| Komisyon Adı | : | MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU |
| Konu | : | Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4212) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 03 .03.2022 |
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Ben kısa cevap vereceğim. Eğer uygun görürseniz sonunda derli toplu da cevap veririm ama birebir olsun diye.
BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Tekrar olmaması için bazı açıklamaları getirirseniz...
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Ruştu Bey'e teşekkür ederim, ben hakikaten, kendisinin hukukçuluğunu da diyaloğunu da beğeniyorum; diyaloğa çok açık, açık fikirli bir insan.
"Diyanet Akademisine karşı değilim." sözünü altını çizerek söyledi, ona da ayrıca teşekkür ediyorum teklif sahibi olarak. "Sanki kurulmuyor da kuruluyor gibi yapılıyor." değil, çok ciddi anlamda değişiklikler var. Evet, mevcut sistem bir çatı, bir şemsiye altında toplanıyor ama kursiyerlerin alımı, stajyerlerin alımı, hocaların durumu, eğitimin kalitesinin yükseltilmesi filan gibi hususlarda ciddi yenilikler getiriyor.
Bu arada, ben az önce notumu almıştım da çok fazla uzamasın diye kısa kestim, şuna da bir cevap vereyim: "Din hizmetleri şu ana kadar yetersizdi de biz bu düzenlemeyi yapıyoruz, artık bundan sonra yeterli hâle gelecek." şeklindeki bir ifadeyi kabul etmek mümkün değil. Siz sarf etmediniz, tabii, yani garipseyerek bakmayın, sizin sözünüz değil. Böyle bir şey yok. Dünyada değişmeyen bir şey vardır, o da değişimin kendisidir. 1924'te kurulmuş bir kurumun hiç değişiklik yapılmadan varlığını sürdürmesini istemek kadar garip bir durum olamaz. Her kurumumuz gelişiyor, Meclisimiz gelişiyor, bizler gelişiyoruz; biz babalarımız gibi değiliz, dedelerimiz gibi değiliz, daha ileri gittik, daha ileride birtakım şeyler yapıyoruz. Dolayısıyla Diyanet de elbette değişecek, Diyanette görev yapan personelin de niteliği elbette artırılacak, günün şartlarına göre kendilerini hem kurum olarak hem personel olarak yenileyecekler.
Şimdi, ben size şunu söyleyeyim, bir iki not aldım: "Sözleşmeli memurdan hoşlanıyorsunuz. Memur değil de sözleşmeli atamak istiyorsunuz." Bu, günün şartlarının bizi zorladığı bir gereklilik. Siz "Ben bir Kürt olarak, Kürtler..." filan dediniz -az sonra ona cevap vereceğim- biz öyle bir ayrım yapmıyoruz. Bu sınırlar içerisinde bulunan herkesi bu ülkenin vatandaşları ve eşit haklara sahip insanları olarak görüyoruz, öyle değerlendiriyoruz. Doğudaki insanın hürmeti batıdaki insandan ayrı değil, kuzeydeki insanın hürmeti güneydeki insandan ayrı değil; biz her bakımından etle tırnak gibi kaynaşmış bir bütünlük arz ediyoruz.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul) - "Şafii" dedi "Kürt" demedi.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Geleceğim İslam Bey ona.
Size şunu söyleyeceğim sözleşmelinin gerekliliğiyle alakalı: Geçenki toplantıda biz bu konuyu tekrar ele almıştık. Doğuda görev yapan, güneydoğuda göre yapan öğretmenlerimizin, sağlık personelimizin, Diyanet İşleri mensuplarının oranını bilmiyorum ben. Görev süresi ortalaması dokuz ay. Bir öğretmen atıyorsunuz, bir öğrenciyi alıyor, dokuz ayda o öğrenciyi tanıyamaz, aileyi tanıyamaz, yöreyi tanıyamaz, ili, ilçeyi tanıyamaz. Biz sözleşmeliyi getirerek dedik ki: Zaten iki yıl stajyerlik süresi vardır memuriyette, bir yıl da ilave edelim üç yıl sözleşmelilik olsun, artı bir yıl da kendi isteğiyle burada görev yapsın; hiç olmazsa -ilkokul için söylüyoruz- 1'inci sınıftan aldığı öğrenciyi 4'üncü sınıftan bu öğretmen mezun etsin. Doğu ile batı kaynaşsın, herkes doğuya gidince batıya gelmek, Orta Anadolu'ya gelmek için bizim kapımızı aşındırmasın, ben bıktım usandım bu tayin taleplerinden, siz de öylesinizdir. "Beni Diyarbakır'dan Ankara'ya getir.", efendim "Şırnak'tan bilmem nereye getir." talepleriyle... Sözleşmelilik bu ihtiyaca cevap vermek üzere ihdas edildi ve burada görev yapan arkadaşlarımız işin başında görev yaptıkları için, çoluk çocuk küçük, çoğu belki bekâr, ileride büyük sorunlar çıkacak "Benim çocuğum liseye gidecek, koleje gidecek, üniversiteye gidecek, benim filanca ilde olmam lazım." dediğinde biz onu doğu hizmetine icbar etmeyelim, yükümlülüğe tabi tutmayalım. Gitsin baştan itibaren, şu anda, varsa çocukları küçükken, yoksa, henüz bekârken burada güzelce hizmet etsin, ondan sonra gelsin diye getirildi. Bu sözleşmelilik böyle bir gerekten, böyle bir ihtiyaçtan ortaya çıkmış bir durum, fiili bir durum ve bu değişimin gereği olarak bizim bulduğumuz bir çözüm. Çok daha güzel çözüm önerileri vardır, bulunacaktır, yapılacaktır; biz her türlü teklife de açığız, böyle çözümler geldiğinde de bunların uygulanması noktasında katiyen bir taassup içinde değiliz.
Diyanet İşlerine de bu sözleşmeliliği getiriş sebebimiz, insanları göreve başlatıyorsunuz, memur yapıyorsunuz, sonra anlıyorsunuz ki -ben müftülük yapmış bir insanım- imam mihraba geçirilecek imam değil, ilahiyat mezunu, yeterlilikleri tamam, sınavlara girmiş başarmış ama mihrabın hakkını veremiyor, minberin hakkını veremiyor, vaaz kürsüsünün hakkını veremiyor. Biz ara formül üretiyoruz, diyoruz ki: Arkadaş, her ne kadar sen imam-hatip kadrosunda isen de gel biz seni, şoförlüğün var şoför kadrosunda istihdam edelim, gel biz seni VHKİ uzmanı yapalım, bilgisayarcı yapalım filan.
SERKAN TOPAL (Hatay) - Demek ki ilahiyat fakülteleri bugüne kadar işini yapamadı o zaman, sıkıntı mı var? Yani o zaman öyle bir durum var.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Hayır, o noktada görüşünüz yanlış.
Ben şunu söyleyeyim: Şu anda bunu yapmakla da bu sözleşmeliyi yapmakla da böyle birtakım sıkıntılı, sakıncalı durumların önüne geçmiş olacağız diye düşünüyorum. Şüphesiz bunlar benim kendi öz düşüncelerimdir, bunlar beni bağlar, siz buna karşı çıkabilirsiniz, kabul edebilirsiniz, makul bulabilirsiniz, gayrimakul bulabilirsiniz; ayrı.
Şimdi, özlük haklarının iyileştirilmesi meselesi önemli bir mesele, bu konuda ben epeyce tartışmalara katıldım ve bunların iyileştirilmesi yönünde katıldım. Diyanet Akademisindeki görevliler şu anda hâlen görevlerine devam ediyorlar, onların -belli bir oranda- maaşları, ek göstergeleri belli. Bununla 2023'e kadar gidilecek, bu arada kadrolar yenilenecek, yeni alımlar olacak, yeni öğretim görevlileri gelecek filan derken, bütün bu hazırlıkların yapılabilmesi için bizim yılbaşına kadar biraz zamana ihtiyacımız var. Ha, buradaki hocalara verdiğimiz özlük haklarını, ben şahsi olarak söylüyorum, yetersiz buluyorum yani ilçe müftüsünü, il müftüsünü yetiştiren hocaların ilçe müftülerine yakın bir maaş alıyor olmaları hatta oraya ulaşamıyor olmaları beni de üzüyor. Biraz daha durumlarının iyileştirilmesi gerektiğine inanıyorum ama zaman her şeyin ilacıdır, burada da biz zamanın bu sorunu çözeceğine inanıyoruz.
Şuna geleyim: Ben Şafii değilim, Eşarî de değilim; Mâtürîdî'yim, Hanefi'yim. Fakat Eşarîliği de bilirim, Şafiiliği de bilirim. Bir Şafii imamın arkasında namaz kılmaktan asla gocunmam, sizin de hacca nasip olup gittiğinizde Hanbeli bir imamın arkasında namaz kılacağınız gibi. Orada namaz kıldığınızda göreceksiniz ki aslında mezhepler arasında çok da öyle aman aman bir ayrılık yoktur. Biz Şafii mezhebini de, Hanbeli ve Maliki mezheplerini de öğretiyoruz. Zaten coğrafyamız bu zenginliği haiz bir coğrafya. "Biz, Türkiye Cumhuriyeti devletini hudayinabit bir devlet olarak kurmadık." felsefesine girmiş olduk.
İki cümleyle bitireyim: Biz, Orta Asya'da da İslamiyet'ten önce de bütün uluslarla beraber... Bilge Kağan'ın yazıtlarına baktığınızda söylediği şey şudur: "Açları doyurdum, çıplakları giydirdim, yedi budunu -veya 'dokuz budunu' der, 'yetmiş iki buçuk millet' diyelim, güncelleyelim günümüz Türkçesiyle- huzur ve barış içinde yaşattım." Müslüman olduktan sonra Selçuklu da böyleydi, Müslüman olduktan sonra Osmanlı da böyleydi, Türkiye Cumhuriyeti devleti de böyledir. Balkanlardaki Bektaşileri, Konya'daki Mevlevilerden ayırt etmeyen, Sarı Saltuk ile Yunus Emre arasında fark görmeyen, Kürt ile Türk arasında ayrım gözetmeyen bir geleneği ve kültürü tevarüs eden milletiz. Bu noktada sizin, Diyanetin kuşatıcılığından, kapsayıcılığından, barışçıl yaklaşımından, uzlaştırıcılığından zerre kadar kuşku duymamanızı tavsiye ederim. O sorunları biz tereyağından kıl çeker gibi çözüyoruz. Şu ana kadar problem zaten hiç olmadı, bak, hiç olmadı.