KOMİSYON KONUŞMASI

SALİH CORA (Trabzon) - Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, çok kıymetli bürokratlar, Komisyonumuzun değerli üyeleri, kıymetli milletvekillerimiz, basınımızın güzide temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda Cumhurbaşkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, MİT, Savunma Sanayi Başkanlığı, Millî Güvenlik Sekreterliği, Strateji ve Bütçe Başkanlığının bütçesini görüşmek için bir araya geldik. Lakin, Komisyonumuzda bugün gruplar adına yapılan konuşmalarda daha çok bütçenin geneli üzerinde değerlendirmelerde bulunuldu. Şunu özellikle ifade etmek isterim ki bütün olumsuzluklar bu konuşmalarda cımbızla çekilip öne çıkarılarak tüm fatura Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine yüklenmeye çalışılmaktadır. Bu büyük bir yanılgıdır değerli arkadaşlar; aksine, bu büyük sorunlar yani şu an dünyadaki sorunlar, çevremizdeki sorunlar, ülkemizdeki sorunlar, jeopolitik krizler, pandemi krizi, buna bağlı ekonomik sorunlar, doğal afetlerle oluşan yıkımlar, esasında ancak ve ancak bütüncül bir yönetim anlayışını temsil eden Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle aşılabilirdi, nitekim de öyle de oluyor. Siz parlamenter hükûmet sisteminin başarılı bir uygulamasını bu manada örnek verebilir misiniz? Veremezsiniz. Geçmişte bunların hepsi yaşandı, nelerle karşı karşıya kaldık, bunu biliyoruz. Koalisyonlarda bunca sıkıntı nasıl aşılacaktı? Böyle bir hayal ettiğimizde, eski sistemde özellikle en çok eleştiri konusu kanun teklifini sanki milletvekilleri veriyordu. Hangi kanun teklifini eski sistemde milletvekilleri vermişti ki? Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde -ben 2 sistemde de milletvekilliği yaptım- her kanun teklifinin içeriğinde, ayrıntısında, mutfağında milletvekilleri vardı. Ben birçok kanunun çalışmasında yer aldım. Bazen, tabii, hükûmet yetkilileriyle, bürokratlarla, bazen sivil toplum kuruluşlarıyla gelen taleplere göre istişare edip kanun bütünlüğünü oluşturmaya çalışıyorduk ve kanun tekliflerini bu şekilde milletvekillerimizle beraber veriyorduk; bunun çok da faydasını gördük. Bu sistemde, esasında güçlü bir yasama adımı atıldı ve milletvekili olmanın esasında farkına tam manasıyla varıldı. Parlamenter sistemde yüzde 30'larda oy alan bir partinin -geçmişte ülkemizde görüldü- tek başına iktidara gelebilme ihtimali vardı. Bu Parlamentodan Meclis Başkanı seçiliyor, Başbakan seçiliyor, eğer vakti gelmişse Cumhurbaşkanı seçilme durumu da oluyordu. Yani yüzde 30'larda oy almış bir siyasi partinin genel başkanı da yine partili oluyor, o siyasi partinin genel başkanı bütün yetkilerini kullanarak herkesi seçebiliyordu, her yere de istediğini atayabiliyordu. Buna "tek adamlık", "diktatörlük" demiyorsunuz... Gerçi Özal'a "Diktatör." demiştiniz. Özal da parlamenter sistemde Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yapmıştı. Ama en azından yüzde 50+1 oy almış yani bir sınır konulmuş, bu kadar yetkinin olmasının bir sebebi yüzde 50+1 olmasıdır. Yüzde 50+1 oy almayı başarmış bir kişinin kullandığı meşru yetkilere itiraz edilmesini ben anlamsız buluyorum. Bu yaklaşım, esasında sizi doğru bir istikamete de yöneltmez. Yani sürekli halkın içerisinde, vatandaşın içerisinde olduğumuzda, sistemle alakalı tabii ki muhalefet kesiminin ideolojikleşmiş bir kesimi veya işte, aktif yönetici kesimi eleştiriyor ama halkın gündeminde böyle bir durum söz konusu değildir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, esasında parlamenter sistemin oluşturduğu zaruretlerden doğmuş bir hükûmet sistemidir. Türkiye bu sistemi alelacele çıkarmış, getirmiş bir yönetim modeli değildir. Parlamenter sistemde çok ısrar ettik, denedik, uğraştık, mücadele ettik; Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden tutun, koalisyonlar, hükûmet krizleri; hepsi denendi, sonucunda bir istikrar olması adına Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi oldu. Şu anda düşünün ki eğer eski sistemle, koalisyonla bu ülke yönetilmiş olsaydı, bu yaşanan sorunlar karşısında hiçbir şekilde etkin ve hızlı kararlar alınamaz hatta hükûmet düşürülür, kaotik bir durum da oluşabilirdi. Bunun maliyetleri daha da yüksek olurdu. Böyle bir pandemi sürecini öyle her hükûmetin yönetebilmesi mümkün değildir, çok çok büyük maliyetleri olur, şu anda bunu siz de tahmin edebiliyorsunuz. Bu yaşanan sorunlar karşısında esasında sadra şifa bir öneride de bulunduğunuz yok. Siz, gördüğüm, izlediğim kadarıyla yüksek faizi savunuyorsunuz -kiminiz- IMF reçetelerini önümüze koyuyorsunuz veya popülist söylemlerle siyaset alanını çıkmaza sürüklüyorsunuz, savunma sanayisinde yatırım hamlelerimizden geri dönmemizi istiyorsunuz, terörle mücadeleden vazgeçmemizi istiyorsunuz, terörle mücadeleden vazgeçmemizi istiyorsunuz; açık açık bunu ifade ediyorsunuz. Tezkereye "hayır" diyerek esasında bu ülkenin bekasını tehlikeye atan adımlar atıyorsunuz. Akdeniz'de münhasır bir ekonomik bölgemiz umrunuzda değil, siz diyorsunuz ki özetle: "Uçağı Fransa'dan, Heronları İsrail'den, silahları Amerika'dan, tankları Almanya'dan alın." Ama arkadaşlar, biz, artık bu yaklaşımlara, bu zihniyete prim vermiyoruz, kulak asmıyoruz. Yerli ve millî savunma sanayimizi güçlendirmeye devam edeceğiz, kendi yerli ve millî sondaj gemilerimizle tespit ettiğimiz doğal gazı ekonomimize kazandıracağız, yerli arabamızı banttan indireceğiz, ithalat kalemlerimizi azaltacağız, nükleer enerji santralimizi ve yenilenebilir enerji kaynaklarını hayata geçirip enerjideki dışa bağımlılığı da ortadan kaldıracağız; biz buna inanıyoruz, bizim güçlü bir insan kaynağımız vardır, güçlü bir teknoloji ve lojistik altyapımız vardır, güçlü bir yönetim yapımız vardır.

Enerjiyi içeride günlük politik meselelerle tüketmememiz gerekiyor, bunun hiç kimseye faydası yoktur.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ederiz.

SALİH CORA (Trabzon) - Geçmişte bunların her birini denediniz, ülkemiz bunlardan zarar görmüştür; e-muhtırayla denediniz, kapatma davasıyla sindirmek istediniz, Gezi'yle korkutmak istediniz, 6-7 Ekim olaylarıyla yaktınız, yıktınız; başarılamadı. Ardından 17-25 Aralık kumpasıyla millî iradeyi ortadan kaldırmaya, 15 Temmuz hain darbe girişimiyle bu ülkeyi yıkmaya çalıştılar. Hendek-barikat terörüyle kötülüğün envaiçeşidini sergilediniz, bölücülüğün envaiçeşidini sergilediniz; başaramadınız. Ambargolarla, manipülatif, spekülatif kur saldırılarıyla diz çökertmek istediler, bunu denediler, yine başaramadılar, yine başaramayacaklar. Tüm bunlar elbette hedeflerimizi yakalamamıza belirli bir süre engel olmuştur, bunun farkındayız ama dimdik ayaktayız. Çünkü sizin fark edemediğiniz bir şey var, aslında bunu çok da söylemek istemiyorum ama şu var: Biz, gücümüzün farkındayız çünkü arkamızda koskoca bir başarı hikâyesi var. Başarıyı ve gücü yönetecek ve bunu en iyi şekilde koordine edecek liderimizle 2023 seçimlerinde de zafer inşallah bizim olacaktır, Cumhur İttifakı'nın olacaktır.

Bütçenin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.