KOMİSYON KONUŞMASI

ATAY USLU (Antalya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz, Bakan Yardımcımız, Komutanlarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, sizin de ifade ettiğiniz gibi, bu sunum, hakikaten, dünyada insan haklarının konuşulduğu, hep gündemde olduğu ve dünyada bunu konuşanların hangi durumda olduğu, vicdanların ne kadar kirlendiğinin bir anlamda ifadesi oldu.

Maalesef, tabii, dünya ciddi bir sorun yaşıyor göç konusunda. Bazen adına ""düzensiz göçmen" diyoruz, bazen "kaçak" diyoruz, bazen "sığınmacı" diyoruz, bazen "mülteci" diyoruz. Ama ortada bir göç vakası var, kaynak ülkelerde ciddi sorunlar var, savaşlar var, insanlar hayatlarını kaybediyor. Sunuda da ifade edildi. Çok büyük kırılmalar var; işte Afganistan coğrafyasındaki kırılmalar, işte Orta Afrika'daki kırılmalar ve beraberinde Suriye'deki kırılmalar. İnsanların ne zaman göçmen olacağı, ne zaman ev sahibi olacağı da belli değil.

Dünyadaki en büyük göç krizi, Suriye krizinden önce, İkinci Dünya Savaşı sırasında olmuş. İkinci Dünya Savaşı'nda en çok göç veren coğrafya: Avrupa. Sonra Irak'ta bir sorun ortaya çıkmış, Irak krizinde dünyada en çok göç alan ülkelerden bir tanesi Suriye, 1985'li yıllarda Irak krizinde. Bugün dünyada en çok göç veren coğrafya Suriye olmuş, en çok göç alan coğrafya da Avrupa olmuş. Bu olay yetmiş yıllık bir süreçte oluyor. Yetmiş yıl önce dünyanın en çok göç veren, en çok sığınmacının olduğu coğrafya, en çok sığınmacı alıyor ve tersine de sığınmacılara ev sahipliği yapanlar da bir nevi yeni dönemde bakıyorsunuz, sığınmacı oluyorlar. Kimin göçmen, kimin ev sahibi olacağı hakikaten belli değil.

Şimdi, her gün yeni dramları görüyoruz. İşte Moldova-Polonya sınırında 5 binin altında, 2.500-3 bin civarında sığınmacı bekliyor. Daha dün haberlerde gördüm. Bunlardan biri de beş aylık Vida. Beş aylık Vida soğukta, orada bekliyor. "Kim onu alacak? Kim onlara sağlık yardımı yapacak?" üzerine konuşmalar ve tartışmalar var. Ben geçen hafta Bağımsız Devletler Topluluğunun Petersburg'daki bir toplantısına katıldım. Orada Belarus Dışişleri Bakanı da ve İçişleri Bakanları da konuşma yaptılar. Oradaki gündemlerden bir tanesi şuydu: Bu sığınmacılara sağlık yardımını kim verecek? Covid'le ilgili süreçlerini kim takip edecek? Bunun üzerine baktım ki ciddi tartışmalar yapılıyor. Ben de orada dedim ki: "Biz şu anda Türkiye'de 4 milyona yakın sığınmacıya ev sahipliği yapıyoruz ve onların sağlık harcamalarını, insani anlamdaki ihtiyaçlarını gideriyoruz. Siz burada '1.500 kişinin Covid testini kim yapabilir? Bununla ilgili ödeneği kim verebilir?; tartışıyorsunuz." İşte onların geldiği nokta o, bizim geldiğimiz nokta bu.

Yine Manş Denizi'ni geçerken geçen hafta 31 sığınmacı hayatını kaybetti. Bot batıyor, İngilizler diyor ki Fransızlara: "Siz kurtarın." Fransızlar diyor ki İngilizlere: "Siz kurtarın." "Siz mi kurtaracaksınız, biz mi kurtaracağız?" tartışmasının sonunda 31 sığınmacı hayatını kaybediyor. 2 sığınmacı o soğuktan kendini kurtarıyor ve onlar diyor ki: "Biz hem İngilizleri hem de Fransızları aradık ama kimse gelmedi." Herkes birbirini suçluyor. Yani şöyle Fransızların bir suçlaması var İngilizlere: "Siz Avrupa'yı terk ettiniz ama dünyayı terk etmediniz. Onları niye kurtarmadınız?" diyorlar. İngilizler de diyor ki: "Siz niye kurtarmadınız? Siz Avrupa'nın içindesiniz, size ne oldu?" diyorlar.

Yine Akdeniz'de hayatını kaybedenler... Teşekkür ediyorum Sahil Güvenlik Komutanlığımıza. Ege'de kayıplar minimize oldu. Bir kayıp bile çok büyüktür. Bizim için bir insanın ölümü bile tüm insanlığın ölümüdür ama minimize oldu. Akdeniz bugün hâlâ dünyanın en büyük mezarlığı durumunda. Çocuklar, kadınlar hayatlarını kaybediyor ve on binlerce kayıp var, sayılabilen kayıplar var. Hakikaten bu, tabii ki insanlığın ölümü demektir. Yalnızca insanlar ölmüyor, burada insanlık ölüyor.

Şimdi bakıyorum ben uluslararası kuruluşlar, istatistik tutan kuruluşlar hâline gelmiş, ölenleri sayıyorlar. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği var, Uluslararası Göç Örgütü var. Yalnızca istatistik yayınlıyorlar. Yine bakıyoruz işte Frontex var. İnsanları kurtarmak yerine âdeta insanların ölümüne göz yumuyorlar. Bence Avrupa'nın bir kara lekesidir Frontex bugün. Eli kanlı bir teşkilat hâline gelmiştir, resmî bir teşkilat hâline gelmiştir, bu görüntülerle bunu gördük.

Yine aynı şekilde Yunanistan'ın tutumu... Bakıyoruz NATO savaş gemileri de Akdeniz'de bir anlamda nöbet tutuyorlar. Bunlar da aynı şeylere bakıyorum göz yumuyorlar veya sığınmacılar geçmesin diye nöbet tutuyorlar. Suriye'deki, kaynak ülkedeki sorun bitsin diye bu savaş gemileri hareket etmiyor ama sığınmacılar oradan geçerken onlara karşı kendilerini önleyici bir güç olarak görüyorlar. Bunların hepsi, tüm insanlık için ciddi bir şekilde vicdanların kirlenmesidir, ciddi bir şekilde insan hakları ihlalidir. Bu süreç içerisinde ben sunuda da tekrar gördüm. Güvenlik kuvvetlerimize, İçişleri Bakanlığımıza, Göç İdaremize şükranlarımı sunuyorum. Bu bizim merhamet yüzümüz, bu bizim vicdani yüzümüz, bunu övünerek her zaman söylüyoruz. Biz Göç ve Uyum Komisyonu olarak çalışmalar yapıyoruz, her zaman bu konuda atılan adımların da, bunların destekçisiyiz ve bu Göç İdaresinin, Sahil Güvenlik Komutanlığımızın, İçişleri Bakanlığımızın yapmış olduğu faaliyetlere her türlü yasal desteği verme konusunda da adımlar atıyoruz.

Düzensiz göç, evet, büyük bir sorun. Düzensiz göçle mücadele edilmesi gerekiyor. Evet, bu da doğru. Ama düzensiz göçle mücadele, bu göçmenlerin öldürülmesi değildir. Bunu dünyanın bir kere daha görmesi gerektiğini düşünüyorum.

Ben tekrar böyle önemli bir gündemi, konuyu gündeme getirdiğiniz için Başkanım teşekkür ediyorum.