| Komisyon Adı | : | DIŞİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Katar Devleti Hükûmeti Arasında Katar Askeri Hava Aracı ve Destek Personelinin Türkiye Cumhuriyeti Topraklarında Geçici Konuşlanması Konusunda Teknik Düzenlemenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/3669) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 30 .11.2021 |
HASAN TURAN (İstanbul) - Sayın Başkanım, tartışmayı derinleştirme niyetinde değilim. Tabii, kimseye özel olarak siz şu cephedesiniz, bu cephedesiniz diye ismen bir ifadede bulunmuyorum ancak ben şunu söylüyorum, buradaki muhalefet temsilcisi arkadaşların Hükûmet politikalarını eleştirme hakkı olduğu kadar bizim de buna cevap verme ve kendi tezlerimizi ortaya koyma hakkımız var. Konuştuğumuz şeylerin bir kısmını cümleleri not alarak konuşup ortaya koyuyorum biraz önceki Gülüstan Hanım'ın konuşmasındaki cümlesini aynen not aldım kelime kelime, onun üzerine konuştum. Bu da bir yorumdur benimki. Mesela diyor ki: "Doğu Akdeniz'deki enerji yatakları, oradaki tutumumuz gerilimi artırmaktadır." Aynı yorumu Batı'dan da duyabilirsiniz Türkiye'ye yönelik suçlamayla. Sizin bu yorumunuzla o paralel düşüyor diyorum. Bunun adını siz koyarsınız, ben koymayayım. Yani benim anlatmak istediğim o. İlla ki bu ilanihaye siz hep düşmandınız, düşmansınız anlamına gelmez. İşte, Yunanistan da aynı iddiada bulunuyor örneğin, İsrail de aynı iddiada bulunuyor. Dolayısıyla yani o tarafa düşmemek lazım diyorum, gerilimi artıran biz değiliz. Onların bize önerdikleri şey şu: "Yani kıyı sınırlarınızın balık tutacak kadar biraz gerisine gidin ama daha ileriye gitmeyin. Yani sadece kara coğrafyanızda durumu idare edin, mavi vatanınıza sahip çıkmayın. Gök vatanınıza sahip çıkmayın." Biz de diyoruz ki: Hayır, bizim sınırlarımız onların çizdikleri gibi değil, bizim sınırlarımız daha geniş. Dolayısıyla, onların müsaade ettiği kadar mı davranacağız yoksa kendi ülkemizin ve milletimizin çıkarlarını koruyacak mıyız? E, korumaya kalktık, dünya karşımıza çıktı. Ne yapalım? Geri adım mı atacağız yoksa diplomasiyse Yunanistan başta olmak üzere bütün ülkelerle müzakereleri devam ettirmek isteyen, davette bulunan... Hatta ne oldu bak, gemileri çektik, muhalefetten de eleştiriler geldi. Sonra da görüşelim dedik. Bu konuda da eleştirilere tabi olduk, yani eleştiriye uğradık "Ne oldu ki hadi, ne yaptınız?" falan filan diye. O yüzden biraz önce aşağı tükürsen sakal ifadesini kullandım. Dolayısıyla, biz bu konuda sürekli gerilim artsın, kavga artsın, çatışma artsın falan niyetinde değiliz ama birileri de bizi bir yere hapsetmek, sınırlarımızın içinde tutmak, bölgeyle ilgili politika üretmemizi engellemek istiyorsa hadi oradan deriz yani. Demeye hakkımız var, bu da bizim tezimiz, bu da bizim düşüncemiz, bu da bizim duygumuz, bu da bizim tutumumuz. Herkesinkine saygı duyacaksak herkes de bizimkine duyacak.
Katar'la yaptığımız anlaşmaya gelince benim bildiğim, yani çocukluğumdan beri takip ediyorum, bu ülke dünyanın her bir tarafındaki ülkelerle askerî anlaşmalar yapıyor. Gerek kendi askerlerini yurt dışına eğitime gönderiyor gerekse yurt dışından askerleri getirip ülkemizde eğitiyor. Nice çekik gözlü, nice zenci, siyahi, nice Afrikalı, Asyalı askeri gördüm ben bu ülkede gelip eğitim aldı gitti. Katar da bunlardan bir tanesi, gelip eğitim alabilir. Ya, bunu Katar olunca biraz tartışmamız saatlerce uzuyor gidiyor yani ben onun altını çizme gibi bir, gördüğümün altını çizme gibi bir vazifem var, ben de bu ülkenin milletvekili olarak ya, nedir arkadaş bu alerji falan diyesim geliyor o zaman yani. Hele hele buna bir felsefi kılıf giydirirsek "Ya, Katar şudur, budur." E, bizim ülkemizin dünyada müttefikleri olmasın mı yani? Mesela Filistin davasında İsrail'in yanında değil de Filistinlilerin yanında duruyorsa suç mu işliyor yani? Ne güzel; haklının, mazlumun yanında, zalimin karşısında duruyor. Hemen bundan dolayı Batılılar bir kılıf giydiriyor. Ya, eyvallah Batılılar bir kılıf giydirebilir de bu milletin evladına ne oluyor yani? Batı dünyasından mı bakıyoruz. Ben onun için dedim ilk bölümde, Londra'dan, Paris'ten, New York'tan bakmayalım; Ankara'dan, İstanbul'dan, Anadolu'dan, hatta Malazgirt'ten, tarihimizden bakalım, Söğüt'ten, Çanakkale'den bakalım anlamında söyledim. Benim bu insanlarla kardeşlik hukukum var, bu coğrafyanın insanları ama konuşurken sanki Londra'daki adam konuşuyor gibi bir algı oluşuyor bende yani. Bu bir suç mu, bu bir kusur mu yani? Ben gördüğümü söylüyorum. O da konuşsa böyle konuşacaktı.
BAŞKAN AKİF ÇAĞATAY KILIÇ - Hasan Bey, yavaş yavaş toparlayalım.
HASAN TURAN (İstanbul) - "Fundamentalist" diyor bu coğrafyanın insanlarına, "siyasal İslamcı" diyor, "Bilmem ne?" diyor. Nerede bir müttefik bulsak biraz duygudaş olduğumuz... Benim coğrafyamda duygudaş olmaktan daha doğal ne olabilir kendi bin yıllık tarihî birlikteliğim olanlarla. O öyle etiketleyerek takdim ediyor. Biz de mi aynısını konuşacağız? Hayır. Bu coğrafyada dostlarımızın sayesinde hele hele hepsini çoğaltacağız. Araya da girmek zorundayız. Suudi Arabistan'la işte arasında problem var mı? E, varsa biz düzeltme gayesindeyiz. Bakın, işte, düzeltmeye çalışıyoruz. Geçmişte ilişkimiz bozulanlarla tekrar bir araya gelip ilişkilerimizi düzeltmeye çalışıyoruz. Hep müzakereden yanayız. Zeytin dalı uzatıyoruz. Bazen uzatılan zeytin dalını biz tutuyoruz. Dolayısıyla birçok ülkeyle bizim askerî anlaşmalarımız var. Güvenlik kuvvetlerimiz anlaşmalar yapıyor. Batı'ya da gönderiyoruz yıllardır. Kaymakam adaylarımız bile İngiltere'ye gidiyor. Ne işi var? Niye gidiyor? Ya, bu uluslararası anlaşmalara ilk defa imza atmıyoruz yani. Ben onu ifade etmeye çalışıyorum. Ki Katar bugün dünya gaz rezervinin yüzde 25-30'una sahip. Avrupa'nın neredeyse... Londra'nın bir sürü emlaklarının hepsini satın aldı. Paris Saint Germain'i satın almış, Volkswagen'e ortak olmuş. Ben İngilizlerin, Amerikalıların, Almanların, Fransızların bizim kadar sorduğuyla ilgilenmiyorum; hiç paranın milliyetiyle ilgilenmiyor arkadaşlar. Mevlâna gibi "Gelsin de nereden gelirse gelsin." diyorlar. Ama bizim ülkede olunca özel bir konu oluyor yani.
E tank diyoruz, tankı yapıyoruz arkadaşlar. Biz eskiden Alman tankını, Leopard'ı falan filanı konuşuyorduk. Ama bak ALTAY isminde ALTAY, ALTAY, bizim dağlarımız, ecdadımızın geldiği yerlerden bir tank üretmeye çalışıyoruz. GÖKBEY diye bir helikopterimiz var bizim şu anda. HİSAR diye bir savunma sistemimiz var, HİSAR. Biz iktidara geldiğimizde millî piyade tüfeğimiz yoktu savunma sanayisinde. Bak iddialı, altını çizerek konuşuyorum. Allah Cumhurbaşkanımızdan razı olsun. Ama şimdi bütün ülke değerlerimizin ismini taşıyan silahlarımız var, öyle küçük silahlar değil, büyük silahlar yapıyoruz, hepsini de yapacağız. Onun için zaten rahatsızlık var. Türkiye bizzat ondan rahatsız ediyor, batıyor birilerine. Niye? Tankını yapıyor, İHA, SİHA yapıyor. Heronlar alıyorduk İsrail'den, yazılımları da bozuluyordu, yazılım bozulunca tamir ettiremiyorduk. Bir bakmışsın zaten Heron gitmeden terörist uçmuş gitmiş, kaybolmuş. Ama şimdi kendimiz yapıyoruz. Hatta, Karabağ'dan Libya'ya kadar belki birçok yere de gidiyor. Değil mi? Yani dolayısıyla bu ülke yapıyor bunları.
BAŞKAN AKİF ÇAĞATAY KILIÇ - Hasan Bey, yavaş yavaş toparlayalım lütfen.
HASAN TURAN (İstanbul) - Evet, ben bununla askerî anlaşmalar, Türkiye hele hele yüksek stratejik iş birliği anlaşması imzalamış, yüksek stratejik iş birliği anlaşmasını geçmişte Batı dünyasıyla imzaladığımız dönemlerde içlerinde neler olduğunu sizler daha iyi biliyorsunuz. Ne anlaşmalar yapıyorduk kültürden sanayiye, ticaretten askeriyeye, ekonomiden bilmem neye, hepsi giriyordu işin içine. Yüksek stratejik iş birliğimiz var bir ülkeyle ilgili. Yani şey bile göndersek problem oluyor yani bu nasıl yüksek stratejik iş birliği olacak ki? Ben anlayamıyorum ki.
Evet, saygılar sunuyorum.