| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Komisyonun çalışma usul ve esasları hakkında görüşmeler |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 25 .12.2015 |
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biliyorsunuz, dün gece geç saatlere kadar bizim Komisyonumuzu ilgilendiren bir yasa düzenlemesi dolayısıyla Genel Kuruldaydık ve bu sabah çok erken bir saate, böyle cezalandırır gibi yine komisyon toplantısı konulmuş. Birincisi, bizler seçilmiş milletvekilleriyiz, sadece biz değil, bu Komisyondaki bütün parlamenterler için söylüyorum, seçilmiş milletvekilleriyiz. Kaliteli yasama diye bir şey var. Kaliteli yasama şu demektir: Olması gereken, bir yasa teklifinin, tasarısının en iyisi tasarısının çok dikkatli bir şekilde hazırlanması, bürokraside üzerinde görüşler bildirilmesi bakanlıklarda -ki onun siyasi yönü bakanlıklardır- ondan sonra, bu tasarının buraya geldikten sonra da millî iradenin, iktidarıyla muhalefetiyle millî iradeyi temsil eden milletvekillerinin de bu tasarı üzerinde konuşup millet için, halk için en iyi yasanın çıkmasıdır. Şimdi böyle mi arkadaşlar? Allah aşkına, bakın, elimize 7 maddelik bir kanun geldi; 1 tanesi üniversiteyle alakalı, 1 tanesi Sayıştayla alakalı, 1 tanesi su ürünleriyle alakalı, 1 tanesi askerlerle alakalı, 1 tanesi iş güvenliğiyle alakalı, 1 tanesi millî eğitimle alakalı, buradaki bakan da Millî Savunma Bakanı. Ya, elbette ki teorik olarak Hükûmeti temsil ediyor, biz demiyoruz ki Merkez Bankasını temsil ediyor veya Dünya Bankasını temsil ediyor. Teorik olarak Hükûmeti belki şey yapıyor da benim muhatabım siyaseten Bakan. Su ürünleriyle alakalı bir şey sorsam teorik olarak İsmet Bey su ürünleri konusunda da Hükûmeti temsil eder ama ne yapacak? Karşılıklı birbirimize bakacağız. Ondan sonra, arkadaki bir bürokrat bir not yollayacak ayaküstü, İsmet Bey anlamaya çalışacak, onu bana okuyacak; bu kadar kalitesiz. Su ürünleri dediğimiz önemli bir şey, basit bir şey değil. Böyle bir şeye bizi zorluyorsunuz, bize şunu söylüyorsunuz... Bakın arkadaşlar, bu Hükûmet benim seçmenim, benim temsil ettiğim 12 milyon seçmen nüfus olarak bu nüfusun yüzde 25'i, 15-20 milyon insanı temsil ediyor benim partim ve benim temsil ettiğim seçmen vergi veriyor, onun da atasından, dedesinden kalan mal varlığı var, onun da çocukları, torunları borçlanacak. Benim temsil ettiğim seçmen yok kabul ediliyor. Diyor ki: "Sen de yoksun, senin seçmenin de yok. Ben buraya getiririm, ne İç Tüzük takarım ne Anayasa takarım ne teamül takarım, bunu getiririm kardeşim, çoğunluğum var, kabul ettin, ettin; etmedin, direniş mi gösterdin; ondan sonra başka yollara saparım." Böyle olmaz ki arkadaşlar. Bu bir demokratik uyum değil. Dün oturduk, konuştuk, dedik ki: Bakın, burada bir Sayıştay meselesi var, bu Sayıştay meselesinin Türkiye'nin kamuoyu gündeminde çok ağırlıklı bir yeri var. Demokrasinin temeliyle alakalı sürekli anlatıyoruz bu Sayıştay meselesini. Sayıştay bizim vergilerimizin diyoruz... Çünkü, biz milletvekilleri nasıl gidip inceleme denetim yapalım? Milyarlarca lira bakanlıklar, düzenleyici kuruluşlar para harcıyor, bizim gidip bunu denetleme şansımız yok. Tek şansımız var, Sayıştay gidip bunu denetleyecek. Siz diyorsunuz ki: "Sayıştay bunu kesinlikle denetlemeyecek." ve denetletmiyorsunuz da, fiilen denetletmiyorsunuz. Ya Sayıştayın içerisinde baskı var, rapor okuma komiteleri var, dairelerin baskıları var, Sayıştay Başkanının baskısı var, raporlar gelince burada durduruluyor. Ondan sonra, bize diyorsunuz ki kardeşim, aşağıda Genel Kurulda tartıştığımız da: "17-25 darbedir. Siz böyle yapıyorsunuz, şöyle yapıyorsunuz." Ya bütün bu yolu açıyorsunuz. Yani, bu ülkede yolsuzluk olabilmesi için 30 şeritli devasa bir yol yapıyorsunuz, ondan sonra "Kimse geçmedi." diyorsunuz. Oysa, Sayıştay güçlü olmuş olsa o zaman siz haklı olarak dersiniz ki: "Ya, bir şey varsa bu ülkede, Sayıştay burada, denetler, bulur kardeşim."
Şimdi getirmişsiniz... Dün dedik ki... Bakın, bir de şöyle bir niteliksiz, kötü yönetim söz konusu. Ya, bir devlet 31/12/2015'te hangi yasaların süresinin geçeceğini bilmez mi? Bugün Genel Kurulda görüşüyoruz, 31/12/2015'te süresi biten yasalar, gördüğüm kadarıyla unutulmuş, buraya da konuluyor birtakım şeyler. Ya, bunun bir takvimi yok mudur? Yani, sonuçta Türkiye'de diyelim ki 15 bin maddelik bir mevzuat vardır kanun anlamında veya 25 bin maddelik, bunların da süreli hükümleri bellidir. Koskoca devlette bir tane görevli yok mu bu süreleri takip edecek? Bu kadar mı düştü Türkiye Cumhuriyeti devleti ya?
Şimdi, aşağıda bir yasa görüşüyoruz, bir de tuhaflık şu: Şimdi Plan ve Bütçe Komisyonunu ilgilendiren bir yasa aşağıda bitmedi, yasa aşağıda görüşülüyor, Plan ve Bütçe Komisyonu burada toplantı hâlinde. Az sonra, bugün itibarıyla yasa görüşmesi devam ederken yukarı da Başkan soracak: "Komisyon yerinde mi?" Yalan söylenecek. "Komisyon yerinde." diyecek. Oysa, Komisyon, kuvvetle muhtemel, yukarıda toplantı hâlinde olacak ama buradaki çoğunluğu sağladıktan sonra aşağıya adam gönderip aşağıda "Komisyon yerindedir." dedirteceğiz. Komisyon yerinde mi? Bu doğru mu? Bu doğru değil arkadaşlar.
BAŞKAN - Komisyon üyeleri değil yani "Komisyon orada temsil ediliyor mu?" anlamında soruluyor, bunun için burada bir yalan söz konusu değil.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkan, "Komisyon üyesi yerinde mi?" demiyor, "Komisyon yerinde mi?" diyor.
BAŞKAN - Komisyon yerinde, yerinde de olmaya devam edecek, orada bir sorun yok.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ben komisyonum, sen komisyonsun.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Kaç defa oturdunuz o zaman orada şu ana kadar?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ya, niye oturayım? Ben komisyon üyesiyim, nerede oturacağıma sen karar veremezsin ki!
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - "Yerinde mi?" diye sorulduğunda kaç defa oturduğunuzu merak ettim.
BAŞKAN - Arkadaşlar...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Komisyon burası, komisyon burası!
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Çelişkidesiniz, onu söyleyeyim.
BAŞKAN - Arkadaşlar, bunda sıkıntı yok, bu her zaman olan bir şey yani yeni bir şey değil.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Hayır, bakın, işte, her zaman olan bir şey.
BAŞKAN - Buyurun.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - "Biz her zaman kırmızı ışıkta geçeriz." demektir bu.
BAŞKAN - Yani, iş yoğunluğuyla bunlar oluyor.
Buyurun Sayın Erdoğdu.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bakın, şöyle bir şey var: Bu bir uzlaşma. Şimdi, biz sizinle hukukta uzlaştığımız için siz bizim adımıza Türkiye'yi yönetiyorsunuz. Siz bizimle hukukta uzlaşamıyorsanız o zaman bizim adımıza Türkiye'yi yönetme yetkiniz yok demek olur. Bu ne demek olur, biliyor musunuz? Bu bir çatışma ortamı demek olur çünkü biz size hukuk tanımadan, Anayasa tanımadan, İç Tüzük... Siz bizi neye göre -mesela yürütme yetkisi var- bütün Türkiye'yi yönetiyorsunuz? Anayasa'ya göre. Anayasa diyor ki: "Eğer çoğunluğu sağlarsa bir Hükûmet Türkiye'yi yönetir." Ee, siz Anayasa'yı takmayacaksınız, İç Tüzük'ü takmayacaksınız, kanunu takmayacaksınız, karşı tarafa geleceksiniz "Anayasa'yı takacaksın, İç Tüzük'ü takacaksın, ben çoğunluk oyunu aldım ki ona göre..." Ki bir de, rekabetçi olmayan bir seçim var. Bunun sonucu nedir, biliyor musunuz? İnsanlar buna dayanmaz. Biz burada 9 milletvekiliyiz, siz orada teorik olarak 25 milletvekilisiniz. En sonunda insanlar der ki: "Yeter kardeşim, böyle bir şey yok." Çünkü ben kişisel olarak gerçekten zorlanıyorum. Yasama kalitesi: Çok iyi niyetli bir şeyler anlatıyorum, diyorum ki bir yasa yapalım, bu yasa nitelikli olsun, değişmeye ihtiyacı varsa da... Dün oturduk, konuştuk, şu Sayıştayı buraya sokmayın dedik, bu Sayıştay meselesi tehlikeli dedik. Şimdi, bakın, sizin kendi yönetmeliğiniz var, diyor ki: "Bir yasa maddesi gelecekse Meclise, bunun ne kadar bütçeden gider yapacağını, ne kadar gelir getireceğini milletvekillerine -yöntemi de düzenleyici etki analizi yöntemi- bunu bildireceksiniz." diyor, kendi düzenlemeniz var. Ya, bir tane yasada bu elimize gelmiş değil, bir tane yasada gelmiş değil. Şimdi, sürekli böyle... Bundan sonra bir de şöyle bir tehdit konuluyor: "Biz, böyle olursa, İç Tüzük'ü değiştiririz." Zaten bizim başka yerde konuşma şansımız yok ki. Benim temsil ettiğim seçmenimin tek konuşma yeri burası. Millî Savunma Bakanlığında en ufak bir konuşma yetkim var mı? Adalet Bakanlığında var mı? Maliye Bakanlığında var mı? Ama benim seçmenimden vergi alıyorsunuz. O zaman, böyle bir Hükûmetin vergi alma meşruiyeti ortadan kalkar çünkü vergi alıyorsanız bu garantiyi veriyorsunuz bize. "Biz sizden aldığımız vergiyi hukuk içerisinde, ahlak içerisinde, şu içerisinde harcayacağız." Peki, siz bunun bilgisini veriyor musunuz? Hayır. Vergi alırken yasaya göre herkes vergi ödemek durumunda, siz de harcama yaparken bunlara uymak zorundasınız, Anayasa'ya uymak zorundasınız, İç Tüzük'e uymak zorundasınız, Sayıştayı çalıştırmak zorundasınız. Bu iş doğru gitmiyor. Türkiye'de bu iş doğru gitmediği zaman sonucu ne olur, biliyor musunuz? Ekonomik ve sosyal kaos olur. Sosyal kaos çıktı artık, güneydoğuda çıktı, başka taraflara da yayılabilir. Bir de bunun ekonomik kaos sonucu var çünkü yaptığınız şey hukuk devletini mahvediyor. Hukuk devletini ortadan kaldırıyorsunuz, kanunilik ilkesini ortadan kaldırıyorsunuz, adaleti ortadan kaldırıyorsunuz. Bir süre sonra, önce yabancılar kaçar zaten. "Böyle ülke mi olur? Ben buraya gelsem yarın bunların ne yapacağı belli değil, hakkımı arayacağım da hiçbir yer yok." diyecekler, önce yabancılar kaçar. Benim gözümde yabancıların kaçması çok değerli değil ama en sonunda, bu ülkenin muhalif insanları der ki: "Yeter kardeşim." Peki, bunun yöntemi ne olur? Önce gazlar atılır, polis gelir, o insanların gözleri yanar, işte, zehirli sular atılır üzerlerine, bir içeri girerler, iki içeri girerler, üçüncü şeyde meşru direniş hakkı çıkar ve meşru direniş hakkı birçok ülkenin anayasasında vardır. Bu noktaya gitmesin istiyoruz ülkemiz, böyle olmasın istiyoruz; demokratik bir uyum olsun, böyle dayatmalar olmasın.
Şimdi, Sayın Başkan KİT Genel Müdürünü sayıyor "Burada." diye. Ya, ben tanıyorum KİT Genel Müdürünü. "E yok, yolda; geliyor bu şimdi." Niye söylüyorsun o zaman yolda gelen adamı burada.
BAŞKAN - Arkadaşlar, ben davet ettiğim, Komisyon olarak davet ettiğim bütün kurumları...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ama yok Başkan, davet ettiğin yok ki!
BAŞKAN - Bakın, davet ettiğimiz biz bütün kurumları söyleriz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - İstersen Almanya Büyükelçisini davet edelim. Sayın Başkan, yok yani.
BAŞKAN - Siz davet edin onu Beyefendi, Komisyonla bir alakası yok, gündemimizle.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Hayır, gelmedikten sonra, burada bakın, ben o zaman burada... Buranın bir ciddiyeti var; kimse yok burada. Rica ediyorum...
Bu yasa usulen uygun değildir.
ERHAN USTA (Samsun) - O zaman bizi takmıyorlar.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ya, bizi takmayan bürokrat değil, bizi takmayan Sayın Komisyon Başkanlığı. Bakın, Komisyon Başkanı sürekli bir... Yani sonra tarafsız kalmak zorundasınız, yoksa niye seçildiniz. Her iş...
BAŞKAN - Sayın Usta, siz de Komisyonun bir parçasısınız.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Yani sürekli konuşmamızı kesen...
BAŞKAN - Yani takılıp takılmama konusunda... Siz bunun dışına çıkamıyorsunuz.
Buyurun.
ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, ben de rahatsız olurum ondan.
BAŞKAN - Tamam, tabii bence olmalısınız zaten.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Yani mesela Erhan Bey de konuşurken, ben de konuşurken Komisyon Başkanı...
ERHAN USTA (Samsun) - Ben takip ediyorum, hâlâ Kalkınma Bakanlığının temsilcisi yok mesela. Ne zaman davet edildi? Yani sabah dokuz buçukta aradıysanız, o görevlendireceği kişiyi Bakan müsteşara söyleyecek, müşteşar müşteşar yardımcısına, o ona, o ona... Buraya arkadaşların gelmesi on ikiyi bulur ben size söyleyeyim. Cuma namazı vakti gelir, ondan sonra arkadaşlar gelir, iş işten geçmiş olur.
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu, tamamladınız mı yoksa devam ediyor musunuz?
Buyurun.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkan, devam ediyorum ki devam ettiğim konu önemsiz bir konu değil arkadaşlar. Bundan sonra usule yerleşecek bir konuyla ilgili devam ediyorum.
Şimdi, bizim demokrasi anlayışımızı karşılıklı yerleştirirsek... Bakın, biz şunu söylüyoruz; ben kişisel olarak şunu söylüyorum: Bu seçim adil ve rekabetçi olmamasına rağmen, matematik olarak bir sonuç çıktı.
BAŞKAN - Ağabey, yani şimdi...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Tamamlıyorum.
Bu matematiği var en azından ve bundan sonra diyorum ki siz iktidarsınız, bakanları atadınız, istediğiniz gibi atamaları yapıyorsunuz ama hukuk içinde kalmak zorundasınız. Eğer siz hukuku takmazsanız, biz ne yapacağız? Bizim hiçbir güveneceğimiz kalmıyor ki. Şu an itibarıyla, Türkiye'nin kalan yüzde 51'inin tek kalesi var; şu Türkiye Büyük Millet Meclisi, tek kalemiz var. Sizler, böyle, bize katlanıyormuşsunuz gibi davranamazsınız. Siz de alın, usul hakkında bu kadar uzun konuşun, usulü savunmaya çalışın ama biz şunu söylüyoruz: Eğer buralarda tıkanırsa bu sefer patlamalar olur bu ülkede ve bu patlamalar olmaya başladı. Biz bu yüzden, yazın Meclis açılsın dedik; biz kavga edelim gerekiyorsa, halk kavga etmesin dedik.
Sayın Başkan, usul uygun değildir, yanlış usulleri yerleştiriyorsunuz. Komisyon burada toplantıdayken, aşağıda "Komisyon burada." demek doğru bir şey değildir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.