KOMİSYON KONUŞMASI

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan Yardımcılarım, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum öncelikle. Başbakan Yardımcılarımız sunumlarını yaptılar kendi alanlarıyla ilgili olarak. Gördüğünüz gibi şu anda Türkiye'nin bugünkü sunumlar içerisindeki en önemli konusu Suriyelilerle ilgili olan iskân meselesi. Ama Sayın Başbakan Yardımcısının da AFAD'ı anlattığı, bütçesiyle ilgili rakamlar verdiği bölüm içerisinde... Dört buçuk yıl oldu Suriyeliler Türkiye'ye geleli, beş yıla yaklaşıyor, hâlâ bir iskân politikasının olmadığını görüyoruz, hâlâ bu konuyla ilgili ne yapacağımızı net olarak bilmediğimizi görüyoruz, net bir politikamız yok.

Sayın Başbakan Yardımcım, ben mi toparlayamadım, şu 64'üncü Hükûmet 2016 Yılı Eylem Planı'nda herhangi bir şey yok, eylem planınız yok diye biliyorum. Ben bulamadım daha doğrusu, bir iskân politikasına yönelik. Temelli çözüme yönelik bir eylem planı var mı?

BAŞBAKAN YARDIMCISI YALÇIN AKDOĞAN (Ankara) - Vereceğiz.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Vereceğiz, evet, ben yakalayamadım ama. Özellikle sosyal politikalar içerisinde aradım, onlar arasında göremedim. Bu konuda bir iskân politikamızın olması lazım. Artık beş yıla yaklaştı, onlar kalıcı hâle geldiler, büyük bir sorun, sıkıntı var, hepimiz için var, bunlar sonuç olarak insan. Kültür birliğimiz olan, din birlimiz olan, birçok bakımdan geçmişten gelen birlikteliğimiz olan insanlar ama bunlara yönelik bir politikamız henüz yok. Osmanlı'nın bir iskân politikası vardı biliyorsunuz, başarılı bir şekilde de onu yürütürdü ama bu dönemde, maalesef, bunu göremiyoruz. Ben de yüz elli yıl önce Anadolu'ya gelmiş bir ailenin çocuğuyum. Sonuç olarak, Anadolu ağırlıklı olarak göçmen ailelerden de oluşuyor çok büyük ölçülerde ama hâlâ bunun politikasının kavranamamış olmasını anlayamıyorum.

Bakın, geçen yıl yine bir başbakan yardımcımız bu konuyla ilgili olarak sunum yaptı. İlginç rakamlar var. Mesela, geçen yıl 220 binin üzerinde Suriyelinin 10 ilimizde kurulan 22 kampta yaşadığı söyleniyordu, şimdi, 260 binin üzerinde Suriyeli 10 ilimizde kurulan 25 geçici kampta yaşıyor, 3 kamp kurulmuş. Geçen yıl barınma merkezleri dışında da, ilave olarak, 1 milyon 400 bin Suriyelinin olduğu tahmin ediliyordu, bu sene 2 milyon 200 bin Suriyelinin olduğunu tahmin ediyorsunuz yani 800 binlik bir artış var ilave olarak kamplar dışındakilerde.

Yine, Sayın Başbakan Yardımcım, bu Suriyeliler için harcadığımız para bir muamma oldu. Birçok rakam açıklandı. Geçen yıl açıklanan bir rakam mesela 4,6 milyar dolar, Birleşmiş Milletler standartlarına göre 4,6 milyar dolar harcamışız ama bu sene açıkladığınız rakam 8 milyar dolar, "8 milyar dolar kaynak kullanılmıştır." diyorsunuz. Geçen yıl 4,6, bu sene 8. Önemli bir artış var, yüzde 40'lık bir artış var. Nereden kaynaklanıyor? Birdenbire 4,6'dan 8 milyar dolara çıkıyor. Uluslararası toplumun bu maliyete katkısı yaklaşık 450 milyon lira.

Şimdi, Avrupa... Yani, İtalya'nın aldığı 100 bin herhâlde. Çok düşük rakamlarda Suriyeli mülteciler Avrupa ülkelerine gitti, Almanya'ya, İtalya'ya, işte Yunanistan üzerinden gidenler var, vesaire, Avrupa ayağa kalktı, büyük bir sıkıntı var. Biz, çok büyük, yani kendi ülkemiz açısından çok büyük bir göçle karşı karşıyayız, sıkıntıyla karşı karşıyayız ama bununla ilgili hiçbir tedbirimiz yok, politikamız yok beş yıldan beri. Bunu anlayabilmek mümkün değil. Bu konuyla ilgili olarak hakikaten dört başı mamur bir politikamız olmalıydı, anlatabilmeliydik.

Birkaç gün önce AFAD Başkanımız Sayın Oktay Mecliste Mülteciler Alt Komisyonuna galiba bir bilgi vermiş, Ocak 2016 itibarıyla 2,5 milyon biometrik kayıtlı Suriyelinin Türkiye'de yaşadığını açıklamış, bu rakamlar yok, ve "Sokaktaki çocuk ve kadınlara yardım istismara yol açıyor, onlara da yardımcı olmayın." demiş. Ankara'da her trafik ışığında karşımıza birileri çıkıyor, yardım istiyorlar. Bunlarla ilgili Sayın Oktay diyor ki: "Bunlar 2-3 bini de geçemez, çok fazla da değiller." ama bunlarla ilgili de bir şey yapılsın hakikaten. Vicdanımızın sızladığını söylemek istemiyorum, orada hepimiz yardım yaparız ama vicdanlarımız katılaşıyor; her defasında yardım yapamamaktan vicdanlarımız katılaşıyor. Yardım yapılması gereken insanlara da bu şekilde yardım yapamıyoruz. Onun için devletin bununla ilgili... Madem 2-3 bin kişi bunlar, yardıma da muhtaç değiller gerçek anlamda, onun gereğini devlet yerine getirmelidir yani diğer kuruluşlarla birlikte hareket edilerek bunun gereği neyse yapılmalıdır.

Sayın Ahmet Davutoğlu'nun da bir ifadesini koyuyorsunuz konuşmanıza, sunumunuza. "Biz her yerde adaletin, vicdanın sesi olmaya devam edeceğiz." demiş Sayın Başbakan ama adaletin sesi dün Can Dündar ve Erdem Gül için sadece bir haber hakkında -ki o haber daha önce de yayınlanmıştı- 5 kez ağırlaştırılmış müebbet istedi, Sayın Başbakan Yardımcım.

Diğer konuya geleyim, herhâlde diğer arkadaşlarım da, bugün o kadar çok ele aldığımız kurum var ki hepsiyle ilgili olarak konuşmak da on dakika içerisinde mümkün değil.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Söyledim size.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Evet, sizler de diğer konulara girersiniz hep beraber işleriz diye düşünüyorum.

Ben özellikle bu TİKA'yla ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. TİKA önemli bir görev yapıyor tabii ki; ulaştığımız coğrafyalarda dostluklarımızı pekiştiriyor, etkinliğimiz artıyor, maddi, manevi kazanımlarımız var. TİKA'nın yükselen bir donör olduğunu açıkladınız. Güzel bunlar, hakikaten TİKA'nın iyi faaliyetleri var, ben de bir kaçını yerinde görme fırsatı buldum ama sonuç olarak TİKA, dediğiniz gibi, Türkiye'ye maddi, manevi bir şeyler kazandırmak zorunda. Maneviyi anlıyorum tabii, manevi bir şeyler kazanıyoruz sonuç olarak. Maddi ne kazandık? Onunla ilgili bilgi alamıyoruz yıllardan beri. Yani, şöyle: Bu alanlarda, Afrika'da, Orta Doğu'da ya da geçmişte Türk kültürünün hâkim olduğu yerlerde özellikle ihracatımızla ilgili olarak ya da oradaki bazı müteahhitlik hizmetleriyle ilgili olarak ne geri dönüşler oldu? O alanlardaki ihracatımız, kazanımlarımız, maddi kazanımlarımız nedir? Onlarla ilgili de bilgi almamız lazım. Sonuç olarak, bakın, mesela bize bir ülke yardım etmek istiyorsa, bir sağlık malzemesini ucuz vermek istiyorsa, kredisini de temin ediyor ama diyor ki: "Kredisini ben veriyorum ama benim şu firmamdan alacaksınız." Bu iş dünyasıyla da bağlantılı bir iş olarak gerçekleşiyor. TİKA çok güzel yardımlar yapıyor, faaliyetlerde bulunuyor ama bunlar sonuç olarak Türkiye'ye ne olarak dönüyor? "Evet, maddi kazanımımız var." diyorsunuz ama ne kadar maddi kazanımı var? Türkiye'nin ihracatında ve özelikle müteahhitlik hizmetlerinde ya da buna benzer döviz kazandırıcı hizmetlerle ilgili olarak ne getirmiş, onları görebilmemiz lazım. O rakamları da verebilirseniz memnun olurum.

Bir de TİKA'nın, zannediyorum özellikle 2011'den sonra biraz performansı düştü çünkü yeni bir yapılanma söz konusu oldu, biraz bağımsızlığına halel geldi. Daha rahat projeler üretebiliyordu geçmişte, daha rahat hareket edebiliyordu, şimdi biraz daha kamu kuruluşu gibi çalışmaya başladı. Bir süre sonra o performansta bir düşüş eğilimi olacak.

Demin arkadaşlarım da belirttiler, diğer konu da Vakıflar Genel Müdürlüğümüz, Vakıflar Genel Müdürlüğünün faaliyetleri. Herkes söyleyecektir, tüm konuşmacılar, "Vakıflar Genel Müdürlüğü" deyince şu anda aklımıza en fazla gelen konu da TÜRGEV. TÜRGEV'in faaliyetleriyle ilgili olarak maalesef hiç bilgi alamıyoruz. Vakıflar Genel Müdürlüğü...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kuşoğlu, ilave süre veriyorum. Lütfen toparlayın.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Vakıflar Genel Müdürlüğü de bu konularla ilgili olarak pek yardımcı olmuyor. Normal olarak hem kanuna göre hem de yönetmeliklere göre bütün vakıfların, Vakıflar Genel Müdürlüğü denetiminde olan bütün vakıfların mali tablolarının kamuoyuna açık olması gerektiği hâlde ilgili bilgileri maalesef bulamıyoruz. Hatta, yazdığımız hâlde, birçok milletvekili bu konuyla ilgili soru önergesi de verdiği hâlde bunlara ulaşmak mümkün değil. Hesap verilebilirlik ve şeffaflık, maalesef, kaybolmuş vaziyette. Hâlbuki, TÜRGEV çok çok büyük bir vizyon peşinde; Türkiye'deki eğitim, din, anlayış, özellikle kültürel anlayış, dini anlayış, inanç anlayışıyla ilgili çok büyük hedefleri var. Bu önemli bir konu. Yani, devletin yapmadığı bazı işleri kendisi devletle birlikte, Millî Eğitim Bakanlığıyla birlikte, Diyanet İşleri Başkanlığıyla birlikte veya başka kuruluşlarla birlikte belediyelerin de desteklerini alarak yapmaya çalışıyor. Ben sizin kitabınızı okudum, sizin düşüncelerinize de aykırı hareket eden bir iş var, hedef var, vizyon var; bir şekillendirme çalışması var Türk toplumunu, bir mühendislik çalışması var orada. Bugün yeri değil, vaktimiz yok ama o konuyu ayrıca ele almak lazım. Tam bir mühendislik çalışması; inançlarımızla, kültürümüzle, geleneklerimizle ilgili tam bir mühendislik çalışması yapılıyor ve ne yapıldığını bilmiyoruz. Herkes de bağış yapıyor, bütün belediyeler. Burada geçen yıl bir yığın kanun değişikliği yaptık TÜRGEV için, TÜRGEV daha fazla bağış alabilsin diye özellikle yapılan birkaç tane kanun değişikliği var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayalım. Son cümlelerinizi alayım.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - AFAD'la ilgili olarak da Sayıştayın nadir bir performans değerlendirme raporu var. Burada beş bulgusu var, performans programında bazı performans göstergelerinin bir önceki yıl gerçekleşme verilerine yer verilmemesi gibi. Kurumla ilgili konular bunlar. Mesela, "Bulgu 2: 'İç ve dış denetim raporlarında yer alan tespit ve değerlendirmelere yer verilmemesi.'" genel bilgiler bölümünde ya da "Faaliyet raporlarında 'öneri' ve 'tedbirler' bölümünün yer almaması." gibi, mali bilgiler başlığı altında "İç ve dış mali denetim sonuçları hakkında özet bilgilere yer verilmemesi. Gerçek faaliyetlerin gerçekleşme durumlarının yer almaması." gibi. Bunlar kurumsal bazı konular. Bu konularla ilgili olarak da AFAD'ın kadrosunun daha güçlendirilmesi, kurumsal yapısının...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Bitti zaten Sayın Başkanım.

Yani, AFAD, bundan sonra özellikle bu iskân politikaları içerisinde yer alacaksa, bölgemizdeki olaylar karşısında daha büyük sorumluluklar alacaksa -ki öyle görünüyor- AFAD'ın kadro olarak, kurum olarak geliştirilmesi gerekiyor.

Peki, teşekkür ederim Sayın Başkan.