| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/283) ve 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/282) ile Sayıştay tezkereleri a)Hazine ve Maliye Bakanlığı b)Kamu İhale Kurumu c)Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu ç)Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu d)Sermaye Piyasası Kurulu e)Gelir İdaresi Başkanlığı f)Türkiye İstatistik Kurumu g)Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ğ)Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu h)Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ı)Yatırımcı Tazmin Merkezi |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 12 .11.2021 |
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Sayın Başkan, Değerli Komisyon üyeleri, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, değerli bürokratlar, basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Son birkaç yılda olduğu gibi 2021 yılını da büyümeye ve refah artışına giden yolda araçtan başka bir şeyi olmayan, nominal değişkenler kur ve faiz tartışmalarıyla bitiriyoruz. Ağaca bakmaktan ormanı görmemeye maalesef devam ediyoruz. Enflasyonun, faizin, döviz kurunun kontrol altına alınıp fiyat ve finansal istikrarın sağlandığı bir ortamda yoksulluğu, istihdamı, tarımı, sanayiyi, nitelikli emeği ve en önemlisi verimlilik artışını konuşmamız gerekirken maalesef, onca tecrübeye ve ödenen onca bedele rağmen tekrar başladığımız noktaya geri döndük, yeni bir politika arayışına girdik. Enflasyonu bir tık aşağı çekmek için vazgeçtiğimiz büyüme oranı enflasyonun maliyetidir. Biz bu bedeli 2001 krizinden sonra yüksek çift haneli enflasyonu tek haneye indirirken ödedik. Bugün tekrar yüzde 20 seviyelerine gelen çift haneli enflasyonun düşürülme bedeli elbette ağır olacaktır. Yeni politika arayışlarına girdik çünkü Hükûmet öncelikli tercihi olan büyümenin -ki biz bunu destekliyoruz ekonomik aktivitenin nihai amacı ekonomik büyümedir- gerekli koşulu ve fiyat istikrarını sağlayamadı, enflasyonla mücadelede havlu attı. Oysa Afrika'dan Orta Amerika'ya enflasyonla mücadele etmeye karar verip de başarılı olamayan hiçbir ülke yok.
Yönetimin enflasyonla mücadele hususundaki tutum değişikliğinde yeni düzende krizlerin mahiyet değiştirmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Ne demek istiyorum? Şunu demek istiyorum: Sabit kur sisteminin uygulandığı eski dönemlerde krizlerin bir dibi olurdu ve bu dip görüldükten sonra tedbirler alınırdı. Şimdiki dalgalı kur rejiminde ise ekonomiye gelen şoklar doğası gereği dalgalı kur rejimi tarafından emiliyor ama zaman zaman kuyruklar olsa da bankalar batmıyor, şikâyetler ve memnuniyetsizlikler artsa da hayatın akışı devam ediyor. Kurbağanın ısınan suda ağır ağır ölmesi gibi ölüyoruz ama bir türlü dibi göremiyoruz. Eğer dalgalı kur rejimi olsaydı şimdiye kadar onlarca yazar kasa atılmış olurdu. Bu durum yönetimi rehavete düşürüyor, alınması gereken tedbirler alınmıyor, alınamıyor; sonuçta, kötü yönetimi kanıksıyoruz ve gün gün fakirleşiyor. Evet, günümüz krizinin göstergesi fakirleşmedir, ucuzlayan, ucuzlatılan emektir.
Ekonomi yönetimi 2019 yılından bu yana Türkiye ekonomisi üzerinde deneyler yapıyor. Bilindiği üzere, sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir kambiyo rejiminde aynı anda hem faizi hem de döviz kurunu kontrol etmek mümkün değil. "Üçlü imkânsız" olarak bilinen bu aksiyom üzerinden faiz sebep, enflasyon sonuç ön kabulünü ispata çalışıldı. Kesintisiz yirmi ay boyunca bugün hâlâ nasıl yapıldığını bilmediğimiz kamu bankaları tarafından yapılan arka kapı döviz satışlarıyla 128 milyar dolar rezerv çarçur edilirken enflasyonla mücadele dinamikleri, özellikle beklenti yönetimi bozuldu. Peki, bu sözde teori ispat edilebildi mi? Elbette hayır. Merkez Bankası rezervleri hırsın, inadın ve kibrin kurbanı olurken ortaya çıkan hasar ülkenin ekonomik ve siyasal maliyetini yükseltmiştir.
Makro bir perspektifi olmayan, birbirine zıt politika seçeneklerini aynı anda uygulamaya koyup oradan olumlu bir sonuç beklemek gerçekten maharet isteyen bir iş. Gelinen noktada ne kurda istikrar ne de faizlerin düşük kalması sağlanabildi. Bugün Türk ekonomisi hem düşük kur hem de yüksek faizle baş başa kalmıştır. Faizleri düşürsün diye göreve getirilen Merkez Bankası Başkanlarının hepsi faizi artırarak görevlerinden ayrılmışlardır. Mevcut Başkanın da böyle yapacağı kesin. Metaforik olarak söylemek gerekirse bilinen üç şeritli ana yolu bırakarak yan yollara ve çıkmaz sokaklara girerek netice alınamayacağı defalarca görülmesine rağmen yönetim şimdi yeni bir deney yapmaya karar verdi. Enflasyon hedeflemesi yaklaşımının gereğini yapmadığı için fiyat istikrarını sağlayamayan Merkez Bankası, şimdi örtük bir cari açık hedeflemesi politikasını uygulamaya karar vermiş görünüyor. Faizi kontrol edip döviz kurunu serbest bırakan bir politika yani rekabetçi kur politikası şöyle düşünülüyor: Cari dengeyi sağlayalım, kur da düşer, enflasyon da düşer. Evet, kulağa çok hoş geliyor değil mi? Bu önerme kendi içinde zaten çelişkili zira cari dengeyi sağlayacağı varsayılan şey zaten bizatihi zayıf TL.
Sayın Bakanım, siz sunumunuzun 7'nci sayfasında, yukarıdan ikinci paragrafta iki tane cümle kuruyorsunuz, birinci cümlenize kesinlikle katılmıyorum ancak ikinci cümleniz gerçekten doğru, altına imza atıyorum. Fakat, birinci cümlenizde toplumla bir iletişim kurmaya çalışıyorsunuz ama mevcut yapılanlar çerçevesinde bu iletişiminizin hedeflenen kitleye ulaşacağını sanmıyorum çünkü söylenenle yapılan eylemle söylem farklı. Bu ülke buna yakın bir politika uygulamasını 1993-1994'te tecrübe etti ve bu tecrübenin bize, neye, kaça mal olduğunu da hepimiz biliyoruz.
Şimdi, "rekabetçi kur" diyoruz. Literatürde rekabetçi kurla ilgili herhangi bir tanım yok. Nerede duracağız? 1 dolar eşittir 1 TL'den başladık; 2 TL, 3 TL, 5 TL, bugün 10 TL... Yarın nerede olacak? Hangi noktaya geldiğimizde rekabetçi kur tanımına ulaşacağız, 15 mi, 12 mi, 10 mu, 20 mi, 25 mi? Bu konuda literatürde herhangi bir tanım veya kabul yok ancak şunu tecrübe ederek görüyoruz ki 2014 Ocak-Eylül döneminde ortalama kur 2 TL, Türkiye'nin ihracatı 154 milyar dolar; 2021 yılında aynı dönemde, Ocak-Eylül döneminde dolar 8 TL, Türkiye'nin ihracatı 156 milyar dolar. Rekabetçi kur enflasyondan başka bir şeye neden olmadı, sebep olmadı, enflasyon yarattı, dış ticaret hatları bozuldu.
Sayın Bakanım, sunumunuzda ihracatla, ithalatla ilgili bir grafiğiniz vardı, eğer onun arkasına miktar endeksini ve birim endeksini de koysaydınız Türkiye'nin nasıl fakirleştiğini o grafiklerden rahatlıkla görebilirdik. Sayın Merkez Bankası Başkanı buraya geldiğinde bize bu grafiği de gösterdi ve grafiğin numarasına da bakmak isterseniz, 27 numaralı slayt.
Bu durum bir kanamadır. Kanama devam ediyor fakat şöyle düşünülüyor: "Nasıl olsa kan bittiği zaman kanama duracak." Doğru, kan bittiği zaman kanama duracak ama hayatta kalabilecek miyiz, o da ayrı bir konu. Yukarıda "Örtük cari açık hedeflemesi yapılıyor." demiştim; "örtük" diyorum çünkü Merkez Bankasının hiçbir dokümanında bu politikadan söz edilmiyor. Enflasyon raporunu ve PPK özetini okudum, iki metinde de "Değersiz TL, cari fazla üzerinden enflasyonu düşürür." teorisine değinmek yok, hiç de esamesi yok. Bunu nereden çıkarıyorum peki? Sayın Başkanın yatırımcılarla yaptığı bilgilendirme toplantısında yaptığı açıklamalardan. Öyle anlaşılıyor ki bu konuda banka ve ekonomi üst yönetimince etraflıca tartışıldıktan sonra verilmiş bir politika kararı da yok. Demek ki bir yönlendirme var ama ben bilemiyorum, nereden bu yönlendirme.
Uygulamada bu tür önemli politika değişikliklerinin uzun bir hazırlık dönemi olur. Bu, 2000'li yıllarda, içine girdiğimiz sıkıntılı dönemden çıkarken politika faizi, piyasadan borç alma faiziydi. Piyasada haddinden fazla likidite vardı ama giderek likidite azaldı, oradan çıkıp politika faizini borç verme faizine dönüştürmek için bankalarla en azından iki buçuk yıl çalıştık ve belli aralıklarla toplantı yaptık ve nihayet, 14 Nisanda kararımızı bankalarla paylaştık. Bu, piyasayı hazırlayarak olur ama böyle bir piyasa hazırlaması da yok. Ayrıca şunu da söyleyeyim: Bu yazılı ve sözlü yönlendirmelerle piyasa değişikliğe -dediğim gibi- hazırlanır. Dışarıdan bir örnek vermek gerekirse, örneğin, Amerika Birleşik Devletleri Merkez Bankası, ince ayar ortalama enflasyon hedeflemesine geçilmesine karar vermeden önce 40 tane makale yazmış ve bunu iki yıl tartışmıştır.
Sayın Bakanım, saygıda kusur etmeyeyim ama sormadan da edemiyorum: Siz, bu politika değişikliğinin neresindesiniz? Bu konu enine boyuna tartışıldı mı? Politika değişikliğini doğru buluyor musunuz? "Faiz sebep, enflasyon sonuç." aksiyomunun yerine "Cari açık sebep, enflasyon sonuç." aksiyomu mu geldi? Bu konuda bilgi verirseniz memnun olurum. Gerçi, sunumunuzun 7'nci sayfasında bunun böyle olmadığını söylüyorsunuz ama bu, bana çok fazla inandırıcı gelmedi.
Sayın Bakanım, bir an için uygulamanın sonuç vereceğini kabul etsek bile bunun gerçekleşmesinin bazı gerekli şartları var. Her şeyden önce, muhataplara para politikasının uzunca bir süre bu şekilde süreceği güvencesinin verilmesi gerekir yani "credible commitment" yapılması lazım. Bu güvenceyi verebilecek misiniz, verebiliyor musunuz? "Verebilecek misiniz?" derken elbette Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasını kastediyorum çünkü politikayı oluşturanlar onlar. Çünkü bu, daha uzun vadeli, arz yönlü bir politika uygulamasıdır ki siz de sunumunuzun 8'inci sayfasında "Bu amaçla maliye politikasına, arz yönlü politikalara ve makro ihtiyati düzenlemelere kararlılıkla devam ediyoruz." diyorsunuz yani bu politika değişikliğinin arz yönlü bir politika olduğu... Elbette siyasi irade bunu tercih edebilir, bunda da bir sıkıntı yok fakat bunun gereğinin yapılması lazım; çok orta vadeli, uzun vadeli bir tercih bu, kısa vadeli bir tercih değil. Bununla ilgili -dediğim gibi- herhangi bir hazırlık yapılmadan doğrudan doğruya bu işin içerisine girilmiş gibi görünüyor.
Dolayısıyla, yukarıda da belirttiğim üzere, ortaya çıkacak enflasyon yüksek olacağı için bu uygulamadan iktidarınızın bu denli yüksek bir enflasyona ne kadar dayanabileceğinin yanıtı da maalesef meçhuldür. Siz de biliyorsunuz ki zaten dayanılmaz hâlde olan hayat pahalılığı bir süre sonra daha da artan enflasyon nedeniyle katlanılamaz, dayanılamaz hâle gelecektir. Bu noktada yapacağınız şey, hiç şüpheniz olmasın, daha önceleri de -yapıldı çünkü gördük- yapıldığı gibi sert bir U dönüşü yapmak olacaktır. Yani faizler artması gerekenden daha fazla artırılmak zorunda kalınacaktır. Böyle bir durumda -olmaz ya, farz edelim ki oldu- size güvenerek ithal ikameci yatırım yapan yatırımcının yatırımı çöp olmayacak mı? Hâliyle bunu bilen hiçbir kimse böyle bir riski de almayacaktır. Dolayısıyla, faiz düşürerek bu tip bir sanayileşme atılımı olabileceğine ve sürecin devamının piyasanın kendisinin halledeceğine inanan yaklaşımın altı maalesef boş.
Eski köye yeni âdet her zaman yanlış değildir. İlerlemek için yeni âdetlere ihtiyaç vardır. Ancak bunların içsel tutarlılığının olması ve ayağının yere sağlam basması gerekiyor. Merkez Bankası fiyat istikrarına değer veren aklı başındaki kişilerce eleştirilince, bu kişiler, ben de dâhil olmak üzere mandacılıkla itham edildik. Bunun neresi mandacılık? Ben de diyorum ki o zaman buna verilecek cevap bu "zırva" olarak nitelenebilecek cari açık hedeflemesi rejimine geçtiğini duyurunca iktisat kuramını savunan herkesi neredeyse de mandacılıkla suçlayıp itham eden bu eksantrik fikirleri gerçekten kınıyorum. Bizim yapmamız gereken şey, karşılıklı gerekçelerimizi ortaya koyup teorilerimizi açıklamak, olabilecekleri, olamayacakları ortaya koymak ve birbirimizi iknaya çağırmak ama doğrudan doğruya suçlanıyoruz ve deniliyor ki: "Siz mandacısınız." O nedenle tekraren söylüyorum: Cari açık, tasarruf açığının yansımasıdır. Şehir efsanesi olmuş görüşleri yıllardır dillendirenler anlamak istemese de reel bir dengesizliği nominal bir yolla çözmeye çalışmak çok maliyetli ve verimsiz olacaktır.
Yeni politika anlayışlarına, arayışlarına girdik çünkü görüşmekte olduğumuz 2022 yılı bütçesi çok katı, alternatif harcama tercihlerine izin vermiyor. 1,7 trilyon TL harcama ödeneğinden zorunlu personel giderleri, sosyal güvenlik primi, iç ve dış borç faiz ödemeleri ve cari transferleri çıkardıktan sonra geriye fazla bir şey kalmıyor. Oysa bugün karşı karşıya olduğumuz başta yüksek oranlı işsizlik olmak üzere, hayat pahalılığı, fakirlik, yoksulluk, borçluluk gibi devasa sorunların üstesinden gelebilmemiz için yatırım yapıp beşerî ve fiziki sermayemizi artırmamız gerekiyor. Bu bütçe buna olanak sağlamıyor. Kısacası 83 milyon yurttaşlar olarak bu bütçenin içine sığmıyoruz. Peki ne yapılmalı? Önce enflasyon, risk alıp yatırım yapan iş insanlarının ve tüketicilerin gündeminden çıkarılmalı. Böylece ekonomik aktivitenin nihai amacı olan sürdürülebilir, kapsayıcı, büyümeyi sağlamanın önü açılmalı.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Yılmaz, süreniz dolmuştur. Size iki dakika ek süre veriyorum. Yalnız şunu da hatırlatmak isterim: Bu ek süreleri gruplar adına ilk konuşmacılara veriyorum, başka arkadaşlar için örnek teşkil etmemek kaydıyla iki dakika ek süre veriyorum.
Buyurun.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Teşekkür ediyorum Başkanım.
Bunun koşulu, yukarıda değinilen saçma, fantastik teoriler terk edilerek, kendi kanununda çerçevesi çizilen fiyat istikrarını sağlamak üzere Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının bağımsızlığına saygı duyulacak, eli serbest bırakılacak, büyümenin önündeki darboğazların kaldırılmasına yoğunlaşılacak. Şu bir gerçek ki: Ekonomik büyümemiz sorunlu, büyümenin hem kendisi hem de katkı sağlayan bileşenleri oynak, standart sapması yüksek. Bu durum, orta ve uzun vadeli politika ufkunda belirsizliğe neden oluyor. 2008-2009 dönemini paranteze alarak söylemek gerekirse, 2013-2017 döneminde yıllık büyüme yüzde 6 civarında ve özellikle 2006'ya kadar olan kısmında önemli bölümü toplam faktör verimliliğinden kaynaklanıyordu.
Sürem bitiyor, geriye bir dakika kaldı. Sayın Bakanım, artık metinden okumaya gerek yok, şunu söylemek istiyorum: Artan nüfus ve karşı karşıya olduğumuz sorunlar dikkate alındığında bizim bu ekonomiyi büyütmekten başka yolumuz ve çaremiz yok. Fakat bu ekonominin büyümesinin de birtakım ön koşulları var, o ön koşullarından bir tanesi de fiyat istikrarı. Maalesef bunu sağlamadık, sağlayamıyoruz. Şu anda emek piyasasına çıkan ortalama çalışan, 800-900 bin kişi. Bu 800-900 bin kişinin mevcut istihdam seviyesini koruyabilmesi için bile -ilave gelenleri bir kenara bırakalım- bizim şu anda -yapılan bir hesaba göre- en az yüzde 4 büyümemiz lazım. Şu anda geldiğimiz noktada maalesef ekonomimizin potansiyel büyüme hızı yüzde 4,5'lardan 5,5'lara, bir ara 6'lara kadar yükseldiği hesaplanıyordu ama bugün gelinen noktada potansiyel hızımız tekrar düştü. Dolayısıyla bu bütçeyle ve bu iletişim politikasıyla, özellikle şu anda, makas değiştiren, enflasyonla mücadele programı çerçevesinde bunların yapılması mümkün değil.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son cümlelerinizi alalım lütfen.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Dolayısıyla yapılması gereken şey, kamuoyuyla iletişimi güçlendirmek. Eğer gerçekten cari açık üzerinden enflasyonun düşürülebileceği hesaplanıyorsa, böyle bir algı da varsa, böyle bir inanç da varsa, böyle bir teorinin olduğuna da inanılıyorsa o zaman size düşen görev, bunun iletişimini toplumla sağlıklı bir şekilde kurmak. Fakat siz böyle bir şeyin olmadığını 7'nci sayfada cümlenizde söylüyorsunuz. Okuyorum, diyorsunuz ki: "İkinci olarak ise döviz kuruna ilişkin son dönemde yapılan yanlış yorumlara değinmek istiyorum. Hükûmetimizin ihracatı desteklemek amacıyla yüksek döviz kuru hedeflemesine yönelik yorumlar doğru değil." İkinci cümlenizde de...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum. Çok aştık süremizi Sayın Yılmaz.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - ...orası doğru, katılıyorum. Bunun üzerinde durun ama verdiğiniz mesaj ulaşmayacak, onu söyleyeyim çünkü yapılanlar yanlış.
Teşekkür ediyorum.