KOMİSYON KONUŞMASI

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyeleri, değerli bürokratlar, basınımızın değerli mensupları, ben de konuşmaya başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, tabii, Sayın Bakan, bir sunuş yaptınız. Sunuşta da Bakanlık olarak geçmiş dönemlerde ne yaptığınızı, hangi aşamalara geldiğinizi ve bundan sonra da neler yapacağınıza ilişkin taahhütlerinizi bizimle paylaştınız. Şimdi, tabii, bütün aslına baktığımızda, esas itibarıyla, Bakanlığınızın görev alanında farklı farklı birimler olmuş olsa da temel anlamda yoksulluk olgusu üzerinden giden ve onun üzerinden kurgulanan, oluşturulan bir temel çerçeve var ve bu çerçeve doğrultusunda yapılan sosyal yardımlar, sosyal hizmetler, dezavantajlı grupların kavranmasına yönelik tedbirler gibi hepsi bunun etrafından gidiyor. O yüzden, aslında yoksulluk olgusunu kısaca bir tekrar tartışmaya gerek olduğunu düşünüyorum ben.

Şimdi, yoksulluk, en temelde "temel ihtiyaçları karşılayamama, asgari yaşam standartlarına erişememe durumu" olarak tanımlanıyor. Birçok göstergesi var bunun altında, onu tanımlayan daha alt dallar olarak. Birisi, mutlak yoksulluk. Gene bir göreli yoksulluk var. Mutlak yoksulluk, bireyin yaşamını sürdürebilecek asgari gereksinimlerini karşılayamaması durumu olarak algılanıyor. Bunun da altında, daha önce TÜİK'in yaptığı araştırmalarda da 2 istatistik yer alıyor. Birisi gıda yoksulluğu. Bunu ölçen birtakım metodolojiler ve yaklaşımlar var. Bir de gıda artı gıda dışı yani gıdanın dışında diğer, barınma gibi, eğitim gibi, sağlık gibi, ulaşım gibi, kültür gibi diğer, kişinin, bireyin temel ihtiyaçları da konduğu zaman onu kapsayan daha geniş bir yoksulluk tanımına ulaşıyoruz.

Şimdi, buradaki sıkıntı şu: Biz şu anda Türkiye'de yoksullukta -bu mutlak yoksulluk, hem gıda hem de gıda dışı yoksulluk olarak- nerede olduğumuzu bilmiyoruz Sayın Bakan. Türkiye İstatistik Kurumu bu hesaplamaları 2009 yılında bıraktı. Şimdi, bakın, o çok detaylıydı. Onun altında hanehalkı büyüklüklerine göre birtakım sınıflamalar vardı, kent-kır ayrımları vardı, yoksulluk sınırı gene aynı şekilde hanehalkları büyüklüğüne göre ölçülüyordu. Çok kapsamlıydı bunlar ve bize yol gösterici, yani karar alıcılara, politikadaki karar alıcılara yol gösteren nitelikte istatistiklerdi ama o kalktı, o yüzden ben şu anda yoksullukta nerede olduğumuzu bilmiyorum ama yaşananlardan yoksulluğun Türkiye'de derinleştiğini görüyorum, algılıyorum, anlıyorum.

Şimdi, tabii, bir taraftan hep açıklamalar yapılıyor, işte: "Kişi başına günlük 1 doların altında kimse kalmadı." diye. Sadece sizin değil, diğer bakanlar, ekonomiyle ilgili bakanlar da bunu söylüyorlar. Şimdi, bu bir şey ifade etmiyor. Bir taraftan çünkü zaten cari olarak hesaplanan şeyler bunlar ve elbette millî gelir artıyor zaman içinde ve bir de bunlar dolar cinsinden yani dolar cinsine baktığınız zaman doların Türkiye'deki değeri de bunu belirliyor, doğal olarak bunun altında kalmaz. Ya da 2,15 doların altındaki kişilerin sayısının azalması, bunlar bir şey ifade etmiyor, bunlar Türkiye'de yoksulluğun ortadan kaldırıldığını göstermiyor. Türkiye'deki yoksulluk çok ciddi biçimde devam ediyor.

Bakın, Türkiye'de asgari ücret 891 Türk lirası, 2014 yılının ikinci altı ayı için söylüyorum. TÜİK eskiden yapıyordu, şimdi yapmadığı için tabii, TÜRK-İŞ'in var, TÜRK-İŞ'inkileri söyleyeyim: TÜRK-İŞ'e göre açlık sınırı 1.205 lira -ekim ayı rakamları bunlar- yoksulluk sınırı da -4 kişilik aile için bunlar- 3.926 lira yani açlık sınırının dahi altında.

Bir an için TÜİK'e gitsek -TÜİK bu hesaplamaları 2009'da bıraktı ama 2010 yılına ilişkin tahmin de vermişti- 2010 yılında TÜİK'in 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırı neydi biliyor musunuz Sayın Bakan? 896 Türk lirasıydı. Şu andaki asgari ücretin, 2014'teki asgari ücretin gerisindedir.

Türkiye'de bugün ciddi anlamda -yoksulluk sadece işi olmayanların yoksulluğu değildir- çalışanların yoksulluğu da Türkiye'nin gündeminin tam orta yerine oturmuştur. Bu, baktığınız zaman, uluslararası kıyaslamalarda da gözüküyor yoksulluk olgusu. Yoksulluk olgusu, tabii, bir taraftan "kişi başına gelir" gibi ekonomik terimlerle ölçülüyor ama diğer taraftan da, işte, eğitim gibi, sağlık gibi diğer birtakım sosyal hizmet alanlarının da kapsandığı, kişinin buralardan yararlanma düzeyinin de araştırıldığı yapılara göre belirleniyor.

Ona baktığımız zaman, Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütüne, biliyorsunuz Sayın Bakan, o insani gelişme endeksini yayınlıyor. Türkiye geçen sene 90'ıncı sıradaydı, bu sene "69'uncu sırada." diyorlar. Sayın Bakan, bu yanlış, metodoloji değişti. Bakın, gene aynı şekilde önümüze geliyor. Ben burada 2002 yılında iktidara geldiğiniz zamanı ve şu anda gelinen noktayı kıyaslıyorum. 90'ıncı sıradaydı Türkiye yani kişi başına gelir, ayrıca eğitim, sağlığa ilişkin temel göstergeler dâhil edildiğinde. Şimdi, yeni endeks de zaten söylüyor, diyor ki: "Bu eskiyle kıyaslanamaz, metodoloji değişti." Ama şunu yapıyor: Geçen seneyle kıyaslamış, diyor ki: "Bu sene 69'uncu sırada, geçen sene de aynı sırada, 69'daydı." Hiç değişmemiş yeri. O zaman bu hesapla eskiye göre gitseydik eskiden 90'dı, bu sene de yine 90'ıncı sırada olacak, bir gerileme yok. Ve 2002 yılında... Bu 90'ıncı sıra dediğim 88'inci sıradaydı, yani, baktığınız zaman ciddi anlamda sıkıntı gözüküyor. Bunlar uluslararası Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'nın hazırladığı gelişme endeksleri.

Buradan, tabii, sosyal koruma sistemine geçmek istiyorum. Bu konu önemli bir konu, sizin de Bakanlığınızın temel görev alanı. Burada ciddi problemler var. Bir kere sosyal sigorta, sosyal hizmet ve sosyal yardım sisteminin birlikte işlemesine ihtiyaç var Sayın Bakan, bir bütünleşik yapıya ihtiyaç var. Yani, primli sistemlerle primsiz sistemlerin bir arada olmasına ihtiyaç var. Türkiye'de böyle bir şey yok. Primli sistemler bir taraftan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının görev alanında, primsiz sistemler ise burada Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığında. Bir kere burada zaten bir ayrılık var yani bu önemli. Diğer taraftan da -siz de zaten sunuşunuzda, 6'ncı sayfasında söylüyorsunuz- sosyal yardımların içinde bile kendisinin bir uyumsuzluk olduğunu, bunların bütünleştirilmesine, bütüncül bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunu söylüyorsunuz. Sosyal hizmetin de bunun içinde kapsanmasına ihtiyaç var. Aslında, yani, doğru olan sosyal sigorta, sosyal hizmet ve sosyal yardımın birlikte kapsanması.

Diğer taraftan, bakın, Türkiye'ye ilişkin hep şunu söylüyorsunuz, diyorsunuz ki: "Yoksulluk yardımları, sosyal yardımlar, sosyal hizmetler en düşük gelir gruplarına gidiyor." Hayır, 2015 yılı programı var Kalkınma Bakanının hazırladığı. 114'üncü sayfada -sayfayı veriyorum, 114- diyor ki, okuyorum: "Sosyal transferlerin büyük bir bölümünün primli sistem kapsamındaki transferlerden oluşmasından ve yoksul kesimin primsiz transferlerden yeterli ölçüde yararlanamamasından dolayı sosyal transferlerin yoksulluk üzerindeki etkisi sınırlı olmuştur." Burada itiraf var zaten, devletin resmî belgesinde söylüyor. Biz primli sistemden gidiyoruz. Primsiz sistemle gidildiği için ve bunlar yoksul kesime ulaşamadığı için çok sınırlı bir etki yani bunlar gitmesi gereken yere gitmiyor. Ha, siz, tabii, burada birçok yardım yapıyorsunuz, engellilere, şeylere burada verilen birçok para var. Tabii, ülkenin kaynakları bunlar ama bunların doğru yerlere gittiğini söylemiyoruz, yanlış yerlere gittiğini söylüyoruz.

Gene başka bir konu: Bakın, sosyal yardımların toplamı -gene 2015 yılı program rakamlarına baktığımızda- 16 milyar TL olup millî gelirin yüzde 1,28'i. Bu oran OECD ülkelerinde yüzde 2,5, birçok ülkede daha da yüksek. Düşük bir oran. Türkiye gibi ülkelere, gelişmekte olan, hâlâ kentleşmenin devam ettiği ülkelere baktığınız zaman bu oran son derece düşük bir oran, bunun artmasına ihtiyaç var. Belli bir gelişmişlik düzeyine ulaştığınız zaman aynı zamanda gelir de artıyor. Belki bu kadar çok sosyal transfere ihtiyaç yok ama bizim gibi ülkelerde bu 2,5'un da üstünde olmak zorundaydı, belli dönemlerde en azından. Ama Türkiye bir gün, on yıl sonra, on beş yıl sonra başka bir yere geldiği zaman o da daha makul oranlara çekilirdi ama Türkiye'de tam tersi, bunun altında.

Gene, hâlâ, bakın, sosyal yardım sisteminin içinde ayni yardım mekanizması var, yani, hem merkezî Hükûmetten gelen kömür yardımları gibi hem belediyelerden verdiği. Yani, bu vizyonu biliyoruz; arkadaşlar biraz önce de "sadaka kültürü" derken onu kastediyor. Bu sistem suistimale ve politik sömürüye açık bir sistem. Yani, doğru olan, burada yardıma ihtiyacı olan kimse ona götürmek ve bu yardımı yeterli oranda vermek. Bu sistemle, ayni sistemle buna ulaşamazsınız; bunun için nakdî bir sisteme ihtiyaç var.

Diğer taraftan, sosyal yardımda hâlâ çok başlı bir yapı var. Yardım veren kamu kurumu sayısı 2013 yılında 8. Yani, bu da ciddi anlamda mükerrerliklerin olması demek, onu gösteriyor. Türkiye'de -özet olarak söylersem, bunların içinde- ciddi anlamda birçok belli yardımlar elbette veriliyor ama bunların kendi içinde bütünleşik olmaması, mükerrerliklerin olması, çok başlı bir yapının olması, yeterli iş birliği ve koordinasyonun sağlanmaması nedeniyle ciddi problemler var.

Şimdi, Sayın Bakan, siz sunuşunuzun 6'ncı sayfasında diyorsunuz ki: "Sosyal yardımların hak temelli yapılması ve istihdam, eğitim gibi şartlara bağlı olarak uygulanmasının yaygınlaşması için 'Aile Gelir Desteği Modeli'ni geliştiriyoruz." Ben de diyorum ki: Hoş geldin aile sigortası! Biz bunu Cumhuriyet Halk Partisi olarak aile sigortası için söyledik, bu zaten bizim önerdiğimiz sistem de. Şartlı nakit desteği. Belli bir aile sigortası diye isimlendirdik onu, her aileye belli bir ihtiyacın tespit edilip bir matrise göre, seçim zamanı da en çok 1.250 kadar, çıkacak çocuk sayısına göre, okula giden çocuk sayısına göre, ailede yaşlı, engelli, hasta varsa buna göre değişen bir sistem. Olması gereken de bu, hak temelli, sağ elin verdiğini -Sayın Keskin söyledi- sol elin görmediği, böyle bir sistem. Bir kartı vereceksiniz. Bunu başka ülkeler de uyguladı; Latin Amerika ülkelerinde, Lula döneminde Brezilya'da bunlar uygulandı, birçok yerde de uygulanıyor. Biz bunu uzun zamandır söylüyoruz, sizden önceki Bakana da söyledik. Ha, bir taraftan da bundan memnunuz yani biz projeleri Türkiye'de, bu ülkede yaşayan insanlar yararlansın diye söylüyoruz. Yani, bu açıdan, aile sigortası projesinde ayrıca bizlere "Daha ayrıntısı nedir?" diye sorarsanız da memnuniyetle gelir, o desteği veririz. Bizim daha çok projemiz var, yüzlerce. Yani, iktidara geldiğimiz zaman hiç öyle "Aman, projelerimiz kapılmasın." gibi bir anlayışımız yok. Geldiğimiz zaman projelerimiz var. Bu aile sigortası projesidir ama bunu en azından bu şekilde bir sisteme dönüştürmeye ilişkin söylemiş olduğunuz bu vaat -yani, bir gelecek perspektifidir bu- bu açıdan önemlidir. Olması gereken, dediğim gibi, dünyada da yaygın olarak uygulanan vatandaş olma hakkından kaynaklanan ve finansmanı vergilerle sağlanan bir asgari gelir desteği sistemidir.

2010 Eylül ayında bir Anayasa değişikliği oldu biliyorsunuz, Sayın Bakan. Orada kadınlar, çocuklar, yaşlılar, engelliler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri, gaziler lehine yapılacak pozitif ayrımcılığın Anayasa'nın "eşitlik" ilkesine aykırı olmayacağı hüküm altına alındı ama buna ilişkin uyum yasalarında hâlâ ciddi problemler var. Yani, Anayasa'ya koyduğunuz zaman bunların hayata geçirilmesinde ciddi problemler var. Neden bunlar bir an önce hayata geçirilmiyor? Yani, kâğıt üzerinde kalıyor ondan sonra o zaman. Yani, eğer bu dezavantajlı gruplara ilişkin böyle vaatleriniz varsa bunların da bir an önce her boyutuyla eksiklerinin hepsinin tamamlanmasına ihtiyaç var.

Gene başka bir konu Onuncu Kalkınma Planı. Bakın, Türkiye'nin gelir dağılımı bozukluğu ve yoksulluk konusu en önemli konulardan biri Türkiye'de. Sizin de zaten Bakanlığınızın görev alanı ama ben bakıyorum Onuncu Kalkınma Planı 2014-2018, beş yılı kapsıyor, sonra Orta Vadeli Program ve yıllık programlar da bunun üzerinde kurgulanıyor. 25 tane öncelikli dönüşüm programı vardı. Bugün Sayın Başbakan 9'unu açıklamış. Onlar zaten...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayabilirseniz...

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bitireceğim, toparlayacağım.

Onun 9'u, zaten bu 25'in 9'unu almış; yeni bir şey gibi ortaya çıktı. Şimdi, biz de onlara ilişkin olarak düşüncelerimizi belirteceğiz zaten.

Yani, bunlar, dediğim gibi, 2013 yılının Temmuz ayında kabul edilen Onuncu Kalkınma Planı ve sonrasında hazırlanan OVP ve yıllık programlarda var ama burada ilginç olan ne biliyor musunuz Sayın Bakan? Burada 25 tane öncelikli dönüşüm programı vardı. O 25'in içinde 1 tane var sizin Bakanlığınızı ilgilendiren, ailenin ve dinamik nüfus yapısının korunması. Onun dışında sosyal yardım, biraz önce bahsettiğiniz bütünleşik yapı, yoksulluğun ortadan kaldırılması niye yok Sayın Bakan? Yani, 25 tane dönüşüm programı içinde Türkiye'nin... Bu gelmedi mi aklınıza? Yani, Hükûmet olarak bu çok büyük bir eksikliktir. Bir taraftan bu konuda birçok vaatte bulunup hazırlanan, devletin hazırladığı resmî dokümanlarda 25 öncelikli program içinde buna yer verilmemiş olması ciddi bir eksikliktir.

Son bir konuyu söyleyeyim: Hatırlıyorsunuz, 2014 yılı başında gene burada Plan Bütçede görüştüğümüz, sonra yasalaşan ve 19 Şubat 2014 tarihli Resmî Gazete'de yayınlanan 6518 sayılı Kanun var. Bu müzakereler sırasında, Sayın Bakan, muharip gazilerimizin bu şeref aylıklarıyla ilgili problemleri vardı. Sosyal güvenlik sistemine tabi olup olmamasına göre değişen şeref aylığı uygulaması var. Oysa, şeref aylığı adından da anlaşıldığı gibi şeref aylığı yani savaşlarda -bunlar muharip gazi aynı zamanda- işte, İstiklal Savaşı, zaten, Kore ve Kıbrıs... Sayıları da belli zaten, gittikçe azalan. Bunlar kanlarını, hayatlarını ortaya koyan insanlardır. Yani, bunlara ilişkin, baktığınızda, bunun sosyal güvenlik sistemiyle ilişkili olup olmamasının ne önemi olabilir? Bu şeref aylığı onlara bu vatanı savunmaları karşısında verilmiştir. Ona ilişkin olarak da, bu konuda problemin çözülmesiyle ilgili, Sayın Bakan, siz de söz vermiştiniz. Kendileri de sanıyorum dışarıda televizyondan izliyorlardır. Kendileri, Muharip Gazileri Derneğimizin yönetimi de burada; o müjdeyi sizden bekliyorlar Sayın Bakan. "Tamam." dediniz, hatırlıyorsunuz. Ne yaptınız, yaptınız mı? Bu konuya ilişkin çalışma ne aşamada? 2015 yılı bütçesine buna ilişkin bir ödenek koydunuz mu, bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim, saygılar sunuyorum.