KOMİSYON KONUŞMASI

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Evet, teşekkür ediyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, sıfatınız biraz uzun olduğu için kısaca, Sayın Oktay dememe izin verin lütfen.

Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi üzerinde konuşacağım ve Diyanet İşleri Başkanlığının kaç holdinge bedel serveti, menkulü ve gayrimenkulü olduğu üzerinde duracağım.

Aslında "Diyanet İşleri Başkanlığı" diye kendi içinde bir devletin olduğunu; aslında "Diyanet İşleri Başkanlığı" diye bir saltanatın olduğunu; aslında, tek adamlığı dinen örgütleyen kurumun Diyanet İşleri Başkanlığı olduğunu ıskalayarak konuşuyor sabahtan bu yana sevgili konuşmacılar. Öncelikle buraya dikkat çekmek istiyorum.

Akabinde "diyanet işleri" çoğul bir kavram olmasına rağmen Diyanet İşleri Başkanlığı sadece İslam'ın Sünni ve Hanefi mezhebi üzerinden içtihatlar, fıkıh ve kelam üretmekte, bu konuda fetvalar vermekte. Ancak, ben, Hanefi mezhebini kullandığı ve Hanefi mezhebine kendi çıkarları doğrultusunda dinî bir argümanla değil münafıkça yaklaştığı kanısındayım. Zira, burada adı geçen Ebu Hanife, Emevi ve Abbasi saltanatına karşı, zulmüne karşı mücadele etmiş ve bu uğurda canını vermiş, tarihin görüp göreceği en büyük şehitlerden birisidir. Ebu Hanife'nin ismi asla zulüm ve iktidarlarla bir arada anılamaz; o, zulme ve zulmete karşı mücadele etmiş bir direnişçidir.

Yine, Diyanet İşleri Başkanlığının çalışma alanı Güney Afrika'dan Sibirya'ya, Uzak Doğu'dan Amerika'ya kadar âdeta bir misyonerlik bölgesi olmakta, her türlü çalışma yapılmakta; yurt dışına cami hocası gönderilmekte, gri pasaportlu dedeler gönderilmekte ve Alevilik üzerine de sistematik olarak bir ret ve inkâr politikası yürütülmektedir ki bir Alevi aktivisti ve öncüsü olarak, bir Alevi olarak biz buna "Muaviye soylu Yezid siyaseti" diyoruz; bu, tekçiliğin tarihteki ilk kuramsal başlangıçlarından bir tanesidir.

Ve her konuda fetva veren; aile konusunda, hapishane konusunda, sigara konusunda, midye konusunda fetva veren Diyanet İşleri Başkanlığı, zam, zulüm konusunda, yoksulluk konusunda, işkence konusunda fetva vermemektedir. Örneğin, IŞİD'in türbesini bombaladığı Veysel Karani hakkında bir fetva... Sesini bile çıkarmamıştır, Hükûmetiniz de dâhil olmak üzere. Rakka'da, Veysel Karani'nin türbesi IŞİD tarafından bombalanmış; yine, Seyyide Zeynep'in yani Şah-ı Merdan Ali'nin kızı, İmam Hüseyin'in kız kardeşi Seyyide Zeynep'in Şam'daki türbesi IŞİD tarafından bombalanmak istenmiştir. Bu konuda herhangi bir politika üretmediğiniz gibi "Emevi Camisi'nde namaz kılma." metaforunu geliştirmenizin temel sebebi, Yezid'in İmam Hüseyin'in mübarek başını Emevi Camisi'ne asmış ve orada teşhir etmiş olması zulmünün bir ortaklığı olabilir mi acaba?

Şimdi, Diyanet İşleri Başkanlığı yetkilileri... Türkiye'de şu ana kadar 18 Diyanet İşleri Başkanı gelip geçmiş ve Diyanet İşleri Başkanlığı aslında, Osmanlı'daki Şeyhülislamlığa dayanıyor. Oysa Şeyhülislamlık, Şeyhülekberlik, Hüccetülislamlık, İslam tarihinde sadece çeşitli sıfatlar olarak kullanılmıştır. Şeyhülislam ilk defa II. Mehmet'in Fatih Kanunnamesi'nde geçmektedir, "Şeyhülekber" Filozof Muhyiddin İbnülarabi için, "Hüccetülislam" da Filozof Gazali için kullanılmıştır. İslam tarihinde "Şeyhülislamlık" diye bir kurum yoktur, "Diyanet İşleri Başkanlığı" diye bir kurum yoktur ve Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye'de İslam'ı, Sünniliği, Hanefiliği değil, devlet tarafından şekillendirilmiş, tekçi, inkârcı dini temsil etmekte ve bu doğrultuda Hristiyanlara, Alevilere, inanmayanlara, farklı cinsel tercihi olanlara karşı sürekli nefret suçu işlemekte; Kürtlere karşı... Örneğin, Kürtçe okunan mevlide dair herhangi bir şey söylememiş; Kürtçe mevlit okuyan kişi tutuklanıp maalesef, hapishanede hastalıktan ölmüştür.

Ve bu arada, Osmanlı dönemindeki Şeyhülislamların 131'inden 9'u Türk değildir; Türk olmayanlar içinde örneğin II. Mehmet Fatih'in hocası olan Molla Gürani, Kürt'tür. Molla Gürani, İran kürdistanı, İran kürdistan eyaleti içerisinde bulunan Güran bölgesinden olan bir Kürt'tür ama resmî ideoloji bunu inkâr etmektedir. Yine, Osmanlı'nın kadılık döneminde Şeyhülislamlığa tekabül eden, muadili olan, o görevi yapan Şeyh Edebali ile Şeyh Bedrettin Alevi'dir. Şeyh Edebali, Baba İshak katliamından kurtulmuş, Hacı Bektaş'ın yâr ve yârenidir ama resmî ideoloji bunu da inkâr etmektedir. Şeyh Bedrettin'e ilişkin zaten Osmanlı tarihinde verilen fetvaların haddi hesabı yoktur.

Bugünlerde televizyonlarda oldukça meşhur edilen Ebussuud, Alevilere dönük verdiği fetvalarla, Türkmen ve Türk Alevilerin katliamında parmağı ve sorumluluğu olan bir şahsiyettir. Aslında Osmanlı ve Selçuklu, tarih boyunca Türk, Türkmen ve Alevi düşmanlığı yapmış; Türk, Türkmen ve Alevilerin kökünü kazımak için Şeyh Bedreddin'den Şah Kalander'e, Baba İshak'tan Şahkulu'na kadar sayamayacağım birçok katliamda binlerce, on binlerce Türkmen Alevi'yi katletmiş, akabinde de Türkmen Alevilerin saltanata, idareye dâhil olmaması için her türlü şeyi yapmıştır. Bunun en temel resmî göstergelerinden bir tanesi de Fatih döneminde katledilen Çandarlı Halil Paşa'dır. Çandarlı Halil Paşa katledildikten sonra Osmanlı ve cumhuriyet tarihinde hiçbir Türkmen ve Alevi albaylık rütbesinden ileriye gidememiş ve bu tenkillikle karşı karşıya kalmıştır.

Şimdi, Diyanet İşlerinin, bakın, Dışişleri Bakanlığı, Enerji Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Şehircilik Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı; 7 tane Bakanlığın bütçesinden daha çok bütçesi var ve 8 tane üniversiteden daha çok. Peki, nedir bu Allah aşkına? Bu Diyanetle yapılmak istenen şey nedir? Diyanet neden Aleviliği inkâr etmektedir? Diyanet, bakınız, yayınladığı Hacı Bektaş Velayetnamesi'nin ön sözünde Kürdistan'dan söz ederken, bugün "kürdistan" dendiği zaman yerinden zıplandığında çıkıp da hakkaniyetle "Evet, böyle bir tarihî kavram ve yer vardır, ben de bunu kendi kitabımda zikrettim." demeyecek kadar münafıkça bir yaklaşım içerisindedir.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son cümlelerinizi alalım.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Diyanetin Aleviliğe ve farklı inançlara dair ret ve inkârı, cemevlerine dair ret ve inkârı asla kabul edilebilir değildir.

Diyanet bizim vergilerimizle ayakta durmaktadır, bize borcu vardır ve bu borcu bir an önce ödemesi için gerekli yasal düzenleme yapılmalıdır.

Saygılar sunuyorum.