KOMİSYON KONUŞMASI

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, burada paydaş olarak bulunan Bakanlık yetkilileri, sendika yetkilileri, öğretmenlerimiz; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Orhan Erdem Bey çok dikkatli bir insandı, 4'üncü aşısını olduğu evrede Omicron'a yakalandı, Omicron'a yakalandığı gün de benim bir tren yolculuğu sırasında yan yana seyahat etme fırsatı bulduğum ve tanıştığım kayınpederi Sabahattin Demirdağ'ı da kaybetti. Bu Omicron, hakikaten -Covid- tamamı itibarıyla bizi cenazelerimize katılamaz, hastalarımızı ziyaret edemez, hastanelere gidemez, son görevlerimizi bile yapamaz hâle getiren bir etki içeriyor, böyle bir etkiye sahip. Ben Sabahattin amcaya gani gani rahmet diliyorum; Sayın Orhan Erdem'e başsağlığı diliyorum, şifalar diliyorum ve kısa zamanda aramızda görmeyi diliyorum.

Ben sadece birkaç husus üzerinde duracağım, çok fazla vaktinizi almamaya da özellikle gayret edeceğim.

İkinci olarak, dile getirmek istediğim husus şu: Muhalefet milletvekili arkadaşlarımız Tevhid-i Tedrisat'a bir kelime üzerinden vurgu yaptılar ama öbür taraftan Tevhid-i Tedrisat isterken eğitimde birliği zedeleyen birtakım talepleri de oldu, "657'deki disiplini niye havale ediyorsunuz?" filan gibi şeyler oldu. Tabii, bu kanunda bütün her şeyi öğretmenlikle alakalı buraya dercetmenin bir anlamı yok, öğretmenlikle ilgili yasalar, memuriyetle ilgili yasalar yürürlüktedir. Dolayısıyla bizim burada yapmak istediğimiz şey, o yürürlükte olan yasalarla alakalı değil, buna ilave edilecek kısımlarla alakalı olduğu için bunu normal karşılamak gerekir kanaatindeyim.

Şimdi, bir arkadaşımızın ifadesini tırnak içi olarak bire bir aldım; harikulade, tebrik ediyorum, tıpa tıp aldım, kelimesini kaçırmadım: "Öğretmenlik bir lisans diplomasına indirgenemeyecek kadar önemli bir meslektir." Bunun altına imzamı atıyorum, şöyle imzamı atıyorum: Yıllarca öğretmen yetiştiren fakültelerde ana bilim dalı başkanlığı, bölüm başkanlığı, fakülte yönetim kurulu üyeliği yapmış biri olarak bunu hakikaten önemsiyorum. Yani biz eksik mi yetiştirdik öğrencilerimizi, mezun ettiğimizde bunlar yeterlilik içinde değiller miydi filan gibi demagojik tartışmaların uzağında bunu özellikle tartışmaya açmadan sizlerin bilgilerinize sunmak istiyorum.

Bir de yine bir arkadaşımız, sunumu yapan milletvekili arkadaşımız Nazım Maviş Bey'in bir sözüne atıf yaptılar; eğitimin gücü ve başarısı öğretmenlerin gücüne ve başarısına bağlıdır. Elbette, işin içinde olan insanlar olarak tek başına bunun yeterli olmadığını hepimiz biliyoruz ama kendisini mesleğine adamış bir öğretmenin neler başarabildiğini bilen birileri olarak da bunun hakikaten çok önemli olduğunu görüyoruz.

Şimdi, bu ülke öğretmenlikle alakalı çok değişik evrelerden geçti. Darülmualliminler medreselerden sonra, darülmuallimatlar, o evreler, darülfünunlar, arkasından köy enstitüleri, arkasından öğretmenlik meslek liseleri, arkasından eğitim enstitüleri ve 1980 darbesinden sonra enstitülerin eğitim fakültelerine dönüşmesiyle bambaşka bir safhaya geçildi. Bütün bunlar şüphesiz bir merdivenin basamakları gibi bizi bugüne getiren gelişmelerdir. Bu gelişmeleri sağlayan bugün Rahmetirahman'a intikal etmiş olan karar verici mercilerin ve bu çerçevede çalışanların ruhu şad olsun. Bizim bugün yeni adımlar atmamız gerekiyor gelişen eğitim sistemi ve dünya şartları içerisinde. İşte, bugün yapılan şey de tam da burasıdır.

Adıgüzel çıktı, hafif bir sataşmada bulunacaktım. Ya, yapmayın yani bizim güreş sistemimizi, ata sporumuzu bu kadar hafife alacak alayımsı üsluplar kullanmayın lütfen. Baş da, başaltı da, orta da, küçük de hakikaten adaletli bir sistemdir. Küçüklerde yarışacak birisini tutup da başta yarıştırmak adalete aykırıdır; bu sistem yüzyılların sistemidir. "Bunu getirip de buraya kategorize etmemeliyiz." diye işte, başöğretmenlikle filan ilintilendirerek kullanmanın yanlış olduğu kanaatindeyim. Çünkü bu hem ata sporumuzu tahfif etmek olur hem de adaleti yaralamış olur.

Burada benim gördüğüm şöyle bir şey var; bizim elimizde istatistikler var, Millî Eğitim Bakanlığı yetkilileri, arkadaşlarımız bunları çok iyi biliyor: Yaşlı, tecrübeli, yıllara sâri mesleğini icra eden insanların başarısı, mesleğe yeni başlayan insanların başarısından genel itibarıyla üstte. Tecrübe kolay edinilen bir şey değil yani bu, zamana ihtiyaç duyuyor, zemine ihtiyaç duyuyor. Nitekim, kanun teklifinde de yıllarla sınırlandırılmasının ana sebeplerinden biri bu olsa gerektir. Ben, verilen bu kanun teklifinin özü itibarıyla sanki üniversitenin akademik yapısını birazcık gözeten bir teklif olduğu sonucuna vardım. Şöyle: Sanki bir doktora öğretim üyeliği -yıllara bağlı olarak tabii- ve birtakım koşullarla, bir takım şartların yerine getirilmesiyle, daha sonra bir doçentlik ve daha sonra profesörlükle karşılaştırılabilecek... Elbette profesörlüğün zorlukları, doçentliğin zorlukları, doktora yapmanın zorlukları -içinden gelen birisi olarak- bizim buradaki eğitim öğretim seviyesi itibarıyla kıyas kabul etmez belki çünkü birisi ilkokulda, ortaokulda, lisede eğitim veriyor, öbürü artık bu basamakları aşmış olan ve âdeta sütün kaymak tabakasını teşkil eden üniversitede eğitim veriyor. Bire bir aynı olmamakla beraber, bir akademik hiyerarşiye yönelik olarak ve hakikaten kategorize etmek üzere yani gruplandırmak üzere yapılmış bir çalışma olarak görüyorum. Onun için, bu çalışmanın çok yararlı olduğu kanaatindeyim.

Sık bir şekilde aldığım notlardan bazılarını yine sizlerle paylaşmak istiyorum. Yani hocam burada varken ben hicap ediyorum bunu söylemekten...

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Estağfurullah.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Yasalar ve kanunlar Anayasa'ya aykırı olamaz. Bunu bir milletvekili olarak değil, bir Türk vatandaşı olarak ben biliyorum ve her şey Anayasa'ya mündemiç olamaz, idrak edilemez. Siz, o zaman yasaları ve kanunları ne yapacaksınız? Yönetmeliklerle belirlenecek hususların, yasalarla ve kanunlarla belirlenmesine kalkışmak Meclisi...

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - Genel çerçeveler yasalarla belirlenmeli. Hayır, kanunilik ilkesine aykırı.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Ya, onu söylersiniz siz Burcu Hanım, ben bildiğimi söylemek istiyorum; yanılıyor da olabilirim, hocam burada.

Yönetmeliklerle belirlenecek hususları yasalarla ve kanunlarla belirlemeye kalktığınızda da bu Komisyonu meşgul edersiniz, Genel Kurulu meşgul edersiniz, Türkiye Büyük Millet Meclisini meşgul edersiniz. Onun için, sistem yukarıdan aşağıya Anayasa, yasalar, kanunlar ve yönetmelikler şeklinde dizayn edilmiştir.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - Siz kanunla belirlenmesi gereken alanları da yürütmeye bırakıyorsunuz ki.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Komisyonun yönetmeliklere bırakılmasında bu açıdan, kanun hiyerarşisi açısından bir sakınca olmadığı açıkça görülüyor.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - Kanunilik ilkesini yok sayıyorsunuz.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Şimdi, bir hususu da izninizle eleştirmek istiyorum polemik yaratmak veya polemik yapmak amacıyla değil. Arkadaşlar, Türkiye'de demokrasi var, cumhuriyet var, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi var ve Cumhurbaşkanlığı yerleşkesi var...

ŞENOL SUNAT (Ankara) - "Külliye" diyelim oraya.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - ...külliyesi var, saray yok ama biz imparatorluktan gelen, padişahlıktan gelen, altı yüz yirmi dört yıl padişahlıkla yönetilmiş bir millet olarak yeni sistemimizi kurduğumuzda, evet, kanunen paşayı yasakladık, ağayı yasakladık, beyi yasakladık, sarayı yasakladık ama...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Başkanım, bir iki dakika söz istiyorum.

BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Buyurun.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Recep Yazıcıoğlu'nun ruhu şad olsun, diyordu ki: "Ya, bu ülkede biz padişahlığı, saltanatı kaldırdık ama ortalık saraydan geçilmiyor -bir vali olarak söylüyorum rahmetliyi- adliye sarayı, emniyet sarayı, efendim, valilik sarayı, kaymakamlık konağı. Hatta ben Erzincan'a gittim, Valilik o kadar mükemmel bir bina yapmış ki yazlık saray kısmı vardı, kışlık saray kısmı vardı. Benim memurlarım yazın sıcaktan korunmak için şu tarafa taşınırlardı ellerinde sümen takımlarıyla filan, ondan sonra da kışın bu tarafa taşınıyorlardı." diye böyle alayımsı bir üslupla, harikulade anlatır. Ha, biz buralarda "saray" tabirine alışkınız ama Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'yle alakalı "yerleşke" deyin, "kampüs" deyin, "külliye" deyin, "saray" diye bir şey yok ve sarayda oturan bir sultan veya padişah da yok; bu ülkenin Cumhurbaşkanı orada oturuyor ve yarın da bir başka cumhurbaşkanı orada oturacak ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini halk oylamasına sunduk, bitti. Cumhurbaşkanlığında bir takım kurumlar ve kuruluşlar var.

BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Evet, Sayın Özdemir, tamamlayın.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Toparlıyorum.

Bunların yasama faaliyetlerinde görüş bildirmeleri yadırganacak bir husus değildir; şüphesiz, bu, paydaşlığı arttırma adına önemlidir.

Son bir şey söyleyerek sözlerimi noktalıyorum. "Seçimi hedefleyen bir çalışma..." Arkadaşlar kusura bakmayın, biz partiyiz ya, AK PARTİ'yiz yani siz değişik isimler altında, değişik tabelalar altında parti olarak faaliyetinizi, siyasal faaliyetinizi sürdürürken nasıl iktidar olmayı, seçmenin tercihlerini kendi lehinize çevirmeyi düşünüyorsanız, elbette biz de böyle bir düşünce içerisinde olacağız.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - Seçim yatırımı olduğunu itiraf ettiniz.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Şimdi, bir saniye, şunu da söyleyeyim.

İSMAİL KONCUK (Adana) - Bu yalnız seçim kaybettirecek bir kanun teklifi, bunu da bilin.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Ona bakarız.

Şimdi, son sözüm: Yıldırım Bey -son sözüm, son sözüm- şimdi diyorsunuz ki: "Öyle bir zamanlama yapın ki bir kanun yaptığınızda seçimi etkilemeyecek bir zamanlamada yapın..."

YILDIRIM KAYA (Ankara) - Yok, yok, öyle bir şey yok.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - "...kanun çıksın ama seçimde siz bundan herhangi bir şekilde yararlanmayı zinhar düşünmeyin." Böyle bir şey siyasetin ruhuna aykırıdır. Yasa çok detaylı çalışılmış, çok temiz çalışılmış, düzenli çalışılmış bir yasa olarak gözüküyor.

YILDIRIM KAYA (Ankara) - Yok, öyle değil.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Ben emek veren arkadaşlarımızın hepsini tebrik ediyorum, saygılar sunuyorum.