KOMİSYON KONUŞMASI

FETİ YILDIZ (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, Komisyonun değerli üyeleri, yüksek yargının sayın temsilcileri, değerli bürokratlar, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi öncelikle saygıyla selamlıyorum.

Bugün Öğretmenler Günü, Öğretmenler Günü'nü de kutluyorum.

Değerli arkadaşlar, bütçe görüşmelerinde her yıl aşağı yukarı aynı şeyleri tekrar ediyoruz. Bugün, ben, biraz farklı bir konuda konuşmak istiyorum. Türkiye'de modernleşme Batı'dakinden farklı olmuştur, ortaya çıkışı da farklıdır. Batı'da uzun bir gelişim sonucu aşağıdan, kitlenin geleneksel toplumu değiştirmesi şeklinde olmuş; Türkiye'de ise devlet ve aydın bir zümrenin hareketi olarak yukarıdan aşağıya doğru gelmiştir. Bu durum, toplumsal ve siyasal gelişmemizde ve siyasal darbe girişimlerinde ve buhranlarımızda büyük rol oynamıştır. Anayasalarımızın, kanunlarımızın yapılması aşamasında da bu çok açık olarak görülür.

23 maddeden oluşan 1921 Anayasası'na bakarsak bu klasik manada elbette bir anayasa değildir ama esasen Kurtuluş Savaşı'mızın strateji belgesi olduğu görülür. 61 ve 82 Anayasalarını size izah etmeme gerek yok; askerî darbeler ürünüdür. Anayasaların 2 temel işlevi vardır: Birincisi, bireyin sahip olduğu temel hak ve özgürlükleri güvence altına almak; ikincisi, devlet teşkilatının otorite ve gücünün sınırlarını belirlemektir. İsviçre'den aldığımız Medeni Kanun, Borçlar Kanunu; İtalya'dan aldığımız Ceza Kanunu; Fransa'dan aldığımız idare hukuku yakın bir zamana kadar kelimesine dokunulmadan yürürlükte kalmış ve uygulanmıştır. Bu bile, bu yasalarımızın uygulanması bile, bizim modernleşmemizin aşağıdan yukarıya değil yukarıdan aşağıya doğru geliştiğinin bariz kanıtlarıdır. Modern demokrasiler, yasama, yürütme ve yargının güçler ayrılığına dayanır. Geleneksel tarihin doğruladığı gibi İbn Haldun: "Devleti nesep kurar, sebep devam ettirir." derken buradaki sebebin adalet olduğu bilinir. Devletin temeli adalettir. Adaleti, Türk milleti adına Türk yargısı tesis etmektedir.

Değerli arkadaşlar, Anayasa'mızın 138'inci maddesi çok açık. Burada yazılı olduğu şekilde, hiçbir makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Kuvvetler ayrılığı ilkesi demokrasinin, hukuk devletinin ve insan haklarının tek başına teminatıdır. Türk adaleti, uzun bir zaman diliminde bünyesine sızmış hain bir yapılanmayla uğraşmış ancak çok başarılı bir şekilde, kısa sürede içinden söküp atmıştır. Burada rakamları tekrar etmek istemiyorum ama devletin kılcallarına girmiş bu FETÖ'cü terör örgütünün 300 bine yakın mensubu gözaltına alınmış, bunlardan 99 bini tutuklanmıştır. Bugün itibarıyla da FETÖ'den 22.340 hükümlü ve tutuklu vardır. Bu herhâlde dünyanın hiçbir tarafında görülmemiştir. FETÖ tutuklularından annesiyle cezaevinde kalan çocuk sayısı 48'dir. Sayın Bakanım, bu konuda iyileşmelere ihtiyaç vardır. Bize zaman zaman eski bir avukat olduğumuz için şikâyetler gelmektedir. Sair suçlardan, adi suçlardan çocuk sayısı 330 civarındadır. Kreşlerle, diğer yardımlarla bu çocukların hâli iyileştirilmelidir. PKK'yla ilgili olarak da söylersek: Bugün itibarıyla 7.092 tutuklu ve hükümlünün olduğu bilinmektedir.

Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi byLock terör örgütünün haberleşme aracıdır, örgüt üyeliğinin de somut delilidir. 100 bine yakın yani 99 bin küsur byLock kullanıcısı tespit edilmiş, bunlardan yarısı itirafçı olmuştur, meseleyi açıklığıyla anlatmışlardır. Ancak CHP'nin Sayın Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu "Bende 120-160 arasında byLock kullanan milletvekilinin ismi var, bunları bir gün açıklayacağım." demiştir ama aradan maalesef üç yıl geçmiştir, henüz böyle bir açıklama yapılmamıştır. Sayın Kılıçdaroğlu elindeki listeyi cumhuriyet başsavcılıklarına teslim ederse bu örgüte karşı büyük bir darbe daha vurulacaktır ve böylece de iddia edilen siyasi ayağı açığa çıkarılacaktır.

Bu mücadele yapılırken -bu kolay bir mücadele değil- terör örgütlerinin ve Türkiye düşmanlarının lobi faaliyetleri, yargı bağımsızlığına ilişkin uluslararası çalışmalarda endeks puanını Afrika'nın bazı ülkelerinin, kabile devletlerinin gerisinde göstermektedir. Bu, tabii, bizleri üzmektedir. Biliyoruz ama, bu düzmece belgeleri kimlerin hazırladığını, kimlerin hizmet ettiğini biliyoruz. Bu paçavraları bazı içimizdeki işbirlikçiler de hararetle desteklemektedir ama yani Türkiye'nin... Ben kırk iki yıl bilfiil ceza avukatlığı yaptım. Söylendiği gibi, Türk yargısının böyle 130'uncu, 140'uncu sırada olması mümkün değildir. Kaldı ki tahliyeler, görülen davalar ve uygulamalar bunun doğru olmadığını göstermektedir. Efendim, hemen şurada söyleyebilirsiniz "Uluslararası mahkeme kararları, AİHM kararları, Anayasa Mahkemesi kararları niçin uygulanmıyor?" diye; bu ayrı bir konudur, uzun uzun da konuşulmalıdır.

Değerli arkadaşlar, ben buraya gelmişken... Kuvvetler ayrılığı ilkesi illaki yürütmenin yargıya baskısıyla olmaz. Şimdi, bazen baskılardan biri de... Hatta yürütmeyi ve bütün millî iradeyi baskılayan bir de "yargısal aktivizm" denilen bir hikâye vardır. Bu yargısal aktivizm bazen yasama organını etkisizleştirir, bazen yasama kararlarını iptal eder Anayasa Mahkemesi, olabilir; bazen de -asıl kötü olan budur- yasama organının yerine kendisi geçer. Bu sık sık karşımıza çıkmaktadır. Elbette bu saydığımız yargısal aktivizm, yargı yetkisinin kötüye kullanılmasıyla bir tutulamaz, bir değildir ancak Anayasa Mahkemesinin, bazı kararlarıyla, üyelerinin bazı eylemleriyle -bunu biliyorsunuz, tekrar hatırlatmama gerek yok- güncel siyasete taraf olduğu da bilinen bir husustur. Demokrasi, millet egemenliğine dayanır. Vatandaşlık ise birey ile devlet arasındaki hukuki bağ ve siyasal aidiyet biçimidir. Mahkemeler bu bağı kararlarıyla bozmamalıdır. Anayasa Mahkemesi, milletin seçtiklerinin kararlarına karşı eğer devamlı surette kararlar alıyorsa orada millet egemenliğinden çok yargıçlar yönetimi vardır. Eski kararlarda, türbanda, 367'de bunları çok açık şekilde gördük, hepimiz tanık olduk. Mahkeme, önüne gelen konularda yetkisini bize göre çok geniş kullanmaktadır. Esasen bu Mahkemenin hukuk kuralı koyma konusunda teorik olarak da demokratik meşruiyeti yoktur. Mahkemenin ideolojik kararlarına karşı bir kontrol mekanizması da sistemlerde maalesef yoktur. Bu da bana göre çok önemli bir eksikliktir. Hukuk normu koyma, muhakeme meselesi değildir, irade ve iktidar meselesidir. Bu hiç unutulmamalıdır arkadaşlar. Hukuk normu koyma iradesi Anayasa Mahkemesi üyelerine değil, milletin seçilmiş temsilcilerine aittir. Eğer Mahkeme bazı kararlarıyla, seçilmiş organlar üzerinde tahakküm kuran, hatta kürsüden yasa yapan mahkeme konumuna düşüyorsa burada büyük bir sorun vardır. Birkaç yıl önce Anayasa Mahkemesi Anayasa'nın geçici 20'nci maddesini yorumlarken burada resmen kürsüden yasa yapan mahkeme konumuna düşmüştür. Bunu bir arkadaşımızın milletvekilliğinin geri verilip Meclise geri dönmesiyle ilgili bir konu olarak katiyen söylemiyorum ancak yargıçlar yasamanın yerine yani millî iradenin yerine, milletvekillerinin yerine geçtiği zaman bu bir faciadır. Bunu, maalesef, ülkemizde fazla göremiyoruz. Yargı organı ile demokrasi arasındaki bu çelişkiyi, çatışmayı sadece bizim ülkemizde değil, Avrupa'da da dünyanın değişik ülkelerinde de görüyoruz ama bir şekilde çözüm bulunmalıdır. Kararlara elbette uyulmalıdır, Anayasa Mahkemesinin kararlarına uyma zorunluluğu vardır ancak gerekçenin bağlayıcı tarafı yoktur. Çünkü bu gerekçelerde bazen kamunun istediği gibi, bazen şahsi kanaatleri etkili olmaktadır. Özellikle tutukluluk hâli incelemesinde değerlendirme yaparken, meslektaşlarımız bilir, delil takdirine gidiyor. Delil değerlendirme yasağı vardır.

Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesinin "Tutukluluk için gerekçe yoktur." dediği bazı durumlarda Yargıtay mahkûmiyete gitmektedir, yeterli delil olduğunu da göstermektedir. Tam burada şunu söylemek istiyorum arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi, CHP'nin 15 Temmuz hain darbe girişiminin ardından çıkarılan 8 Kasım 2016 tarihli 6755 sayılı OHAL Yasası'nın bazı maddelerinin iptal istemini karara bağladı. Bu karar, 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün bastırılmasında adli ve idari önlemler ile kanun hükmünde kararname kapsamında karar alan ve bunu yerine getiren, uygulayan kamu görevlilerinin hukuki, idari, mali, cezai sorumluluğunun olduğunu hükmetti. Buradan şu çıkıyor: FETÖ terör örgütünün mensupları önümüzdeki günlerde binlerce dava açacaktır. Vatanı, milleti savunan, gecesini gündüzüne katan, darbeyi püskürten insanlar yargı karşısına geçecektir ve tazminat davalarında da ucu bucağı kalmayacaktır, devlet ödese de rücu davalarıyla muhatap olacaklardır.

Sayın milletvekilleri, hukuk davalarında aslında hukuk, matematik problemi gibi çözülmelidir. Matematik problemlerinde nasıl 2x2=4 hep 2x2=4'ü verirse hukuk davalarında da aynı tip davalar aynı sonuçları vermelidir, benzer davaların sonuçları benzer olmalıdır. Ancak yine burada Anayasa Mahkemesine getiriyorum. Bireysel başvuru hakkını kullanan vatandaşlar üç yıl önce müracaat etmiş, ses yok ancak unvanlı, toplum tarafından bilinen biri müracaat ettiğinde on beş, yirmi gün sonra netice alınmaktadır. Bu bence adaletsizliktir ve bundan da behemahâl vazgeçilmelidir, kimin sırası geldiyse ona göre davaya bakılmalıdır.

Yine, meslektaşlarımızdan duyduğumuz, bu bireysel başvuruda otuz günlük başvuru süresinin evrakın UYAP'a açıldığı tarihten itibaren başlanmasını çok katı olarak uygulamaktalar. Bu da erişim hakkını ve hak aramayı engellemektedir.

Herhâlde bütün konuşmayı Anayasa Mahkemesiyle bitireceğiz çünkü beş dakika kaldı. Ben buradan geçeyim, Anayasa Mahkemesi yeter. Şimdi, Anayasa Mahkemesi için üç beş cümle daha konuşmak istiyorum. Yani bir hukukçu arkadaşımız gayet yerinde söylüyor, diyor ki "Ya, bu Anayasa Mahkemesi özelleştirme kararlarında ekonomist, siyasi partiyi kapatma davalarında siyaset bilimci, laiklik kararlarında din uzmanı." Kendine göre tespitler yapıyor. Yani bu insanlar herhâlde Allah'ın seçilmiş kulları.

Değerli arkadaşlar, anlatılacak çok şey var ancak bu Anayasa Mahkemesinden bahsederken Anayasa konusunda da birkaç şey söylemek istiyorum çünkü Milliyetçi Hareket Partisinin hazırlamış olduğu anayasa teklifini, taslağını Sayın Genel Başkanımız sekiz ay önce toplumla paylaşmıştı. O birkaç gün için bir tartışma oldu ancak epey bir zamandır da bu konuda herhangi bir tartışma ya da fikir beyanı olmamaktadır. Bizim anayasa teklifimiz dört bölümden oluşmakta ve bir de başlangıç bölümü vardır, 100 maddeden oluşmaktadır. Başlangıç kısmı Allah'ın lütfu, kardeşlik ruhu ve vatan sevgisiyle varlık bulmuş biz Türk milleti düsturuyla giriş yapılmıştır. Devletin şekli ve niteliği aynen korunarak 1'inci maddede ele alınmış, maddenin son fıkrasına "Bu madde değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez." hükmü konulmuştur. İkinci kısımda temel hak ve özgürlükler düzenlenmiş, en geniş güvencelere kavuşturulmuş, hakları düzenleyen tüm maddelerdeki sınırlama sebepleri kaldırılmıştır. Temel hak ve hürriyetlerin kapsamının taraf olduğumuz insan hakları sözleşmeleri baz alınarak kanunla belirlenmesi öngörülmüş, hürriyetin esas, sınırlamanın istisna olduğu yaklaşımı gerçek manasıyla buluşturulmuştur. Yine, üçüncü kısımda cumhuriyetin temel organı olarak yasama, yürütme, yargı başlıklarıyla düzenlenmiş, yasama organı için millî birliği sağlama, yürütme için kurumsallaşmış başkanlık sistemi, yargı için bağımsız ve tarafsız olma anlayışı ön plana çıkarılmıştır. Bu kapsamda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına tarafsız konumuyla millî uzlaşmanın sağlanması ve siyasi krizlerin çözümünde ara buluculuk işlevi yüklenmiştir, TBMM'nin yetkileri de arttırılmıştır. Milletvekilliği dokunulmazlığı, milletvekilliğinin düşürülmesi sebeplerine dair belirsizlik de ortadan kaldırılmıştır. Başkanlık sistemi bir bütünlük içerisinde tam olarak kurumsal yapıya kavuşturulmuş ve bir başkanla birlikte 2 başkan yardımcısının seçilmesi öngörülmüş, başkanlık kabinesi anayasal statüye dâhil edilmiştir. Başkanlık hükûmetinin programının Meclise sunulması yöntemi getirilmiştir. Yine, kararnameyle kanunların münhasır yetki alanları çatışmayacak şekilde belirlenmiştir. Türkiye'nin üniter yapısına uygun olarak idarenin kuruluşunda kanunilik ilkesi tam ve sağlıklı bir içeriğe kavuşturulmuştur. Üniter devlet ilkesi anayasada açıkça yer almış, idarenin il esası korunmuştur. Anayasamızda Atatürk Dil, Kültür ve Tarih Kurumu varlığını sürdürmüş, Diyanet İşleri Başkanlığı Türkiye Diyanet kurumu olarak yeniden yapılandırılmış ve liyakat kurumu önerilmiş, Türkiye Merkez Bankası anayasal kuruluş hâline getirilmiştir. Hâkimler Savcılar Kurulu "yüksek yargı kurulu" adıyla yeniden düzenlenmiştir. Avukatlık ve ara buluculuk mesleklerine anayasal statü tanınmıştır. Yine, Anayasa Mahkemesi, konuşmamın büyük bölümünü teşkil eden Anayasa Mahkemesi yüksek mahkeme değil özel bir statüde düzenlenmiş, Yüce Divan yargılaması ve siyasi parti kapatma davaları Anayasa Mahkemesinden alınarak Yüce Divan adıyla oluşturulan yeni bir mahkemeye verilmiştir.

Şimdi arkadaşlar, Osmanlı-Türk anayasacılığında parlamenter sistem yüz yılı aşkın bir süre uygulanmış ancak Türkiye'de başarılı sonuçlar vermemiştir.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın Yıldız, iki dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.

FETİ YILDIZ (İstanbul) - Tamam Başkanım, bitireceğim.

Türk milletinin bizden beklentisi cumhuriyetin 100'üncü yılında parlamenter sistemle geriye gidiş değil gelecek yüzyılı millî ve vizyoner bir bakışla kavrayan Türk tipi başkanlık sisteminin kökleşmesidir. Bunun yanı sıra huzuru, refahı, birlik ve kardeşlik bağlarını tahkim edecek yeni bir anayasadır. Türk milleti bizden bunu beklemektedir.

Sayın milletvekilleri, sosyal medya, ifade özgürlüğünün önemli bir alanıdır. Ancak bir hakkın teslimi, hakikatin bulunması, adil ve yasal olanı korumak için ahlaki bir erdem olan adaletin sosyal medyada aranması yargıyı olumsuz etkilemektedir. Masumiyet karinesi, adil yargılanma hakkı zarar görmektedir. Hatta bu mecralarda polis ve mahkemelere yol gösterilmekte, kampanyalar düzenlenmekte, hatta tehditkâr bir dille tutuklama ve serbest bırakılmalar bile talep edilmektedir.

Değerli arkadaşlar, son yıllarda toplumda şiddet ve tahammülsüzlük giderek artmakta ve çok sayıda kadın ve çocuk vahşice öldürülmektedir. Kadın cinayetleri, bize göre bir cinsiyet belirlemesi ötesinde insanlığı öldüren bir vakadır. Bu olaylarda genel olarak suç failleri tanıdık olup, koca ya da eski kocadır.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son cümlelerinizi alalım Sayın Yıldız.

FETİ YILDIZ (İstanbul) - Tecavüzden sonra öldürmelerde ise genellikle bir başkasıdır. Milliyetçi Hareket Partisinin Meclise sunmuş olduğu ruh sağlığı yasası bir an önce Meclise inip kanunlaşmalıdır.

Hepinize teşekkür ediyorum, bütçemizin hayırlara vesile olmasını diliyorum.