| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Ankara Milletvekili Lütfiye Selva Çam ve 117 Milletvekilinin; Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4290) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 29 .03.2022 |
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Evet, Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekillerim; ben de Adalet Komisyonunda çok önemli bir yasal düzenlemenin, teklifin görüşülmesinden dolayı memnuniyet duyuyorum. Yaklaşık yirmi yıldır kadına ve kadının statüsünün güçlendirilmesine yönelik verilen mücadeleyi hep beraber yaşadık ve bununla ilgili çalışmaları da hep birlikte takip ettik.
Öncelikle "şiddet" kavramı ve "kadına yönelik şiddet" kavramları arasındaki farkları Komisyon üyesi arkadaşlarımız dile getirdi. Evet, şiddet, bireyleri ve toplumları doğrudan ya da dolaylı olarak olumsuz yönde etkileyen çok yönlü bir olgu. Kadına yönelik şiddet ise uluslararası ve ulusal düzeyde alınan tedbirlere rağmen tüm dünyada varlığını devam ettiren evrensel bir sorun olarak karşımıza çıkıyor ve şiddet tüm toplumların maalesef kanayan yarası. Sadece Türkiye'nin değil, tüm dünyada gelişmiş, az gelişmiş ve gelişmekte olan tüm toplumlarda kadına yönelik şiddeti maalesef görmekteyiz ve Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her 3 kadından 1'inin de şiddet gördüğü göz önünde bulundurulduğunda yapılması gereken çalışmaları uzun yıllardır Türkiye olarak da yapmaktayız.
Özellikle altını çizmek istediğim en önemli konulardan bir tanesi, yirmi yıl önce sadece kadına yönelik şiddetin önlenmesiyle alakalı Türkiye'de sadece 4320 sayılı Yasa'mız vardı. Bu yasa Ailenin Korunmasına Dair Yasa'ydı ve biz bundan sonra çok önemli düzenlemeler yaptık. Bunu, bütün Komisyon üyesi milletvekili arkadaşlarımızın hukukçu olduğunu göz önünde bulundurarak söylüyorum, bizim Anayasa'da yapmış olduğumuz düzenlemeleri her biriniz çok iyi biliyorsunuz. 2004'te, 2010'da yapmış olduğumuz değişiklikle, Türk Medeni Kanunu, Türk Ceza Kanunu, İş Kanunu, Borçlar Kanunu'nda yaptığımız değişikliklerle kadına şiddetin önlenmesine yönelik, öncelikle kadının güçlendirilmesi adına çok önemli bir adım olduğunu düşünüyorum. Bu vesileyle yasal düzenlemelerimizi güçlendirdik, kadının statüsünü güçlendirdik, temsilde adaleti tesis etmek için mücadele ettik.
Konuşan kıymetli milletvekillerimiz ve teklif sahibi Kıymetli Başkanımızla beraber neler yaptık, yirmi yılda neler yapıldığını sizinle paylaşmayacağım ama yasal olarak -özellikle altını çizmek istediğim- yapmış olduğumuz Anayasa ve iç hukuktaki düzenlemelerimiz bizim elimizi çok güçlendirdi. 2006 yılında yayınlanmış olan Başbakanlık genelgesini kadına yönelik şiddetle mücadelede devlet politikası hâline getirmiş olmayı çok önemli görüyorum ve o tarihlerde İstanbul Sözleşmesi'nin ya da Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nin adından dahi bahsedilmediği bir dönemden bahsediyorum. Türkiye, yirmi yıl önce kadına yönelik şiddetle mücadele için çok önemli adımlar attı ve öncelikle kadını, aileyi ve toplumu bütünüyle güçlendirmek için mücadelesine devam etti. Bu yapılan anayasal düzenleme, yasal düzenleme, 2006 genelgesi ve arkasından eylem planları dâhil olmak üzere çok güçlü üst politika belgelerimiz elimizde mevcut ve eylem planlarımızda kadına yönelik şiddetle mücadeledeki eylem planlarımızı da emin adımlarla işler hâle getirdik. 2000'li yıllardan itibaren uygulanan sosyal politikalarımıza, Anayasa'mıza, yasalarımıza rağmen hâlâ kadına yönelik şiddetin var olduğunu görüp bununla ilgili olarak da Türkiye Büyük Millet Meclisinde araştırma komisyonu kurduk. Özellikle bu yasa teklifimizin altını oluşturan Kadına Yönelik Şiddetin Araştırılması Komisyonu Raporu'muzu bütün Adalet Komisyonu üyesi arkadaşlarımızın, milletvekillerimizin gözden geçirmesini hassaten istirham ederim. Bunun en önemli sebebi birçok kanuna teklif edilebilecek önerileri, sadece kamu kurum ve kuruluşlarına değil, özel sektöre, sivil toplum örgütlerine, üniversitelere, sendikalara, her kurum ve kuruluşa üzerine alabilecekleri önerileri getirdik. Bunu söylerken yasa teklifi gündeme geldiğinde "Sivil toplum örgütleriyle, üniversitelerle, hiç kimseyle görüşülmedi." diyen arkadaşlarımıza istinaden söylüyorum, biz 100'e yakın kişiyi Komisyonumuza davet ettik, üniversitelerimizden, barolarımızdan, sendikalarımızdan, mağdur kadınlardan; ziyaret ettiğimiz yerlerde de failler dâhil olmak üzere herkesi dinledik ve o yaklaşık, gidip ziyaret ettiklerimiz dâhil, 300 kişiden aldığımız bilgi, görüş, yorumları birleştirerek rapor hazırladık. Ortak kanaat kadına yönelik şiddeti "ama"sız, "fakat"sız, "lakin"siz ve çifte standartçı bakış açısını ortadan kaldırarak hep birlikte, topyekûn bir mücadeleyle ancak çözeriz.
Yasal metinlerimiz güçlü, uygulamadan kaynaklanan aksaklıklar var. İşte, tam da bugün, bu Komisyonda, Adalet Komisyonunda bunu konuşuyoruz. Uygulamadan kaynaklanan aksaklıkları ortadan kaldırmak adına öncelikle görüşülen kanun teklifimizde Türk Ceza Kanunu'nun takdiri indirim nedenlerine ilişkin hükümlerinde değişiklik yapılarak failin duruşmada mahkemeyi etkilemeye yönelik şeklî tutum ve davranışlarının takdir indirimi nedeni olarak dikkate alınmaması, kasten öldürme suçunun kadına karşı işlenmesi hâlinin suçun nitelikli hâli kapsamına alınması, kasten yaralama işkence eziyet ve tehdit suçlarının kadına karşı işlenmesi hâllerinde öngörülen cezaların alt sınırlarının artırılması, kamu hizmetlerinden yararlanma hakkının engellenmesi suçunun sağlık hizmeti olması durumunda verilecek cezada artış yapılması -ki hem sağlıkçı hem de yıllardır kadın, kadın hakları ve kadına yönelik şiddet çalışmış birisi olarak- sağlıkçılarımıza yönelik şiddetin önlenmesi adına çok önemli bir teklif olduğunu düşünüyorum; katalog suçlarına giriyor olmasının da önemli bir adım olduğunu düşünüyorum.
Israrlı takip fiilinin müstakil bir suç olarak düzenlenerek yaptırıma bağlanması ve bu suçun uzlaştırma kapsamı dışında tutulması çok önemli. Çocukların cinsel istismarı, ısrarlı takip ve kadına karşı işlenen kasten yaralama, işkence veya eziyet suçlarında mağdurun, mağdur ile şikâyetçinin istemi hâlinde baro tarafından ücretsiz olarak avukatın görevlendirilmesi, kamu ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan hekim, diş hekimi ve diğer sağlık mensuplarının sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle yapılacak adli soruşturmalar için izin alma usulünün getirilmesi ve bu kapsamda izin verme yetkisinin Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan Mesleki Sorumluluk Kuruluna verilmesi kanun teklifimizin içerisinde yer almakta.
Şimdi, özellikle Komisyon toplantımızda Anayasa'ya aykırılık, eşitlik ilkesine aykırılığa istinaden çok cümle sarf edildi. Ben hukukçu değilim dolayısıyla bunu inceleyecek hukukçularımız mutlaka süreci -hocalarımız da dâhil olmak üzere- takip ettiler ve etmeye devam edecekler. Fakat ben, bu teklifin kadına yönelik şiddetle mücadelede çok önemli bir adım olduğunu düşünüyorum. İyi hâl indiriminden bahsediyoruz, toplumda var olan cezasızlık algısını ortadan kaldırmak için bizim iyi hâl indirimini Komisyonda 300'e yakın insanı dinlediğimizde de herkesin, buraya Yargıtaydan ve yargının yetkilileri, temsilcileri geldiğinde de Adalet Bakanımız, Aile Bakanımız, İçişleri Bakanımız, Millî Eğitim Bakanımız geldiğinde de ortak söylenen en önemli cümle özellikle uygulamadan kaynaklanan iyi hâl indiriminin toplumda oluşturduğu cezasızlık algısıydı ve bu teklifin kadına yönelik şiddetle mücadelede cezasızlık algısını ortadan kaldıracak çok önemli bir teklif olduğunu düşünüyorum.
Şimdi, Anayasa Mahkemesine gitmeyi kendine alışkanlık hâline getiren siyasi partilere, kadına yönelik şiddetle mücadelede sadece fiziksel şiddet değil, aynı zamanda psikolojik olarak, eğitimin önündeki, kamuda çalışmanın önündeki engelleri, çifte standartçı bakışı ortadan kaldıran bir iktidar olarak geçmiş dönemlerdeki bir Anayasa Mahkemesine gidişatı hatırlatmak isterim. (2008/16) esas ve (2008/116) Karar sayısıyla Anayasa Mahkemesi Başkanlığı Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, CHP milletvekilleri olarak -Sayın Kılıçdaroğlu'nun da imzasının bulunduğu- "Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğretim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez, bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir..." Ve Anayasa Mahkemesi bu kanunu maalesef iptal etmiş ve CHP'nin Anayasa Mahkemesine başvurmasıyla iptal etmiş. Burada kadına yönelik uygulanan çok ciddi bir şiddet vardı. Yıllarca görmezden gelinen kadının eğitim hakkından kamuda, kurumlarda çalışma hakkından, statüsünün yükselmesine kadar her alanda çifte standartçı bakış açısı kadına yönelik uygulanan en önemli şiddetlerden bir tanesiydi ve maalesef o gün de CHP bunu iptal etmek üzere Anayasa Mahkemesine gitmişti. Şimdi, yine Adalet Komisyonunda konuştuğumuz, görüştüğümüz ve geneli üzerinde tartıştığımız bu teklifin Anayasa Mahkemesine gitmesi bir kez daha kadına yönelik şiddetle mücadelede attığımız çok önemli bir adımın engellenmesi anlamına gelir. Bu konuda CHP'deki kadın çalışan, yıllarını kadına veren, kadın çalışmalarına veren milletvekilleri tarafından sürecin takip edileceğini düşünüyorum. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi sürecine gitmeden bu teklifteki kadının şiddete maruz kalmasının önündeki engellerin kaldırılması adına atılacak adımların ortadan kaldırılması adına çok önemli diye düşünüyorum.
Arkadaşlar, özellikle Avrupa Konseyi Sözleşmesi'yle alakalı olarak söylemem gereken en önemli hadise, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi, bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi... CEDAW -kadına yönelik şiddetin önlenmesi- 189 ülke tarafından imzalandı. Birleşmiş Milletlere üye 197 ülke var ve 189 tanesi CEDAW sözleşmesine taraf olmuş. İstanbul Sözleşmesi'yle ilgili olarak, Avrupa Konseyinde, 47 tane Avrupa Konseyi üyesi var, sadece 34 ülke tarafından imzalanıp onaylanmış, 11 ülke sözleşmeyi imzalamasına rağmen onaylamamıştır: İngiltere, Ukrayna, Çek Cumhuriyeti, Bulgaristan, Moldova, Macaristan, Ermenistan, Letonya, Liechtenstein, Litvanya, Slovakya. Avrupa Konseyi üyesi 2 ülke Rusya ve Azerbaycan sözleşmeyi de imzalamamıştır. Gözlemci ülke statüsündeki Amerika, Japonya, Kanada, Meksika, Vatikan sözleşmeyi imzalamamıştır. Sözleşmeyi imzalayan ve onaylayan 22 ülke sözleşmeye çekince koymuştur. Polonya, yakın zamanda sözleşmeden çekilme yönünde işlem başlatmıştır. Dolayısıyla, Avrupa Konseyi Sözleşmesi sadece Türkiye'de değil, neredeyse diğer ülkelerde de tartışılan bir metindir. Bizim kadına yönelik şiddetle mücadelemiz, bir hukuki metinle başlamadı ve bir hukuki metinle de bitmeyecek. Kadına yönelik şiddetle mücadelemiz sonuna kadar devam edecek ve net duruşumuz, hedefimiz, sıfır şiddet ve hedefimiz sıfır can kaybı. Bunun için de bugünkü teklifin Adalet Komisyonunda görüşülerek Meclise gelmesini çok önemli görüyorum.
Özellikle "Yasa ne getiriyor, ne olacak? İyi hâl gelse, altı ay olsa, dokuz ay olsa ne olacak." diyen hukukçu arkadaşlarımız oldu. Siz, hukuku bilen, okuyan kişilersiniz ama ben, size bugünlerde çok gündem olan -bütün kadınlarımızı rahmetle anarken- "Bergen" filmiyle yeniden bir kez daha gündemimize oturan, hikâyeden kısacık bir şey söylemek istiyorum: Bergen'in öldürülmesi nedeniyle yürütülen yargılama sonucunda, takdir indirimi uygulanmış arkadaşlar, takdir indirimi uygulanmış. Ve 1991 yılında bu süreçte, maktul Bergen ve sanık arasında yaşanan tartışma ve ölümle, can kaybıyla sonuçlanan süreçte, maalesef, takdir indirimi uygulanmak suretiyle 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 59'uncu maddesine göre altıda 1 oranında, on beş yıl ağır hapis cezası verilmiş. Şimdi, iyi hâl indiriminin sadece Bergen üzerinden, bizde yaratmış olduğu travmayı söylemek için ifade ediyorum. Yine, biraz evvel Hatice Kaçmaz söylendi, Hatice Kaçmaz vakası da hepimizin yüreğini yaraladı. Bileğine konan bıçağın tasarlayıp gitmediğine dair verilen, olay yerine, evlenme isteğinin reddedilmesi ihtimaline bağlı olarak, suçta kullandığı bıçağı sağ bileğinin içerisine bağlayarak gelen ve bu nedenle şarta bağlı olarak hareket eden sanığın eyleminde, tasarlamanın koşullarının oluşmadığı şeklindeki değerlendirme, hepimizi derinden yaralamıştır. Dolayısıyla, biraz evvel uygulamadan kaynaklanan aksaklıklarda hâkimin yetkisini kısıtlar mısınız, kısıtlamaz mıyız gibi yorumlar oldu. Benim kanaatim, bu iyi hâl indirimi, ısrarlı takip dâhil olmak üzere, kadına yönelik şiddetle mücadelede atılan çok önemli adımlardan olacak.
Gülizar Hanım, burada yok. Biraz evvel "Israrlı takip üzerinden, tek taraflı ısrarlı takip üzerinden, 6284 sayılı Yasa'nın değişimi için bir kapı aralandığını." söyledi. Biz böyle bir kapı aramıyoruz, arıyorsanız siz arıyorsunuz, Anayasa Mahkemesine götürmek için kendinize gerekçe arıyorsunuz. Bu, bizde yok. Biz, hukuk mevzuatımızda... İstirhamım şudur: Raporumuzda "Mevzuata yönelik öneriler" kısmı çok uzun bir alanı, uzun bir bölümü kapsamıyor. Komisyon üyelerimizden, bir kez daha mevzuatın okunmasını istirham ederim çünkü orada şöyle söylüyoruz, diyoruz ki: "Hukuk mevzuatımıza ilk defa 6284 sayılı Kanun'la giren, 'tek taraflı ısrarlı takip' kavramı, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama Yönetmeliği'nde tanımlanmıştır. Ancak ceza mevzuatımızda şiddetin bir türü olan ısrarlı takip teşkil eden fiiller, bir bütünlük içerisinde, ayrı bir suç olarak tanımlanıp yaptırıma bağlanmamıştır. Bu sebeple, ısrarlı takip teşkil eden fiiller, mahkemelerce huzur ve sükûnu bozma, taciz veya sarkıntılık eylemleri kapsamında ele alınmakta ve faillere verilen cezalar caydırıcılık unsuru taşımamaktadır. Israrlı takip teşkil eden fiiller, mağdur ve mağdur yakınları üzerinde ciddi etkiler oluşturmaktadır. Bu tür vakalarda, çok uzun yıllar süren ısrarlı takip fiilleri olabilmekte ve şiddete uğrayan kadın ve çocuklar maddi ve manevi psikolojik zarar görebilmektedir. Bu kapsamda, Türk Ceza Kanunu'nda yapılacak yeni bir düzenlemeyle ısrarlı takip fiillerinin etkili ve caydırıcı nitelikte bir yaptırıma bağlanması ve ayrıca suçun nitelikli hâllerinde yapılacak düzenlemede yer verilmesi, Araştırma Komisyonu Raporu'muzun "Mevzuata yönelik öneriler" kısmındaki önerisidir. Buradan dönüyoruz, TCK'deki değişiklik önerimizden sonra, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları da içeren önemli bir yasal düzenlemedir ancak kanunun sunduğu tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi için vakalara risk değerlendirilmesi yapılmalıdır. Kanunun 1'inci maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki "tek taraflı ısrarlı takip" ibaresi "ısrarlı takip" olarak değiştirilmelidir. Yani biz, Türk Ceza Kanunu'nda "ısrarlı takip" suç olarak görülsün ve bununla birlikte 6284'teki uyumlaştırmayı da -çünkü 6284'te "tek taraflı ısrarlı takip" olarak geçiyor- burada da "Tek taraflı ısrarlı takip"i "ısrarlı takip" olarak değiştirelim diyoruz arkadaşlarımızla birlikte.
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Onu teklife ilave etmemişsiniz.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Efendim?
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Onu teklife ilave etmemişsiniz.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Kıymetli Başkanım, 6284 sayılı Yasa'ya istinaden, süreçte beraber daha çok yasal düzenleme yapacağız, Allah nasip ederse. Kıymetli Başkanım, özellikle infazla alakalı çok konu konuşuldu. Bizim de bu konuda, raporumuzda, infazla ilgili önermelerimiz oldu. İnşallah, İnfaz Kanunu'yla ilgili yaşanılan süreçte de bunun kanunlaşması için tekliflerimizi hazırlayacağız. Ki, özellikle -çok özür diliyorum- 2020 yılında infazla ilgili bir düzenleme Komisyona geldi, Komisyonda görüşüldü ve denetimli serbestlik dâhil olmak üzere bununla ilgili Komisyonda yapılan görüşmelerden sonra Genel Kurula indirilemedi. İndirilememesinin de sebebi, bizim buradaki teklifimiz, özellikle rapordaki teklifimiz şuydu: Türk Ceza Kanunu'nda yapılacak yeni bir düzenlemeyle...
Pardon özür diliyorum, aynı yeri tekrar...
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Başka bir komisyona geldi o zaman.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Yok.
Çok özür diliyorum.
Özellikle ceza adaletinde hakkaniyeti güçlendirmek adına yapılması gereken çalışmada...
Sayın Başkanım, bir saniyenizi alıyorum, kadına yönelik biz Araştırma Komisyonu Raporu'muzda şunu söyledik: İnfaz Kanunu özellikle denetimli serbestlik süreci yaşanırken kadına yönelik şiddeti uygulayan failin denetimli serbestlik uygulanmasıyla birlikte dışarıya çıkması ve ceza görmemesinden kaynaklı bir cezasızlık algısı vardı.
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Komisyondan geçti yani oran getiriyorduk. Cezasızlık algısını ortadan kaldıracak bir düzenlemeydi.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Evet, ortadan kaldırmak adına.
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Yani bir yıllık süre değil de bir aylık ceza alan on iki gün ceza yatabilecekti. O Genel Kurulda siyasi partilerin uzlaşmasıyla çünkü başka sonuçları doğabilir düşüncesiyle...
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Dendiği için ama burada, Kıymetli Başkanım, bunu çok önemli görüyorum, sebebi şu: "Kadına yönelik şiddet suçları nedeniyle hükmedilen cezalarda cezalarının infazı aşamasında cezasızlık algısına neden olan mevcut sorunların ortadan kaldırılmasına yönelik düzenlemeler yapılmalıdır." diye biz önermemizi burada yapıyoruz. 2020 yılında bununla ilgili düzenleme teklif edilmiş ve Genel Kuruldan geri çekilmiş ama buna rağmen İnsan Hakları Eylem Planı'nda da yer alan ceza adaletinde hakkaniyeti güçlendirmek için denetimli serbestlikte cezanın infazında nispi uygulamaya geçilmesini biz çok önemli görüyoruz. Bundan sonraki süreçte de yani iki yıl ceza alan ve sonrasında uygulanan indirimlerle bir yıllık denetimli serbestlikle dışarıya çıkan ve şiddeti uygulamasına rağmen elini kolunu sallayarak dışarıya çıkan failin hiç olmazsa nispi olarak ceza görmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu vesileyle de denetimli serbestlikte nispi cezaların uygulanması Komisyon Raporlarımızın içerisinde. Tabii ki daha yapılacak çok işimiz var. Bu topyekûn bir mücadele. Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama organıyla, yürütme organıyla yargı organıyla, sivil inisiyatifle, özel sektör, sendika, üniversite, bütün disiplinlerle birlikte yürütülmesi gereken bir süreç. Ben bu vesileyle özellikle kadına yönelik şiddetin bir hukuki metne indirgenmeden bugüne kadar yapılan tüm çalışmaları, uygulanan politikaları hiç olmazsa Adalet Komisyonunda adil bir ifadeyi dile getirmelerini temenni ederdim. Kadına yönelik şiddetle mücadelede, kadının statüsünün güçlendirilmesi, istihdamı, eğitime katılımı dâhil olmak üzere çok önemli adımlar atıldı. Bunlar diğer komisyonlarda ifade edilmiyor da Adalet Komisyonunda hiç olmazsa adaletli bir şekilde ifade edilmesini arzu ederdim. Çünkü "Hiçbir şey yapılmadı. Yirmi yıldır kadının statüsü yoktur, şiddet görüyor. İstatistikler tutulmadı." falan filan. Arkadaşlar, yıllardır istatistik tutulmadığı için elimizde veriler yok, şimdi istatistikler tutulmaya başlandığı için kadın cinayetleri de şiddete maruz kalan kadınların sayıları da...
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Hangi kurumdan verileri istesek "Yok." diyor, cevap vermiyor.
ALİ ŞEKER (İstanbul) - İki yıldır ölü sayıları açıklanmıyor 2022, 2021 dâhil. Kaç kişinin öldüğünü bilmiyoruz ki, kaç kadının öldüğünü bilelim.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Dolayısıyla, arkadaşlar, istatistiklerin tutulması, analizlerin yapılması, izlenmesi, değerlendirilmesiyle alakalı da biz Araştırma Komisyon Raporu'muzda önerilerimiz var, orada da inşallah güzel neticeler alacağız diye umut ediyorum.
Kıymetli Başkanım, bütün emeği geçen arkadaşlarımıza, milletvekillerimize, bürokratlarımıza ben canıgönülden teşekkür ediyorum. Adalet Bakanlığımıza, Adalet Bakanımıza, Aile Bakanımıza ve Sağlık Bakanımıza da teşekkür ediyoruz.
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Biz de teşekkür ediyoruz.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Şimdiden teklifin hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Teşekkür ediyorum.