| Komisyon Adı | : | MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU |
| Konu | : | İzmir Milletvekili Fehmi Alpay Özalan, Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı, AK PARTİ Grup Başkanvekili Denizli Milletvekili Cahit Özkan ve 100 Milletvekilinin; Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları Kanunu Teklifi (2/4331) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 30 .03.2022 |
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
"Spor" sözcük, etimolojik anlamı itibarıyla "zihinsel, fiziksel, eğlence; zihinsel ve fiziksel olarak zevk alabilmek, eğlenebilmek" anlamına geliyor fakat günümüzde spor gerek endüstriyel bakımdan gerek ulusların gerek devletlerin farklı bir şekilde yönlendirmesi, farklı amaçlara dönüştürmesi bakımından çok daha değişik bir anlam almış durumda ve spor tamamen profesyonel bir şey olmuş durumda. Oysa, amatör olması gerekirken sporun burada sanki bütün spor faaliyetlerine, etkinliklerine, kurumlarına, yasasına dönük bir düzenleme varmış gibi görünürken daha çok böyle profesyonel kimi kulüplere dair bir düzenleme yansıyor Sevgili Başkan. Yani aslında anlamı çok geniş fakat kapsamı biraz dar, anlam ve kapsam çelişkisi var. O anlamda şunları değerlendirmek lazım:
1) Gençlik ve spor.
2) Kadın ve spor.
3) Çocuk ve spor.
4) Yaşlı ve spor
5) Toplum ve spor.
Sayın Sancaklı'nın Spor Bakanlığı bütçesi görüşülürken Mecliste yaptığı bir konuşma vardı, oldukça kapsayıcıydı, hatta sporun toplumsallaşması, sporun tüm katmanlara indirilmesi, sporun mahallede, sokakta ya da spor alanlarında bir faaliyet olarak nasıl yapılması gerektiği konusunda orada oldukça geniş yaklaşmıştı konuya. Şimdi burada biraz daraltılmış bir durum var.
Ülkemizin coğrafi, sosyolojik, etnik, inançsal özellikleri yani ülkemizin hangi özellikleri varsa bunlar dikkate alındığında -özellikle coğrafi ve iklim koşulları bakımından- ülkemiz spor alanları ve spor branşları konusunda oldukça zengin olanaklara sahip yani yüzmeden kayağa, dağcılık sporundan çok farklı sporlara kadar. Bunlara dair düzenlemeyle, mesela dağcılık konusunda olsun, kayak konusunda olsun, benzeri konularda daha geniş bir kapsamda, daha geniş bakmak gerekiyor konuya. Bir de sporun eğitimle olan ilişkisi bağlamında düşündüğümüzde bir eğitimci olarak bunun okullara yansıması... Okullarda spor şöyle algılanıyor, ne yazık ki çok eksik ve düşük kıratta bir algılama: "Beden eğitimi." Yani oysa spor bedensel, fiziksel, ruhsal olarak çok daha makro boyutta bir şey.
Şimdi, okullardaki müfredatlara, eğitim programına yansımamış bir sporun çok da toplumsallaşabilmesi, murat ettiğimiz uluslararası başarı, olimpik başarı, ulusal takım düzeyinde başarı vesaire bunların sağlanması oldukça zor. Öncelikle okullar düzeyinde bir düzenlemenin... Şimdi, bunun onunla bir alakası olması lazım yani müfredatla bir alakasının kurulması lazım ve okullardaki beden eğitimi anlayışından çıkartıp biraz daha düzenli, biraz daha branşlaşmış... Sadece beden eğitimi öğretmenleri değil, sporun çeşitli branşlarında öğretmenleri, hocaları, antrenörleri olmalı okullarda. Ayrıca okullarda spor alanları olmalı. "Belediyeler o profesyonel spora karışmasın." fikrine ben katılıyorum, biz katılıyoruz ona. Zira, bakıyorsunuz, belediyeler koskocaman bir kulüp oluşturuyor, belediyenin olanaklarını da oraya aktarıyor, işte, bilmem hangi belediyenin sporu ve belediye olanakları oraya gidiyor. Ya da ne yapılıyor onu çok bilmiyorum ama görünürdeki şeyi, belediyelerin olanaklarının oraya gittiği ve dolayısıyla belediyelerin kamusal hizmetleri azalttığı noktasında. Bu anlamda, belediyeler spor alanlarını yapabilmeli, yapmalı; spor alanları daha geniş bir alana yayılmış olmalı.
Bakın, çok önemli bir şey, bir belediye yapmıştı bunu, birkaç belediye yaptı, biz izledik özellikle eğitimci olduğumuz dönemde: Yerel halklarda, yerellerde spor branşları var, daha doğrusu düzenlenmemiş sporlar var. Zaten bugün "golf" dediğiniz spor ya da çok çeşitli sporlar gibi aslında fukara halkın bulduğu, çobanların bulduğu, daha sonra olimpik düzenlemeye alınıp profesyonelleştirilmiş spor branşları var. Türkiye'de bu spor branşları çok. Bakınız, çok iyi hatırlıyorum, bir belediye düzenlemiş, kapağına da çelik çomak oynayan bir çocuğun resmini koymuş. Ben derste çocuklara gösteriyorum "Çocuklar bu nedir?" diye, bütün çocuklar elini kaldırdı, şaşırdım. Bu dediğim 2012'de oluyor, "Bütün çocuklar çelik çomağı biliyor galiba." dedim. "Nedir çocuklar?" dedim, hepsi birden dedi ki: "Öğretmenim, scooter, scooter." Bakar mısınız, o çelik çomağı "scooter" sürüyor gibi şey yapıyorlar. Şimdi, kendi yerel sporlarını, "ata sporu" denilen şeyleri, büyüklerden, eskilerden gelen şeyleri maalesef unutmuşlar. Bunlar kültürel değerlerdir, bunlar tarihî, insani değerlerdir. Bunların Bakanlıkça derlenip, kayıt altına alınıp oynanış biçimi, şekli, sahası neyse buna ilişkin özellikle Spor Bakanlığı, Kültür Bakanlığı gibi kurum ve kuruluşların böyle düzenlemeler yapması gerekiyor.
Spor Bakanlığı demişken, Sayın Özalan, bana bir borcunuz var, şöyle bir borcunuz: Benim engelli bir oğlum var. Geçen gün Galatasaray-Barcelona maçına gitmek istedi, bir türlü olanak bulamadık. Her türlü olanağı yokladık, en son Sayın Bakanı aradım, Sayın Bakana da ulaşamadık ve çocuğa çok mahcup oldum ben, inanılmaz mahcup oldum. Maça gidemedi ve bu bir engelli çocuk. Hani, normal bir şey olsaydı o kadar da şey yapmazdık ama bir engelliyi maça götürmek için özellikle büyük çaba sarf ettik ama olmadı. Bu nasıl iş? Yer demir, gök bakır böyle biliyor musunuz? Bir türlü ulaşamadık, sadece birkaç bürokrata ulaşabildik. Bir telefon vermişlerdi, cevap vermiyordu. Bu da kurumsal işleyişteki zaaflardan bir tanesi yani ben özellikle bir ayrıcalık değil, engelli çocuğun böylesi bir tarihî şeye tanık olması açısından iyi olacağını düşündüm. Bu tür şeyleri aşabilmekte fayda var.
Şimdi, mesela bu sporlar yapılırken cinsiyet özelliği, cinsiyet ayrımı konusundaki şeyler özellikle dikkate alınmalı, pozitif ayrımcılık olmalı. Sayın Başkan, mesela şu anda kadın federasyon başkanı var mı acaba, bilmiyorum. Var mı?
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) - Var.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - Kaç tane?
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) - Yelken, briç... Kayserispor Kulübü Başkanı var.
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Bir de spordaki futbol vesayeti... Aman Allah'ım, futbolu ben de çok seviyorum da bu futbol vesayeti, yayının özel kuruluşların tekeline alınması, bu yayının, spor yayınının, maçları izlemenin âdeta böyle ultra olanaklarla sağlanması, olanaksız ölçüye gelmesi, buna bir formül bulmak lazım. Yani bu spor faaliyetlerini izlemek kamusal bir hak olmalı, bunu TRT vermeli. Ha, buna nasıl bir maddi imkân bulunur, buna bir formül bulmak lazım yani. Zira, bu derbi maçları denilen şeylerin olduğu dönemlerde belli yerler kilitleniyor, belli yerlere yığılmalar oluyor, hatta çok çeşitli -görünür, görünmez- hak ihlalleri oluyor. Bu konuda biraz dikkat etmekte fayda var. Yani bu kamusal bir hakka dönüşmeli, sporu izlemek de sporu yapmak da kamusal bir hak olmalı; bir ayrıcalık olmamalı. Yani olanağı, imkânı, parası olan izleyebiliyor, olmayan izleyemiyor; olmadı ki bu, sporda da adalet olmalı yani.
Dernek ve şirket düzenlemesi... Dernek mi, şirket mi? Yani burada kelime farkından bir sorun doğar mı vesaire?
Yine, amatör, profesyonel, endüstriyel üçlemesinde amatörün profesyonel ve endüstriyele teslim olmuş olması, amatörün olanaklarının neredeyse tamamını yitirmiş olması çok büyük bir zaaf. Ve sevgili vekiller, değerli katılımcı arkadaşlar; zaten bir televizyonu açtığınızda yani hafta boyunca bir maçla ilgili "Ayağının ucu şuraya bastı, yok, topuğu şuradaydı, yok, top çizgiye 20 santim..." İnanılmaz bir şey. Hâlbuki sporun kendisinin topluma yayılması, sporun daha kamusal alana yayılması konusunda bu kadar tartışma yapılsa çok büyük bir yol alacağız. Hatta tartışanların kavga edip birbirine girmesi, skandal, küfürler, sonra bunun kamuoyuna yansıması ve kamuoyunda da kulüp taraftarlığı adına bir -affedersiniz, özür diliyorum- holiganlık, bir magandalığın oluşması; bu kabul edilebilir bir şey değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Buyurun.
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Mesela ben bir Antalya Vekili olarak birkaç kere Antalyaspor maçına gittim. Vekil olarak bile maça gitmek bir hayli zor yani. Ve biz gidene kadar 11 tane maçı kazanamamış Antalyaspor. 12'nci maçına gittik ve yöneticilerine dedim ki tabii espri olarak: "Biz geldik, kazanacaksınız." Ve o maçı kazandılar. Sonra yine kazanamadılar, antrenörleri istifa etti vesaire. Şimdi, bu spor yönetiminde, futbol yönetiminde, futbol takımlarında çok büyük ayrıcalıklar var yani bir spor kulübü başkanı neredeyse Cumhurbaşkanıyla özdeş oluyor; kamuoyundaki algılaması, prestiji vesaire. Bu böyle olmamalı yani normal bir kulüp yönetiyorsunuz ve buradan kaynaklı uygulanan kötü politika... İşte, başlangıçta siz de söylediniz, bir futbol takımı 60 tane transfer... Yani transfer teklif etmediği bir ben kaldım, vallahi, ben de biraz oynarım, o alınanlar kadar oynarım yani ben de. Böyle bir şey olamaz yani. 60 tane transfer, bu kadar harcama ve sonuçta ortaya çıkan şey...
Hani, bu usulsüzlükleri denetlemek açısından, sporun kamusallığı açısından, sporun tüm branşlarının kamusal bir hak olarak yapılması açısından; endüstriyel, profesyonel egemenliğinde amatörlüğe olanak tanımak açısından, yine, yerellerde spor tesislerinin yapılması açısından, belediyelerin aynı zamanda bir spor hizmeti verebilmesi açısından, okullarda sadece beden eğitimi değil, sporun ve sporun tüm branşlarının uygulandığı bir şey altyapı olarak oluşturulursa devamında bu çok anlam ifade edebilir ama sadece bir başına bu olursa çok da anlamlı olmaz. O nedenle, çok teknik ayrıntısına girmeden... Elbette ki görüşülürken ayrıntısına gireceğiz ama görülüyor ki epey bir çaba sarf edilmiş, epey bir emek sarf edilmiş ama burada söylediklerimiz de yabana atılmamalı. Hüseyin Bey bir şey söyledi, Trabzon maçını izlemeyi... Sevgili Hüseyin Bey...
HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) - Efendim?
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Şimdi, AK PARTİ'li, İYİ Partili, CHP'liler olarak gidip izleyip gol attığında da alkışlayabilirsiniz ama Trabzonspor ve Türkiye için en büyük sürpriz ve demokratik yaklaşım şu olsa gerek: Bir HDP'liyi götürün biz de Trabzon gol attığında alkışlayalım ki anlam bulsun yani.
HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) - İnşallah.
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Bunu sadece kendiniz için bir faaliyet olarak şey yapmayın. Mesela, Trabzonlu biri olarak bizi Trabzonspor maçına davet edin, biz de gelip maçı dostluk içerisinde izleyelim ve sporun sahiden dostluğa, eşitliğe hizmet etmek için yapılan bir şey olduğunu, sporun toplumsal barışın temelini teşkil eden bir toplumsal faaliyet olduğunu da ifade etmiş olalım. Tabii, bu sadece Trabzonspor için değil tüm kulüpler için geçerli. Benim biraz önce sözünü ettiğim oğlum Galatasaraylı. Ben de çok taraftarlıktan anlamam ama Fenerbahçe'yi seviyorum yani.
Teşekkür ederim.