KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Ama soru değil, hayır, hayır.

Şimdi, sunumdan kasıt, anladığım kadarıyla niye böyle bir düzenleme yapıldığına ilişkin gerekçelerin sağlıklı ortaya konulmasıdır. Bu Sayıştayla ilgili maddede özellikle zaten gerekçe açık değil, teklifin arkasındaki gerekçe açık değil. Sizin yaptığınız şey de oradaki gerekçeyi okumak oldu. Ama bunu lütfen biraz daha açar mısınız yani buradaki sıkıntı nedir? Burada bir Anayasa Mahkemesi kararı...

BAŞKAN - Sayın Usta, madde üzerine geldiğimizde zaten görüşeceğiz bunları.

ERHAN USTA (Samsun) - Ama olsun, şimdi sunumu... Madde madde herkes yapacak mı?

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Tabii, madde madde...

BAŞKAN - Efendim, bakın, Komisyonun bir işleyiş biçimi var. Sayın Etyemez sunumunu yaptı, zaten madde üzerine geldiğinde bunları tartışacağız.

Değerli arkadaşlar, şimdi...

ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkanım, bir saniye... Komisyonun işleyiş biçimi var derken biz de bu Komisyonun işleyiş biçimini biliyoruz. Eğer bu açıklamayı yapıyorsa açıklamanın bir muradı olması lazım. Açıklamadan murat nedir? Bizim bir şey anlamamız. Yani, maddeye geçince...

BAŞKAN - Şimdi, Sayın Usta, bakın, eğer bu şekilde devam edecek olursak, her birimiz birbirimizin açıklamalarının hangi murada, hangi vuslata hizmet edip etmediği noktasında tartışmalara girersek bu işin içinden çıkamayız.

ERHAN USTA (Samsun) - Hayır efendim, ben...

BAŞKAN - Müsaade ederseniz, zaten maddesi geldiğinde Sayın Etyemez de Sayın Bakan da ilgili kurum bürokratı arkadaşlar da bu konuda açıklamaları yaparlar. Komisyon üyelerimizden, milletvekillerimizden görüş bildirmek isteyenler bildirirler. Ancak, Sayın Etyemez sunumunu yapmıştır. Yani, bir bakan da sunum yaptığında bu sunum yeterlidir, yetersizdir, daha etraflıca olmalıdır, olmamalıdır gibi bir tartışmayı yapmaya başlarsak bu işin içerisinden çıkmamız mümkün değil.

Ben Sayın Etyemez'e teşekkür ediyorum.

ERHAN USTA (Samsun) - Neyse, maddeye gelince konuşuruz.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, şimdi, teklif üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

İlk söz, Sayın Usta, buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.

Şimdi, en son kaldığımız yerden ben yine devam edeyim. Burada elbette bazı konuları tartışacağız. Şimdi, usul olsun diye, iş olsun diye açıklama yapılmaz. Açıklama yapıyorsak bir konuyla ilgili hakikaten bu ihtiyacın nereden doğduğu, nasıl bir hukuki süreçten geçtiği, bir iptal mi olduğu, bu iptal sonucunda, işte, eskiden yapılan uygulama ile yeni ortaya çıkan uygulamanın ne olduğu hususlarının açıklıkla burada anlatılması lazım. Yoksa sadece bir yasağı savuşturmak için burada birtakım şeyler söylenilir. Bunlar karşısında elbette biz eleştirilerimizi söyleyeceğiz. Hiçbir şekilde ben kanun teklifi sahibinin, Sayın Etyemez'in yaptığı açıklamaların, maddelere ilişkin yaptığı açıklamaların yeterli olmadığını düşünüyorum. Şimdi, bu yeterli olmayınca geneliyle ilgili konuşacağız, ben birçok konuda... Zaten biz dün gece yarısına kadar aşağıda, Genel Kuruldaydık, buna çalışma imkânı olmadı, arkadaşlar dile getirdi. Yasama kalitesi açısından ciddi sorun var. Türkiye'nin zaten son on beş yirmi yılının en büyük sorunudur bana göre bu kalitesiz kanun yapmak. Hızlı yapacağız, şöyle yapacağız, böyle yapacağız diye aynı konuyla ilgili yirmi defa kanun çıktığını ben biliyorum. Yani bu hem Parlamentoyu meşgul ediyor hem uygulama esnasında nizalara sebep oluyor, vatandaş ile milleti birbirleriyle, kamu idarelerini birbirleriyle karşı karşı karşıya getiriyor, kalitesiz yasa yapıyoruz. "Bu kalitesiz yasa yapmaya da burada Komisyon olarak devam edelim." diye bir anlayış var, bunun kabul edilmesi mümkün değil. Yani o yüzden, hakikaten, kanun kalitesi önemli. Burada, milletvekillerinin bunlara çalışması için bir imkânının, bir zamanın olması lazım, böyle bir zaman olmadan bu iş olmaz. Yani şimdi, biz Parlamentoya geldik -ben uzmanlıktan gelen bir insanım- yani hiçbir şekilde, zaten, burada "Milletvekilleri çalışsın." anlayışı yok. Yani eskiden böyleydi, yenisi de böyle. Yeni bir bina var önümüzde, Allah aşkına, o binada bir milletvekilinin eline bir konuyu alıp çalışmasına imkân sağlayacak fizikî anlamda ne bir ortam var ne personel açısından bir ortam var yani hiç kimse bir şey istemiyor. Ben şimdi Kalkınma Bakanlığından bir uzmanı danışman olarak yanıma getirmek istiyorum, nereye oturtacaksınız o odalarda? Yani böyle bir şey olabilir mi? Adamı müstakil bir odadan alacaksınız, zaten vereceğiniz para üç aşağı beş yukarı aynı, ondan sonra getireceksiniz, orada yarım metrekarelik bir yerde bu adam uzmanlık yapsın isteyeceksiniz. Dolayısıyla, ben şunu söylemeye çalışıyorum: Hiç kimse milletvekilinin çalışmasını istemiyor bu Parlamentoda. Yani dolayısıyla... Ha, zaten iktidar milletvekillerinin çok fazla çalıştığı yok çünkü onlar adına kurumlar çalışıyor. Hep böyledir yani sizi suçlamak için söylemiyorum.

BAŞKAN - 1986, 1987'den önce bu odalar da yoktu.

ERHAN USTA (Samsun) - Çok şükür, çok şükür.

BAŞKAN - Yani bunlar da yoktu ama bana hep kifayet etmiştir yani dokuz yıldır buradayım hiç eksik... Yani fazlasıyla kifayet etti, tabii, bu...

ERHAN USTA (Samsun) - Tabii yani siz demek ki çok teslimiyet sahibisiniz, çok mütevazısınız, belki de hiç...

BAŞKAN - Bu bir bakış açısıdır ama ben mesela, hakikaten bunu kişisel olarak söylüyorum, her zaman devlete, Meclise şükran borcum olmuştur, hakikaten bu çalışma ofisi, arkadaşların oturacakları yerler... Teşekkür ediyorum.

ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, lütfen sözümü kesmeyin.

BAŞKAN - Ama tabii, bürokratlarımızın şöyle bir şeyi var: Yani tabii ki, bizde en büyük israf kalemlerinden bir tanesi tabii kamu kurumlarındaki o geniş, büyük odalardan, oralardan buraya gelince sıkıntı oluyor.

ERHAN USTA (Samsun) - Tabii, doğru söylüyorsunuz yani 1.100 odalı saraydan hiç olmazsa bir kısmı burada...

Bakın, ben bir şeyi söylemeye çalışıyorum "Benim odam büyütülsün" filan demiyorum Sayın Başkan. Şimdi kişiselleştiriyorsunuz. O zaman ben size şunu söylerim: Size yettiyse siz hiç çalışmadınız demek ki. Yani size birileri bir şey getirdi... Ben burada yasama yapmak için milletvekilinin çalışmasından bahsediyorum, milletvekilinin danışmanlarının çalıştırılmasından bahsediyorum. Siz oraya hangi nitelikli danışmanı koyabilirsiniz? Siz oraya ancak organizasyon yapacak birisini koyarsınız, ancak ayakçılık yapacak birisini koyarsınız, gelen misafiri alalım, yemeğe götürelim... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Çalışanlara hakaret oluyor! Lütfen...

ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, hakaret filan yok burada.

HAMZA DAĞ (İzmir) - Nasıl yok ya! Hakaret ediyorsunuz ya resmen!

BAŞKAN - Lütfen, lütfen...

ERHAN USTA (Samsun) - Kardeşim, hiç kimseye hakaret ettiğim yok.

HAMZA DAĞ (İzmir) - Milletvekillerine hakaret ettin, bize hakaret ettin, danışmanlara hakaret ettin.

ERHAN USTA (Samsun) - Ben sizin de hakkınızı savunmaya çalışıyorum ama siz bunu anlamıyorsunuz.

HAMZA DAĞ (İzmir) - Gerek yok kardeşim, ben kendi hakkımı savunurum, sana ihtiyacım yok ya. Ben kendim milletvekili olmuşum, sana ihtiyacım var? Allah Allah!

ERHAN USTA (Samsun) - Böyle bir ihtiyacı hissetmiyorsunuz, o zaman...

HAMZA DAĞ (İzmir) - İhtiyacım yok, gerek yok.

ERHAN USTA (Samsun) - Bunu böyle mi götüreceğiz kardeşim?

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ya, konuşmacının konuşması kendini bağlar, böyle bir şey olur mu ya?

BAŞKAN - Yok, yok... Bakın Sayın Erdoğdu, lütfen, konuşmasının kendisini bağlaması değil, eğer hakaretlerle bu işi sürdürecek olursak bir noktaya varmak mümkün değil.

ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, Allah aşkına...

HAMZA DAĞ (İzmir) - Milletvekillerine "tembel" dedin?

BAŞKAN - Çalışanlara hakaret ediyorsunuz, milletvekillerini suçluyorsunuz, sadece siz kendiniz akademik çalışmalar veyahut da yani ne yapacaksanız, sizin çalışmanızın dışında kimsenin çalışma yapmadığı gibi bir varsayımla hareket etmeniz Sayın Usta, çok doğru değil.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Ya, burada kasıt... Ben anlamıyorum sizi, ya burada nasıl bir hakaret var? Hakaret ettiysem özür dilerim, ben kimseye hakaret etmekten yana değilim. Benim yapmaya çalıştığım şey şu arkadaşlar: Şimdi, milletvekilinin çalışmasını beklemek lazım, milletvekilinin iş üretmesini beklemek lazım. Ne fiziki ortamlar ne de diyorum, anlayışımız yani yarattığımız zamanlama buna uygun değil. Yani ne yapıyorsunuz? Şimdi önünüze bir şey geliyor, öbür tarafta çalışacaksın, orada, aşağıdaki yasayı mı takip edeceksin, gelip burada sabahki bu yasaya mı hazırlanacaksın? Yani bizden hiç kimse şöyle çalışıp dört başı mamur bir fikir üretmemizi beklemiyor demek ki diyorum. Yani bu sıkıntıyı siz hissetmiyor musunuz? Ha, çalışmak istemeyen arkadaşlar hissetmeyebilir ama ben çalışmak istiyorum ve ben bu sıkıntıyı hissediyorum. Söylemek istediğim şey bu. Türkiye'de kaliteli yasama yapmamız lazım. Kaliteli yapmadığınız zaman işte böyle oluyor. Yani sağ olsun, sayın milletvekiline kalıyor işler, böyle toparlamak, nerelerde eksik var, nerelerde gedik var onları bulmak, etmek filan. Yani artık kurumlar da çalışmıyor, Meclisin de kimse çalışmasını beklemiyor anlaşılan.

Şimdi, bir defa, bu torba yasa anlayışından vazgeçmemiz lazım. Yani usule ilişkin söyledim ama genele ilişkin de bu konuyu söylemek istiyorum çünkü biz bunu çalışırken de gördük yani burada ben sayın bakanların bu konuyla ilgili nasıl sızlandıklarını biliyorum, "Kardeşim, ben oraya gidiyorum, oturuyorum, benimle hiç alakası olmayan konuları ben savunmak zorunda kalıyorum" diyor. Şimdi, bu anlayıştan vazgeçileceği söylendi fakat daha 3'üncü kanunu görüşüyoruz diyelim, 2 tanesi torba. Bu anlayışı sürdürmek doğru bir şey değil yani verilen sözlerin, verilen taahhütlerin bu anlamda tutulması lazım.

BAŞKAN - Bu torba yasalar devam eder ama benim tahminime göre yani daha çok gelir önümüze.

ERHAN USTA (Samsun) - Evet, yani o zaman verilen sözlerin hiçbir anlamı yok demek ki yani Sayın Başbakan "Biz bunlardan vazgeçeceğiz" diyor, onun bir anlamının olmadığını siz de burada söylüyorsunuz. Peki.

Diğer bir husus, az önce de ifade ettim, burada bir muhataplık sorunu. Yani siz buna cevap verdiniz de Sayın Başkan, öyle değil. Yani burada elbette teorik olarak Sayın Bakan Hükûmeti temsil edecektir ama biz aşağıda da gördük geçen gün, Sayın Millî Eğitim Bakanı "arkadaşların bana verdiği bilgi" filan diye söylüyor, kendisini sıyırmaya çalışıyor. Hâlbuki, sizin okuduğunuz şey arkadaşların verdiği bilgi filan değil, Hükûmetin görüşüdür. Böyle yarın bir gün geldiğinde "Ya, bana yanlış bilgi vermişler.", işte, "Arkadakiler böyle verdi.", "Bilmem ne bakanlığı böyle verdi" türü bir şey olamaz. Burada Sayın Bakanın konuyu içselleştirmesi lazım, konuyu bilmesi lazım, burada tam bir muhatabımızın olması lazım. Ben Sayın Bakanı suçlamak için söylemiyor, kim olsa bilemez, Tarım Bakanlığının işini mi bilsin, Çalışma Bakanlığının işi mi bilsin, kendi bakanlığının işini mi bilsin? Dolayısıyla, yani bu da yine yasama kalitesini, yasa kalitesini olumsuz etkileyecek bir durum ama benim anladığım kadarıyla arkadaşların da bundan hiçbir şikâyetleri yok.

Şimdi, kurum görüşleri, "Arkadaşlar geliyor" diyoruz, yoldakileri de haydi var kabul ettik, onu da var kabul edelim, gelirler, birkaç saate gelirler, Ankara'da o kadar şey değil, trafik yok. Ne olacak, gelip de ne olacak? Yani buraya şimdi bir tane uzman yardımcısı, uzman gelecek, burada var 15, 20 tane konu, Kalkınma Bakanlığı örneğini veriyorum, hepsi Kalkınma Bakanlığını ilgilendiriyor ama hepsi ayrı bir sektörü ilgilendiriyor, o çocuk şimdi bunun hangisiyle ilgili fikir beyan edecek? Kendisinin önüne gelmemiş, konu çalışılmamış, konuyla ilgili teşkilat içerisinde hiçbir toplantı yapılmamış, hiçbir teşkilat görüşü...

BAŞKAN - Öyle mi çalışıyordunuz daha önce efendim?

ERHAN USTA (Samsun) - Efendim, Sayın Başkan, bakın, bu şekilde sözümü kesmeniz ve bu şekilde böyle gereksiz müdahalelerde bulunmanız yakışık almıyor. "Ben öyle çalışıyorum" demiyorum, Plan ve Bütçe Komisyonu...

BAŞKAN - Ama bakın, siz bütün kamu kurumlarındaki bürokratların, kurumların hepsini öyle bir itham ediyorsunuz ki, hepsi oturuyor, hiçbir iş yapmıyor...

ERHAN USTA (Samsun) - Ya, Sayın Başkan, Allah aşkına...

BAŞKAN - ...yani kusura bakmayın, siz de içlerinden geliyorsunuz, o yüzden müdahale ettim.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, tam tersine, ben diyorum ki: Bizim bu tutumumuz onlara iş yaptırmıyor. Çocuk daha şimdi yolda, yeni haberi olmuş... Ya, bu şey mi, yani nasıl olacak da şimdi...

SALİH CORA (Trabzon) - Ne biliyorsunuz arkadaşın çalışmadığını falan? Çalışmadan geldiyseniz ayrı bir sorun ama önce çalışın konuya, öğrenin, ondan sonra konuşun...

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ya, vakit mi var, çalışıp öğrensin ya!

SALİH CORA (Trabzon) - Hükûmeti eleştiriyorsunuz, milletvekillerini eleştiriyorsunuz...

ERHAN USTA (Samsun) - Eleştirmeyecek miyiz? Arkadaşlar, bakın...

SALİH CORA (Trabzon) - ...iktidar partisini eleştiriyorsunuz, herkesi eleştiriyorsunuz; yaralayıcı ifadeler kullanıyorsunuz.

ERHAN USTA (Samsun) - Kardeşim, bak... Arkadaş... Sayın Milletvekili...

SALİH CORA (Trabzon) - ...Ama burada ortamı germenize gerek yok.

BAŞKAN - Sayın Cora, müdahale etmeyin konuşmacıya lütfen.

Buyurun Sayın Usta, sizi dinliyoruz, buyurun, devam edelim.

ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi, arkadaşlar, benim söylemeye çalıştığım şey şu... Eğer bunları tartışacaksak, akşama kadar tartışırız, hiç önemli değil yani bizim çalışma sistemimizin de böyle olduğundan değil, siz kurumları bu şekilde çalışmaya itiyorsunuz, daha doğrusu "Çalışmasını istemiyoruz" diyorum, bu yaptığımız şeyle. Şimdi, kurumun sabahleyin kanun teklifinden haberi oluyor, tamam mı? kurumdan herhangi birisinin -bakın, bu söylediğimde ne yanlışlık var- eline bu geliyor alelacele, büyük ihtimal şimdi telefonlar açılıyor, biz bunları bilmiyor değiliz, ondan sonra benim önüme geliyordu... Ya, kardeşim, bu nedir? Buna ne zaman çalışacağız? Benim bununla ilgili bir defa uzmanların görüşünü almam lazım, ilgili birimleri toplamam lazım, bunların en az birkaç günlük çalışma işi var ilgili kurumda diyorum ben.

FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) - Vakit yok, sene sonu gelmiş, vakit yok.

ERHAN USTA (Samsun) - En başta dediğim işte budur zaten.

BAŞKAN - Arkadaşlar, "vakit yok"la alakası yok, bu, tasarı olarak da gelmiştir, bütün ilgili kurumların da bu konularda ilgili görüşü vardır. Bunu yok saymanın bir anlamı yok ki.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Görüşleri bizde niye yok varsa?

BAŞKAN - Efendim, sizde niye olsun, görüş olur mu sizde? Böyle bir usul var mı? Görüşlerini burada duyarsınız şifahi olarak. Sayın Erdoğdu, yani komisyon çalışmalarına yeni bir usul mü getireceksiniz? Yapmayın!

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - İktidar bilsin, muhalefet bilmesin görüşleri, böyle bir şey var mı ya?

ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkanım, hiçbir şekilde burada görüş yok. Bakın, bu şekilde konuşmanız yanlış. Vergi Yasası'na ilişkin de burada görüş var şeklinde bir şeyler soruldu, ondan sonra, ortaya çıktı ki, burayla ilgili hiçbir şekilde görüş alınmamış. Biz de elbette, kurumlara bunu soruyoruz, "Bu geldi mi?" diyoruz, geldiği saat belli, tarih belli; kurumların görüşü alınmamış. Alınmadan sanki burada hiç kimse bir şey bilmiyormuş gibi "Görüş var." denilmesini, doğrunun hilafına laflar konuşulmasını çok yadırgadığımı ifade etmek isterim.

BAŞKAN - Bundan kastınız nedir Sayın Usta? "Kurumdan görüş alınmamış" derken kastınız nedir? Yani Bakanlar Kurulu buraya bir tasarı sevk ediyor ama bundan ne Bakanlığın ne ilgili kurumların, hiçbirinin haberi yok, öyle mi?

ERHAN USTA (Samsun) - Bak, bunu geçen gün tartıştık sizinle.

BAŞKAN - Ama gene aynı şey, gene aynı konuya dönüp geliyorsunuz.

ERHAN USTA (Samsun) - Aynı konuya dönüp geliyorum çünkü...

BAŞKAN - Şöyle söyleyeyim: O zaman, biz burada komisyon olarak Bakanlar Kurulunun nasıl çalışması gerektiğini mi belirleyeceğiz yani?

ERHAN USTA (Samsun) - Hayır efendim, devletin nasıl çalışacağı belli, sizin ilave bir şey yapmanıza gerek yok. Siz mevcut...

BAŞKAN - Ama siz öyle çalışmadığını nereden biliyorsunuz? Siz artık buradasınız, arka tarafta değilsiniz. Siz bürokrat döneminizde öyle çalışıyorsanız onu bilemem ama siz bugün buradasınız, o yüzü nereden biliyorsunuz? "Çocuklardan haber aldım." diyorsunuz, "Çocuklarla konuştum." diyorsunuz, "Çocuklar gelmedi." diyorsunuz.

ERHAN USTA (Samsun) - Bu tarz doğru bir tarz değil.

BAŞKAN - Tarz değil ama sizin ifadeleriniz de Sayın Usta yani...

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, bir defa Başkan olmanız benim sürekli sözümü kesme hakkını size vermiyor bana göre. Bilmiyorum İç Tüzük nedir, ne değildir... Böyle bir şey var mı? Her şeye...

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Kesemez de... Aynı Meclis Başkanı gibi... Kesemez.

ERHAN USTA (Samsun) - Olur mu böyle bir şey? Yani, şurada ne konuşacağımızı... O zaman biz de size sürekli müdahale edelim ne olacak böyle, bu iş nereye varacak?

Şimdi, Bakanın imzalamış olması... Yani, siz Türkiye'deki pratikleri, özellikle sizin döneminizde yapılan pratiklerin neler olduğunu bilmiyor musunuz? Konuşturmayın beni şurada. Yani, bakanlarımızın birçoğu boş kararname imzalıyor, Allah aşkına. Yani bu bilgisi var anlamına mı geliyor?

Şimdi, şu konuyla ilgili Sayıştayın, Hazine Müsteşarlığının, Kalkınma Bakanlığının, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının bilgisi var anlamına geliyor Sayın Bakanın ona -çoğu zaman- ne olduğunu bilmeden, hatta boş olarak imza atması.

SALİH CORA (Trabzon) - Farazi...

ERHAN USTA (Samsun) - Yani şimdi "farazi" falan değil kardeşim, uygulama bu.

SALİH CORA (Trabzon) - Kardeşim demeyin, milletvekiliyim ben!

ERHAN USTA (Samsun) - O zaman sen de benim sözümü kesme ikide bir. Sana her defasında "Sayın Milletvekili" tamam, diyelim, sayın milletvekilisin de her defasında sözümü kesince bazen de "kardeşim" çıkıyor. Sonra, ümmeti Muhammed kardeştir, Allah Allah.

İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Cumanın ruhuna uygun bir şey oldu.

ERHAN USTA (Samsun) - Hiç olmazsa değil mi, bir tane oldu.

Şimdi, görüşler sağlıklı alınmıyor, kurum görüşleri alınmıyor, kurumlar temsil edilmiyor. Tabii, şimdi, bürokrasiden gelen arkadaşlarımın bunların ne demek olduğunu anlıyor olacağını varsayıyorum, onlardan çok fazla bir itiraz gelmiyor zaten. Ama tabii, hiçbir bürokrasi tecrübesi olmayan arkadaşlara da saygı duyuyorum. Onların da normalde öğrenmiş olmaları lazım ama çok fazla anlamalarını da beklemiyorum.

BAŞKAN - Beni kastettiniz galiba Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) - Evet yani sizin zaten şeyden çok memnun kalmanız, yani ona da bir şey demiyorum artık, her şey gayet güzel. Tabii herkes sizin kadar büyük oda imkânına sahip olmuyor burada...

BAŞKAN - Çok doğru söylüyorsunuz, çok doğru, tabii!

ERHAN USTA (Samsun) - ...veya uzman imkânına sahip olmuyor. Yani, burada milletvekili...

BAŞKAN - Bunun için biraz emek vermek gerekiyor, biraz çalışmak gerekiyor.

ERHAN USTA (Samsun) - Sizin ne kadar çalıştığınızı biz biliyoruz.

Şimdi, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığının şu sorumluluğu taşıması lazım, bir teknik komisyon başkanlığının: Yani, hakikaten, burada, milletvekillerine çalışma anlamında çok güzel bir ortam sağlamamız lazım hem uzman açısından hem uzmanların mekânı açısından. Bakın, ben milletvekilinin mekânıyla ilgili falan bir şey söylemiyorum, o şey tamam. Ama uzmanların mekânı açısından, fiziki ortamları açısından burada şey sağlanması lazım ve Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanının -burası teknik bir komisyondur- böyle bir kaygısız olması lazım, bu konular dile getirildiği zaman da "Hakikaten bu arkadaş doğru söylüyor." demesi lazım, alay etmemesi lazım. Sayın Başkan, sizi bu sorumluluğa davet ediyorum. Bu sorumluluk içerisinde bundan sonra inşallah hareket edersiniz.

BAŞKAN - Bu konuyla ilgili size sonra Komisyonun Başkanlık olarak Bütçe Başkanlığıyla ilgili, çalışanlarıyla ilgili, uzmanlarıyla ilgili hangi çalışmalarını yaptığını; yer konusu, uzman konusu bunlarla ilgili ayrıca ben size özel bilgi vereceğim.

Teşekkür ederim.

ERHAN USTA (Samsun) - Özel bilgi değil, burada bilgi verin. Yani, konuşma tarzınız o işlerde hiçbir dahlinizin olmadığını ortaya koyuyor. Yapıldıysa bile kendiliğinden yapılmış.

BAŞKAN - Bu sizin görüşünüzdür.

ERHAN USTA (Samsun) - Benim görüşüm tabii ki başkasının görüşünü söyleyecek hâlim yok burada.

BAŞKAN - Ancak Bütçe Başkanlığının ve Plan ve Bütçe Komisyonunun burada çalışma kapasitesinin artırılması noktasında gereken her türlü girişim yapılmaktadır.

Teşekkür ediyorum.

ERHAN USTA (Samsun) - O zaman söylediğimiz şeylere de teşekkür etmeniz lazım. Diğer taraflarla...

BAŞKAN - Efendim, siz milletvekilleriyle ilgili konuştunuz ve milletvekillerinin danışmanlarıyla ilgili konuştunuz az önce. Yani, Plan ve Bütçe Komisyonu ve Bütçe Başkanlığının kapasitesine ilişkin bir değerlendirme yoktu sizin söylediklerinizde.

ERHAN USTA (Samsun) - Plan ve Bütçe Komisyonundakiler milletvekili değil mi, buradakiler milletvekili değil mi? Buradakiler de milletvekili, değil mi?

BAŞKAN - Başkanlık ayrı bir şeydir, milletvekilleri ve milletvekilinin kendi danışmanları ayrı bir şeydir. Bunu siz gayet iyi biliyorsunuz.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Başkanlar da milletvekili.

BAŞKAN - Plan ve Bütçe Başkanlığından bahsediyorum efendim. Bütçe Başkanından değil, Bütçe Başkanlığından bahsediyorum; Başkan, başkan vekilleri, oradaki uzman arkadaşlar, memurlar, onlardan bahsediyorum.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi, bu geçici madde uygulamasından... Geçici madde elbette olması lazım kanunlarda. Nedir? İşte, bir düzenleme yaparsınız, bunun altı ay, bir yıl, bilemediniz iki yıl bir uygulama süresi olur, bunun geçici maddeyle yapılması lazım. Ondan sonra bunlar madde metninin bir anlamda dışına çıkarlar. Fakat 2008'de yapılmış bir işi tekrar şimdi burada uzatıyor olmamız savunulacak bir şey değildir. Bunun zamanla alakası da yoktur. Dediğim gibi, bunlar çok daha öncesinden düşünülmesi gereken konulardır. Yani, bunu böyle "Vakit yok, iş sıkıştı, hadi gelin, paldır küldür şunu yapalım, şunu şununla birleştirelim, bunu bununla birleştirelim." konusu kaliteli kanun yapmanın önündeki en büyük engeldir. Umarım bundan sonraki görüşmelerimizde bunları düzeltiriz. Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığımızın da bunları düzeltme konusunda gayreti olursa biz çok memnun kalırız Sayın Başkan.

Teşekkür ediyorum.