KOMİSYON KONUŞMASI

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Evet, çok teşekkür ediyorum Değerli Bakanım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de her şeyden önce, bu şiddet olayıyla ilgili kanun teklifimizin hayırlara vesile olmasını ayrıca temenni ediyorum.

Şiddet, sadece kadına şiddet, sağlık çalışanlarına şiddet gibi bu iki başlık altında özetlenmemeli, şiddeti genel anlamda ifade ederek buna yönelik tedbirlerimizin alınması gerektiğini de vurgulamak istiyorum.

Tabii, kadına şiddet, belki geniş geniş konuşuldu, çok fazla değinmeyeceğim zamanın da ilerlemesi açısından. Kesinlikle kabul edilemeyecek bu şiddeti ifade ederek ben biraz sağlık çalışanları ve sağlıkla ilgili... Özellikle, burada, benden önce söz alan milletvekili arkadaşlarımı -doğruluk açısından söylemeyeyim ama- haklı olarak bir siyaset adına kendi görüşlerini ifade etmiş olarak kabul ederek ben de şimdiye kadar sağlıktaki durumu bir özetleyerek devam etmek istiyorum.

Hafızayibeşer nisyan ile maluldür. Hatırlamamız lazım, özellikle doktor arkadaşlarımdan rica ediyorum, 2002 yılı öncesini bir şöyle hatırladığımız zaman, aslında, o kadar çarpık işler, sağlıkta tedavi şekilleri vardı ki bunları kabul etmek de mümkün değildi. Türk insanına, Türk hastasına hiç yakışmayan konumda sağlık hizmeti vermeye çalışıyorduk. Hepiniz hatırlarsınız, SSK hastaneleri vardı, devlet hastaneleri vardı, üniversite hastaneleri vardı, PTT hastanesi vardı yani bir sürü hastanevardı. Kör topal buralarda sağlık hizmeti verildiğini hepimiz biliyoruz. Hatta ben o dönemde, devlet hastanesinde bir genel cerrahi uzmanı olarak çalışırken sınırlı sayıda yatak sayısı, 6 kişilik koğuşlarda odalar, oradaki hasta refakatçilerinin rezilliği, sabaha kadar ayakta durmalar, yine aynı şekilde, özellikle görüş anında hastanın bir yatağın kenarına sıkıştırılmış vaziyette, üzerine en az 10 kişinin gelip ziyaret ettiği, fiziki ortamın tamamen yetersizliğinden, tuvaletlere girilmediği, kadın ve erkek tuvaletlerinin aynı yerde olduğu gibi aklınıza gelebilecek her şeyi tekrar hatırlatmak istiyorum. Çabuk unutuyoruz, unutabiliriz.

Şimdi, o dönemden farklı bir döneme geçildi 2002 yılı sonrasında. Yine, hastaların rehin kaldığı, cerrahların özellikle bıçak parası almadan hastalara müdahale etmediği, SSK hastanelerinden, üniversite hastanelerine, üçüncü basamak dediğimiz hastanelere sevk anında 100 dolarların, 200 dolarların -o zaman euro yoktu, mark vardı- markların havada uçuştuğu; doktorların muayenehanesinde hastadan para almadan, yataklara, hastaneye yatırmadığı dönemleri hepiniz hatırlarsınız. Hatta ben zaman zaman da ifade ediyorum. Emin olun, o dönemde yeşil kart ön plandaydı. Yeşil kartlı hastalar köyden gelmiş. Onları tekrar göndermemek adına 1 yatakta 2 hastayı yatırdığımı çok hatırlarım. Çünkü o hastayı yatırmayıp gönderdiğiniz zaman o garibin gideceği yer yok. Borç para bularak gelmiş, hastaneye yatacağım diye gelmiş ama maalesef yer yok. Bu insanları sokakta bırakmamak adına 1 yatakta 2 hasta yatırdığımı çok hatırlarım.

Ve bıçak parasından muzdarip olan insanları çok hatırlarım. Hani "öküzünü sattıran" diye de ifade edilen... Daha önceki konuşmalarda böyle bir şey geçmişti. Bunlar hep olağan şeylerdi. Allah'a şükürler olsun, şahsım adına, ben o dönemde Kayseri'de en fazla ameliyat yapan cerrahlardan bir tanesiydim. Daha hiç kimseden bir kuruş bıçak parası veyahut da hastadan para alarak hiçbir işlem yapmadım. Şükürler olsun. Bunu alnım açık, yüzüm ak, her zaman, her ortamda da rahatlıkla söyleyebilirim. Cerrah arkadaşlarım bunu çok iyi anlarlar ve hastanın rehin kaldığı dönemleri çok iyi hatırlarlar.

SSK hastaneleri zaten evlere şenlikti. Bir doktorun -şimdi biz "beş dakika" diyoruz, aslında bunu on dakika olarak ben biliyorum- o dönemde bir hastaya ayırdığı süre dört buçuk dakikaydı arkadaşlar, bunu da çok iyi hatırlıyoruz. Tabii, bunlar doğru mu? Değil. Ben, antrparantez şunu ifade edebilirim ki 1 hastaya en az yirmi dakika ayırmamız lazım. Bakın, "en az" diyorum, yirmi dakika en alt sınır olmalı ki hastanın anamnezini alıp doğru teşhis koyma adına bu işi yapmamız lazım geldiğini hatırlatmak istiyorum.

Genel sağlık sigortası diye bir şey yoktu. İnsanlar kesinlikle inim inim inliyordu. O dönemde hiçbir şey yapmasanız bile, sadece genel sağlık sigortasına geçmek bile çok önemli bir başarıdır.

Yine, Sağlıkta Dönüşümle pek çok şey değişti. Hastaneler tek çatı altında birleştirildi, genel sağlık sigortası çıkarıldı. Hele şu "ilaç israfı" denilen olay, onu da başlı başına günlerce anlatsak onun da ne kadar önemli olduğunu ifade etmek gerekir diye düşünüyorum. Çünkü hepimizin evinde, özellikle SSK hastalarının evinde, böyle, torbalar dolusu ilaçlar olurdu. Çünkü ben cerrah olduğum dönemde bana getirirlerdi, "Şunu kimsesizlere, fakirlere verin." diye çuval çuval ilaçlar gelirdi. Bu hep millî servetti. Bizim dönemimizde ne oldu? "Karekod" denilen bir hadiseyle, bir ilacın hangi fabrikada üretildiğini, hangi hastaya yazıldığını, hangi eczaneden verildiğini; hepsini görebiliyoruz. Bunların hepsi bir devrimdir, bir yeniliktir.

O açıdan, tabii, hastanelerin fiziki yapısı bozuktu. Hatırlarsınız, çeşitli kurumlar veyahut da çeşitli dernekler birleşerek hastane yapmak için paralar toplarlardı. Çok sınırlı arsalara belki, doğru dürüst bir proje olmadan hastaneler yapmaya kalkarlardı. Bunların hepsi bir israf, bir sıkıntı ve maddi olarak da bir kayıptı. Bunların hepsine "dur" denildi. Belirli hastaneler için belirli projeler dâhilinde çalışmalar yapıldı.

Recep Akdağ Bakanımdan Allah razı olsun. Ben de o dönemde Kayseri Devlet Hastanesi Başhekimiydim ve 7 ilin de Koordinatör Başhekimiydim. Pek çok olayı birlikte çözdüğümüzü de ifade etmek istiyorum.

O anlamda şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Şu anda da sağlık çalışanlarının problemleri var mı? Var. Bunu kabul etmek lazım. Biz zaten o problemleri tespit edip bunların üzerine gitmek için buradayız, hep beraber, birlikte. Kavganın hiçbirimize yararı yok arkadaşlar. Hepinizin fikirlerine saygılıyım. Pek çok değerli arkadaşımın ifadelerinden, konuşmalarından çok şeyi gerçek anlamda da takdir ettiğimi ve doğruladığımı da söyleyebilirim. Mesela -örnek verdim- beş dakikalık bir randevu sistemi olmaz; hiçbir zaman bunu kabul etmemiz, doktor olarak kabul etmemiz de mümkün değil zaten. Halkı küçümseyerek, halkı kötüleyerek de hiçbir yere varamayız. Bizim, o insanlara en iyi şekilde sağlık hizmetini verebilmek adına ne gerekiyorsa onu yapmamız gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Sağlıktaki şiddete gelince, tabii, bir pandemi dönemi atlattık, bırakın pandemi dönemini, ben 1990 yılında ihtisası almış oldum yani genel cerrahi uzmanı olarak Kayseri Devlet Hastanesine atandım, nöbetlerimin hepsinde bir kavga olurdu arkadaşlar. Hatta bir kavgayı anlatayım size: 3 genç geldi, birisi ağzı burnu -tabiri caizse- hoşaf şekilde, kanama falan devam ediyor, ben de nöbetçiyim, geldi bana: "Doktor, çabuk hastamızı iyi et." gibi ifadeler... Bir öğrendim ki ben, bunlar 3'ü birden kafa çekerken 2'si bir oluyor, bu 3'üncüye iyi bir dayak atıyor, sonra da alıyorlar hastaneye getiriyorlar. Ben bunu öğrenince de iyi bir fırça çektim bunlara ama fırça çeker çekmez, birisi oradaki sedyeyi kaldırdı, yere çarptı, tabii, ben polisi hemen çağırdım falan, onları şey yaptım. Yani şunu ifade etmek istiyorum: Şiddet her zaman var. Bizim bu şiddeti el birliğiyle çözmemiz lazım; kadına şiddeti de böyle, yine, çocuğa şiddeti de böyle, hayvana şiddeti de böyle. Şiddetin hiçbirini kabul etmemiz mümkün değil arkadaşlar. Biz birlik beraberlik içerisinde... Ben sizin ifade etmiş olduğunuz doğru şeyleri elimin tersiyle itersem doğru bir hareket yapmış olmam. O açıdan, bizim bunu önlememiz açısından, bu sıkıntıları ortadan kaldırmamız açısından güzellikleri birlikte tartışacağız, tartışalım, uzun uzun tartışalım. Allah razı olsun, bakın, zaman zaman bazı komisyonlarda konuşma süreleri vardır. Sayın Bakanıma, Başkanımıza teşekkür ediyorum, Başkanımıza, hiçbir konuşmayı, hiçbirimizin sözünü kesmeden herkes gönlünce kafasındakileri, ifade etmek istediği her şeyi ifade etti; o açıdan da kendisine teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, o dönemde mesela, biz "Doktor sayımız az." diye ifade ederken pek çok kişinin "Türkiye'de doktor ihtiyacı yok." dediğini de ben hatırlıyorum. Doktor sayısı o zaman belli sayıda, çok az bir sayı olduğunu ifade edilirken doktor sayısının çok olduğu da ifade edildi.

Aile hekimliği... Aile hekimliği müessesesi kolayına kurulmadı. Yine, o dönemde, İngiltere'de aile hekimliğini inceleyen 6 başhekimi orada Sayın Bakanımız görevlendirmişti, ben de gittim, ben de orada gördüm. Oradaki aile hekimliği sisteminin çökmüş olduğunu, daha doğrusu, aile hekimliği sistemi çökmemiş, tam tersi, hastaneler çökmüş, hepsinin zarar eden bir kurum hâlinde olduğunu ifade ettiler ama aile hekimliği sistemi bazı hastanelerden... Orada da el altından, bir yerde "rüşvet" demek belki yanlış olacak ama belirli...

BURHANETTİN BULUT (Adana) - Müdahale etmek istemiyorum ama eski...

İSMAİL TAMER (Kayseri) - O dönemi anlatıyorum ben, eski dönemi, oradaki şeyleri anlatıyorum yani geçmiş dönemden, nereden nereye geldiğimizi anlatmak istiyorum. Onun için, onlardan bahsediyorum, yoksa hayat hikâyemden falan bahsetmiyorum. Kimse yanlış anlamasın.

BURHANETTİN BULUT (Adana) - Şöyle: Müdahale etmeyelim de İngiltere de iyi bir örnek değil ya, oradan aile hekimliğini aldınız da.

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Yok, işte, ama bakın, şöyle: Almadık, biz orada inceledik, sadece onu almış değiliz. Şimdi, aile hekimliği üzerinde de çok çalışmalar yapılarak belli yere geldi, eksik olanlar oldu. Bir ara nöbet kondu, hepsi itiraz etti. Ya, bunların düzenlenmesi gerekiyorsa hep beraber, el birliğiyle yapalım Burhanettin Bey yani ben bunu savunmak adına söylemiyorum, tespit adına.

BURHANETTİN BULUT (Adana) - Ben müdahale etmek istemiyorum.

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Yok yok, tespit adına bunu söylüyorum çünkü evet, bir sistemi koyarsınız, sistemin eksikliklerini görerek siz farklı şekilde şey yapabilirsiniz.

Bakın, hastaneler birleştiğinde, Sayın Bakanım da hep ifade eder "Berlin duvarlarını yıktık." diye, evet, o Berlin duvarlarının ilk başlangıcını biz Kayseri'de 2 hastane arasında... Devlet hastanesiyle, SSK hastanesinin duvarları yan yanaydı, arada -bak, sizi temin ederim- 1,5 metre duvar ve 1,5 metre de tel örgü vardı. Ya, kimi kimden koruyoruz? Aslında bu, zihniyeti ifade ediyor. Ben orayı yıktığım da halka mikrofon tuttular; bakın, bir taksi şoförü, o zaman hiç unutmuyorum "Ya, işte, devlet hastanesi ile SSK hastanesinin arasındaki duvar yıkıldı, ne düşünüyorsun?" diye sordular, o kadar tarihî bir cevap verdi ki adam, şunu dedi: "Ya, duvarlarının yıkılması benim için bir şey ifade etmez, ben ne zaman istediğim hastaneye gidip muayene olursam işte, duvarlar o zaman yıkılır." Evet, biz onu gerçekleştirdik arkadaşlar. Onun için, şunu ifade ediyorum: Bizim, burada sağlık çalışanlarına karşı şiddet var, bu şiddeti en aza nasıl indirebiliriz, yok edebiliriz bunu birlikte, beraber hareket ederek götürmemiz lazım. Bir tane tuğladan duvar olmaz, pek çok tuğladan duvar olur, eğer biz duvar örmek istiyorsak sizin önemli olan fikirlerinizi de almamız gerektiğini ifade ediyorum ve bu şekilde buna bir çözüm getirmemiz gerektiğini de ifade etmek istiyorum.

Tabii, Mesleki Sorumluluk Kuruluyla ilgili pek çok arkadaşımız konuştu. Tabii, aslında, özellikle Murat Bey olsaydı, ben ona şunun için sormuştum: "Bir profesör, doçent" diye ifade etti, 7 kişiden kuruluyor. Yani arkadaşlar, hepimiz insan gücüyle çalışıyoruz; profesör de yıllarını vermiş, akademik kariyer yapmış, doçent de aynı şekilde, ben burada, şahsım adına şunu önermek istiyorum Değerli Başkanım: Şimdi -atıyorum- oradaki, kuruldaki profesöre ve doçente saygım sonsuz, hiçbir şey demek istemiyorum ancak mesela, ben cerrah olarak eğer ben bir hata yapmışsam bunu, oradaki profesör arkadaşımızın benim cerrahi olarak hata yapıp yapmadığımı net değerlendiremeyeceği kanısındayım yani bir ortopedistin kalkıp cerrahi alanda fikir yürütmesi bence doğru olmayabilir. Bu, şöyle bir şeyle değiştirilebilir: "O hata yapan kişinin, uzman veyahut da bir profesör tarafından değerlendirilmesi..." diye bir madde belki konulabilir.

BURHANETTİN BULUT (Adana) - İlave edelim onu.

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Edelim, bak, ben bunu öneriyorum. Biz bu önerileri göndereceğiz zaten.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Bizim o konuda bir önergemiz var efendim.

BURHANETTİN BULUT (Adana) - Maddenin içine ekleyelim alt komisyon olarak.

LÜTFİYE SELVA ÇAM (Ankara) - Sayın Başkanım, işin niteliğine göre komisyona...

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Önergemiz var bu konuda.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - İsmail Bey'in konferansına döndü Sayın Başkanım.

LÜTFİYE SELVA ÇAM (Ankara) - Evet, biraz öyle oldu.

Sayın Başkan...

BAŞKAN RECEP AKDAĞ - Buyurun.

LÜTFİYE SELVA ÇAM (Ankara) - İşin niteliğine göre ilgili farklı bir şeyi çağırabiliyorlar. Mesela "ortopedist" dediniz veya "anestezi uzmanı" dedi bir başka arkadaşımız...

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Ha, bu çağırılabiliyorsa tamam.

LÜTFİYE SELVA ÇAM (Ankara) - Tabii, tabii. Yani orada kısıtlayıcı bir şey yok.

ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) - Bu, zaten Yüksek Sağlık Şurasıyla aynı, Yüksek Sağlık Şurasından farkı yok ki bunun, sadece rücu var.

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Evet, değerli arkadaşlar, bitiriyorum. Konferansım değil...

BAŞKAN RECEP AKDAĞ - Arkadaşlarımıza pek müdahale etmedim, İsmail Bey, bitirir misin lütfen.

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Peki efendim.

Değerli arkadaşlar, ben şunu ifade etmek istiyorum: Burada hepinizin fikrine saygılı olduğumu bir kez daha söylemek istiyorum ama bizim Türkiye Cumhuriyeti Bayrağı altında yaşadığımız önemli hassasiyetlerimiz vardır. Bu hassasiyetlerimize de herkesin uymasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.