| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) ve Sayıştay tezkereleri a) Vakıflar Genel Müdürlüğü b) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı c) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ç) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı d) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu e) Atatürk Araştırma Merkezi f) Atatürk Kültür Merkezi g) Türk Dil Kurumu h) Türk Tarih Kurumu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 28 .01.2016 |
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Sayın Başkanım, çok muhterem Başbakan yardımcılarım, değerli bürokrat arkadaşlarım, Komisyonumuzun değerli üyeleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben özelde Vakıflar bütçesiyle ilgili bazı açıklamaları yapmak istiyorum. Bu konuda konuşmamı toparlayacağım.
Bilindiği gibi vakıflar kadim bir medeniyetin sonucunda, bizim medeniyetimizin timsali olarak açığa çıkmıştır. İnsanlık öteden beri toplumsal yardımlaşmaya her zaman ihtiyaç duymuş, bu, değişik toplumlarda değişik şekilde tezahür ederken bizim medeniyetimizde vakıflar olarak kendisini göstermiştir. Dünyada ilk kurulan vakıf müessesesi Beytullah Kâbe'dir ve o zamandan bu tarafa da vakıflar İslam medeniyetinde önemli bir yer almıştır. Selçuklular ve Osmanlılar döneminde vakıflar tüzel kişilik kazanmış ve bir medeniyet timsali olarak kendisini göstermiştir. Osmanlılar zamanında gerçekten vakıfların tezahür ettiği, geldiği alan son derece büyük bir medeniyet olarak kendisini göstermektedir.
Değerli arkadaşlar, 3 Mart 1924 tarihinde Evkaf ve Şeriye Bakanlığı kaldırıldığı zaman üç tane kurum kuruluyor. Daha henüz cumhuriyet müesses olma aşamalarında. Bunlar Diyanet İşleri Başkanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Vakıflar Evkaf Umum Müdürlüğüdür yani Vakıflar Genel Müdürlüğü, cumhuriyetin ilk kurduğu genel müdürlük, ilk kurulan genel müdürlüktür. Bence Atatürk'ün o dönem içerisinde bu kuruma verdiği önemi gösteren çok önemli bir örnektir. Ülkemizde kurulan ilk genel müdürlük olması da bu nedenle doğaldır çünkü vakıflar, Osmanlı zamanında neredeyse dörtte 3'ü, ekonomik alanda da, toprak reformunda da, hizmetler noktasında da, mahallî idareler noktasında da, yerel imkânlar noktasında da vakıflar eliyle yapılmıştır.
Değerli dostlar, ben size daha İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ilan edilmeden, hayvanlarla ilgili haklar ilan edilmeden bizim medeniyetimizde olan bazı vakıf örnekleriyle ilgili örnekleri söylemek isterim. Göçmen kuşları koruyan vakıflar kurulmuştur. Hasta leylekleri tedavi eden vakıflar kurulmuştur. Mesela, insan kişiliğini koruyan yün eğirme vakıfları kurulmuştur. Yaşlı teyzeler, yaşlı anneler dul kaldıkları zaman aç açık kalmasınlar diye bir vakıf kuruluyor, yün veriliyor, onun eğirdiği ipler piyasa değerinden daha fazla satın alınmak suretiyle onun yaşamasının idamesi sağlanıyor. Teyze sorduğu zaman, "Benden neden fazla alıyorsunuz?" dediği zaman "Biz senden, senin yaptığın şeyden daha çok kazanıyoruz." diyor, o aradaki farkı bir vakıf tazmin ediyor.
Yine, sadaka vakıfları vardır, sadaka taşları. Geçen gün özellikle HDP temsilcileri konuşmalarında külliye konusunu değerlendirirken çokça bahsetmişlerdir, bu sadaka taşları o külliyelerin bir kenarında durur, ondan sonra, dolayısıyla, insanlar oraya günlük paralarının fazlalarını bırakırlar, sadakalarını gecenin karanlığına teslim ederler, ihtiyacı olan insanlar da gece gelir, oradan ihtiyacı kadar alır. Ne alan vereni bilir ne de veren alanı bilir. Bu konudaki sadaka taşları...
AHMET YILDIRIM (Muş) - Tam bugünkü vakıflarımız gibi işte!
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Sayın Yıldırım, sizin konuşmanız gayet olumlu bir konuşma. Ben sizi sakin bir şekilde dikkatle dinledim.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Ben size destek veriyorum, asla şey yapmak için söylemiyorum.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Olsun. Siz sadece benim sözümü kesmeyin lütfen.
Değerli arkadaşlar, yine kuş evleri vardır, tünelden, karşı binadan, halkla ilişkilerden geldiğiniz zaman, kulisler tarafındaki tam karşıdaki şey kuş evi resmi olarak dizayn edilmiştir. Kuşlar kışın yavru yapsınlar, soğukta kalmasınlar diye kuş evleri yapılmıştır. Bugün insanlar onu görse imrenirler diye düşünüyorum.
Temiz hava aldırma vakıfları kurulmuştur. Öksüz çocukları koruyan vakıflar kurulmuştur. Yine, evlenemeyen kızların evlenmelerini sağlayan, çeyiz paralarını ödeyen vakıflar kurulmuştur. Hizmetçi kadınların kırdığı kapları tazmin eden, ev sahibinden azar işitmesinler diye bunu tazmin eden vakıflar kurulmuştur. Borçluların borçlarını ödeyen vakıflar kurulmuştur.
Değerli arkadaşlar, 1935 yılında Vakıflar Kanunu çıkıyor ve bu kanunla beraber vakıflar tüzel kişilik kazanıyor. Şimdi, burada, özellikle bu kanunla bazı düzenlemeler yerine getiriliyor. Nitekim 5737 sayılı Vakıflar Kanunu 27 Şubat 2008 tarihinde bu yüce Meclis tarafından çıkarılmış, bence vakıf medeniyeti yeniden kendisini gösterecek, şahlanacak bir alana gelmiştir. Bu kanunla beraber Dış İlişkiler Daire Başkanlığı kuruluyor. Yurt dışındaki vakıf eserlerini tespit etmek, onarmak, ihya etmek bu müdürlüğün, bu başkanlığın görevleri arasında sayılıyor. Cemaat vakıflarıyla ilgili düzenlemeler yapılıyor. Sağlık Dairesi kuruluyor. Yeni vakıfların üyelik sorunları hallediliyor. Yine vakıfların -Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait mazbut vakıflardan bahsediyorum-üniversite kurmasının yolu açılıyor. Böylece iki tane güzel üniversite kuruluyor. Bunlardan birisi -Bezmiâlem Valide Sultan- Bezmiâlem Üniversitesidir. İlk defa bir kadın -Bezmiâlem, alemin meclisi demektir- bir hanım sultanın adına kurulan bir vakıftır, üniversitenin adı da bu hanım sultan adına kurulmuş bir vakıftır çünkü vakıf Gureba -Garipler- Hastanesinin adıyla değerlendirilecek, kurulan bir vakıf olarak hekimler, doktorlar değil de, hikmet sahibi, hikem sahibi hekimler yetiştirsin diye bu üniversite kuruluyor. Yine, Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi kuruluyor. Aynen Mimar Sinan Vakfına, Fatih Vakfına, Abdülhamit Sani Vakfına kurduruluyor ve bu üniversiteyle de yine dünyanın büyük mimarları yetişebilsin, büyük sanat şaheserleri yapılabilsin diye buraların bir eğitim yurdu olarak kurulması sağlanıyor.
Değerli arkadaşlar, vakıflarda demin konuşmacılarda da şey yapıldı, bir destek olması açısından söylüyorum, "hayrat" kavramı vardır, bir de "akar" kavramı vardır. Hayrat vakıfların amacıdır, akarlar da gelirleridir. Akarlarını iyi işletmek, hayratlarını da amaçlarına göre iyi kullanmak, doğrusu o şekilde yerine getirmek için yapılır ve bu konuda da ben Vakıflar Genel Müdürlüğünü, gerçekten çalışanlarını, bütün oradaki memur arkadaşlarımı tebrikle yâd ediyorum, onlara teşekkür ediyorum. Bu vakıfların hayrî amaçlarını gerçekleştirme konusunda canla başla çalışmaktalar ve Türkiye'nin dört bir yanında bu tarihî eserleri ihya etmekteler ve bu gelirlerini de çalıştırmaktadırlar. Ben bu konuda bir alanı da değerlendirmek istiyorum, hazır Başbakan Yardımcımız buradayken bu konuyla ilgili kısa bir bilgi arz etmek istiyorum.
Değerli dostlar, Vakıflar Bankası 1955 yılında rahmetli Menderes tarafından Vakıflar Umum Müdürlüğünün mazbut vakıflar adına kurulmuş bir bankadır. Ama, bakın, tam 2006 yılına kadar Vakıflar Bankası Vakıflar Genel Müdürlüğüne yani kurulduğu amaca uygun olarak bir kuruşluk temettü geliri vermemiştir; tam tersine, gayrinakdi sermaye artışı yaparak vakıfların elindeki gayrimenkuller bankaya intikal ettirilmiş ve bu şekliyle vakıflar zarara uğratılmıştır.
2002 yılında, çokça bahsedildiği gibi, size bir olayı ifade etmek isterim. Değerli arkadaşlar, 2002 yılında bir kanun çıkıyor, Vakıflar Bankasının satılması, özelleştirilmesi yasası ve bununla ilgili Bakanlar Kurulu karar alıyor. Bakanlar Kurulu kararıyla o zamanki -bende belgeleri de var, isteyene bu belgeleri verebilirim- ekonomiden sorumlu Başbakan yardımcısının imzasıyla Köhler'e bir mektup yazılıyor, 1 milyar dolar Türkiye'nin borç alabilmesi için Vakıflar Bankasının satılması şartı kabul ediliyor ve bu şartla, bu taahhütle o borç isteniyor. Peki, ne oluyor? Sürece baktığımız zaman, maalesef, 2002 yılında Vakıflar Bankasına hiçbir teklif gelmiyor ve bir bankadan teklif geliyor, o da diyor ki: Şu şubeleri kapatacaksınız. Şu kadar adamı çıkartacaksınız. Kamu zararını değerlendireceksiniz. 850 milyon dolar da -burada Maliye Bakanlığı yapmış duayen de büyüğümüz var, bilmesi açısından, zaten biliyordur, söylüyorum- gayrinakdi sermaye artışını şart koşuyor. Bankayı alacaklar, üstüne de 850 milyon lira...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, toparlar mısınız Sayın Beyazıt?
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - ...Vakıflar Genel Müdürlüğüne burada para verilecek.
Peki, ne oluyor? Bakın, bizim Hükûmetimiz 2002 yılının sonunda göreve geldikten sonra bankayı sattırmıyor, 2005 yılında sadece yüzde 25'i halka arz ediliyor, 1 milyar 270 milyon dolara yüzde 25'i halka arz yapılıyor. Ben burada bu konuda Vakıflar Bankasıyla ilgili değerlendirmeye Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından hassaten devam edilmesini arzuluyorum.
Bir de Fatih Sultan Mehmet'in vakfiyesinde "Her kapı vurula, aç var mı sorula, aç varsa şifa yapula." vakfiyesi gereği daha önce sıcak yemek dağıtımı 100 bin aileye yapılıyordu, bu sıcak yemek dağıtımının yine yapılmasında büyük fayda gördüğümü ifade etmek istiyorum.
Bu vesileyle tüm bürokrat arkadaşlarımızı, tüm çalışanları tekrar tebrik ediyorum, herkese hayırlı günler diliyorum.
Çok teşekkür ediyorum.