| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 06 .11.2014 |
ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, kıymetli bürokratlar, kıymetli Komisyon üyeleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tabii, yemek dönüşü biraz rehavet oluyor. Onun için konuşma, tartışma ortamı belki biraz daha geç başlıyor olabilir.
Şimdi, değerli arkadaşlar, ben kısa tutmaya çalışayım.
Bakanımızın, tabii, belki çok yoğun bir eleştiri altında olmasını anlayabiliyorum. Bakanlık olarak en fazla diğer bakanlarla veya diğer bakanlıklarla koordinasyon ve iletişim içerisinde olması gereken bir bakanlık. Ama bir şeyi görebildik hamdolsun, bu Bakanlık kurulurken "Siz yiyecek, giyecek, içecek dağıtacaksınız." diye bir tartışma vardı fakat öğleden önceki tartışmalar daha çok yapılması gerekenler veya eleştiriler... Tabii, insanoğlunun son derece ihtiyaçları sınırsız ve bunu karşılayacak olan, dünyadaki karşılığı dediğimiz hiyerarşik yapıda sınırlı ihtiyaçlar. Bunlar üzerinden tartışmalar oldu, olacak. Ben de birkaç başlık içerisinde özellikle Bakanlıkla ilgili olan belki öneriler, belki de soru kısmında da söz almamak için bir sorum olacak, o doğrultudaki düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.
Şimdi, Bakanlığın daha çok, özellikle, bu yoğun iş yükünün altından belki tek başına çıkmasını beklememiz mümkün değildir. Toplum olarak diğer bakanlıkların alanındaki hizmetlerle beraber bir zihinsel dönüşüm gerçekleştiği takdirde tabii ki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının yapacağı birçok hizmetler yerini bulur. Örneğin diğer bakanlıklarda biz bir talepte bulunurken belki geneli kapsamadığı için özel bir düzenleme gerekir diye vazgeçilebiliyor ama burada bir handikap daha biliriz ki bireyin bizzat kendisi yani sosyal olan bireyin sıkıntılarını ortadan kaldırmak için özel düzenlemeye kadar dahi Bakanlık gidebiliyor. Bu da doğal olarak tartışma konusu oluyor.
"Zihinsel dönüşüm." dedim, öyle bir toplumda yaşıyoruz ki biz hepimiz toplum olarak yolda trafik hâlinde, seyir hâlindeyken bir radarı görüyoruz ve hızımızı kesiyoruz. Radarı gördükten sonra "Çek sağa bas gaza." anlayışının hâkim olduğu bir toplum. Siz herkesin başına bir radar dikemezsiniz veya herkesin başına bir polis veya bir bakanlık veya bir yetkili dikemezsiniz. Dolayısıyla, sanki bütün toplumun soysal problemlerinin tamamını Bakanlık çözecek gibi bir algı üzerinden tartışıyor olmamızı da açıkçası biraz haksızlık yapmış oluruz diye düşünüyorum. Ama ifade edilen birçok konu -ben de burada önümde not almaya çalıştım- hepimizi yakından ilgilendiren konular. Ailemizi, kimimiz kendi çocuklarımızı anlatıyoruz, kimimiz kendi bulunduğumuz şehri anlatıyoruz, kimimiz kendi bulunduğumuz, yakınlarımızdaki bir örneği anlatıyoruz; toplamda bütün bunlar ülkemizin temel sorunları, dinamikleri oluyor. Onun için de tabii ki Bakanlık önemli bir işlev yürütüyor ve lokomotif görevi görecek.
Sayın Kuşoğlu bir kavram kullandı, ben de not almıştım, ona da değinmek istiyorum; "Bakanlık olarak toplumun yaşam kalitesini artırmak." Doğru. Şöyle bir ifade, şöyle bir tespitte de bulundu, sonrasında düzeltmekle beraber -ben biraz açmak istedim, açıkçası belki biraz teyit, belki biraz eksik olan kısmını ben tamamlamak için burayı açıyorum- bizim bir yaşam tarzı oluşturmak... Doğrudur, sonrasında kendileri de ifade ettiler, devletin veya Bakanlığın bir yaşam tarzı oluşturma diye bir olayı yok ama ben de belki sesli düşüneyim, bizim bir yaşam tarzımız var ve aile modelimizde büyük küçük, geleneklerimiz göreneklerimiz var ama tartışma konusu olan bu yaşam tarzımızın son derece, içeriden ve dışarıdan kaynaklanan büyük bir bilgi kirliliği, dezenformasyon, aile mefhumu, kavramı, son derece almış başını götürüyor.
Şimdi, düşünebiliyor musunuz, Bakanlığı, bir televizyon programı... Dün basın yayınla ilgili konuştuk ama âdeta her bakanlıkla mutlaka irtibatlı olması gereken bir konumda. Örneğin, hepimizin de bildiği, belki duyduğu bir iki diziden bahsedeyim. Bakanlığın aslında bu dizilerin bizim aile yaşam tarzımızı ne kadar dış etkenlerle dezenformasyona tabi tutulmasıyla, bir dejenerasyona tabi tutulmasıyla, küçük küçük nüktelerle, var olan o güzel değerlerimizi yok eden o programların, belki bir manada onların denetimini veya onlardan haberdar olması veya onlara yönelik en doğruyu ekranlara taşıması gerektiği... Bunu niçin söylüyorum? Günlük politikalar değil, kalıcı, temel politikalar anlamında ifade ediyorum. İşte, son günlerde, ilimiz olan Şanlıurfa'da 2 tane şu anda dizi var. Bu 2 dizi Urfa'da âdeta gündem konusu olmuş ve bu dizilerde zaman zaman gittiğimiz, oturduğumuz aile ortamında "Bunlar Urfa'da kalmadı, niçin bunlara, siz milletvekilisiniz, gerekli cevabı vermiyorsunuz?" Gerçekten de çok eskiden kalan... Ama bu örneği vermemin sebebi şu: Birçok alanda, birçok görevler âdeta bekleniyormuş, "Olması gerekir, yapmaları gerekir." anlamıyla haklı olarak eleştiriler getiriyoruz, getireceğiz.
Şimdi, bu diziler, kimisi orada bir ağa modeli ve kullanılan kavramlar ve ifade edilen o tarzın doğru olmadığını, kimisi orada bir töre olayını, bir cinayet olayını, kadına bakış açısını farklı bir şekilde ekrana taşıyor. Dolayısıyla, bütün bunları Bakanlığın bu yoğun ve karmaşık ve son derece büyük bir yük altında olduklarını hesaba katarak belki biraz dağıtması gerekir. Kiminle? Özellikle yerel yönetimlerle ve özellikle de sivil toplum kuruluşlarıyla. Atanmış ve seçilmişler bunu yapıyorlar ama daha fazla etkin bir şekilde yapılması anlamıyla bunu biraz sesli düşündüm.
Bir diğer konuyu da bugün basında gördüm diye Sayın Bakanımıza sormak istiyorum. Acaba konuyla ilgili doğru bir bilgi mi veya sosyal medyada böyle bir şey var mı anlamında.? "Sosyal yardımlardan faydalanmak isteyenlerin bundan sonra İŞKUR veri tabanına kayıt olması gerekiyor." Bunu biraz daha açabilir miyiz? Böyle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığıyla iletişimli bir şekilde varsa. Değilse zaten böyle bir bilgi üzerinde durmanın çok da anlamı yok.
Bir diğer konu da Sayın Bakanım, malumunuz, iş yerlerinde belirli bir sayıya ulaşan iş yerlerinin özürlü çalıştırma zorunluluğu, getirdiğimiz yasal düzenlemelerle var.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Engelli, engelli.
ABDÜLKERİM GÖK (Şanlıurfa) - Engelli.
Veya şöyle bir şey: Bir bakıyorsunuz engelli gitmiş, kendisi orada bir dilekçe vermiş, demiş ki: "Ben kendi isteğimle buradan ayrıldım." Çünkü kendi isteğiyle ayrılmazsa belirli bir cezası var onun. Ama onun altyapısında şu var. Engelli aracı yok veya iş yeri engellinin çalışabileceği, kullanabileceği WC'ler ona müsait değil, rampalar ona müsait değil. Dolayısıyla o dilekçeyi engelli kardeşimiz, evladımız, büyüğümüz, küçüğümüz sanki kendisi vermiştir. Aslında o iş yerleri kendilerinden alıyorlar. Belki Çalışma Bakanlığıyla beraber böylesine bir düzenleme içerisine gidilebilir mi? Bunu düşünmek istedim ve özellikle de sivil toplum kuruluşları, aynı zamanda STK'larla iş birliğinin sıkılaştırılması gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Bir de tabii Bakanlık çalışanları olarak, şuna da hak veriyorum: Son derece duygu yüklü birtakım olaylarla karşı karşıya kalıyor arkadaşlarımız. Yani uzman kadro, bu işin gönül ve aynı zamanda mesai mefhumu tanımaksızın hizmet veriyorlar. Çünkü bu iş böyle bir şey. Eğiticilerin eğitimi diye bir program düşündüm açıkçası. Bu arkadaşlarımızın da zaman zaman...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gök, süreniz doldu, lütfen toparlayın, son sözlerinizi alayım.
ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) - Tamamlıyorum.
...bazı illerimizde eğiticilerin eğitimi programındaki bu manada daha çok iletişimli olup belki daha eğitimli, hızlı bir şekilde amacına ulaştırılır diye düşünüyorum.
Yapılan tartışmaları da belki bir öneri bağlamında değerlendiriyorum. Burada haklı-haksız olan tartışmalar zaten zatıaliniz tarafından cevaplandırılacaktır.
Ben şimdiden 2015 yılı Bakanlığınız bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum.