| Komisyon Adı | : | MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU |
| Konu | : | Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4212) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 03 .03.2022 |
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Evet, şimdi, tümü üzerine görüşlerimizi beyan ederken muhterem hazırun, tabii ki bir inanç grubu olarak mevcut inancı temsil eden arkadaşlarımızın kendi inanç topluluğunun eğitimi, eğitim faaliyetinin yürütülmesi, bu eğitim faaliyetinin kurumsal, müfredat ve eğitimi verecek bireylerin kalitesi anlamında böyle bir haklarının olduğunu ve bu hakkın tartışılamayacağını ifade ettik fakat şöyle denilmeye başlandı: "Hepimiz bu konuda mutabıkız, hepimiz aynı yolun yolcusuyuz, bu konuda farklı fikirler yok." özellikle, sanıyorum, Cemal Vekil söyledi. Hayır, hepimiz aynı yolun yolcusu değiliz, bu konuda farklı düşünüyoruz. Neden farklı düşündüğümüzü de ifade etmemize rağmen anlaşılmamışsa eğer bu da ayıp ve yazık. Neden farklı düşünüyoruz? Bakın, bir yandan hakları çoğaltılmaya çalışılan, haklarına yeni haklar eklenen, bir yandan ayrıcalığı çoğaltılan, yeni ayrıcalıklar verilen bir inanç topluluğu, bir yandan da varlığı kabul edilmeyen, hakları tanınmayan, inanç yeri tanınmayan Alevi topluluğu var yani cemevi tanınmıyor, Alevi inancı tanınmıyor; böyle bir paradoks söz konusu. Şimdi, hâl böyle olunca, aynı yolun yolcusu olamayız. Biz, doğrudur, tekrar söylüyorum: İnanç grubunun kendi taleplerine, istemlerine saygı duyuyoruz ve inanç grubunun böyle bir hakkı vardır fakat eşit yurttaş olma talebiyle burada olan ve bu eşit yurttaşlık talebini vekil sıfatıyla, Hükûmeti temsil sıfatıyla, Diyanet İşleri Başkanlığını temsil sıfatıyla bulunan kurum yetkililerine sunan bizim bu talebimiz dikkate alınmıyor ve "Ya, efendim, hepimiz aynıyız." deyip başımız okşanırsa işte bu hoş değil, bu hoş değil.
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) - Hocam, siz dediniz ya "Can ve kan gibiyiz."
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Lütfen, ben tamamlayayım, tamamlayayım.
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) - Ayrı görmüyoruz yani.
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Hocam, tamamlayayım lütfen.
Teşekkür ederim.
Bu anlamda, Diyanet İşleri Başkanlığının ilgili inanç grubunun -tekrar ediyorum- kurum, mekân ve kadro sorunu varsa ve bunu gidermeye çalışıyorsa bu anlaşılabilir bir şeydir fakat böylesi bir momentte, böylesi bir konjonktürde, kutuplaşmanın ayyuka çıktığı, insanların karşı karşıya getirildiği, her nefesinde neredeyse Alevi Bektaşilerin tahkir edildiği, ötekileştirildiği... Örneğin belediye meclisi toplantılarında, örneğin televizyonda, örneğin kamuya açık alanlarda bilir bilmez -affedersiniz, çok özür diliyorum muhterem hazırundan- cahil cahil tabirlerin kullanıldığı bir şeyde rencide oluyoruz, eziliyoruz, ötekileştiriliyoruz. Ve bunu gidermesi gereken ilgili Hükûmettir, bunu gidermesi gereken, Alevi inancını tanıması... Bakın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin iki kararı var; biri zorunlu din derslerine dair, biri cemevlerine dair. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları Demirtaş ve Kavala kararlarında olduğu gibi tanınmıyor, gereği yapılmıyor. Efendim, denmiş ki: "Bu zorunlu din dersinde Aleviliği de dâhil edin." Ben inceledim, ben eğitimciyim, 7 sayfalık böyle toplama bir şey konulmuş.
Şimdi, değerli arkadaşlar, hâl böyleyken biz burada asla... Veysel baba diyor ki: "Tevrat'a bak, İncil'e bak / Dört kitabın dördü de hak / Hakir görüp ırk ayırmak / İnsanlıkta yüz karası." Biz ne inanç ayırırız ne kitap ayırırız ne din ayırırız; hepsine hürmetimiz, hepsine niyazımız var lakin bizi yok sayanı, bizim inancımızı reddedeni de biz kabul etmeyiz. İnancımızı söylediğimiz zaman böyle güzel bir iki cümle söyleyip bizi teskin etmeye çalışmak, biraz önce söylediğim gibi, efendi-köle ilişkisidir; bu olmaz arkadaşlar.
Sayın Vekilim, cemevlerine dair bir önerge getireceksiniz; siz getireceksiniz bunu, siz getirdiğiniz zaman daha anlamlı olacak. Efendim, zorunlu... Biraz önce, bakın, ana sınıfına din derslerinin önerilmesi, 21'inci Millî Eğitim Şûrası'nda ana sınıfına din dersi tavsiyesi kabul edilebilir bir şey değildir. Bakınız, neden? Şimdi, ebeveyn olarak kendi çocuğunuza öğretebilirsiniz, hiç kimse bunu sorgulayamaz ama tüm çocukları aynı inançtan, aynı içtihattan kabul edip Millî Eğitimin tavsiye kararını okullarda uygulamaya çalışmak bir insan hakları ihlalidir, çocuğa karşı işlenen bir suçtur, Dünya Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 17, 29 ve 30'uncu maddelerine karşı da işlenmiş bir suçtur.
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) - Suçu Avrupa işliyor o zaman. Şu anda Almanya'da bu uygulanıyor.
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Bu hâlde, tekrarlıyorum, tekrarlıyorum: Şimdi, biraz önce beytülhikmeden söz edildi, büyük İslam felsefecisi -buradan saygı ve sevgiyle selamlıyorum- Ahmet Arslan Hocamla geçen İzmir'e gittiğimde niyazlaştık, sohbet ettik. Diyor ki...
BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Sayın Bülbül, yalnız maddelere geçtik yani tekrar...
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Söylüyorum, maddelere dair söylüyorum.
BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Bakın, saat dört oldu ya.
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - İzninizle, tamamlıyorum, bir tahammül edin Başkan.
BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Tamamlayın ama bakın, on dakikadır yani aynı şekilde...Lütfen, yani...
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Maddeyle ne alakası var bunların?
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Maddeyle alakası var, her şeyle alakası var.
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Ne alakası var?
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Yapmayın böyle.
Ahmet Hocam diyor ki: "Bakın, İbni Rüşd'den bu yana İslam düşünürü, İslam filozofu çıkmıyor." Yazık, günah, ayıp. Biraz önce sevgili Abdüllatif Şener de söyledi, bunun sebebi nedir? Bu tür şeyleri sorgulamak, hakikat bağlamında bir düzlem oluşturmak, eşitliği, adaleti sağlamak varken bir iki tane cümle fazla söylemişiz, Sayın Başkan oradan bizi azarlıyor. Olmadı Başkan, adil değilsiniz.
BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Bunu yapmayın ya, provoke ediyorsunuz, bakın, Sayın Bülbül.
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Başkan, adil bir tutumunuz yok, ayıp ya!
BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Lütfen madde üzerine... Maddelerine geçti. Siz yirmi dakikaya yakın genelinde konuştunuz.
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Maddeler üzerine konuşuyorum.
BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Aynen bunları söylediniz, şimdi tekrara bağladık.
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Aynen söyledim çünkü anlaşılmıyor, çünkü yok sayılıyor.
BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Bakın, saat dört oldu. Ya, herkesin burada bir sürü toplantısı var.
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Saat dört olsun, beş olsun, isterse altı olsun, ne olur?
BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Ama olmaz ki. Saatlerdir konuşuluyor, bakın, kimsenin sesi kısılmıyor, ya bir de böyle yapmayın.
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Kısıyorsunuz. Olur mu "Kimsenin sesi kısılmıyor?"
BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Kısmıyoruz efendim, konuşuyorsunuz kaç dakikadır, kıstık mı?
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Konuşacağız tabii.
BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Ama diyoruz ki maddeyle ilgili konuşun.
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Yüzyıllardır konuşuyorsunuz, yüzyıllardır, yüzyıllardır; on dakika konuşmamıza tahammül edemiyorsunuz.