KOMİSYON KONUŞMASI

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada söylenmesi gereken her şey hemen hemen söylendi ama bir de benim ağzımdan söylensin diye düşünüyorum.

İlk madde tekliften çıkarılmalıdır çünkü bu madde çok fazla sorun barındırıyor.

ÇETİN OSMAN BUDAK (Antalya) - Çok sert dedin Ayhan Hocam.

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Evet.

En başından "Özelleştirme sözleşmesinden kaynaklı olarak Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Denizcilik İşletmeleri Anonim Şirketi ve Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü aleyhine açılmış davalar var ise bu davalardan tüm yargılama gideri üstlenilerek, kayıtsız ve şartsız feragat edilmesi" ifadesi; bu bence hukuk devletine yakışmıyor. Yani, burada bir baskı mı var, hukuki haklarından vazgeçmesini zorlamak mı var ya da bu davaları birileri bize karşı, devletimize karşı bir tehdit unsuru olarak mı kullanıyor? Önceki sözleşmelerde ne gibi hukuksal zayıflıklar vardı? Aklımıza birçok soru geliyor. Yani, bu konunun, bir kere, açıklığa kavuşturulması lazım.

Ayrıca, bu limanlar 1997, 1998, 2000, 2001 yılında özelleştirilmiş, çeşitli yıllarda. En erken bitene, bitecek olana altı yıl var. Bu kadar acil olan nedir? Gerekçede "Limanların herhangi bir zaman kaybı yaşamadan küresel rekabet güçlerini korumaları için bugünden yatırımlar yaparak büyümeleri gerekmektedir." denilmektedir. Bir kısmı Sayın Vekilimin bahsettiği gibi çok yeni satın alınmış, bu sene var yani bunu uzatmanın anlamı ne? Ayrıca, yakında, en geç bir buçuk yıl içinde seçim olacak; o zaman niye acele ediyoruz? Seçimleri kazanırsanız bir sonraki dönem uzatırsınız, bir şey kaybetmiyorsunuz. Ama seçimleri kaybederseniz yeni iktidar yapar bunun hesabını; uzatmak gerekiyorsa uzatır. Ayrıca neden hepsini bir anda uzatıyorsunuz? Kaldı ki maddede sözleşmelerin hangi şartlar altında uzatılabileceğine dair kriterler yeterince net belirlenmemiş. Açık ihale yapılmadan yapılacak olan uzatmalar şeffaf olmayacak ve suistimale açık olacaktır. Ayrıca, bu sözleşmelerin devir hakları var mı, yapılan uzatmalardan sonra bu firmalar haksız kazanç elde edecekler mi? Bu soruların cevaplanması gerekiyor. Acilen dövize ihtiyacınız olduğunu biliyoruz; 128 milyar doları 6-7 liradan sattıktan sonra sıfırı tükettiniz; şimdi, para bulmak için kırk dokuz yıllık geleceğimizi satıyorsunuz. Yani, yirmi yıllık geleceğimizi zaten satmıştınız, o yetmedi; şimdi, bunu kırk dokuz yıllığa uzatmak istiyorsunuz.

ŞAHİN TİN (Denizli) - Biz satmadık Ayhan Hocam, 1997'de satılmış, özelleştirilmiş.

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Evet, o yetmedi, şimdi satıyorsunuz.

ŞAHİN TİN (Denizli) - Düzeltmek için diyorum ben, yanlış anlamayın.

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) - Kamu-özel iş birliğini kastediyor belki Ayhan Hocam.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Kamu-özel iş birliği...

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) - Kamu-özel iş birliği, birazdan açıklarız.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Ne yaptığınızı bilmeyebilirsiniz ama...

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Limanlar meselesi çok önemli. Limanların özellikle yabancılara satılması modern kapitülasyon. Kabotaj Bayramı'nı niye yapıyoruz?

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Yerli Malı Haftası da yapıyoruz.

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Atatürk'ün Lozan'da en çok ısrarcı olduğu husus kapitülasyonların kaldırılmasıydı. Yeri gelince Lozan'ı küçümsüyorsunuz ama Çin'in bugünkü uygulamalarına bakınca ne kadar ileriyi gördüğünü anlayabiliyoruz. Çocuklarımızın, torunlarımızın geleceklerini birilerine taahhüt ediyoruz. Peki, arkadaşlar, sizin çocuklarınız, torunlarınız bu ülkede yaşamayacaklar mı; hepiniz mi çocuklarınızı yurtdışına göndereceksiniz, orada yaşatacaksınız? Yani bunun sağlam hiçbir mantığı yok diye düşünüyor, bir an önce hepimizi aklıselime davet ediyorum.

2'nci, 3'üncü ve 4'üncü maddelerde aslında önemli bir itirazımız yok. LPG depolama alanlarının genişletilmesi elzemdir, bunlar yapılırsa çok faydalı olur. Yenilenebilir enerji kaynaklarının yerli aksamlarla inşa edilmesi de zaten desteklediğimiz bir husus olabilir ama burada tüketiciye yansıtılacak bir şey olmaması -az önce Tahsin Bey'in belirttiği gibi- yüklenecek bir yük olmaması gerekiyor.

5'inci maddeye gelecek olursak; Etibank, Türkiye Elektrik Kurumu EÜAŞ, elektrik dağıtım şirketleri adına kayıtlı tesislerin faaliyetlerine göre TEİAŞ ve TEDAŞ'a devri öngörülüyor. Değerli arkadaşlar, TEİAŞ'ın özelleştirme kararını daha yeni aldınız. Bakın, bu özelleştirmeyle ilgili aynen şu cümleleri kurmuştum. "TEİAŞ stratejik bir kurumdur, bir tekeldir, kâr amacı gütmeyen bir kuruluştur. Tarifesi yatırım ve işletme giderlerini karşılayacak şekilde EPDK tarafından düzenlenir. TEİAŞ'ın kâr amaçlı olması EPDK'nın düzenlemesini de anlamsız hâle getirecektir. Kâr amacı gütmeyen stratejik öneme sahip bir kuruma yatırımcı neden borsada yatırım yapsın?" O zaman da amacınızın TEİAŞ'ın varlıklarını satmak olduğunu biliyorduk. Şimdi, kendiniz bunu kanıtladınız. Siz TEİAŞ'ı öyle özelleştirmiyorsunuz, siz TEİAŞ'ın mallarını satmak istiyorsunuz. Gayrimenkul varlığını artırarak satmak istiyorsunuz, belki de daha cazip görünsün diye. Yerli ve millî olduğunu her fırsatta dile getiren iktidar partili arkadaşlara bu maddeyi yakıştıramıyorum.

Şimdi, stokçuluk konusuna gelecek olursak. "Stokçuluk" tanımı fahiş fiyat artışının önüne geçmek olarak kullanılıyor. Zaten Türk Ceza Kanunu'nda da suç olarak tanımlanıyor. "Belli bir mal ya da hizmeti satmaktan kaçınarak kamu için acil bir ihtiyacın ortaya çıkmasına neden olan kişilere ceza verilir." diyor; hapis cezası. Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 25'inci maddesi de bir tanım yapıyor; "üretici, tedarikçi ve perakende işletmeler tarafından piyasada darlık yaratıcı, piyasa dengesini ve serbest rekabeti bozucu faaliyetler ile tüketicinin mallara ulaşmasını engelleyici faaliyetler olarak nitelendiriyor. Aynı kanunun 18'inci maddesinde de stokçuluk için 50 bin liradan 500 bin liraya kadar para cezası öngörülmektedir. Bu kanun teklifiyle de bu ceza 100 bin Türk lirasından 2 milyon Türk lirası olarak değiştirilmek ve artırılmak istenmektedir.

Öncelikle "stoklama" tanımı konusunda bir muğlaklık var. "Stoklama" ile "depolama"yı ayırmak lazım, net bir şekilde. Aslında serbest piyasa ekonomisinde depolama ekonominin doğru işlemesi için kullanılan yöntemlerden biridir. Yani insanlık aslında tarih boyunca depolamayı kullanmıştır; barajlar yapmıştır, suyu depolamıştır çünkü ihtiyaçlar gerektiğinde kullanılmak üzere onu depolamıştır. Toprak Mahsulleri Ofisi eskiden buğdayları depolardı, ihtiyaç olduğu sırada piyasaya verirdi, piyasayı düzenlemenin en önemli araçlarından biridir. Zaten bu teklifte de LPG depolama alanlarından bahsediyoruz. Dolayısıyla, depolamaya karşı olmamamız lazım ama stokçuluk konusunda düzenleme olabilir.

Yalnız, şuradaki tanıma göre "serbest rekabeti bozucu" ifadesi ne demek? Bunun için bir ceza artırımına ne gerek var? "Rekabet Kurumu" diye bir kurumumuz var, ne güne duruyor? Rekabeti bozucu faaliyetler zaten onların konusu. Piyasada anlaşarak kartel oluşturup fiyatı yükseltmek de onların konusu. Dolayısıyla, ayrıca bir cezaya ihtiyaç yok diye düşünüyorum; tekrar yasa çıkarmanın anlamı ne? Rekabet Kurumu görevini yapmıyor mu, yapamıyor mu? Öncelikle bize onları söylesinler. Kısacası, hemen kanun çıkarmaya sarılmak yerine bu meseleyi dikkatle irdelemek gerekiyor.

Bu stokçuluk maddesini tetikleyen esas konu otomobil satışıysa onu iyice irdeleyelim. Yani birkaç galeri Hükûmetin bazı modellerde yaptığı vergi indirimini kendi ceplerine atmak için yol bulmuşlar; gelen indirimli aracın ÖTV'sini yatırıyormuş, plaka takıyormuş, plaka takılan araç ikinci el olarak satılıyor. Böylece sıfır kilometre araçla ikinci el piyasası oluşuyor ve galeri satışa sunuyor. aslında sıfır kilometre araç alamıyorsunuz teorik olarak yani sıfır kilometre aracın fiyatı 250 bin liraysa ikinci el olarak 300 binden satıyorlar. Bu konuyu Grup Başkan Vekilimiz Erhan Usta gündeme getirdi. Dolayısıyla, burada sorunun cezayla halledilmesi gerekmiyor. Aslında sorunun başlangıcı Hükûmetin vergi politikasındaki tutarsızlık gelin; onu çözelim.

Olay bununla da sınırlı değil; vergi politikasından bahsedersek alkol satışında konulan aşırı vergiler dün 22 hayata mal oldu. İçkiyi, sigarayı tavsiye etmem ama bu can kayıplarına da "Oh olsun!" diyemeyiz. Vicdanı olan her insan da bu kadar ciddi ölüm olaylarının çözümüne destek olmak zorundadır. Sorun vergilendirmededir.

Şimdi, stokçuluk meselesi... Demin arkadaşlar da bahsetti; iki sene önce Polatlı'da devlet teşvikiyle yapılan soğan depoları basılmış, depolardaki soğanları ATV televizyonu göstermiş, depoda soğan tutan çiftçileri "stokçu ve terörist" ilan etmişti. E, şimdi ne olacak?" Bugün yaşanan ekonomik sorunların, gıda fiyatlarının artışında sadece stokçuluk var." diyemezsiniz. Esas mesele, üretimin maliyetli ve dolayısıyla yetersiz olmasıdır. Üretimi polis zoruyla, cezayla halletmek yerine ekonomik koşulları iyileştirelim diyor, bir an önce de seçimin önünü açalım diyorum.

Saygılarımı sunuyorum.