| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Rize Milletvekili Hayati Yazıcı, İstanbul Milletvekili Feti Yıldız ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül ile 91 Milletvekilinin; Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4284) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 23 .03.2022 |
ERKAN BAŞ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, şöyle başlayayım: Yaklaşık yirmi beş yıldır antidemokratik Siyasi Partiler Kanunu'na, seçim kanununa karşı mücadele eden bir siyasi hareketin temsilcisi olarak buradayım. Bir de başlarken herhâlde şunu söylemek lazım: Hani seçim kanununu tartışıyorsak, bir kere bir "millî bakiye sistemi" diye bir şey yaşandı bu memlekette ve hani tek bir oyun bile boşa gitmediği bir seçim modeli de aslında mümkün. Bunu hatırlatarak başlayayım.
Değerli arkadaşlar, şimdi, hiç öyle sinirli falan değilim, açık söyleyeyim, bazı kanunlar beni çok sinirlendiriyor; bu sefer daha hâkim olan duygum, üzgünüm yani bu duruma şahit olduğum için üzgünüm. Biraz sonra örneklemeye çalışacağım yani. Benim tahminim iki buçuk yılı falan geçti, o dönemki AKP grup yönetimiyle İç Tüzük üzerine bir görüşme yapıyorduk "Ya, zaten Siyasi Partiler Kanunu, İç Tüzük falan biz bunların hepsini beraber ele alacağız, merak etme." dediler. İki buçuk yıldır bir kanun bekliyoruz yani iki buçuk yıldır memlekete demokrasi getirecek bir kanun bekliyoruz. Vallahi karşımıza teknik olarak bile -biraz sonra açacağım- bu kadar özensiz bir kanun çıkacağını ben bile beklemiyordum yani o durumdayız.
İkinci üzüntüm, her hâl ve şartta -dört yıl oldu artık buradayız- biliyorum ki parmak hesabıyla bu kanun teklifi maalesef geçecek yani biz burada ne yaparsak yapalım, ne anlatırsak anlatalım Genel Kurulda falan karar verilmiş, bu kanun teklifi geçecek.
Üçüncü üzüntüm de memlekette açlık, yoksulluk, sefalet, vatandaşın bin bir tane derdi, çilesi var; hani bizden çözüm bekliyor, hâlâ yüzünü Meclise dönüyor, diyor ki: "Meclis bize bir çare bulsun." Biz bunlarla uğraşacağımıza bir sonraki seçimden sonra yeniden değiştireceğimiz bir Seçim Kanunu'yla vakit kaybetmiş durumdayız ama bir itirafta bulunayım, biraz da mutluyum. Bu kanun teklifi bence iki şeyi net gösteriyor, bir tanesi, Cumhur İttifakı diyor ki: "Biz Cumhurbaşkanlığı seçimini zaten kaybettik. Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybettik, bari Parlamentoda koltuk sayımızı artırabildiğimiz kadar artıralım." Ben bu kanun teklifinden politik olarak bu sonucun çıktığını düşünüyorum.
İkincisi de Cumhur İttifakı arayış içerisinde. Bülent Bey'le göz göze geldim, bence en güzel ifadeyi o kullandı -bu arada hayırlı olsun yeni göreviniz- "Halkın gönlünü kaybetmişsin, iktidarın anahtarını kanunun satırları arasında arama." diye not aldım Sayın Tezcan'ın cümlesini. Pek yapmam ama bir fıkra geldi aklıma, onu anlatacağım: Nasrettin Hoca evin anahtarını kaybetmiş, eş dostu, akrabayı, bütün köyü toplamış, aksama kadar anahtar aramışlar. Aramışlar, aramışlar, aramışlar; bulamıyorlar. En son "Hocam, sen bu anahtarı burada kaybettiğine emin misin?" demişler. "Yok, ben onu bizim evin kömürlüğünde kaybettim." demiş. "Niye burada arıyoruz?" "Orada bulamayız da ondan." Şimdi, bunlar da iktidarın anahtarını kaybetmişler, bulamayacaklarını da biliyorlar, kaybettikleri yerde bulamayacaklarını biliyorlar; arıyorlar da arıyorlar ama bence çok uzatmaya gerek yok, evdeki hesap bu sefer de çarşıya uymayacak.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bir kanun yaparken neye bakarız? Vatandaş bizden ne bekliyor? Rica ediyorum, hani bu kanun böyle gelir geçer ama sokağa çıktığınızda vatandaşa deyin ki: "Ya, ben milletvekiliyim, Siyasi Partiler Kanunu'nda düzenleme yapıyorum, Seçim Kanunu'nda düzenleme yapıyorum, sen de vatandaşsın, bu işin öznesisin; ne beklersin?" Sonra, o vatandaşın verdiği cevapla şu kanun teklifi arasında bir bağ kurmaya çalışalım. Vatandaş ne bekler? Bakın, ben açık söylüyorum: Vatandaş eşitlikçi, adil, demokratik bir seçim sistemi bekler; der ki: "Ya, ben seçme ve seçilme hakkımı özgürce kullanabileyim, bunun önündeki engeller ortadan kaldırılsın." Mesela, "Baraj olmasın." der. Ya, bundan daha anlamsız bir şey olabilir mi? Ben bir partiye oy vermek istiyorum, o partiye oy vereceğim ama baraja takılırsa benim oyum hiçbir işe yaramayacak, hatta büyük partilerin lehine kullanılacak. Şimdi, bunu bir vatandaş kabul eder mi? Herhangi bir vatandaşa soralım, herkes diyecek ki: "Barajsız olsun."
Hiç konuşmadık arkadaşlar, hazine yardımında adaletsizlik, eşitsizlik. Şimdi, ben baktım -kendi resmî rakamlarından- Adalet ve Kalkınma Partisi bütçesinin yüzde 87,5'u hazine yardımlarından oluşuyor. Şimdi, geçen sene 280 milyon lira almış, diyelim ki seçim olursa bir 560 daha alacak hepimizin vergilerinden, tüm vatandaşların vergilerinden, bizim partilerimize oy veren vatandaşların vergilerinden bu parayı alacak, Türkiye İşçi Partisi hiç para almayacak ama eşit bir yarışa gireceğiz Cumhurbaşkanının olanaklarına falan geleceğim, diğer eşitsizliklere.
Arkadaşlar, mesela, burada paylaşmak istiyorum; hani, vatandaşın eşit, adil seçim beklentisinin yansıması... Ben dört yıldır milletvekiliyim; TRT'de, Anadolu Ajansında bir satır haberimiz çıkmadı bizim ya, özel kanalları falan geçtim. TRT, Anadolu Ajansı, bunlar devletin kurumları, vatandaşın vergisiyle oluşturduğu kurumlar; bir satır haber çıkmadı ama biz, eşit bir seçime gireceğiz, hani, demokratik bir yarışa giriyoruz, "Kim iyi oynarsa o kazansın." yarışına giriyoruz falan.
Dolayısıyla, gerçekten bir düzenleme yapma ihtiyacımız varsa gerçek sorunlarla konuşalım. Mesela, inceliyorum kanunu, radyo, televizyonda propaganda meselesi... Orada "Mecliste grubu olanlar" hâlâ duruyor, unutmuşsunuz yani Mecliste grubu olana seçime girme hakkı vermiyorsunuz ama kanun teklifinin başka bir maddesinde Mecliste grubu olanlara ayrıcalıklar devam ediyor yani düzelteceksek -tırnak içinde söylüyorum- birbirine uyumlu hâle getirmek gerekir.
HAYATİ YAZICI (Rize) - Grubu kaldırmadık, grup kalkmadı.
ERKAN BAŞ (İstanbul) - Şimdi, grubun avantajlarını kaldırdınız.
Arkadaşlar, bakın, bu ülkede bir ay önce Yeşiller Partisi bizi ziyaret etti, daha doğrusu, Yeşiller Partisi girişimi. Anayasa'ya göre kurucu üyeleri parti programını, tüzüğünü götürüyor, İçişleri Bakanlığına teslim ediyor, parti kurulmuş oluyor. Ya, bir yıldır insanlar parti kuramıyorlar ya; bağırıyorlar, çağırıyorlar, diyorlar ki: "Bütün evrakları verdik." En son getirdik, Mecliste basın açıklaması yaptırdık, hani sesleri duyulsun. Bakın, burada herkesin huzurunda söylüyorum: Memlekette örgütlenme özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmıyoruz ki. Mesela, bana sorarsanız, yapılması gereken şey, seçime girmeyi kolaylaştırmaktır. Şimdi, grubu bulunan partinin seçime girme hakkını elinden alıyorsun, ne diyorsun? "Örgütlenme. 41 ilde, her ilde de o ilin üçte 1'inde örgütleneceksin." Niye böyle bir zorunluluk var? Tamam, belirli bir örgütlenme barajı koyalım. Bakın, basit bir şey söylüyorum, rakam olarak söylüyorum: 85 milyon nüfusumuz var TÜİK rakamlarına göre, en büyük 11 ilin nüfusunun toplamı Türkiye'nin yarısından fazla yani niye biz, partilerin seçime girmesini kolaylaştırmıyoruz da daha fazla partinin, daha fazla görüşün halk tarafından onaylanabilme olanağını sağlamıyoruz da elimizde ne kadar zorluk varsa bu partilerin seçime girmesini engellemek için kullanıyoruz? Gerçekten çok net bir soru soruyorum arkadaşlar: Neden partilerin yaşayıp yaşayamayacağına iktidar karar veriyor da halk karar vermiyor? Ya, bırak, partiler özgürce kurulabilsin, en kolay biçimde seçimlere girebilsin, vatandaş oyunu vermezse o parti zaten yaşamaz. Mesela, bu mantıkla çalışsaydık bu kanun yapım sürecinin bence şöyle olması gerekirdi: Sadece seçime girme hakkı olan partiler değil, Yargıtayın listesinde şu anda kurulu bulunan bütün partileri bizim buraya davet etmemiz lazım. Ya, arkadaş, sen parti kurmuşsun, Yargıtay da seni denetlemeye devam ediyor, tamam, senin seçime girme hakkın yok ama ben senin nasıl seçime gireceğine karar vereceğim. Ya, bir soralım o 123 tane partiye "Neler çekiyorsunuz, siz niye seçime giremiyorsunuz ya? Bir siyasi fikriniz var, bir örgütünüz var, seçime girmenizin önünde ne gibi engeller var, biz bunu nasıl kolaylaştırabiliriz?" Yapılması gereken şey bu iken biz zorlaştırıcı bir şey yapıyoruz.
Mesela, arkadaşlar, açık konuşalım, sokaktaki vatandaşın hepsine soralım: Siyasi partiler demokratik bir işleyişe sahip midir? Ben, bir siyasi partinin genel başkanı olarak konuşuyorum ya. Nasıl memlekette bir tek adam zihniyeti varsa Siyasi Partiler Kanunu da esas olarak tek adama göre kurulmuş. Yani mesela, biz, neden kadınların siyasete katılımını kolaylaştıracak hükümler eklemiyoruz? Neden bunu zorunlu hâle getirmiyoruz? Neden gençlere siyasette alan açacak düzenlemeyi Siyasi Partiler Kanunu'nda yapmıyoruz? Memleketin gerçek ihtiyaçları bunlar ama mesele memleketin ihtiyaçları değil, mesele "Bizim oyumuz azalsa da nasıl koltuk sayımızı koruruz?" sorusu.
Bir de arkadaşlar, çok basit bir şey ya, hani Ali İhsan Bey'i görünce hatırlamadan olmuyor yani "Hiçbir şey yoksa da bir şey var." Şimdi, bu kanun benim önüme gelince hiçbir şey yoksa da kesin bir şey var diyorum.
ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) - Daha çok söyleteceğim onu size, merak etmeyin.
ERKAN BAŞ (İstanbul) - Hayır, niye var biliyor musunuz Ali İhsan Bey? Daha bir önceki seçime o kanunla girdik, aynı kanunla iki seçime giremiyoruz ya. Aynı kanunla iki seçime giremediğimiz bir ülke. Her seçimden önce... Bakın, ben açık söyleyeyim, çok uzun yıllardır, önce "oy hırsızlığı" diye bir şey çıktı, bunu önlemeye çalıştık. Dünyada örnekleri var mı bilmiyorum, bilen arkadaşlar söylesin.
OTURUM BAŞKANI ALİ ÖZKAYA - Sayın Baş, on dakikayı geçtiniz.
ERKAN BAŞ (İstanbul) - Hemen toparlayacağım.
OTURUM BAŞKANI ALİ ÖZKAYA - Tamam.
ERKAN BAŞ (İstanbul) - Dünyada örnekleri var mı, gerçekten bilmiyorum. Vatandaş oy kullanıyor, sonra gidip oyuna sahip çıkmak için gece sabaha kadar sandıkta bekliyor. Bunu yaptık, mühürsüz oy pusulaları geldi; onu yaptık, seçim sistemi değişti. Her seçimde bir şey yapıyorsunuz, biz onun karşısında bir şey yapıyoruz, sonra tekrar değiştiriyorsunuz.
Mesela şunu bilmiyorum: Recep Bey dedi ki "Bütün dünya bizi örnek alıyor." Doğru olabilir, ben bilmiyorum, gerçekten, doğrudur, Recep Bey'e inanacağız. Dünya bizim seçim sistemimizi örnek alıyormuş fakat bence AKP iktidarı tarihe şöyle geçti arkadaşlar; en iyi yaptığımız işleri, en iyi bozan iktidar olarak tarihe geçti. Bakın, ben, ÖSYM'nin dünyanın en iyi sınav sistemini yapan kurum olduğunu biliyorum ama ne oldu? AKP döneminden mahvoldu. Şimdi, seçim sisteminde de aynı şeyi yaşadık.
Dolayısıyla, şu soruyu sormamız lazım arkadaşlar, öncelikle şu soruyu sormamız lazım: Gerekçeler yazılmış ya burada, önümüzde gerekçeler var. Bu gerekçeler... Geçen sefer kanunu gene siz yaptınız aynı gerekçelerle değiştiriyorsunuz. O yüzden soruyorum; net sorular, mümkünse, arkadaşlar cevaplarsa; bana değil, halkımız öğrensin bunu. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin alametifarikası nedir? Yönetimde istikrar, değil mi, böyle anlatıldı. Yönetimde istikrar varsa bizim derdimiz şimdi temsilde adaleti sağlamak. O zaman baraj sıfır olmalı arkadaşlar. Ya diyorsunuz ki bize "Siz şunu bir geçirin, biz Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminden vazgeçeceğiz." Hani bunu düşünüyorsanız bunu söyleyin, "Baraja ihtiyacımız var çünkü vazgeçeceğiz." Ya da bir itiraf var burada, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi istikrar falan sağlamadı. Dolayısıyla, sıfır baraj meselesi önemli.
İki, arkadaşlar, ben Gülizar Hanım'a yüzde yüz katılıyorum. Bir daha maddeler üzerinde söz almayacağım, o yüzden bunu söylemem lazım. Şimdi, kanun bana, vatandaşa diyor ki: "İstersen git bir partiye oy ver, istersen git ittifaka oy ver. Sen bir partiye oy vermek zorunda değilsin, bir ittifaka oy vermek zorunda değilsin." Kanun bu hakkı veriyor değil mi bize? Şimdi, ben bir vatandaş olarak gidiyorum, ittifaka oy kullanıyorum. Sen onu niye bir partiye aktarıyorsun ki, nasıl aktarabilirsin? Aktaramazsın. Şimdi, bu hâliyle çıkarsa kanun, bakın, açık söylüyorum, bir oy için insanlar birbirini öldürdü bu memlekette. Yani, örneğin, bakın, çok açık... Recep Bey, düşünün, beraber düşünelim; bakın, vatandaş gitti, AKP'ye ya da MHP'ye vermedi; 80 kişi oy kullanıyor, 80'i de Cumhur İttifakı'na oy verdi, tamam mı, 20 kişi de CHP'ye oy verdi. Kim çıkartır vekili?
MUSTAFA TUNCER (Amasya) - Bilmiyor.
ERKAN BAŞ (İstanbul) - Bilmiyoruz.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Biliyoruz ya.
ERKAN BAŞ (İstanbul) - Yok, bilmiyoruz.
MUSTAFA TUNCER (Amasya) - Vallahi bilmiyor.
ERKAN BAŞ (İstanbul) - Bakın, ittifaka oy verme hakkımız var, ittifaka verdiğimiz oy partiler arasında dağıtılabiliyor şu anda, onu görüyoruz ama ya herkes ittifaka oy verdiyse, partiye vermediyse ama diğer ittifaktaki, bir partiye verdiyse... Bakın, arkadaşlar, uyarıyorum, bu konuda bir boşluk var. Ben şunu söylüyorum arkadaşlar, diyorum ki eğer vatandaşa ittifaka oy verme hakkı tanıyorsanız, vatandaş ittifaka oy kullanabilmelidir.
Özetle, arkadaşlar, son olarak şunu da tutanaklara geçirip bitireceğim: Şimdi, arkadaşlar, bakın, kişiye özel kanun, şahsıma kanun; bu da en önemli örneklerimden bir tanesi. Bazı arkadaşlar atıf yaptı, ben tutanaklara girsin diye tarihli, kayıtlı okuyorum. 3 Kasım 2002 seçimleri öncesinde Yüksek Seçim Kurulu toplanır, der ki: "Şu şu şu partilerin örgütlenmesi tamamlanmış, aşağıdaki partilerin de -Türkiye Büyük Millet Meclisinden aldık- grubu var." 6'ncı sırada Adalet ve Kalkınma Partisi var, yukarıda yok Adalet ve Kalkınma Partisi. Yani bu kanun 2002'de yürürlükte olsaydı Adalet ve Kalkınma Partisi seçime giremezdi.
HAYATİ YAZICI (Rize) - Giremeyecekti, tamam.
ERKAN BAŞ (İstanbul) - Şimdi, bu iyi bir şey mi Hayati Bey, doğru bir şey mi?
HAYATİ YAZICI (Rize) - İyi, kötü, neyse...
ERKAN BAŞ (İstanbul) - Doğru bir şey mi?
Şimdi, bakın, çok net, bu tarihler kayda girsin arkadaşlar, yarın öbür gün bu kayıtlar hepimize lazım olacak. Fazilet Partisi Haziran 2001'de kapatılır, Adalet ve Kalkınma Partisi Ağustos 2001'de kurulur, Kasım 2002'de seçim yapılır, AKP 1'inci Kongresi 2003'te yapılır yani Adalet ve Kalkınma Partisinin kendi kongre yapmadan seçime girdi, yüzde 10 barajı nedeniyle yüzde 30 oy alıp yüzde 60 Parlamento çoğunluğunu aldı, ondan sonra geldi, her seçim döneminde kanunları istediği gibi şekillendirmeye devam ediyor. Arkadaşlar, bence yapın, bu son yapışınız.
Şöyle bitireyim: Kusura bakmayın, herkesin takımına saygım var, ben Beşiktaşlıyım çocukluğumdan beri; biz parası olmayan bir kulüptük, tesis yoktu Beşiktaş'ta 90'lı yıllarda falan ama Vedat Okyar'dan kalma bir söz vardır, hep büyüklerimiz bize onu öğrettiler, dediler ki: "Sen Beşiktaş'san bütün haksızlıklara rağmen sahaya çıkacaksın, karşındaki takımı yeneceksin, hakemi yeneceksin, üstüne federasyonu yeneceksin ama Beşiktaş'san Beşiktaşlı gibi oynayıp kazanacaksın." Bence Türkiye halkı da AKP'den kurtulmayı kafaya koymuş durumda. AKP'yi de yenecek, Cumhur İttifakı'nı da yenecek, YSK'yi de yenecek. Bütün kuralsızlıklara rağmen Adalet ve Kalkınma Partisinin son yaptığı seçim kanunudur bu. Ben sizi uyarıyorum. Ben olsam tarihe böyle geçmek istemezdim. Bütün bunlara rağmen yenilmiş bir iktidar olmak, yazık olacak ama benim söyleyebileceğim tek şey var, geçmiş olsun arkadaşlar.