| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 06 .11.2014 |
SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Plan Bütçe Komisyonunun sayın üyeleri, değerli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle 2015 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.
Değerli üyeler, geçtiğimiz sene Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının bütçesini yine burada, Plan Bütçe Komisyonunda görüşürken iktidarıyla muhalefetiyle Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un uygulamasının daha da oturacağı ve kadınlarımızın şiddete uğramasının önüne geçileceği temennisinde bulunmuştuk. Aradan bir sene geçti, kadın cinayetleri ve şiddet hiçbir azalma belirtisi göstermedi. Temmuz ayında 35, ağustosta 24, eylülde 28, ekim ayında 29 kadınımızın canına kıyıldı. Geçtiğimiz on ayda 226 kadın öldürüldü bu ülkede. Binlercesi, on binlercesi yalnızca kadın oldukları için şiddet gördü. Şimdi bu durumun "Sosyolojik, psikolojik, antropolojik nedenleri vardır." denilebilir. "Bu sebepler dün de vardı, yarın da olacak." denilebilir. Peki, bu sebepler var diye hep de var olacak diye bu kör şiddetle mücadele etmeyecek miyiz?
Meclisimiz, üzerine düşeni yerine getirdi ve Kanun'u çıkardı. Muhalefet partileri bunu siyaset üstü bir mesele olarak gördü ve tüm desteğini verdi. Medya, kadın cinayetlerini gündeme taşıdı, tartıştı ve lanetledi. Sivil toplum örgütleri ellerinden geleni yapıyorlar ama hâlen bir yerlerde bir hata var. Bu Kanun'u uygulaması gerekenler üzerlerine düşeni tam olarak yerine getirmedikleri için bu hata var. Bakanlık da, polis de, yargı da, uygulamacı da yeterince güçlü bir irade ortaya koymuyor. Silik, neredeyse varla yok arası bir mücadele veriliyor, tabii buna mücadele denilirse. Gerekçeler üretiliyor, zaman zaman şiddet makulleştiriliyor bile. Bir örnekle bunu ben size vereyim: İzmir'de bir kadının karakolda polisler tarafından hunharca dövüldüğüne dair görüntüleri umarım hepiniz unutmamışsınızdır. İzmir'de o kadını feci şekilde döven polislerin yargılandığı davada ne oldu biliyor musunuz? Savcı, şiddet gösteren iki polis için bir yıl bir aya kadar hapis cezası istedi. Aynı savcı dövülen kadıncağız için ise polise hakaretten sekiz yıl dokuz aya kadar hapis talep etti. Buna karşı Sayın Bakanın veya bir başka devlet yetkilisinin sesinin çıktığını duyan oldu mu? Bu suskunluk şiddeti cesaretlendirmiyor mu sizce de? Bir başka örnek daha vereyim: Aile Akademisi Derneği "Eşitlik politikaları Türkiye'de aile birliğini bozuyor." diye akıllara zarar bir açıklama yapıyor. Herhangi bir Bakanlık yetkilisi kalkıp "Hayır efendim, eşitlik politikaları aileyi daha güçlendirir, bizim hedefimiz kadın erkek eşitliği." Diyor mu, diyebiliyor mu? Bu suskunluk, toplumdaki, kadının erkekle eşit olamayacağına dair çarpık zihniyeti beslemiyor mu sizce?
Şimdi, haksızlık etmemek lazım. Sayın Bakan yaptığı bir açıklamada "Kadına şiddet bir insanlık suçudur, bir zihniyet değişimine, dönüşümüne ihtiyacımız var." dedi. Tabii ki bunlar çok doğru ve haklı tespitler ama şunu da söylemem gerekir ki Bakanlık yalnızca bir tespit makamı değildir, uygulamadan sorumlu olan makamdır. Uygulamadaki eksikliklerden ve yetersizliklerden Bakanlık sorumludur.
2014 AB İlerleme Raporu'nda şiddeti önleme merkezlerine ilişkin olarak "Gerekli olduğu hâlde söz konusu merkezlerin işletilmesine ilişkin bir düzenleme yapılmamış, personel atamaları tamamlanmamış ve ataması yapılan personele eğitim verilmemiştir." denilmektedir.
Bu Kanun Meclisimizde kabul edileli otuz aydan fazla zaman geçti. Her çeşit düzenlemeyi yapmak ve atamaları yapmak için oldukça yeterli bir süre. Kimsenin iyi niyetinden bir kuşkumuz yok ancak ortada bir yetersizlik olduğu da açık. Eğer hakikaten kadın cinayetleri ve kadınların maruz bırakıldığı şiddet öncelikli bir sorun olarak algılanıyorsa uygulamadaki böylesi aksaklıkların kabul edilemez olduğunu belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.