KOMİSYON KONUŞMASI

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, çok yakın zamanda Millî Eğitim Şûrası toplandı ve bu Millî Eğitim Şûrası üç ana tema; bir, mesleki eğitim; iki, eğitimde fırsat eşitliği; üç, öğretmen yetiştirme temalarını işledi. Mesela, birincisi, neden Millî Eğitim Şûrası öğretmenlerin sadece yetiştirilmesi değil tüm sorunlarını ele alan bir başlık almadı? İkincisi, Millî Eğitim Şûrası bizim de katılacağımız demokratik bir ortamda düzenlenmedi? Üçüncüsü, burada salona ve yapıya dair birtakım şeyleri söylediniz ama Sayın Başkan, bu edinilmiş çaresizlikten kaynaklı ne yazık ki; bu salonda hem sağlık koşullarından hem de başka koşullardan dolayı asla demokratik bir ortam yoktur; erken gelenin yer kaptığı, söz kaptığı bir yerde demokrasi olmaz.

Şimdi, bu meslek yasası teklifinde mesleğin tanımından tutalım haklarına kadar çok ciddi hak ihlalleri söz konusu. Öğretmenlik mesleği tekçi, inkârcı ve asimilasyoncu politikalar nedeniyle âdeta bir suç işleme makinesine dönüştürülmüş durumdadır. Bu etnik ve inançsal kimlikler, cinsel kimlikler söz konusu olduğunda böyledir. İki: Bu yasada kadının adı da yoktur, hakları da yoktur, kadın görülmemiştir, yok sayılmıştır. Kadına karşı çok ciddi bir ihlal ve giderek bir yok sayma söz konusu.

CEMAL TAŞAR (Bitlis) - Hangi kanunda Sayın Bülbül?

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Bu tasarıda. Lütfen, sözümü kesmeyin dinleyin, tasarıda.

CEMAL TAŞAR (Bitlis) - Bir ayrım var mı?

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Tasarıda kadınlara dair özel hakların, özel düzenlemelerin olması gerekiyor. Zaten meslek tanımından tutalım bir bütün olarak mesleki düzenleme yok burada, çalışma koşulları yok -biraz önce Mehmet Tiryaki arkadaşımız belirtti- sahada, okulda, atölyede, uygulama alanlarındaki haklar, çalışma koşulları ve benzeri yok. Mesleğe hazırlık konusunda bakınız, mesleğe hazırlıkla ilgili sadece bir aday öğretmenlik belirlemesi var; doğrudur, olabilir aday öğretmenlik ama asil öğretmenlik, uzman öğretmenlik, efendim, başöğretmenlikle âdeta askerî kışla kanunu ile istihbari takip modeli var burada, istihbari takip ve tetkik modeli var. Bu bir askerî kışla kanunudur, öğretmenlik meslek yasası değildir. Bakınız, kariyerler meslekte ilerlemeye dair ayrıştırıcı, ötekileştirici, karşı karşıya getirici bir durum söz konusu. Ekonomik haklar, ücret hakları, benzeri haklara dair somut hiçbir düzenleme yoktur; çalışma alanına dair yine aynı öyle. Atama, yer değiştirme, şu anda eş durumundan dolayı, sözleşmelilikten dolayı bölünmüş aileler, çocuklar ve benzeri... Bakınız, burada mesela, 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü'nün bir dayanağı var. 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü 1966'da yapılan uluslararası Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi sözleşmesine binaen dünya çapında kabul edilmiş bir gün olmasına rağmen, sanki Mustafa Kemal Atatürk armağan etmiş gibi Kenan Evren'in ihdas ettiği uyduruk 24 Kasımı bunun yerine koymak ve burada bugüne dair hiçbir şey yapmamak. Bugüne dair örneğin bir maaş ikramiyesi, bugüne dair öğretmenlere bir hak, bugüne dair başka bir şey kesinlikle yok. Neden bu yasada bir, öğretim yılı başında; iki, Öğretmenler Günü'nde öğretmenlere birer maaş ikramiye söz konusu olmasın?

(Gürültüler)

ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU BAN (Erzurum) - Uyduruk diyor ya, uyduruk.

BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Arkadaşlar, sakin olalım, sakin olalım.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Üç: 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'ndan, 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması Kanunu'ndan, 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu'ndan 222 sayılı İlköğretim Yasası'na kadar bu konuyu, bu yasayı, bu taslağı ilgilendiren süreçler söz konusu; bu süreçler bu düzenlemede, bu taslakta asla dikkate alınmamış. Sözleşmeli öğretmen, ücretli öğretmen hatta kimi yerlerde devşirme öğretmenler söz konusu; bunlar dikkate alınmamış. Sözleşmeli öğretmenlere dair, ücretli öğretmenlere dair hiçbir düzenleme yoktur burada ve bu sorunlar görmezden gelinmiş.

Yine, burada KHK'yle ihraç edilen ve adı konmamış idam cezasına mahkûm edilen eğitim emekçileri, eğitim ve bilim insanları ne olacak? Mesleki tanımda bir eğitim, bilim, akademik insan yerine sadece devlet zihniyetinin tekçi bakış açısıyla tanımlanmaya çalışılmış ama içinden çıkılamamış bir öğretmenlik durumu söz konusu. Öğretmenlerimize, örneğin kültürel olarak kendini geliştirmek, sanatsal olarak geliştirmek ve bu anlamda kitap, tiyatro, sinema, müze, turizm gezisi ve benzeri gibi haklar bu yasada neden düzenlenmiyor?

İletişim ve bilişim haklarına dair telefon, internetten yararlanma, bilgisayar, tablet kullanma gibi haklar neden bu yasada düzenlenmiyor? Bu yasada neden buna dair hiçbir şey söylenmiyor? Sakın "Başka yasayla düzenlenecek, yönetmelikle düzenlenecek." gibi savsaklayıcı, öteleyici, iteleyici şeylerle bunu yapacağınızı ifade etmeyin.

Yine, burada eğitim fakültelerinden tuttunuz sivil toplum örgütlerine kadar benim de kurucusu ve yöneticisi olduğum, kurucusu olmam nedeniyle 12 kez yargılanıp 8 kez ceza aldığım Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikasının, EĞİTİM SEN'in ve diğer eğitim iş kolunda örgütlü sendikaların bu konuda görüşleri alınmamıştır. (Gürültüler)

Konsantrasyonumuz bozuluyor, lütfen rica ediyorum, dinler misiniz.

BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Sükûneti sağlayalım arkadaşlar, lütfen.

Buyurun Sayın Bülbül.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Bakınız, öğretmenlerin sivil toplum örgütlerine üye olma, sivil toplum örgütlerinde yönetici olma ve siyaset yapma hakkının -bu çok önemlidir- olması lazım. Sivil toplum örgütlerinde yönetici olma, sivil toplum örgütlerine üye olma hakkının da düzenlenmesi, bir belirsizliğe havale edilmemesi lazım. Yine, bu aday öğretmenlik sürecine dair şeyin kaldırıldığını, kaldırılmak istendiğini söyledi Sayın Maviş. Bu süreçte ne olacaktır mesela? Öğretmenliğe başlayan birisi sendikaya üye olabilecek midir? Bu konuda kısıtlamalar, bu konuda cezalar söz konusu.

Bakınız, burada sizin yapmak istediğiniz yasa taslağında öğretmenlere dair 3600 ek gösterge sadece birinci dereceye verilmiş...

(Gürültüler)

BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Arkadaşlar, lütfen sükûneti sağlayalım.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - ...diğerlerine de kırıntı hâlinde birtakım şeyler söylenmiş. Şimdi, başlangıçta diyelim ki hemen başlayana 3600 ek gösterge gibi bir şey tartışılsa bile öğretmenliğin bir iki yıl ilerleyen sürecinde... Ben otuz yıl, otuz iki yıl öğretmenlik yapmış, bunun hem lütfunu hem cezasını hem zahmetini hem de rahmetini, bütün süreçlerini yaşamış, sürgünlere tabi olmuş, okulu olmayan köyde okul yapmış, ders kitabı yazmış, bütün süreçlerine tanık olmuş bir eğitim emekçisi olarak konuşuyorum; dışsal bir ses, görmeyen bir ses olarak konuşmuyorum.

Burada emekli öğretmenlerin durumu yok, özel okullarda çalışan öğretmenlerin durumu yok, rehabilitasyon merkezlerinde çalışan öğretmenlerin durumu yok; yine, meslek okullarında çalışan öğretici, usta öğretici, usta diye adlandırılan öğretmenlerin durumu yok ve dolayısıyla aslında öğretmenlik mesleğine dair bir düzenleme, bir hak söz konusu değil. Son derece muğlak, anlaşılmaz ve söylenen -hangi sendika, hangi eğitim ve bilim emekçisi söylemiş ise- "dağ fare doğurdu" kavramı bile burada yetersiz kalıyor.

Yapılması gereken şey nedir? Anayasa'dan -demin sıralamaya çalıştım- 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu'na, 222'ye, 7315'e, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na kadar birçok hak ihlali içeren madde varken; kanunların kendisi hak vermek, hak düzenlemek değil de hak ihlali üzerine kurulmuşken buradan bir Öğretmenlik Meslek Kanunu çıkarıp ve bütün hakları düzenlemek son derece ütopik bir şey olacaktır, ama buna rağmen yapılması gerekiyor, öncelikle Anayasa'da ve bu saydığımız yasalarda bir düzenleme gerekiyor.

Ve öğretmenliğin mesleki statüsü, toplumsal prestiji kendiliğinden vardır. Bakın, toplumda öğretmenliğe, öğretmenlik mesleğine inanılmaz bir saygı ve hürmet vardır, çocuktan ebeveynlere, öğrenci velilerinden sivil topluma kadar. Bu prestiji, bu statüyü sarsan Bakanlığın, devletin, Hükûmetin işi ücret noktasına sıkıştırıp öğretmeni âdeta örselemesi, rencide etmesi, başka işlerde çalışmak zorunda bırakması; en ufak bir şey nedeniyle cezalandırması, itmesi, atması, kenara itmesi; mesleki örgütlenmesini, temel hak ve özgürlükler noktasındaki örgütlenmesini dikkate almaması ve özellikle tekrar söylüyorum, bakın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Sayın Bülbül, iki dakika içerisinde tamamlayın, buyurun.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Tamamlıyorum, teşekkür ederim.

Yasa teklifinde kadının yok dediğim zaman bir itiraz mı oldu, ben mi öyle algıladım? Konuşmamım akışı içerisinde çevreye bakamadığım için çok fark etmedim. Fakat kadına dair çok özel düzenlemelerin olması gerekiyor: Doğuma ilişkin, kadınların özel durumuna ilişkin, kadın haklarına ilişkin, pozitif ayrımcılığa ilişkin özel durumların olması gerekiyor. Buna dair de maalesef herhangi bir şey söz konusu değil.

Yine, eğitimin paydaşları var; birçok konuşmacı vekil arkadaşlarımız, süreci yaşayan arkadaşlarımız söylediler. Eğitimin paydaşları kimlerdir? Eğitim iş kolunda örgütlü sendikalar, sivil toplum örgütleri, eğitim ve bilim insanları, öğrenciler, öğrenci velileri ve hatta bu yasa teklifinin yaklaşık 45 milyonu aşkın insanı ilgilendirdiği; öğrenci velisi olması, sivil toplum örgütçüsü, öğretmen yakını olması nedeniyle ilgilendirdiği söylendi. Bu bağlamda, bu ölçekte, bu kapsamda, bu globalitede bir bakış açısıyla tartışmak ve görüş ve öneri almak yerine Sayın Maviş veya adı anılan, şu anda hasta olan -çok geçmiş olsun- Sayın Vekilin önerisiyle ya da sizden 10 tane, 20 tane vekilin önerisiyle olacak şey değil bu. E, bu arkadaşlarımız işi bilmiyor diye değil, bilebilirler, son derece önemli şeyler de önerebilirler fakat demokrasi, farklı düşüncelerin bir araya gelmesi, bu düşüncelerin hukuki temelde gerekirse çatışması gerekirse ayrışması gerekirse uzlaşması noktasıdır. Bu ayrışma ve uzlaşma yok. Şimdi, Sayın Maviş diyor ki: "Azami uyum içerisinde..." Asgari uyum bile yok burada. Bizim söylediğimiz hiçbir şey, önerimiz dikkate alınmıyor ve azami uyumdan söz ediliyor. Lütfen, bizi töhmet altına koymayın.

NAZIM MAVİŞ (Sinop) - Temenni ettim Kemal Bey, temenni ettim.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Bu teklife bu hâliyle kesinlikle "olur" vermiyoruz. Bırakınız bir maddesini tartışmayı, bütünü kabul etmemiz kesinlikle söz konusu değil. Saydığım gerekçeler nedeniyle bu teklif geri çekilmeli, eğitimin paydaşları, siyasi parti temsilcileri ve Komisyonumuzun marifetiyle yeniden oluşturulmalı ve gündeme getirilmelidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Teşekkür ediyorum Sayın Bülbül.

Evet, söz sırası...

ŞENOL SUNAT (Ankara) - Sayın Başkan, sayın konuşmacı 24 Kasım için "Uyduruk bir gün." dedi. Bunu düzeltmemiz gerektiğini düşündüğüm için söz aldım.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Kenan Evren Dönemi mi?

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Kenan Evren'in getirmesi nedeniyle...

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Bakın, Mustafa Kemal vermiş gibi göstermek...

ŞENOL SUNAT (Ankara) - Hayır.

24 Kasım 1928 Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün Millet Mekteplerinin Başöğretmenliğini kabul ettiği gündür. O yüzden "uyduruk bir gün" deyimini kınıyorum.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Ben öyle bir şey kastetmedim.

BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Şimdi tutanakları istedim, aradan sonra tutanaklar elimize geçer ondan sonra da gerekli düzeltmeyi Sayın Vekilden isteriz.

Şimdi söz sırası...

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Neyi ifade ettiğini açıklasın ama.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Sayın Başkan, müsaade edin bir cümleyle söyleyeyim.

BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Buyurun, söyleyin ama sizin mikrofonunuzu açamıyorum çünkü Sayın Özdemir'e söz verdiğim için Sayın Özdemir'in mikrofonu açık şu an.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Şenol Hanım'ın kastettiği şeyi söylemedim ben.