralık itibarıyla gönderildiğini söylüyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Size ne?
BAŞKAN - Efendim, olur mu? Siz Başkanlık Divanına diyorsunuz ki: "Sayıştay raporlarını göndermediniz."
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayıştay raporları gönderilmedi, içeriği budandı, geldiyse duman olacaksınız. Kimi kandırıyorsunuz ya?
BAŞKAN - Sayıştaydan gelen bütün Sayıştay raporları bütün üyelere dağıtılmıştır, kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - İşte budur ya! Ey Ya Rabb'im, ey milletim; keşke duyabilsen be, keşke duyabilsen burada ne haksızlıklar oluyor. "Sayıştay raporu geldi." diyor. Budandığını bütün âlem biliyor, silindiğini biliyor, üç yıl gelmediğini de, bunun Komisyona getirilmediğini...
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Sana mı soracak nasıl yazılacağını ya? Sayıştay raporlarını sana mı soracaklar, nasıl yazacaklarını? Bir sen beğenmiyorsun.
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu, tamamlayın lütfen.
ERHAN USTA (Samsun) - Kimse beğenmiyor, kimse, sadece Sayın Erdoğdu değil.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bu niteliksizlik, bu kalitesizlik, bu kabalık, bir konuşmayı bile yaptırmama... İçeri siyaseten sert olabilir, olması gerekiyor, böyle bir ülkede yaşıyoruz çünkü. Doğal gaz faturasını ödeyemeyenler, GSS'yi ödeyemeyenler, burada sermayenin vergisi saklanıyorken, bir sürü şu an... Artık bunlara "politik" diyoruz. Hırsızlıktan, yolsuzluktan, ahlaksızlıktan; insanlar açlıktan ölürken o insanların süt parasından alınan vergilerin yağmalanmasından, bunun hesabının verilmemesinden konuşuyoruz. Bu, çok ağır bir tablodur bu ülkede. (AK PARTİ sıralarından "Veriliyor, millete hesap veriliyor." sesleri)
Ha bire millete hesap...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, oradan da laf atılıyor, lütfen oraya da müdahale eder misiniz.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar...
Sayın Erdoğdu, devam edin lütfen.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Yarın millete nasıl hesap vereceksiniz? Bütün medyanın belini kırdınız, bütün hukukun belini kırdınız. Cumhurbaşkanı muhtarından akademisyenine herkesi tehdit ediyor, millet tehdit altında. Sıkıştınız, savaş çıkardınız, insanlar öldü. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Arkadaşlar, müdahale etmeyin lütfen.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bu ülkede bir demokrasi varmış sanabilirsiniz. Ben size şunu söyleyeyim mi: Bu demokrasinin yoksunluğu ilk sizi bulacak. Bu ülkede bir demokrasi yok, hâlden de belli. Ben bu ülkedeki durumu usul tartışmasıyla kendi temel konumla ilgili anlatmaya çalışıyorum. Biraz sonra aşağıya inip yalan söyleyeceğiz, yalan söyleyeceğiz. Biz söylemeyeceğiz, suçu da almayalım. Burada Komisyon toplantıda olacak, aşağıda Meclis Başkanı soracak "Komisyon burada mı?" "Burada." diyeceksiniz.
BAŞKAN - Komisyonun temsilidir söz konusu olan Sayın Erdoğdu. Onun ne anlama geldiğini siz çok iyi biliyorsunuz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ya, Sayın Başkan, öbürünün ne anlama geldiğini de sen çok iyi biliyorsun. Komisyonda, biz burada toplantıdayız. Demiyor ki "Komisyonun temsilcisi burada mı?" "Komisyon burada mı?" diyor. Biz yukarıda, Komisyonda toplanacağız, aşağıda "Komisyon burada." diyeceksiniz. Ya, ben tabii sizin yerinizde...
BAŞKAN - Komisyon İç Tüzük hükümlerine uygun çalışıyor.
Buyurun.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Şimdi, gelmiş elimize. Bakın, ben geldim, Plan Bütçe Komisyonu üyesiyim. Şu kadar evrak bana bir saat öncesinden geldi, ben de hızlıca konuşmalar yapılıyorken bakıyorum. Bütçe milletvekillerine gerçekleri anlatır ki milletvekilleri, halkının vergileriyle ne yapılacağını, nereye gideceğini bilsin. Şöyle bir baktım, işine geldiği yerlerde 2002 yılı -hep böyle bir milat ya 2002 yılı- gelmediği yerlerde 2009 yılı. İçerisinde bütün her şeyi küresel şeylere... Çin'de bir kriz çıkmış da biz mükemmel işler yapıyormuşuz ama Allah kahretsin, Çin'de kötü bir kriz çıktığı için bizim dolar 3,05 kuruş o yüzden olmuş. Hiç demiyor ki orada yani "Petrol fiyatları da bu kadar düştü, biz batardık da, 20 dolara düşünceye kadar cari açık da bu hâle geldi." Hiç bu tip şeyleri anlatan, gerçekleri anlatan bir şey yok.
BAŞKAN - Ayın 25'inde yani geneli üzerinde görüşmelerde konuşuruz bunları Sayın Erdoğdu. Toparlayın lütfen.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ya, Sayın Başkan, ben bunun usulü üzerine söylüyorum, ben bu gelen dokümanların bizi bilgilendirmemesi üzerine söylüyorum, budur anlatmaya çalıştığım. Bu kadar basit şeyleri tekrar tekrar anlattırmayın bana ya.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Anlatma.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sana mı soracağım? Nasıl anlatma? Niye anlatmayayım? Benim hakkımı sen mi... Kim o anlatma diyen, kim o anlatma diyen? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Kardeşim, sana mı soracağım ben?
HAMZA DAĞ (İzmir) - Ne yapacaksın?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sen ne yapacaksın? Anlatırsam ne yapacaksın? "Anlatma..." Orada sürekli sataşma.
HAMZA DAĞ (İzmir) - Çok entelektüelsin ya, çok, maşallah yani!
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ben okuyorum ve senin seviyen...
HAMZA DAĞ (İzmir) - Kabadayılık var, efelik var, ağalık var.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ben burada konuşurken "Anlatma...", kaba, şey... Ne demek anlatma? Dinlemiyorsan dinleme.
HAMZA DAĞ (İzmir) - Ya, on defa anlatıyorsun...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ama sürekli kesiyorsun sözümü kardeşim ya. Al, bas düğmene, sen de konuş ya. Ne söylesem kesiyorsun, ayıp ya!
HAMZA DAĞ (İzmir) - Ya, ben kesmedim.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bak, sürekli laf atıyorsun.
HAMZA DAĞ (İzmir) - Konuş sen, konuş, ben hiç lafını kesmedim.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bak, görüyor musun? Diyordunuz ya Sayın Bakan: "Sizli bizli..." "Konuş sen, konuş..." bilmem ne.
BAŞKAN - Komisyon hukuku diyelim.
Buyurun.
HAMZA DAĞ (İzmir) - Ya, siz seviyeyi bu kadar düşürünce böyle oluyor.
BAŞKAN - Arkadaşlar, müdahale edip durmayın, lütfen.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Bütçeyle ilgili konuşsun Başkan.
BAŞKAN - Arkadaşlar, üslupla ilgili pardon usulle ilgili konuşuyor.
Buyurun.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - "Bütçeyle ilgili konuşsun." diyor ya. Hiç merak etme, konuşacağım. Bunlar beni yıldıramaz. Bütçenin usulü üzerine bir Komisyon üyesi olarak aynen konuşmaya devam edeceğim.
HAMZA DAĞ (İzmir) - Biraz entelektüel olsun ama, anlayabileceğimiz seviyede olsun.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - O senin seviyesizliğin.
BAŞKAN - Arkadaşlar, karşılıklı bu ifadeler yakışmıyor.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - O zaman karşıdakine söyle.
BAŞKAN - Karşılıklı bu ifadeler gerçekten yakışmıyor.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Karşıdakine söyle.
BAŞKAN - Plan ve Bütçe Komisyonunun ruhuna, Komisyona yakışmıyor, lütfen.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Şimdi, bu Sayıştay raporları gelmedi, Kesin Hesap Kanunu'yla alakalı yetkilerimiz elimizden alındı. Siz Maliye Bakanı olarak bizim verdiğimiz yetkiyi kullanabilirsiniz, siz bizim yetkimizi ilga edemezsiniz. Bütün bunların usulü içerisinde, öyle, Millî Eğitim Bakanlığının personelini aktaralım, personelinden de Karayollarına aktaralım... Bu anayasal yetkimizi elimizden alamazsınız. Daha önce müsteşardınız, şimdi bakansınız -sürekli bu yetkimizi eline alıyor- bu ek bütçe gerektirir, ek bütçe olmadan bunu yapamazsınız, bütün arkadaki bürokratlar da bilir ve bu Sayıştay raporunu almadan bu bütçe yasal bir bütçe değildir, anayasal bir bütçe değildir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.