KOMİSYON KONUŞMASI

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Komisyonun değerli üyelerini, tüm milletvekillerimizi, sayın basın mensuplarını, sivil toplum örgütlerinin, meslek örgütlerinin değerli temsilcilerini ve Meclisimizin değerli emekçilerini saygıyla selamlıyorum. Geçen hafta geneli üzerindeki konuşmada uzun uzun bahsetmiştim aslında. Tabii, 29'uncu madde bu teklifin can damarı. 29'uncu madde olmasa belki bu teklif olmaz yani bu teklifin bütününe baktığımızda zaten "dezenformasyon" adı altında yeni bir sansür maddesi ve artık gazetecileri, Fahrettin Altun'un gazeteci saydıklarına gazeteci denip geri kalanını mesleklerini özgürce yapabilecekleri şekilde çalışacakları bir imkân bırakmama maddesidir. Ben şöyle söyleyeyim. Yani bu 29'uncu madde okunduğu şekliyle ve bir değişiklik yapılmazsa -bütün temennimiz geri çekilmesidir ama- bir değişiklik yapılmadan verilirse ve geriye dönük uygulanmaz ama uygulanacak olsa iki tane fezleke hazırlanması lazım; bir tanesi Sayın Feti Başkanın Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye, bir tanesi de Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a. Neden? Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu; böyle bir suç varmış. Biz, İstanbul'da miting yaptık, -detaylarını anlatmayayım- Gezi aileleri iki yaşında çocuklarıyla çıktı. Gezi'nin sloganı "Her yer taksim, her yer direniş; her yer Gezi, her yer direniş." Bu sloganı kendisi de itiraf ediyor, bir gazeteci manipülasyon yapmış -nasıl diyor "Hepsi birden şey yaptı, falan atladı."- "Her yer Kandil, her yer direniş." Bunu mesela AK PARTİ'nin herhangi bir Grup Başkan Vekili, bir milletvekili attı, sildi, bir genel başkan yardımcısı attı, sildi, karşımda oturan hiç kimse sahiplenmedi. Yapmaz yani mahcup olacağın bir şey yapar mısın? Benim de ödüm kopuyor bazen. Böyle bir şey gerçekmiş sanıyorsun, yanlış bir şey yapacaksın. Dezenforme edilmek fena bir şey, insanı, siyasetçiyi zor durumda bırakır. Dört gün boyunca kimse sahiplenmedi, Sayın Bahçeli "prompter"dan okudu bunu, dedi ki: "'Her yer Kandil, her yer direniş.' diye atılan sloganlara haddini bildirmedin, burada bize konuşuyorsun." Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu bu. Normalde bir hukuk devleti olsa, bunu geçirseniz ve sonra böyle bir şey yapılsa tak diye fezleke gelmesi lazım.

Sayın Recep Tayyip Erdoğan dön dolaş şimdi "Cami yaktılar." demeye başladı. 476 cumadır iskelede saldırıya uğrayan kadının görüntülerini bekliyoruz. Ama hem de salı gününden mübarek cuma gününe atıf yapıp işte "Üstü çıplak, deri eldivenli bilmem ne tipler başörtülü bacımı dövdüler, çocuğunun üstüne bilmem ne." E, nedir o? Hem de halkı infiale sürüklemek. "Kaynağını açıkla." diyeceksin. Sayın Bahçeli kolay, artırım yok onda, onun kaynağı belli. O, yandaş gazeteciyi gösterecek o üç yıla kadar üst sınır, Sayın Erdoğan da bir de yüzde 50 artıracaksınız, kaynağını da açıklayamaz. Nasıl açıklayacak? O yüzden şimdi yaptığınız işe bir dönüp buradan bakın.

İkincisi, geçen toplantıda anlattım, hikâyeleri anlatmayacağım ama rahmetli anneannemin dediği "Ayarını bozduğunuz kantar gün gelir seni tartar."ı gelecek sene bugünlerde bu kanunlar nasıl uygulanacak meselesini bir düşünün. Bu kadar keskin bir kılıcı böyle ortalığa koymak falan yanlış işler. Siz bizim iyi niyetimize güveniyorsunuz. Yani bu kanunu CHP döneminde olsa da nasılsa bunlar öyle yapmaz, böyle yapmaz. Bir yapan çıkarsa duman olursunuz. Ben bir şey söyleyeyim. Bu kanun böyle olacak, şimdi buradan ağız dolusu bir cevap beklerim cevap sırasında. Bu kanundan gazeteciler yargılanacak mı yargılanmayacak mı?

FETİ YILDIZ (İstanbul) - Yargılanmayacak.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - "Yargılanmayacak." diyor Sayın Feti Yıldız, tutanağa geçiyor.

FETİ YILDIZ (İstanbul) - Anlatacağız onu, önergemiz var, onu orada anlatacağız.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Lütfen anlatın, açıklıkla anlatın.

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Önerge var, değerlendireceğiz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ya, tamam.

Sayın Feti Yıldız, Sayın Başkan; nerede değişiklik yapıyorsunuz? Basın Kanunu'nda. Sonra gazetecilere diyormuşsunuz ki: "Ya, merak etmeyin, bundan size bir şey olmaz." Bir kere, o önergeyi görelim, gerekçeyi dolu dolu anlatın, bir de buradaki bu suçta ne olacak? Bu suçtan bal gibi gazeteci yargılanacak, siz ne diyeceksiniz biliyor musunuz? "Türkiye'de gazetecilik yaptığı için ya da haber yaptığı için yargılanan yok, o kişi herhangi bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı sıfatıyla halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçunu işlediği için yargılanıyor." diyeceksiniz. Bu bizim pratiğimizde yok mu? Yoksa şimdi bu kadar gazeteci içeri giriyor, çıkıyor, hiçbir tanesi gazetecilik suçundan girmedi çünkü ya ajan ya terörist ya bilmem başka bir şey, ne görürseniz. Yani öyle bir yere geçiyorsunuz ve karşı taraftaki herkesi bir şeyle itham ediyorsunuz. Siz vatansever, herkes vatan haini. Siz, ülkesini seven, öbürleri beka sorunu. E, böyle yapınca bir de HSK'de kurmuş olduğunuz hegemonya; istediğiniz yere istediğiniz hâkim. Yalan mı? Bir seyyar giyotini İstanbul'da ceza vermek istediğiniz her mahkemeye, 4 mahkemeye, 5 mahkemeye gezdirip, onu orada yapıp yapıp, siyasi karşılığını onun alıp, sonra da adamı siyaseten ödüllendirip Bakan Yardımcısı yapmadınız mı? Yani bunların yaşandığı bir ülkeden konuşuyoruz, yoksa dezenformasyon kanunu lazım mı? Hakikaten lazım, "illallah" dedik. Siz, bir rahatsız oluyorsanız biz beş rahatsız oluyoruz ama bunun gerçekten bir yargı bağımsızlığında ve gerçekten gazetecilik mesleğini etkilemeyecek, gençleri sansürlemeyecek, Türkiye'de daraltılmış basın özgürlüğü alanına nefes aldıran, özgür basını zora sokmayacak veya onların çalışmalarını imkânsızlaştırmayacak bir şekilde düzenlemek lazım.

Çaresi ne? Çaresi şu: 1 Ocak 2023'te yürürlüğe girecek, bunu bugün de geçirsen öyle girecek, haftaya da geçirsen, bir ay sonra da geçirsen, 1 Ekimde de. Dedik ki: Başta basın meslek örgütleri buraya güzel bir yuvarlak masa yaparız yani akıl birliğiyle, ortak akılla bir yuvarlak masa yaparız, bu konuda çok tecrübeli, basında emek vermiş arkadaşlar var, bir de o alanın seçilmişleri var. Onları çağırırsınız, oturursunuz, görüşürsünüz, biz de katkı sağlarız. Yani niyetiniz halisse bu yaz çok iyi geçer bu yasa için, teklif için, sonra getirirsiniz güzel bir yasayı geçiririz hep beraber. Ha, "Biz ikna olmadık." E, sayınız yine var, o zamana kadar yine yaparsınız ama yürürlük tarihi yine 1 Ocak 2023 olsun. Bana kalsa hiç olmasın, hiç acelesi yok ama geri çekmiyorsanız hiç olmazsa böyle bir işi yapmak lazım.

Vallahi ben sabah bir toplantıdaydım. Toplantıda Cumhuriyet Halk Partisinde grup başkan vekilliği, Meclis başkan vekilliği yapmış değerli büyüklerimiz, ben... İç Tüzük Hazırlık Komisyonu, geçiş dönemi İç Tüzük'üne neler teklif edeceğiz, parlamenter sistemle ilgili anayasa değişikliğine uygun İç Tüzük hazırlığı... Bakın, odama gidelim, notlara bakalım. Kim istiyorsa, çok değerli arkadaşlar gelsin. Bakın, muhalefetin söz haklarını kısıtlama falan değil, Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarda olduğunu, Millet İttifakı'nın iktidarda olduğunu hesap ettiğimiz, kurguladığımız yerde bütün çalışmalar, bütün yaklaşımlarımız... Mesela demişiz ki: En az yılda yirmi gün muhalefetin önerdiği genel görüşmeleri görüşelim. Şimdi arkadaş itiraz ediyor: "Ya, Meclis o kadar sıkışıyor ki bu yirmi gün o kadar az bir şey değil." O zaman diyoruz ki: Böyle bir genel görüşme alınması durumunda cuma günü Meclis otomatik çalışma kararı almış olsun ve Meclis TV yayın yapıyor olsun. Meclis TV maddesine de bunu ekleyin, bilmem ne yapın. Böyle geliştirici şeyler yapıyoruz, sizden de bu beklenir ya.

On dokuz yıl iktidar olacağım, oturacağım, sonra Fahrettin Altun'un her yerde... Bir de ya, buna nasıl sabrediyorsunuz, bilmiyorum. Yani biz, hepimiz partimizin emekçilerine, bizim danışman arkadaşlarımıza çok naziğiz; hepsi bizlerden razıdır. Mutlaka sizinkiler de öyledir. Ama ya, bu, Fahrettin Altun gibi bir... Nasıl yetkili bir bürokrat? Ne bu ya! Ne bu! Dinliyor musunuz, neler konuşuyor? "Meclisimiz çıkaracak, bilmem ne yapacak." "Türkiye düşmanlarına had bildirmek üzere..." Yok "gecikmeden" yok "bilmem ne yaparak..." Nasıl katlanıyorsunuz buna ya? Demiyor musunuz: "Kardeşim, bürokratsın, senin işin o. Ben senin işine karışmam, sen benim işime karışma." Bir de billboard yaptırdınız ya, dünya kadar, 1'e 99; "evet" lehine. Yasama tekeli Meclisin olacak. Yasama tekeli Meclisin, RTÜK Başkanı RTÜK Kanunu müjdeliyor. Fahrettin Altun dezenformasyon yasasını müjdeliyor, takip ediyor. Ya, bir de hani dinime küfreden Müslüman olsa, akıl alır gibi değil.

Fahrettin Altun suçüstü yakalandı. Belediyenin belgeleri var, tutanakları var, mahkemeye de sunuldu, mahkeme de kabul etti. Fahrettin Altun Boğaziçi ön görünüme aykırı pergola yaptırmış, bunu da Cumhuriyet gazetesi haberleştirmiş, birkaç gazete haberleştirmiş. Yapıldığı doğru. Gazeteciler hem de haber yaptıkları için çatır çatır yargılanıyorlar. Bu olsa Fahrettin Altun'u şimdi... Evine pergola yaptıran değil, haberi yapan yargılanıyor memlekette. Ya, gitmiş, yazı var, hemen sökmüşler, bilmem ne yapmışlar; sonra tutuyor, hâlen daha oradan gazetecilerle uğraşıyor bu adam ya yani güya meslektaşlarıyla veya birlikte olacağı kişilerle.

Bazı yerlerde... Bakın, şimdi, vesayet, vesayet, vesayet... Her türlü vesayete itirazım var. Ben Meclis üzerindeki her türlü vesayetten de nefret ediyorum. Bakanlar: Atanmış Bakan Mecliste "İnşallah kalkınma, Sanayi Bakanlığı, kanunu gelecek hafta..." diyor veya -çok saygı duyuyorum- Sağlık Bakanı -gerçi artık tüm kredisini tüketti ama meslektaşımız, gayret ediyor falan- "Salı günü sağlık çalışanlarının istediği yasa Meclisten geçmiş olacak..." Yahu, ne haddine ya! Ben diyor muyum, Sağlık Bakanlığının yetkisinde olan meselelerle ilgili biz çıkıp bir şey söylüyor muyuz? Bakan bakanlığını bilecek, hele hele bu sistemde, bürokrat adam. Bakandan ayar yiyen bir Meclis, Fahrettin Altun'dan talimat alan bir Meclis, bu kabul edilebilir bir şey değil.

Bakın, on dokuz yılın sonunda "Askerî vesayetle mücadele ettik." Yaparken o FETÖ'yle birlikte çok haksızlıklar, çok kötülükler de yaptınız da ama ne askerî vesayet ne bakanların vesayeti ne de böyle, atanmış üst düzey bürokratların vesayetini reddetmek lazım. Bakın, ben Fahrettin Altun için her şeyi söylerim, sıkıntı yok ama size yakışır, bana yakışmaz, size yakışır. Bu lafı bana bırakmanız size yakışmaz. Fahrettin Altun'a bir babayiğit ya, bir had bildirse, "Herkes yaptığı işi bilecek, o sınırlarda kalacak." dese yapmayacak bu adam bunu. On dokuz yılın sonunda oturduğunuz koltuklarda "Gerçek dışı bilgi var, yayanlarla baş edemiyor." böyle bir şey yok, bunu yapmayın. Bu öz güvensiz yasama biçimini kesinlikle doğru bulmuyoruz.

Muğlak ifadelere sığınmayın, muğlak ifadeler başınıza bu sefer yargı vesayeti getirir. Yarın herhangi bir asliye cezadaki herhangi bir yargıç alacak, efendim, neymiş, "Failde özel kast, gerçeğe aykırı bilgide özel nitelik, eylemde elverişlilik aranacak." falan filan. Bunu eline aldı mı adam, duman eder sizi. Ya, sizin beni sevdiğiniz kadar sizi seven bir hâkime denk gelebilirsiniz, dikkat edin, yapmayın bu işleri. Ben kimin ne "tweet"ler attığını, ne "tweet"ler sildiğini, akşam dokuzdan sonra bazı partilerin genel başkan yardımcılarının nasıl "tweet"ler yazıp nasıl "tweet"leriyle muhatap olduğumuzu biliyorum. Yapmayın bu işleri, doğru işler değil bunlar.

Burada Cumhuriyet Halk Partisi olarak, net olarak şunu söylüyorum: Bir yanlışın içindesiniz. Bu, iki ucu keskin bir bıçak. Bunun bir ucunu Türkiye'de yaşayan herkes adına tutulabilecek bir hâle getirip gerçek keskin tarafından yararlanmak lazım. Bu, tutanın da eline verdiğimizin de elini yaralar, hepimizi yaralar. Böyle, fanteziyle oluşturulmuş ve "Nasılsa devir bizim devrimiz." diyerek yapılmış yasalardan hiçbir fayda görmeyeceksiniz. Ha, şunu derseniz, "Biz yarın da iktidarda taraf değiştiririz, yine biz iktidardan taraf oluruz." vallahi bizim burada oralar dolu, kimse yarın, bugün getirdiği bu maddeler uygulamaya geçtiğinde "Hadi biz de bu taraftan olalım, biz milletin, devletin tarafındayız." falan filan... Vallahi artık devleti bu ikircikli, bu samimiyetten uzak, bu sadece kendi siyasetini kollayan, devleti kurumlarıyla, kurallarıyla aşındıran mantıktan bir kurtarmamız, bir restorasyonu sağlamamız lazım. Bunun için hazırlıklarımız tam, elimizden geleni yapıyoruz. Yapsanız da yani gelecek sene altı ay süreyle, bu kanunu tüm muhalefete karşı kullansanız da öyle bir şey ki millet bir kararı verdi mi uygular. Bir karar verilmiş. Biz öyle görüyoruz.

FETİ YILDIZ (İstanbul) - Siz öyle görüyorsunuz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - O karar verildikten sonra ne kadar çabalasanız kurtarmaz. Çünkü neden? Şu anda mesele şu: Siyaseten Titanic'in içindesiniz ve sürekli orkestraya "Bir şey yok, daha yüksek çal." diyorsunuz. Bir şey var; yaslandınız, gidiyorsunuz. Bizi bunlar yıldıramaz ama gazeteciler konusunda iyi bir düzeltme ve o konuda tam bir teminat beklemekle beraber; her zamanki kandırmacayla "E, gazetecilikten değil, bir birey olarak dezenformasyon suçundan attık içeriye. Gazetecilikten yargılanan yok." diyeceğiniz günleri de görüyoruz.

Bu Komisyona kıymet veriyoruz, bu Komisyon önemli bir Komisyon, hukukçulardan oluşan bir Komisyon, kanun yapan Mecliste kanunu yapmayı ama yapmazdan önce uygulamış, kanunlara göre yargılamalarda bulunmuş, eksiğini aksağını bilen, gerekçesiyle birlikte bir bütün olduğunu bilen ve özellikle bu yasaların uygulanmasında bir tereddüt oluştuğunda tutanaklara kadar gidilebildiğini bilen insanlardan oluşuyor. O özenle tutanaklara konuşmak önemlidir, samimi konuşmak önemlidir ama esas doğrusu, bu şartlar altında aceleye getirmeden, bunu ilgili meslek örgütleriyle ve tüm taraflarla birlikte müzakere ederek önümüzdeki dönemin ilk yasama faaliyeti olarak bunu ayırmak daha önemlidir.

Anlayışınız için, sabrınız için teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.