| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Rize Milletvekili Hayati Yazıcı, İstanbul Milletvekili Feti Yıldız ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül ile 91 Milletvekilinin; Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4284) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 23 .03.2022 |
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Doğrusu geneli üzerine epeyce konuşmalar oldu, hatta maddelere dair analizler de yapıldı, hepsi çok değerliydi ama bunu maddelerde ayrıca vereceğimiz önergelerle hangisine neden karşı olduğumuzu, neden çekilmesi gerektiğini ya da yerine önerdiğimiz düzenlemeyi tabii ki tek tek sunacağız ve anlatacağız. Ancak burada şu ana kadar çok tartışılmayan bir meseleye bütün Komisyon üyelerinin dikkatini çekmek isterim. Yani seçim kanunlarının doğası gereği siyaseti doğrudan etkilediğini, seçimlerin siyaseti dizayn ettiğini -tırnak içinde- seçim sonuçlarının ülke yönetimlerini belirlediğini ve demokrasilerde seçimlerin önemini -sanırım- buradaki her Komisyon üyemiz ve her bir vekilimiz biliyordur; sonuçta belirli bir deneyimden, bir süzgeçten geçerek halkın temsilcileri olarak burada bulunuyorlar. Ben -size belki ilginç gelecek ama- bir yerden başlamak isterim: Bugün seçilmişlere ne kadar değer veriliyor? Seçim Kanunu'na geleceğim. Ya, bu ülkede şöyle bir şey yok, tartışmaları şuradan başlatmayalım derim: Sanki Seçim Kanunu çok iyi, demokratik; Siyasi Partiler Kanunu çok demokratik, şu ana kadar her şey güllük gülistanlıktı, genel başkanların liderliğinde, sultasında adaylar belirlenmiyordu, parti içi demokrasi vardı.
(Uğultular)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Yalnız o Divanda böyle gülüşmeler ve tartışmalar olunca doğal olarak insicam bozuluyor. Burada çok ciddi bir mesele konuşuyoruz, arkadaşlar konuşmalarını bitirsinler, sonra devam edelim.
BAŞKAN YUSUF BEYAZIT - Arkadaşlar, hatibi dinleyelim.
Buyurunuz Sayın Başkan.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Vallahi Ali Özkaya çok eğleniyor orada.
BAŞKAN YUSUF BEYAZIT - Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Şimdi, bu ülkede şunu tespit edelim öncelikle yani Halkların Demokratik Partisi olarak bizim görüşümüz en azından: Şu anda demokratik sistem işlemiyor, şu anda hukuk devleti ilkeleri yürürlükte değil, şu anda demokrasi zayıf ve yaralanmış durumunda, yargı tarafsız ve bağımsız değil demeyeceğim, yargı yok artık. İşte, bugün Kobani kumpas davasında mahkeme başkanlığı yapan zat gözaltına alındı. Bu ülkenin Cumhurbaşkanını yargılayan -tırnak içinde- Selahattin Demirtaş'ı, Figen Yüksekdağ'ı, bizim onlarca MYK üyemizi yargılayan ve biz duruşmaları izlerken böyle kendisini kral gibi hisseden mahkeme başkanı uyuşturucudan mı, yolsuzluktan mı bilmiyorum...
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) - Derin devlet adına para topluyormuş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - ...para topluyormuş, çetecilik yapıyormuş, gözaltında; evet, bir mahkeme başkanı ve bu talimatla çalışan bir mahkeme başkanıydı. Böyle bir ülkede yaşıyoruz ve bizim arkadaşlarımız...
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Ne zaman oldu bu?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Bugün, bugün. İsmini söyleyeceğim vekilimiz çıkarsın.
Şimdi, şunu tespit ederek devam etmek istiyorum: Bu ülkede şu anda kesinlikle demokratik kural ve işleyiş yok; yargı tarafsızlığı ve bağımsızlığı bir yana, yargı yok. İktidar bloku ittifak olarak, Cumhur İttifakı olarak yargıyı tamamen kendi iktidarlarının devamı için maalesef bir enstrüman olarak kullanıyor ve istedikleri kararı yargıdan çıkarıp istemediklerini çıkarttırmıyor. Cezasızlık politikası olabildiğince devam ediyor ama cezalandırmak istediklerini de tutuklamak istediklerini de istedikleri kadar içeride tutuyorlar. Bu hâkimin adı da Bahtiyar Çolak, basından görebilirsiniz.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Ben tanımıyorum ismen ama...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Şimdi, Sayın Başkan, biz Halkların Demokratik Partisi Grubu adına buradayız ve ben girişte Anayasa'ya aykırılık önergesinde söz aldığım zaman şöyle bir şeyi ifade ettim: Bu ülkede yüzde 10 seçim barajının niçin getirildiğini hem biz hem de Türkiye kamuoyu gayet iyi biliyor. "Bu ülkede başta Kürtler olmak üzere sosyalistler, komünistler, muhalefet Parlamentoya girmesin, temsil edilmesin." diye 83 yılında darbeden sonra getirilen bir düzenleme. Ondan sonra gelen iktidarlar da kendileri de aslında birçok konuda ayrı gibi görünseler de -özellikle gibi diyorum- esasta Kürtlere karşıtlıkta, onların Parlamentoya girişinin engellenmesinde aslında ortaklaştılar. Bir de Türkiye tarihinde birçok konuda ayrışan muhalefet ve iktidar partileri söz konusu Kürt meselesi ve Kürt halkı olunca hemen buluşabiliyorlar, hemen, hemen buluşabiliyorlar. Bunu birçok örnekten hareketle söylüyorum ama yüzde 10 barajı da bunlardan bir tanesidir. Doğrudur, 2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldi, ondan öncesinde de yüzde 10 seçim barajı vardı ve ondan önceki partiler de bu yüzde 10 seçim barajını kaldırmadılar, kaldırmaya teşebbüs etmediler. Bu konuda açıkçası partileri ayırmadan böyle genel bir eleştiriyi de sunmak isterim yani bu da çok temel bir realite olarak önümüzde duruyor. Bu konuda, özellikle yüzde 10 seçim barajını tartıştığımızda AKP şunu söylüyordu o eski yıllarında, böyle tam totaliter bir rejim inşa etmeden önce: "Ya, biz mi getirdik yüzde 10 seçim barajını? Bizden önce geldi, darbe döneminde geldi. Ne yapalım?" Sanki değiştiremezlermiş gibi bir akılla ve dille bizi kendilerince kandırabileceklerini ya da ikna edebileceklerini düşünüyorlardı ama böyle bir dünya yok, onu söyleyelim. Kimin hangi amaçla, neyi yaptığını gayet iyi anlayabilecek durumdayız ve bunun farkındayız.
Şimdi, bir örnek vereceğim. Hazine yardımında bile, biz yüzde 10 seçim barajını geçinceye kadar hazine yardımı verilmesi için yüzde 3'e indirilmedi oran, yüzde 10'du, barajı geçenler hazine yardımı alabiliyordu.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Yüzde 7.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Yüzde 7. Sonra biz barajı geçtik, şöyle bir karar verildi: "Ya, nasıl olsa HDP geçti, artık yüzde 3'e düşürebiliriz, diğerlerine de para verebiliriz." Yani o kadar belirgin ki bu uygulamalar bu tarihsel silsileyi, serencamı anlatacak olsam... Aslında hepinizin bilgisi dâhilinde, biliyorum ama tabii nereden baktığınıza göre tarihi okumanız değişebilir, bulunduğunuz yerdir sizin okuma şeklinizi belirleyen.
Yüzde 10 barajı -daha önce de söylemiştim, çok tekrara girmek istemiyorum doğrusu- evet, bizler için getirildi, biz geçtik, şimdi -herkesin söylediği üzere- Milliyetçi Hareket Partisi için getiriliyor. Bu bir iddia, bu bir tespit, bu bir gözlem, bu bir realite, nasıl nitelersek niteleyelim ama ortada iki yıldır tartışılan bir seçim kanunu teklifi var ve çok belli ki iktidar ortakları arasında da böyle güllük gülistanlık bir ortam yok, bir uzlaşı yok çünkü oy oranları, perde arkası, arka planları, sosyolojileri, birçok konu ayrı aslında ve burada ortak noktada buluşmaya çalıştılar. Sonuçta önümüze böyle garip, ucube -bence- garabet bir seçim kanunu teklifi geldi yani tutulacak bir yanı da yok. Bu yönüyle şunu söylemek istiyorum yani bu seçim kanununun baştan sona eleştirilecek birçok yönü var ama şu tespitleri yaptık: Bu ülkede ayrımcılık vardır. Bu ülkede farklı dil, kimlik, inanç ve kültürlerin eşitliği yoktur. Bunları tespit edelim. Bu ülkede ayrımcılığın olduğu hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında hem uluslararası birçok mekanizmada karar altına alınmış, hüküm altına alınmış ve dercedilmiştir. Şimdi, işkencenin bile olduğu CPT raporlarında tespit edilmiştir. Böyle bir atmosferde, siyasal atmosferde seçim kanunu konuşuyoruz.
Ya, seçilmişlere bu ülkede değer veriliyor mu? Ben emin değilim. Daha doğrusu -pardon, emin değilim dedim- verilmiyor, seçilmişlerin hangi partiden olduğuna göre karar veriliyor; kesin bilgi, size sır veriyorum. Ben Grup Başkan Vekiliyim, yaşadıklarımdan söylüyorum: Gidiyorum herhangi bir ile, diyelim ki resmî plakayı taktım -ben yaşadım, emin olun buna- İzmir'e gittim, plakayı gördüklerinde, biliyorsunuz, selam veriyorlar. Olur ya beni tanıyorlarsa -hani saygısızlık görmedim, öyle haksızlık etmeyeyim- HDP dediğiniz anda şöyle başka bir şey oluyor. Ne derler? "Vekilim." falan, o el iniyor, o pozisyon değişiyor, o ilikler açılıyor. Bazen de "Ha, Meral Hanım, siz miydiniz?" "Evet bendim." Bir bakıyorum yanımda -olur ya denk geliyor- başka bir partinin, iktidar partisinin hatta CHP'nin -yani bize aynı bakılmıyor burada- İYİ Parti'nin, MHP'nin... Kesinlikle siyasi dil sokaktaki polise, jandarmaya, memura kadar yansıyor. Gece gündüz siz Mecliste "HDP böyledir, HDP şöyledir, HDP şudur." dediğinizde, sahaya gittiğinizde tabii ki resmî görevliler tarafından da böyle bir karşılık buluyorsunuz ama emin olun -bunun yerine- bizi halk biliyor, onu anlatacağım. Halk bizi biliyor, "Nevroz"lara bakın, lütfen. Kaç milyon insan üç gün içinde sokaklara, caddelere, meydanlara indi, bir bakın.
HAYATİ YAZICI (Rize) - Nevruz sizin değil, hepimizin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - "Nevroz" bizim.
HAYATİ YAZICI (Rize) - Hepimizin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - "Nevruz" sizin, "Nevroz" bizim. Hiç öyle birbirimize şey yapmayalım.
HDP'nin planladığı, organize ettiği, tertip komitesini oluşturduğu 70 merkezde her bir birey Gâve oldu ve Dahhak'a karşı kafa tuttu. "Nevruz" sizin ama gerçekten. Hani o yumurta tokuşturuyorsunuz ya, onu da bilmiyorum, onu da bıraktınız. Hani istediğiniz kadar ayrımcılık olsun ama halk bunun farkında, önemli olan o.
Şimdi şuraya geleceğim: Ya, bu ülkede kayyum var ya, kayyum var! Benim seçilmiş olduğum ilde, Siirt Belediyesinde kayyum oturuyor, Vali oturuyor. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinde Vali oturuyor. Ya, kayyumun diğer adı gasptır, hırsızlıktır. Ya, halk iradesini çalmaktan daha büyük bir günah olabilir mi, daha büyük bir suç olabilir mi? Halk gidip oyunu sandıkta vermiş Selçuk Mızraklı'ya, Bekir Kaya'ya. Seçimden sonra siz savcılarınıza talimat vermişsiniz, savcılar uyduruk bir gizli tanık bulmuşlar -dosyaların hepsini okudum, Fethi Bey de hukukçu, isterse kendisine getireyim- "Selçuk Mızraklı bir hasta tedavi etti." Kim, nerede, ne zaman? Yok, yanıt yok. "Gizli tanığı getirin, yüzleşelim." Yok. Ya, bu gizli tanık kim? Yok ki öyle biri çünkü bir sahtecilik var orada ve bu şekilde belediyelerimize el konuldu. O da yetmedi, ya bu ülkede 2 defa Cumhurbaşkanı adayı olmuş, hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi tarafından 18'inci madde ihlali verilmiş Selahattin Demirtaş hâlâ cezaevinde ya, hâlâ cezaevinde! Bütün dünya "Selahattin Demirtaş" diyor, burada birileri "terörö" laflarıyla milleti aldatmaya çalışıyor. Vallahi, siz Selahattin Demirtaş'a istediğiniz lafı söyleyin, ona olan sevgi giderek büyüyor hem içeride hem dışarıda yani yanlış yoldasınız, yanlış yoldasınız. Tek çözüm var, o da demokrasi, bunu söyleyeceğim.
Milletvekillerimiz cezaevinde, evet, önceki dönem milletvekillerimiz cezaevinde. Ya, hakkımızda hazırlanmayan fezleke kalmadı. Susuyoruz, fezleke; konuşuyoruz, fezleke; kürsüde konuşuyoruz, fezleke; ya, basın açıklamasına gidiyoruz, fezleke; mitinge gidiyoruz, fezleke... Ya, ben başsağlığına gitmişim Adana'da, başsağlığına gitmişim; bir çocuk sokakta öldürülmüş, faili polis yani kolluk, soruşturuluyor, tutuklu. Diyor ki: "Gitmiş." Hakkımda -çocuk 16 yaşında- fezleke var ya! Ve bu fezlekeler sanki suçmuş gibi kamuoyuna lanse ediliyor. Ne, kim hazırlıyor? Sizin savcılarınız. İşte, şimdi, seçim kurulu yapacağınız o savcı ve hâkimler var ya, evet, sizin hâkimleriniz, sizin atadığınız hâkimler. Bugün yargıyı nasıl zapturapt altına aldıysanız, muhalefeti, HDP'yi başta olmak üzere tabii ki, etkisizleştirmek için, demokratik siyaset dışına itmek için bu kadar kullanıyorsanız, asıl seçim kurullarını da bu amaçla oluşturuyorsunuz; hiç tartışma dışı, hiç tartışılacak bir şey yok.
Bizim Tiryaki Vekilimiz de diğer arkadaşlar da çok geniş açıkladılar, bunu saatlerce anlatabilirim. Yani oradan itiraz geldi "Siz hâkimlere saygısızlık yapıyorsunuz." diye. Haşa! Niye hâkimlere saygısızlık yapayım, niye yapayım ki? Ben saygıdan söz etmiyorum, siyasi bir şey söylüyorum, diyorum ki: Bu hâkimler sizin atadığınız hâkimler. Siz kıdemli hâkimlere etki edemiyorsunuz, onlar tabii hâkim ilkesine göre görevli, kimden yana olduğuna dair emin olma durumunuz yok. O yüzden, seçim kurullarını değiştirerek kendi istediğiniz sonuçları çıkarmaya çalışıyorsunuz. Bu kadar sarih bir şey söylüyorum, hiç tartışmıyorum bile bunu ve bunu herkes biliyor. Ya, en kıdemli hâkim... 2024'e kadar ben görev yapacağım, kazanılmış bir hak bu, aynı zamanda halkın korunması açısından. Siz hâkimlerinizi seçim kuruluna getireceksiniz -çok şey söylendiği için bunu geçiyorum- ve bize diyorsunuz ki: "Hâkimlere hakaret ediyorsunuz." Hayır, siz asıl hakareti, asıl hukuksuzluğu hukuka yapıyorsunuz, hukukun genel ilkelerine yapıyorsunuz, hukukun temel ilkelerine yapıyorsunuz ve işin kötü tarafı, 84 milyon insanın aklıyla alay ediyorsunuz ya! Ama herkes farkında, alay ettirmeyiz, herkes bunun farkında, bunun perde arkasını gayet iyi biliyoruz.
Şimdi, seçilmişlere değer yok, demokrasi yok, yargı yok, seçim güvenliği yok. Size Siirt'i örnek vereyim ya -ben yaşadım orada- 5.600 oyumuz silindi, tek tek tespit ettim, bizim seçmenimiz, silindi. Geldik, Allah Allah, seçmen kütüklerine baktık, Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma, Zelal, Azat... "Ya, niye oyunuz silindi?" "Bilmiyoruz ki." diyorlar. Gittik, tek tek onları bularak yazdırmaya çalıştık. Seçim günü ben saat yedide sandığa gittim, baktım, aynı oranda polis, kolluk genellikle ve vatandaş yazılmış Siirt'e, Siirt'i hayatında görmemiş. Arkadaşlar, tanıklığımı anlatıyorum, zerre kadar gerçek dışı bir şey varsa her türlü özrü dilemeye hazırım. Neyse listelere baktım, Yozgat doğumlu, Kayseri doğumlu, Bursa doğumlu. "Allah Allah ya, bunların Siirt'te ne işi var?" diyorum. Seçim akşamı telefonum kilitlendi, diyor ki "Vekilim, gel bu camiye, gelen misafirler var." Gidiyorum camiye, bakıyorum -otobüslerin plakaları değişik- herkesi içeri istiflemişler, camide yatıyorlar. Yakın köylere gittim -bir iki köye- otobüsler kapıda, seçmenler içeride, işte uyuyun... Bir de uyuyamamışlar, yazık yani onlara da. Sabah en çok yabancı oyun kullanılacağı yere gittim, böyle normal bir şekilde "Günaydın arkadaşlar." dedim, hani bir bakayım dedim. Birisi dedi ki: "Bu vekildir." Herkesin yüzü şöyle, büyük bir suç işlemişler ya, yüzler böyle... "Arkadaşlar, günaydın, nereden geldiniz, hangi ilden geldiniz?" diye ben anlamaya çalışıyorum. Aslında elimde listeler var. Bir tanesi, canım benim, çok saftı, naifti, döndü "Vekilim, vallahi benim suçum yok; ben memurum, bana buraya git." dediler, aynen böyle. Ya, sırf onu teşhir etmemek için videoyu yayınlamadım "Yazık, kişilik hakları var, hani bu kadarını da yapmayayım." dedim. Böyle bir seçim yaşadık ya. Buna rağmen Siirt Belediyesini kazandık, buna rağmen yani halk kazandı. Kürt illerinin hepsinde bunu yaptınız; vallahi Diyarbakır'da da yaptınız, Batman'da da, Hakkâri'de de, Şırnak'ta da, Ağrı'da da hepsinde yaptınız bunu ve kazandığımız için kayyum atadınız. Şimdi, vekilleri tutukla, belediyeleri almak için seçim işiyle uğraş, seçmenleri sil; Yozgatlıyı, Kayseriliyi, Edirneliyi getir, Mardin'e seçmen yap, sonra de ki: "Bu ülkede demokrasi var." Ne âlâ demokrasi, böyle bir şey yok, bunu da not edelim.
Diğeri şu arkadaşlar: Bizim üzerimizden tartışmalar yapılıyor. Burada söyleyen Sayın Gök'ün iyi niyetinden hiçbir şüphem yok, hani ben kötü niyetle söylediğini düşünmüyorum. Kendisinin söylediği meseleyi şu anda kamuoyunda HDP tartışılması çok moda oldu, maalesef.
(Uğultular)
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Dinliyorum Meral Hanım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Ama dinlemiyorlar, Başkan dinlemiyorsa ben konuşmam vallahi.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Teklifin sahibiyiz, biz dinliyoruz, buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Siz teklifin sahibisiniz, tamam.
Ama çok yüksek sesle bir tartışma var, hakikaten insanın insicamı bozuluyor, burada çok hayati bir şey konuşuyoruz.
HDP üzerinden bir kurgu var, her akşam televizyonlarda tartışılıyor, onları kimse izlemiyor da ben her akşam on dakika izliyorum ama limitimi zorluyorum, on-on beş dakika A Haber, CNN, falan "Hani bir bakayım ne oluyor?" diye. Ya, Allah için bıkmaz mı insan HDP konuşmaktan, insan bıkmaz mı yani? Bir kendinizi konuşun kardeşim, kendinizi konuşun, deyin ki: "Bizim parti bunu yapar, bizim parti şunu yapar, bu kadar güçlüyüz, bu kadar iyiyiz." Hani halka bir şey anlatın.
HAYATİ YAZICI (Rize) - Reklamın kötüsü olmaz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Ya, reklam mı kaldı? Yani gerçekten olacak iş değil. Şimdi, yeni moda da şu: "HDP hakkında kapatma davası var, seçim kanunu teklifiyle bu 20 kişilik grup, milletvekili seçime giremez, iktidar grubu HDP'yi kapattırıp onların 20 vekille seçime girmesini önlemek için böyle bir düzenleme getirdiler." Görmüşsünüzdür, her yerde çarşaf çarşaf yazılıyor.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Sizin ortaklarınız düşünüyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Vallahi, kim bunu düşünüyorsa avucunu yalar. Vallahi de, billahi de biz 1 kişi de kalsak o seçime girer, yüzde 10'u geçer ve en az 100 milletvekiliyle geliriz. Bu konuda bize güvenin, bu konuda bize güvenin. Bakın, biz öyle boş konuşmayız ama konuşunca gereğini yaparız. Size değil, böyle konuşanlara sesleniyorum, basın mensupları da burada. Şimdi, yok, biz 20 milletvekili istifa ettireceğiz de, başka partiye göndereceğiz de, oradan aday yapacağız da, kapatıldıktan sonra yol bulacağız. Bizim için yol mu yok ya? A'dan Z'ye kadar yol var; en önemlisi halktır, en önemlisi seçmendir; seçmen, inanç, bağlılık ve en önemlisi haklılık olduktan sonra seçimlere girişimizi hiçbir iktidar engelleyemeyecek, bunu söyleyelim. Ha, böyle bir niyet varsa da kendileri bilir. Yani ister Anayasa Mahkemesine talimat verirler, nasıl talimatla davayı açtırdılarsa sonra... Yazık, acıdım neredeyse Yargıtay Başsavcısına, çıkıp dedi ki: "Elimizden geleni yaptık, ne yapalım?" Gerçekten öyle dedi. O da düştü yani istemeden söyledi, televizyonda izleyince bir hukukçu olarak üzüldüm "Elimizden geleni yaptık." dedi. E, talimatla açıldıysa talimatla kapatılabilirdi. Daha önce de çok parti kapatıldı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden döndü; bu da döner, biz de burada oluruz, buharlaşmayacağız, uçmayacağız. Bu nedenle, bu, nafile bir çaba ama tabii, şuna dikkatinizi çekmek istiyorum: Şimdi, bu Seçim Kanunu'ndaki mantık "20 milletvekili seçime giremezsin." diyorsunuz; partilerin ittifaklarını parçalıyorsunuz, artık oyları ortadan kaldırıyorsunuz; diğer yandan "2 tane kongreyi yapmayanlar giremez, bilmem şunu yapamayan giremez." Amaç ne? Yani ilkokul öğrencisi de anlar, en az parti girsin, en azı barajı geçsin, o oylar boşa gitsin, biz en çok oyu nasıl olsa alırız, biz de kazanırız ama evdeki hesap çarşıya uymayacak. Çünkü artık sizin 2002'den beri iktidarınız halka o kadar çok şey öğretti ki. Yemin ederim, gidin Diyarbakır'a 15 yaşındaki çocuğa sorun "Bu seçim kanunuyla ne hedefleniyor?" Size dünyanın siyasal tahlilini yapar.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Yaparlar.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Yapar yani bu konuda bize yapıyorlar.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - 15 yaşında hepsi sosyolog.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Vallahi bize yapıyorlar, sosyolog, siyaset bilimci, yaparlar ama şu önemli: 20 milletvekili en az kaç milyon oyla seçiliyordur ya? Yazık değil mi? Yüz bin oyla siz Cumhurbaşkanı adayı gösteriyorsunuz, 20 milletvekiline oy veren iradeyi yok sayıyorsunuz ve "Seçime giremez." diyorsunuz. Partilere yüzde 7 barajı getiriyorsunuz. Ya, insan hani bir tutarlılık arıyor ama üzülerek söylüyorum, nereden tutsan dökülüyor böyle. Biz önergelerimizde söyleyeceğiz. Bunu bizim için getirdiğinizi tahmin ediyoruz. Milletvekili grubu olabilecek olan kim var? Biz varız. Kim yapabilir?
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Siz kendinize diyorsunuz, Davutoğlu bana diyor, Babacan bana diyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Bilmiyorum, biz damdan düşenleriz, biz bunu çok yaşadık, biz öyle ezbere söylemiyoruz, biz bunu yaşadık, geldik.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Biz de ne kadar çok şey yapmışız.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Maalesef, maalesef çok şey yaptınız.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Bir taş atmışız, kuş sürüsü vurmuşuz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Şimdi, bununla ilgili çoğunlukçu yaklaşım buna hâkim. "Biz çoğunluğuz, Anayasa'ya aykırı, hukuka aykırı, genel ilkelere aykırı bu yasayı geçiririz." gibi bir anlayışınız var, bugüne kadar yaptınız, bunu da geçirirsiniz. Nihayetinde söylediğimiz hiçbir şeyin karşılığı oluşmuyor, bir müzakere zemini bile yok. Yani bugüne kadar müzakere edilmedi bizimle bu ortamda bile iktidar grubundan tek bir kişi "Ya, şu maddede şu virgülü değiştirebiliriz, şu noktanın yerini değiştirebiliriz." gibi...
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Ne biliyorsunuz?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Bize gelinmedi, bize gelinmedi. Yani bir yaklaşma ihtimali bile yok yani şu anda görmüyoruz bunu ama biz bunun için buradayız. Çoğunlukçu değil, çoğulcu bir yaklaşım gerekiyor. Sizin bugün oy çoğunluğunuz olabilir, bugün birçok şeyi engelleyebilirsiniz, biz bugün 56 milletvekiliyiz, gelecek seçimde size en az 100 milletvekili olacağımızın garantisini veriyorum; ister kapatılsın, ister kapatılmasın, bu kadar rahat konuşuyorum. Ha, bir de şöyle bir yorum da var HDP'yle ilgili: "Ya, bu HDP'ye yarıyor." O da nasıl oluyorsa yani zaten ilk vurduğunuz HDP'dir. Yani HDP'ye yarayacak bu iktidar hiçbir şey yapmaz, buna eminim. Yani her şeyden emin olduğum kadar -birçok şeyden- bundan da eminim. Ha, bizim etkilenmememizin tek sebebi arkamızdaki halk gücüdür, inançtır ve haklılıktır. Buna inanmanızı istiyorum.
Son olarak şunu söyleyeceğim, sabrınızı zorlamayacağım. Kesinlikle bu konuda, partilerin girişini engelleme konusunda, özellikle teklif sahiplerine söylüyorum, lütfen, bir daha düşünün. Seçim kurulları ve partilerin seçimlere girmesinin engellenmesi noktasında o genel kongrelere ilişkin, o çok tehlikeli bir şey çünkü pandemi vardı, bazıları kongrelerini yapamadılar, seçimlere girişten size de bir zarar gelmez. Sonuçta demokrasinin A'sıdır bu, isteyen yani şartları oluşturan seçimlere girebilsin. Ayrıca, bizce -zaten teklifimiz de var- 100 bin imzayla isteyen parti seçime girsin, Cumhurbaşkanı adayı olabiliyoruz da niye partimiz seçime giremesin? Bunu da Komisyonun takdirine sunuyorum.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Halk hatta 50 bin imzayla kanun teklifi de versin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Veriyoruz, veriyoruz, merak etmeyin.
Yani burada, gecenin bu saatinde, bu kadar anlatıyoruz, henüz teklif sahiplerinden ve iktidar grubundan esnemeye dair hiçbir şey yok. Her zaman olduğu gibi sıkışık bir zamanda, zorlamayla, kendi istedikleri düzenlemeyi geçirme çabası var. Bunu da antidemokratik bulduğumuzu not ediyorum.
Çok teşekkür ediyorum Başkan.