KOMİSYON KONUŞMASI

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları, değerli arkadaşlar; gerçekten dinlerken oldukça, herhâlde, hem bilgi sahibi olduk, iktisat tarihi ve akımlarla ilgili yaşanan dönemsel ve bugüne taşınan etkilerini dinledik. Umut ediyorum, faydalanılması gereken noktaların kullanıcılar tarafından doğru tespitlerle değerlendirme imkânı yaratılmış olur.

Şimdi, biz bugün bir geçici madde üzerinde yoğunlaşarak bir tasarıyı görüşüyoruz. Ama tasarının içinde, en başta usulde söylediğimiz gibi, Adalet Bakanlığını ilgilendiren, alelacele geçmesi gereken bir hızlandırma, bir "Hadi bitirelim." yasası şeklinde bir çalışmayı da ortaya koyduğumuz çok açık. Yani, "Burada, üzerinde çalışılıp, etkilerinin değerlendirilip o etkilere göre bu yasamada herhangi bir ekleme yapalım, yapmayalım, nedir, sonunda, karşılığında bize ne sonuç çıkacak?" diye bir değerlendirme yok. "Ayın 14'ü, 15'i, ayın 31'ine az kaldı. Hadi, tarihleri değiştirelim, şu işi hızla halledelim. İş bitsin, biz de bu yükümlülükten kurtulalım." mantığıyla gelmiş olan bir tasarı. Ben bu tasarıyı imzalarken veya hazırlarken içeriğindeki maddelerin etkileri noktasında geçmişteki uygulamalardan neler olduğu ve nedir sonucu diye bir araştırma, bir değerlendirme yapıldığını da açık yüreklilikle söylemek gerekirse kesinlikle beklemiyorum. Beklemiyorum, yani bu sadece "Aman, az kaldı, hadi şunu bitirelim." mantığıyla yapılmış bir yasal düzenlemeden öteye gitmeyen bir tercih.

Şimdi, böyle baktığımda... Çünkü niye bu bana böyle baktırıyor? Dün bizim ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı, AB'den sorumlu Bakan ve Dışişleri Bakanımız AB'yle yeni bir fasıl açılması için görüşmelere gittiler ve bu faslın açıldığını da basın toplantılarıyla beraber Türkiye'ye duyurdular. Öyle değil mi? Peki, bu başlık, yani açılan başlık hangi konuda? Ekonomi ve parasal politikalarla ilgili. Doğru mu? Doğru. Peki, ekonomi ve parasal politikalarla ilgili AB müktesebatı içerisinde, görüşmeler içerisinde bir yeni fasıl açılıyor ve biz ekonomi ve parasal politikalarla ilgili bir kanunu vadesini de üç sene gibi bir vadeye getirerek bugün burada kanunlaştırıyoruz. Dönüyoruz, yani, şimdi, böyle bir vade uzatımı, bunun içerisindeki, işte, etki analizleri yapıldı, yapılmadı, bunun kanunsal altyapısı gerekli, bunlar dikkate alındı, alınmadı ama AB ülkelerinin kendi arasında kurmuş oldukları komisyonlarla, yapılan anlaşmalarla vermiş oldukları hem vergi açısından kararlar var hem uygulamaya dönmüş olan başlıklar var. Yani, hani, biz vergi avantajı yaratalım derken, vergi cenneti adalar var, biliyorsunuz, onlarda bile uygulamalar değişmişken AB ülkeleri tarafından, şimdi biz apar topar, "Süresi az kaldı, hadi, nasılsa yarın FED faizle ilgili bir karar çıkartır, bu karar bizi olumsuz etkiler." diyerek acil bir yasa yapıyoruz.

Şimdi, yasa yapmanın, gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisi açısından çok büyük bir kredibilitesi var. Biz yasaları tepki yasaları diye yapmamalıyız, biz yasaları günü kurtarma yasaları olarak yapmamalıyız. Geçtiğimiz geçici bütçeyle ilgili görüşmeler sırasında da aynı şeyi paylaştık, yasalar vizyonu olan bakış açısıyla geleceğin stratejisini oluşturacak ve kurduğunuz -en önemlisi işte- bu AB süreciyle ilgili açılan faslın da içeriğini dikkate alan ve AB'ye gerçek anlamda... Yok, hayır, geçici olarak biz AB'yle ilgili süreci, hadi, mülteci konusunda bize verilmiş olan bir havuç gibi görüyoruz, önemsemiyoruz diye bakıyorsanız o başka ama gerçek anlamda o süreci değerlendiriyorsanız o zaman onun içeriğindeki var olan kurallar, yapılan anlaşmalar ve görüşmeleri de dikkate alarak burada düzenleme yapmak durumundayız diye düşünüyorum açıkçası.

Diğer taraftan, biraz önce yine Sayın Turhan çıktı ama keşke Sayın Turhan burada olsaydı da bazı şeyleri paylaşırken beraberce değerlendirme imkânına sahip olsaydık. Sayın Turhan tabii, halka arzlar, daha doğrusu sermaye piyasalarını değerlendirirken milletvekilliği öncesi sürecinde hem İMKB hem de Merkez Bankasında almış olduğu görevler itibarıyla çok isteğini ve olumlu bakış açısını ortaya koyan sözler söyledi ama şimdi ben de soruyorum. Ben de 1987-1988 yılından itibaren para ve sermaye piyasalarında görev almış bir kişiyim. Ve bugüne geldiğimizde bakıyorum yani sermaye piyasalarının gelişmemesinin önündeki tek engel Türkiye'nin doğru dürüst bir vergi avantajı sağlayacak kararlılığı göstermiş olması ve olmaması mıdır diye bakıyorum? Yani piyasaların halka açıklık oranları, hisse senetlerinde hepsi dile getiriliyor "Efendim hisse senedinden vergi almıyoruz ama hisse senetlerinin dışındakilerden vergi alıyoruz." İyi, hisse senedinden vergi almıyoruz da peki kaç tane şirket Türkiye'de halka açık? Türkiye'de sanırım bu sene 420 şirket halka açık. Karşımızda İsrail'e bakıyorsunuz, İsrail'de 620 şirket; hadi Amerika'yı saymıyorum 5 bine yakın şirketle; Hindistan'ı saymıyorum yine aynı şekilde 5.200'e yakın şirketiyle; hadi karşımızda Finlandiya'yı söyleyeyim 850 şirketi halka açık. Yani biz sermaye piyasasını geliştireceğiz. Hatırlıyorum 2002 yılında bugünün Sayın Cumhurbaşkanı o günün Başbakanının -ki sanırım daha Başbakan da değildi- Türkiye'nin görüşmeler için tarih aldığı o toplantılardan çıkarken şöyle bir sözü vardı: "Türkiye'den bununla ilgili, bir işlemeye başlayan süreçle ilgili gök gürültüleri geliyor, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasından o gürültüler geliyor, bereket olarak yağacak." dendi. Ondan sonra orada işlem yapanlar belirli bir lobinin üyesi olarak görüldü ve on üç yıllık şu sürece baktığınız zaman, hadi şimdi çok büyük bir koruyucu kimlikle bakılan borsa ve sermaye piyasasına ne yapıldı dediğinizde en önemlisi derinliktir ve halka açıklık oranıdır, içler acısı bir rakam.

Onu geçiyorum, özelleştirmeyle ilgili yine bazı değerlendirmelerde bulunuldu. Özelleştirme ekonomi için önemli bir kaynak yaratır ama temelinde sermayenin tabana yayılması vardır, yeni teknoloji getirmesi vardır, o teknolojiyle beraber sermaye gücünün artması vardır ama bizdeki özelleştirme; özelleştirmeyi yap, gayrimenkulleri alsın birileri satsın, kendine esas gelir elde etmeye çalışsın mantığıyla yapılmıştır. Bakın, yapılan özelleştirmelere... Hatta 60 milyar değil Hazinenin sayfasını açıp bakarsak buradaki rakamlarda 64 milyara yakın bir özelleştirme var bütün özelleştirme döneminde yani 2003 öncesi ve 2003'ten bugüne kadar olan rakam açısından baktığınızda. Sonraki rakamlarda özelleştirmeyle yapılan işlemlerde toplumun genel toplumsal yapısına kim ne kadar katkı sağlamış, hangi teknolojiyi getirmiş, hangi sermayenin tabana yayılmasında zenginleşme oluşmuş veyahut kapatılan, özelleştirilen o fabrikaların veya iş yerlerinin sonu ne olmuş? Yani bir şeye bakarken geniş çerçeveyle bakmanın da açıkçası şart olduğunu düşünüyorum.

Diğer taraftan, yine, İMKB açısından bakıldığında sermaye piyasası işlemleri dendiği zaman sermaye piyasası sadece hisse senedi değildir ve ne yazık ki AKP iktidarı döneminde de sermaye piyasasının ezici menkul kıymet yapısı devlet iç borçlanma senetleridir. Kısa vadelisi hazine bonosu, bir yıldan uzun vadelisi tahvil isminde işlem görür. Ve bu işlemlerle ilgili baktığınızda da İstanbul Menkul Kıymetler Borsası ve ona bağlı yapı Türkiye'ye sermaye kazandırıp teşvik edilen yapıdan ziyade hazine bonosu ve devlet tahvillerinin ezici yoğunluk ve ağırlıkta işlem gördüğü bir borsa kimliğindedir. Şimdi, o yüzden, yapılan düzenlemelerin adalet, eşitlik ve bu eşitliğin içerisinde baktığınızda, fırsat penceresini açma yanı da değerlendirildiğinde toplumdaki tüm kesimlere aynı çerçevede, aynı bakış açısıyla ve aynı değerlendirme içerisinde gerçekleşmesi gerekliliğinin altını çizmek şart.

Bir yönetimin vergi avantajı sağladığı kişilerin yanında olduğunu dünya literatüründe her şey ortaya koyar. Vergi avantajı kime sağlanıyorsa yönetim, irade onun yanındadır. Tabii ki şu anda Türkiye açısından baktığınızda hem borçlanma, borçluluk, borçlanma vadeleri ve en önemlisi de ortalama faiz oranları açısından bunların hepsini değerlendirmek lazım. Şimdi, faiz veya o faizin üzerindeki bir iki puanlık değerlendirmeyle kısıtlı kalmamak gerek. Bugün eğer bu ülkede bir portföy varsa ve bu portföyü birileri döndürerek kullanıyorsa uygulanan politikalar ve ülkenin riskine bağlı olarak değişen faiz oranları sizin vergiyle ilgili adalet sağlama noktasında korktuğunuz yapılacak işlemlerden çok daha ağır faturaları yatırımcı olan kişilere ödettirir. Nasıl mı ödettirir? Bugün baktığınızda sanırım portföylerin ortalama faiz oranı yüzde 12-13 civarındadır Türkiye'de, borçlanma senetlerinin portföy faizi. Türkiye'de olası istikrarsızlık, krize bağlı oluşabilecek her türlü soru işareti ve onun getireceği herhangi bir şekilde bir en azından dünyadaki para dolaşımıyla ilgili ortaya çıkacak olan yeni beklentiler herhangi bir faiz hareketliliği sağlarsa sizin karşısında direkt olarak daha doğrusu sermaye vergilendirme sonrasında açısından alacağınız tedbirler yeterli olmaz. O yüzden burada vergi tedbirleri olduğu kadar ekonomik istikrar ve reformların acilen ortaya konacağı ve bu reformların da böyle yasama ve yasama içerisinde uygulamalarda hızlandırılmış tepkiye dayalı günlük uygulama yerine gerçek anlamda, biraz önce başta söylediğim gibi, eğer ciddi olarak Avrupa Birliği görüşmelerini devam ettirip müktesebat içerisindeki kurallarla değerlendiriyorsanız oradaki uygulamaları da gözardı ederek herhangi bir uygulama yapmanın imkânı yoktur.

Vergi adaleti çok önemli. Adaleti hem dikey eşitlikte hem yatay eşitlikte sağlamak çok önemli. Bazen eşitsizlikler de adaleti sağlar ama vergilendirme açısından baktığınızda, bugün 5 milyon, 6 milyon civarındaki asgari ücretliden alınan vergiye bir bakalım gelir vergisi açısından, bir de 100 gelir vergisi rekortmeninin ortaya koyduğu rakama bakalım. Yani karşılaştırmaları ve istatistikleri buna göre gerçekleştirmekte fayda var. Eğer gelir vergisi rakamının yüzde 90'a yakın kısmı çalışan emekçinin üzerinden alınan vergilerle oluyorsa adaletin o hassas terazisini bu şekilde tartmanın da çok önemli olduğunu unutmayalım. Ve diğer taraftan bu ülkede vergi gelirleri... Ki daha önümüzde bekliyoruz inşallah. Bu sene vergi gelirlerinin nerelerde harcandığına dair raporun hazırlanacağına dair Sevgili Bakanımız böyle bir söz verdiler. İnşallah bunu da önümüzdeki aylar içerisinde gördüğümüz zaman hem kamuoyunun hem de biz yasamayı gerçekleştirenlerin önemli bir bilgi ve en azından şeffaflık noktasında bir sonuca ulaşacağımızı düşünüyorum açıkçası. Ve geneline baktığımız zaman tasarının içerisinde işte yani Jokey Kulübüyle ilgili jokeylerin bir istisnası var, onlar haricinde geçici 67'nci madde var -işte, altı ay erken- daha doğrusu, ceza infaz kurumlarında, açık ceza infaz kurumunda altı ay kalma şartının ortadan kaldırılması var ve bireysel emeklilik sistemiyle ilgili de bazı istisnaların ve teşviklerin devam etmesi var.

Şimdi, o zaman da düşünüyorum, yanlış mı düşünüyorum diye bakıyorum. Sayın Mehmet Şimşek herhâlde yakın bir geçmişte bir açıklama yaptı. "Biz, bireysel emeklilik sistemiyle ilgili çok olumlu bir süreç içerisinde bakarak düşündük ama zaman içinde bize gösterdi ki bu devletin beraberce burada, yasamada yaptığımız devletin katkısı ve onun üzerinde oluşan maliyetler bizim için oldukça olumsuz bir sonucu getiriyor, tekrar değerlendireceğiz." Şimdi "Tekrar değerlendireceğiz." diye ekonomiden sorumlu Sayın Başbakan Yardımcısının bir açıklama sürecinin akabinde tekrar bir düzenleme getiriyoruz. Onun sonrasında, bireysel emeklilik sistemi Türkiye'deki tasarrufların eksikliği noktasında önemli, önemli bir başlıkta ve daha da gelişmesi... Ki dünya fonlarına baktığınızda, sigorta ve emeklilik fonları çok önemli. Ama, ben bir soruyu da kendi içimde burada... Hazineden arkadaşlarımız da vardır, bu fonların bir portföy yapısı var, bu portföy yapısının özellikle ortaya koyduğu rantabilite, daha doğrusu kârlılık nasıl gidiyor? Bunun karşısında ortaya çıkabilecek risklere karşı yapılan denetim ve alınacak önlemlerin yeterliliği nedir? Tabii, bunları da herhâlde burada acil yasa yaparken bunlara paralel olarak düşünmekte fayda olduğunu düşünüyorum.

Son olarak da şunu söylemek gerektiğine inanıyorum açıkçası: Biz, Türkiye açısından adaletin kantarını maalesef yoksulun lehine çok olumlu şekilde yansıtmıyoruz. Yoksul o kantarda o adaletten, adaletin gücünden, en önemlisi her konuda eşit olarak faydalanmıyor. Ama, bir ülkede huzur istiyorsak, bir ülkede barış istiyorsak, bir ülkeye güven, bir ülkeye istikrar ve bu ülkeye gerçek anlamda yatırımcının gelip burada hem doğrudan yatırım olarak hem sermaye yetersizliğini finanse edecek bir yatırım düşüncesiyle gelmesini istiyorsak, öncelikle demokrasi ve hukuk açısından baktığınızda kuralların, hukukun herkes için eşit uygulandığı bir ülke görmek istediğini unutmamamız gerekiyor ve o mantıkla bir yasama faaliyeti içinde olmanın gerektiğine inanıyorum.

Son olarak da Türkiye, İnsani Gelişmişlik Endeksi'nde 69'uncu sıradan 72'nci sıraya düştü. UNDP bugün bununla ilgili rapor da açıkladı. Ve dilerim ki neden biz İnsani Gelişmişlik Endeksi'nde geri gidiyoruz, ne anlam ifade ediyor? Özellikle İnsani Gelişmişlik Endeksi'nin Türkiye'nin bundan sonraki süreçteki hedef vizyonunda ne kadar önemli bir uyarıcı olduğunu da unutmamak gerektiğini düşünüyorum.

Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.