| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4471) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 09 .06.2022 |
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Komisyonun değerli üyeleri, sayın milletvekilleri, değerli bürokratlar, medyamızın saygın temsilcileri; kamuoyunda "sosyal medya yasası" olarak bilinen, mevzuatımızdaki eksikleri gidermek amacıyla Basın Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'yle ilgili nitelikli bir çalışma olacağını umuyor ve bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu düzenleme uzun bir süredir tartışıldı, lehte, aleyhte yazılar ve görüşler paylaşıldı; bu görüşlerin hepsini saygıyla karşılıyoruz. Kanun teklifine karşı, özellikle muhalefetin, herkesçe bilinen ezberleri tekrar ettiği görüldü. Bazı arkadaşlarımızın da çok ciddi katkıları oldu, notlar tutuldu, inşallah, teklifimizde bazı değişiklikler de bu vesileyle yapılacaktır.
Bu yasa teklifinin özgürlükleri kısıtlayacağı, basına sansür getireceği, hatta seçimleri tehlikeye düşüreceği bile iddia edilebiliyor.
Arkadaşlar, sosyal medyanın durumunu biliyorsunuz; sosyal medyanın bir ahlaki yenilenmeye ihtiyacı var, bu çok net; sadece Türkiye değil, dünya kamuoyu bu konuda hemfikir ancak bazı marjinaller sosyal medyadaki nefret söylemlerini sansürlemenin entelektüel bir aldatmaca olduğunu söylüyor, radikal bazı gruplar ise yasanın yürürlüğe girmesiyle -Avrupa'daki bazı ülkelerde girdi- militan devşirme ve toplama faaliyetlerinin sekteye uğrayacağı endişesini taşıyor.
Kanun teklifi tali komisyonda on beş saati aşkın bir süre görüşülüp tartışıldı. Bu sürenin en az on üç saatini muhalefet milletvekilleri ve diğer katılanlar kullandı, biz buna itiraz etmedik, çok da memnun olduk ayrıca.
Görüşmeler sırasında sabaha kadar katkı sunmaya çalışan tüm arkadaşlara bir kere daha teşekkür ediyorum. Görüşmeleri büyük bir toleransla yöneten ve çok yalın bir şekilde raporlayan tali komisyon Başkanı Sayın Hüseyin Yayman Bey'e de burada, ilk imza sahibi olarak bir daha teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, muhalefet, tali komisyonunda, her saat başı 29'uncu maddenin amasız, fakatsız tekliften çıkarılmasını istedi, bütün maddeler görüşülürken dönüp dolaşıp 29'uncu maddeye getirdi sözü. Bazı arkadaşlar bu yasa teklifinin seçimlerde muhalefeti kısmak için getirildiği iddiasında bulundu, söz verilen bazı meslek grupları da öneriden ziyade -bazılarını tenzih ediyorum- siyasal görüşlerini anlatmayı yeğledi.
Değerli arkadaşlar, biz, 1980 öncesi üniversitedeydik. O zaman, nerede bulursak bir şey okumaya çalışırdık yani sağ, sol hep aynıydı. Solun elinde daha çok tercüme kitaplar vardı -işte, Arnavutluk'tan gelen, Rusya'dan, Çin'den gelen- bizim o kadar imkânımız yoktu, klasiklerle yetinirdik daha çok ama şimdi her birinin cebinde, onlarca kütüphaneyi taşıyan bir cep telefonu var; iki tuşa basıyorsun, her türlü bilgiyi paylaşabiliyorsun. Onun için, günümüzde habere ulaşmak için insanların geneli sosyal medyayı kullanıyor, bu da yeni ve farklı temalı sosyal medya platformlarının hızla artmasına sebep oldu, hatta bu, baş döndürücü bir hızla gelişti ama bu gelişme bazı sosyal ve hukuk problemleri de beraberinde getirdi. Buna karşı, bizim tali komisyonunda ifade ettiğimiz bazı sözleri burada da tekrar etmek istiyorum çünkü Adalet Komisyonunda bulunan arkadaşların bazıları orada yoktu, olmayabilirdi de, beklemedik ama bu işlerle ilgili olanlar her iki komisyonda da bulunuyor, burada da görüyorum. Katkılarınıza da şimdiden teşekkür ediyorum. Tuncay Özkan Bey'den çok faydalandık mesela; gördüklerini, geçirdiklerini, hatıralarını, bu işlerden dolayı başına gelenleri çok anlattı, ders alınacak, ibret alınacak şeyler vardı; bunların her birini kafamızın bir tarafına yazdık.
Şimdi, sosyal ağ sağlayıcılarının yani dijital dünyanın arka planında rol alan aktörlerin yani büyük firmaların geniş çaplı kullanıcıları var. Bundan dolayı, bundan yararlanarak, çeşitli sebeplerle, milyarlarca dolar gelir elde etmektedirler. Kişi dokunulmazlığı, özel hayatın gizliliği, ailenin korunması gibi temel hakların korunması için ihtiyaç duyulan önleyici ve koruyucu mekanizmaları geliştirmedikleri ya da etkin tedbir almaları için kullanıcıların ya da devletlerin haklı taleplerine direnç gösterdikleri görülmüştür; devam ediyor bu da.
Değerli arkadaşlar, temel hak ve özgürlükleri korumak devletin görevidir. Dinamik olan bu süreci yönetebilmek için bu alanda yeni düzenlemeye ihtiyaç olduğu muhakkak. Ceza hukukunun "kesinlik" ve "kanunilik" ilkesi bireylere güvence sağlar. Teklif edilen ceza normu, tartışmaya, keyfiliğe izin vermeyecek şekilde açıktır. Suç tanımında belirsizlik yoktur, hangi fiilin hangi hukuksal yaptırıma bağlandığı da bellidir. Barış içinde bir arada yaşamak için ceza hukuku anlamında cezanın vazgeçilmez olduğu da muhakkaktır. Bütün devletler, bu gibi tedbirleri alırken ceza hukukunda illa ki istese de istemese de bazı müeyyideler getirmek zorundadır. İnternet ortamının, ulusal sınır taşımayan olgusu, hızlı erişim ve geniş paylaşım kolaylığı sağlaması, dağınık ve çok değişkenli dinamik küresel ağ yapısı nedeniyle kötü niyetli kullanıcıların kimliğini gizleyerek yasa dışı iş ve eylemlerini hayata geçirmelerine fırsat tanıdığı da bilinen bir gerçektir. Sahte isim ve hesaplarla yasa dışı içerik oluşturup paylaşımlarla farklı düşüncelere ve kişilere, farklı dinlere, milletlere yönelik küfür, iftira, hakaret, karalama ya da itibarsızlaştırmak amacıyla kullanıldığı durumlarda yeni düzenleme şart olmuştur. Burada hazır bulunan arkadaşların zannetmiyorum ki hiçbirine bu konuda, sosyal medyadan, senin siyaset düzeninin aleyhinde hakaret, aşağılama... Yani "Bana gelmedi." diyen olacağını zannetmiyorum. Yani ben sosyal medyayı fazla kullanmıyorum, genellikle de kanunlarla ilgili falan kullanıyorum ya da kutlamalar, ölüm zulüm paylaşımları... Ona rağmen, onun altına bile yani bir taziye mesajının altına bile ağızlarına gelen şeyleri yazıyorlar, bu konuda bir boşluk var yani bunu düzenlemek zorundayız. İşte, bu durumlar ceza hukukunda "son çare" dediğimiz ve "araç" ilkesi olarak nitelendirilen norm koyma zorunluluğu getiriyor. Kişi hakları ihlal edilen bireyler, haklı olarak, anayasal güvence altında olan haklarının korunmasını devletten bekliyor, beklenti içindeler. Bunu yaparken -birbiriyle yarışan haklar vardır tabii- birbiriyle yarışan ve çatışan haklarda, biz milletvekilleri olarak, yasa koyucu olarak dikkatli ve hassas adımlar atmak zorundayız. Bu konuda biz sorumluluğumuzu biliyoruz.
Yargının kurucu unsuru olan savunmanın bir temsilcisi olarak yarım asra yakın görev yaptım. Bundan dolayı, bizim kalemimizden, ağzımızdan hukuk dışı bir şey çıkmaz, bundan emin olun. Bazı genç arkadaşların bu konuda heyecanlarını da anlıyorum.
Değerli arkadaşlar, yalan haberi kasıtlı olarak üretme ve yayma eyleminin, dezenformasyonun, birey ve toplumun iradesini ipotek altına alan ve vatandaşın gerçek bilgiye ulaşma imkânını engelleyen ciddi bir tehdit hâline geldiği tartışma dışıdır. Bu tehdit, aynı zamanda, çeşitli özgürlükleri istismar etmek suretiyle, başta ifade özgürlüğü ve haber alma özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını engellemeye yöneliktir. 40 maddelik kanun teklifinin, muhalif arkadaşlar tarafından, neredeyse tek maddeye hapsedildiğini görüyorum. Bu sebeple, bu maddeyle ilgili açıklamamı diğerlerinin önüne alıyorum.
Dezenformasyon, bilgi çarpıtma veya yanlış yönlendirmeyi amaçlayan asılsız bilgi olarak tarif edilir. Mesela, hâlâ etkileri devam eden Covid-19 pandemisi sürecinde sahte profiller açılarak, anonim hesaplar üzerinden gerçek dışı ses ve görüntüler kullanılarak dünyanın her milletinde, her devlette korku, panik yaratmak için bu platformlar çok sık olarak kullanıldı. İnternet, veri paylaşımında kontrol edilmesi zor bir güç doğurmuştur; bunun farkındayız. Kültür, finans, sosyal alan, siyasette yalan veya yanıltıcı bilgi yaymak, toplum hayatında ciddi hasarlara sebep olmaktadır. Birçok ülke dezenformasyonu ceza yaptırımına bağlamıştır. Ülkemizde yalan haber yaymaya yönelik Ceza Kanunu'muzda sadece bir madde bulunmaktadır, bu madde de savaş durumlarını kapsamaktadır. Yani, bildiğimiz, bu suç, Türk Ceza Kanunu'nun 323'üncü maddesinde düzenlenmiştir. "Savaş sırasında kamunun endişe ve heyecan duymasına neden olacak veya halkın maneviyatını sarsacak veya düşman karşısında ülkenin direncini azaltacak şekilde asılsız veya abartılmış veya özel maksada dayalı havadis veya haber yayan veya nakleden veya temel milli yararlara zarar verebilecek herhangi bir faaliyette bulunan kimseye beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir." Eğer bu fiil, propagandayla ya da askerlere yönelik olarak yapılırsa bu ceza bir misli artırılır. Yine nitelikli hâl olarak "Fiil, düşmanla anlaşma neticesi işlenmişse müebbet hapis cezası verilir." Suçun oluşabilmesi için -bunları niye anlattığımı biraz sonra görürsünüz- fiilin savaş sırasında işlenmesi lazım. Bu 323'üncü madde barış zamanında işlemez, birinci koşul bu. Bu fiil, asılsız olacak, abartılmış olacak, özel maksata dayalı havadis ve haber yaymak ve bunlar aktarmak şeklinde olacak. Bu suç, bir tehlike suçudur. Şimdi görüşmekte olduğumuz kanun teklifinde de 29'uncu maddede benzerdir ama barış zamanındadır, farklıdır, buradan çıkarımlar yapabilirsiniz. Buradaki 29'uncu maddede yani Ceza Kanunu'nun 217'nci maddesinde... Biliyorsunuz 213, 214, 215, 216, 217 topluma karşı suçları, kamu barışına karşı suçları anlatır; 28'inci madde ise genel ortak hükümlüleri yazar. Değerli arkadaşlar, şimdi 29'uncu madde, en çok tartışılan madde sırf halk arasında endişe, korku ve panik yaratmak amacıyla ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığıyla ilgili gerçeğe aykırı olduğunu bildiği bir bilgiyi, kamu barışını bozacak şekilde alenen yaymak suç olarak düzenlenmektedir. Fiilin ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı bozmaya elverişli olması şartı aranmaktadır. Bu suçun tehlike suçu olduğu daha önce vurgulanmıştır.
Değerli arkadaşlar, değerli hazırun; tehlike suçlarında suçun işlenerek netice alınması hâlinde, suçla mücadelede geç kalmış olursunuz. Ceza hukuku, yalnız insan hareketlerinin bilfiil doğan sonuçlarıyla değil, doğacak sonuçlarıyla da ilgilenir. Bu noktada "tehlike" kavramı karşımıza çıkar. Ceza hukukunun ilgilendiği tehlike bir tür neticedir ve hareket ile nedensellik bağıyla bağlanabilir olması gerekir. Zarar doğurmaya elverişli tehlikenin korunan hukuksal değeri bozabilecek nitelikte olduğu takdirde suç oluşturur. Dezenformasyon olarak bilinen, nitelenen fiillerin kişilerin bireysel kanaatlerini açıklama veya haber verme hakkıyla karıştırılmaması için, failin halk arasında endişe, korku, panik yaratma konusunda özel bir maksadı, saiki yani özel kastı bulunması şarttır, başka türlü yine oluşmaz suç. Neredeyse imkânsız bir suçu anlatıyoruz, bunun farkındayım. Fiil ve fail arasındaki bağ suçun manevi unsurudur, bu suçun işlenmesinde özel kasıt aranır yani bu suçun taksirle işlenmesi mümkün değildir. Değerli arkadaşlar, bu suçun soruşturma ve kovuşturması da dava zaman aşımı içerisinde resen yapılır. Yine, açılacak davalarda bakmaya yetkili mahkeme, suçun işlendiği yerdeki asliye ceza mahkemeleridir, onlar görevlidir. Bu hususu özellikle belirtmek istiyorum.
Dezenformasyona konu içerik, doğrudan asılsız bir bilgi olabileceği gibi, tahrif edilmiş bir bilgi de olabilecektir. "Kamu Barışına Karşı Suçlar" kapsamında ihdas edilen bu suçun, bölümde yer alan diğer suçlardan farklı bir alanı düzenlediği malumunuzdur. Suçun oluşması için yasanın aradığı unsurların bulunması hâlinde, fail bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Bu suçun, gerçek kimliğini saklamak suretiyle veya örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde temel ceza yarı oranında artırılır. Ceza Kanunu, haber verme sınırını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamalarını suç olarak değerlendirmez. Kamu barışına karşı işlenen suçların ortak hükümlerini düzenleyen Türk Ceza Kanunu'nun 218'inci maddesi çok açık olarak belirtmiştir: "Haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz." Bu, bir ceza hükmüdür, bu bir keyfilik değil. 218'inci madde ortak hüküm olarak "Kamu Barışına Karşı Suçlar"ın ortak hükmü. Düşünce açıklama, haber verme suç değil. Konuşmalarınızı, eleştirilerinizi buna göre yaparsanız, alır, başımızın üstüne koyarız.
Haber verme hakkı subjektif bir hak olarak -avukat arkadaşlar bilirler- hukuka uygunluk sebebidir. Komisyonda görüşürken "Hukuka uygunluk sebebi olarak yazılsın." demiştiniz, bu zaten kanunumuzda var. Tuncay Bey, 218'inci maddede var bu. Bunun için, bu maddenin içerisinde ortak hükümlerden ayrı bir şekilde yani "Haber verme hakkı hukuka uygunluk sebebidir." diye yazarsak kanun tekniğine de aykırı olur.
Bir hakkın, bir yetkinin kullanılması dolayısıyla işlenen fiillerin suç oluşturmaması nedeniyle hukuk düzeni kendi kendisiyle çelişkiye düşmemek için 218'inci maddeyi düzenlemiştir, o düzenlemenin sebebi budur. "Düşünce" kavramı içinde kabul edilmeyecek açıklamalar ve eleştiriler elbette bu hakkın dışında kalır, bunu da bu hakkın dışında kalma olgusunu tayin edecek olan da mahkemelerdir. Doğrudan kullanılan bir hak, kanun, tüzük, yönetmelik, genelge gibi nizamlara dayanabilir ve hukuken tanınmış ve düzenlemiş olmak kaydıyla bir mesleğin icrasından da doğabilir; gazetecilik, habercilik bunlardandır. Gazetecilik faaliyeti çerçevesinde eleştiri mahiyetinde yazılan yazılar, hakkını sınırlar içerisinde kullanan kişinin basın özgürlüğü yasalarımız tarafından korunmaktadır. Bunun altını 3 kere, 5 kere çizmek zorundayız. Bu yasa teklifine toplumsal muhalefeti bastırma yasası ya da sansür yasası diyebilmek için... Hep hukuktan konuştum, bir hukuk adamı bunu söyleyemez, bunu söyleyebilmek için altılı masanın mütemmim cüzü olmak gerekir. Burada genel ilkelerden de, ceza hukukunun genel ilkelerinden de...
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Biz hukukçu değil miyiz Sayın Yıldız?
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Efendim?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Biz hukukçu değil miyiz? Altılı masanın üyesiyiz aynı zamanda.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Hayır, hayır; benim söylediğim başka.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Böyle yorumlayayım mı yani?
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Hayır, söylediğim başka, ben başka bir şekilde söyledim; "hukukçular" demedim yani.
Şimdi, Ceza Kanunu'muz belli. Üstatlar var burada, mesleğe ömrünü vermiş insanlar var. "Kanunsuz suç ve ceza olmaz." ilkesi gereğince hiç kimse kanunda açıkça suç sayılmayan bir fiilden dolayı cezalandırılamaz.
Şimdi, bazı yazarçizer takımı diyor ki: Efendim, siz bu kanunu ihdas edeceksiniz, iki sene önce yazdığım yazı yüzünden bu kanun maddesi çerçevesinde beni yargılayacaksınız. Bunlar hep yanlış bilgi tabii yani bilgisizlik de yanlış bilgidir yani izaha da muhtaç. Kanun yapma yetkisi yasama organına ait bir yetkidir yani sizler, bizler yapacağız, milletvekilleri olarak bizler yapacağız. Suç ve ceza içeren kurallar koymakla siz görevlisiniz, idarenin düzenleyici işlemle suç ve ceza içeren kural koyma yetkisi yoktur.
Suç ve ceza bireyin toplumsal hayatını esaslı bir şekilde etkilendiğinden, kişilere uygulanacak normun çerçevesi katı bir şekilde çizilmiştir burada, değerli arkadaşlar, iddia edildiği gibi bir muğlaklık, belirsizlik yoktur. Yani ceza kanunlarının geriye yürümezliği ve Ceza Kanunu'muzdaki diğer maddi ceza hukukunun normları arasında kıyasın olmayacağını burada tekrar söylemeye gerek yoktur. Biz, aklın ve sabrın kılavuzluğunda söylediğiniz her şeyi dinleyeceğiz ve not alacağız ve burada tartışacağız Çıkaracağımız bu yasa Parlamentomuza yakışan bir yasa olacak.
Burada korku, endişe şu: Tehlike suçları ifade özgürlüğünün kullanılması bakımından etrafında duraksama ve yanlış anlamalara elverişli bir alan yaratır, bu doğrudur. Bu madde yazılırken dünyadaki tüm uygulamalara gördüğümüz kadarıyla göz attık, elden geçirdik ve orada da gördük ki yakın bir tarihe kadar demokratik hukuk devletlerinde tehlike suçu düzenlemekten uzak durulmuştur, ancak teknolojinin insan yaşamına bu derece egemen olduğu bir dönemde, bireylerin tehlikelerle çevrilmiş olarak hayatlarını idame ettirdiği bir zamanda çeşitli sebeplerle tehlike suçları her ülkenin ceza kanununda yer bulmuştur. İftira, küfür, şeref, saygınlığı zedeleyici söz, beyanlar, müstehcen içerikli yazı, resim ve açıklamalar, farklılıklar arasında nefret, ayrımcılık, düşmanlık, şiddet yaratmak hukuki koruma görememekte, ceza yaptırımına bağlanmaktadır. Kanun teklifiyle toplum hayatının huzur ve güvenliği içerisinde yürümesi, kamu barışı korunmak amaçlanmıştır.
Değerli arkadaşlar, Almanya'da ceza kanununda bir kişiyle ilgili aslı olmayan, doğrulanamayan veya açık yalan haber yapmak ağır şekilde cezalandırılmaktadır. Bu fiilin kişiyi karalayabilme kapasitesi olması aranır Almanya'da da. O kişi hakkında eğer haberin içeriğinin kamuda olumsuz bir yönde etkileme kabiliyeti varsa faile bir yıl kadar ceza verilir. Eğer bu yazılı bir materyal dağıtılarak işlenirse iki yıl hapis cezası verilir. Kasıtlı ve kamuya açık bir toplantıda yine materyal kullanılarak yapılırsa fail beş yıl hapis cezasına çarptırılır. Bu süreç eğer bir siyasetçiye karşı yapılmışsa, kamusal faaliyeti yürütürken yapılmışsa buna şekilsiz, sebepsiz beş yıl ceza verilir. Sosyal medya platformları bu bağlamda -yani "materyal" diyoruz ya- eğer kapalı gruplar arasında gerçekleşmiyorsa kamuya açık alan sayılır ve görüldüğü gibi Almanya'da ceza oldukça ağırdır.
Peki, şimdi, gazeteci arkadaşlar da bizi dinliyor. Bu düzenlemeye rağmen Almanya, basın özgürlüğü sıralamasında kaçıncı sırada biliyor muyuz? Yalan haber kanunu, dezenformasyon kanunu yürürlüğe girmeden önce Almanya 15'inci sıradaydı -birinci sırada, İsveç, Finlandiya, işte, Norveç, Baltık ülkeleri- kanun yürürlüğe girdikten sonra, normal olarak, bunun 15'inci sıradan 35'inci sıraya gerilemesini düşünürüz değil mi? 11'inci sıraya yükselmiştir arkadaşlar.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Uygulama önemli ama uygulama önemli, Berlin'de hâkimler var orada.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Hürriyeti bağlayıcı ceza var.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Ankara'da da hâkimler var, Ankara'da da hâkimler var.
RAFET ZEYBEK (Antalya) - Gördük Sayın Başkan, FETÖ'nün hâkimlerini gördük, o zaman da aynı şeyi söylüyordunuz.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - FETÖ'nün hâkimlerinin Allah belasını versin. Ben hâkimlerden bahsediyorum.
BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Arkadaşlar, dinleyelim, karşılıklı müzakere yapmıyoruz.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Onlar hâkim kılığında militanlardı.
RAFET ZEYBEK (Antalya) - Bugün de hâkim kılığında siyaset yapanlar var.
BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Feti Bey, siz devam edin.
Arkadaşlar, karşılıklı konuşmuyoruz.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Şimdi, buna isyan etmenizi... Bu 11'inci sırayı ben yazmadım arkadaşlar, Uluslararası Sıralama Endeksi'nde bu, zorunuza gitmesin, gerçek. Ne yapalım?
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Biz o sıraya gelmek istiyoruz, niye mutsuz olalım?
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Evet, biz de inşallah o sıraya geliriz.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Türkiye, 100'üncü sırada olmasın.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Şimdi, sosyal medyada her kullanıcı avcı ama aynı zamanda avdır, bunu unutmayalım, herkes okçu ama aynı zamanda da hedeftir. Bu rezilliğe seyirci kalamayız. Biz, özgürlüklerle değil, suçla mücadele ediyoruz, arkadaşlar, toplumsal düzenin korunması için hukuki değeri bilerek, isteyerek ihlal edenlerle mücadele ediyoruz; burada yerimiz duruşumuz bellidir, sizin de konuşmalarınızdan, kullanacağınız oyun renginden duracağınız yer belli olacaktır. Yalan haber suçunun toplumu kemiren bir tehlike olduğunu benim sizlere izah etmeme gerek yok, dönüp dönüp aynı şeylere gelmek istemiyorum.
"Tehlike suçu" kavramının -bu da çok önemlidir- faile ilişkin tehlikelilikle bir ilgisi yoktur yani fail tehlikelidir, bu tehlike suç olmaz. Tehlike, suçun maddi objesidir. Çağdaş hukukta tehlike olasılıktan başka bir şey de değildir yani tehlike suçu olunca... Ama zarar doğurmaya elverişli tehlike, korunan hukuksal değeri bozabilecek nitelikte bulunduğu takdirde tehlike doğar, buna bağlı olarak da suç oluşur. Elbette düşünceyi korumak, kullanılmasına imkân yaratmak insanlıkta esastır. Düşünce özgürlüğü ve eleştiri özgürlüğünün olmadığı yerde yaşam çekilmez hâl alır. Hatta, kim söyledi bilmiyorum, aklımda kaldı, yazdım, ifade özgürlüğü yoksa hayat fakirleşir.
HASAN SUBAŞI (Antalya) - Fakirleştikten sonra...
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Zenginleştireceğiz sizleri. Bu konuda duruşumuz belli, Anayasa'da ifadesini bulduğu gibi...
Ben şurayı da söyleyip fazla uzatmayacağım bu 29'uncu maddeyi özel olarak anlatmak istedim. Bütün bunları söylerken şunu unutmayalım: Anayasa'da yer alan hak ve özgürlüklerin hiçbiri devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayalı demokratik, laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz. Bu hükme aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak cezalar, yaptırımlar kanunla düzenlenir. Arkadaşlar, tam da bizim yaptığımız budur.
Şimdi, 2016'dan beri 30 ülkede bu düzenlediğimiz kanun teklifine benzer düzenleme yapılmış: Fransa, Almanya, İngiltere, Rusya, bunlar hep suç türü olarak almış. İsrail gibi ülkeler de bu suçu iftira ve hakaret ekseninde değerlendirmişler. Güney Kore, İspanya, İtalya'nın komisyon faaliyetleriyle yeni hükümler aldıkları, inisiyatif aldıkları ortadadır. Hatta dün arkadaşlar söyledi, bu sosyal medyadaki genel ağ sağlayıcıları bir yalan haberi yani galiba dört saatti tüm Avrupa Birliğinde bir saate düşürmüş.
Değerli arkadaşlar, bölgemizde giderek etkisini artıran bir radikalizmle ve terörle yan yana yaşıyoruz, yaşlı dünyamız pek çok meydan okumayla karşı karşıya. Yalan endüstrisi birçok bölgeye egemen oldu. Yirmi-yirmi beş yıl içerisinde küresel yalanlarla insanlık teslim alındı, devletler yerle bir edildi. Burada, rahmetli Necip Fazıl Kısakürek'in o meşhur şiirini hatırlıyorum "Bütün bir kâinat muşamba dekor bütün bir insanlık yalana teslim." diyordu. Gerçekten de sosyal medyayla bir insanlık yalana teslim alınmak isteniyor; buna izin vermeyeceğinizi umuyorum.
Ben, burada konuşmamı bitiriyorum. İmzacı diğer arkadaşıma sözü bırakıp maddelere geçmesini istiyorum.