KOMİSYON KONUŞMASI

AHMET ŞIK (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Herkese merhaba.

Bakan Bey uzun bir konuşma yaptı, kitapçık hâline de getirilmiş. Eğer Bakan Bey'in ağzından çıkan her sözün hak etmediği hâlde alkış aldığı bir AKP toplantısında olsaydık "güzel" diyebileceğimiz bir konuşma ancak muhalefet temsilcilerinin de olduğu bir toplantı için ne güzel ne de gerçeği anlatıyor. Her biri günlerce sürecek bir tartışma konusu başlıklar ancak sınırlı sürede, yetiştirebildiğim ölçüde itirazlarımı dile getireceğim.

Paris İklim Anlaşması'nın tarafı olduğunuzdan bahsettiniz, ne güzel ama 2015 yılında imzalanıp 2016 yılında yürürlüğe girdiğinde, iktidarınız doğa talanına karşı önlem almak için oluşturulan fona katkı sağlamak amacıyla sözleşmeyi Meclise getirmeyi reddetmişti; bunu hatırlatmakta fayda var. Doğayı talan eden birçok şirketin her yıl yüz milyonlarca lira vergi borcunu silen iktidarınızın, son birkaç bin yılın en hızlı sıcaklık artışının yaşandığı dönemde, iklim değişikliğini korumak amacıyla fona katkı sunmaktan imtina etmesinin de utanç verici olduğunu belirtelim.

Türkiye Çevre Ajansını kurduğunuzu söylediniz; sanılıyor ki doğa dostusunuz, çocuklarımıza miras bırakacağımız çevreyi koruyacaksınız. Türkiye Çevre Ajansının iktidarınızın iki sözcük özeti olan kriz fırsatçılığının adı olduğunu anlamayalım istiyorsunuz. Türkiye Çevre Ajansı, iktidarınızın tipik "gelir garantili iş modellerinden biri" olarak ortaya çıktı; şehir hastaneleri, İstanbul üçüncü havalimanı, Osmangazi Köprüsü gibi kamu-özel iş birliğiyle yürütülecek bir model olarak tasarlandı. Kapasite mekanizmasıyla destek alan, aralarında ithal kömür ve gaz kullanan santrallere 2020 yılında yaklaşık 1,5 milyar lira harcandı; 10 tane şehir hastanesi için yaklaşık 10 milyar lira harcandı; HES'lerin en büyük pay sahibi olduğu yenilenebilir enerji destekleme mekanizmasına fazladan verilen paraysa 25 milyar lira. Uzmanlara göre, Türkiye Çevre Ajansının depozito uygulamasıyla halkın cebinden daha başlangıçta 10 milyar liranın çıkacağı hesaplanıyor, o da şimdilik. Kamu-özel iş birliği projelerinde olduğu gibi yani geçmediğimiz köprünün bedelini, gitmediğimiz otoyolun bedelini ödediğimiz gibi dönüşmeyen atıkların maliyeti de halka dayatılacak. Ezcümle, halk dışında bu işe el atan herkes bir şekilde yolunu bulacak, tek kaybeden yurttaşlar olacak.

"Ücretli poşet uygulamasıyla plastik poşet kaynaklı 354 bin plastik atığın oluşumunu engelledik." dediniz, aman ne güzel. Ama Bakanlığınız, özel şirketlere maliyeti olan konuları ucuz bir şekilde çözmek hatta bunu şirketler lehine kârlı bir hâle getirmek konusunda inanılmaz mahir. O kadar başarılısınız ki ülkede her yıl 3,5 milyon ton plastik atık toprağa gömülürken olayı 100 bin ton civarı plastik poşete kilitleyip, şirketleri 50 milyon lira poşet masrafından kurtarıp kâra geçirdiğinizi anlatmıyorsunuz. Artı, devlete de ek kaynak sağlayan bu düzenlemeyle, sadece 2019'da 400 milyon lirayı halkın cebinden aldınız.

Konuşmanızda Türkiye'nin 2020 yılında Avrupa'dan en çok plastik atık alan ülke olduğunu, 2020'de AB ülkeleri ve İngiltere'den toplam yaklaşık 660 bin ton plastik atık ithal ettiğini, memleketi bir plastik atık çöplüğüne döndürdüğünüzü söylemedinizHer gün 241 kamyon dolusu plastik atığın Türkiye'ye geldiğini ve son on altı yılda Avrupa'dan Türkiye'ye gelen plastik atıkların 196 kat arttığını gizlediniz, Türkiye'nin Avrupa plastik atık ihracatının yüzde 28'ini karşıladığını da.

Çevre kirliliğinin önlenmesi amacıyla 2021'in ilk on ayında 41.340 denetimi gerçekleştirip 3.287 tesise 255 milyon lira ceza kestiğinizi söylediniz. Sayıştay raporlarındaki tespitleri size okuyayım: Raporlarda bazı şirketlerin lisans almadan enerji tesisleri kurduğu yönünde tespit var. Geçici faaliyet belgesi ya da lisans almadan faaliyette bulunan şirketler hangileridir? Bazı şirketlerin, zorunlu olmasına karşın, sera gazı emisyonlarını izleme planlarını ve raporlarını Bakanlığa vermediği tespit edilmiş; bu şirketler hangileridir? Neden bu şirketlere bu prosedürler uygulanmıyor?

Sayıştay raporlarında, Bakanlığın uygulaması gereken idari yaptırımları uygulamadığı, kimi şirketlere mevzuattan az ceza kesildiği, tüzel kişilere kesilen cezaların yüzde 26'sının, gerçek kişilere kesilen cezaların ise yüzde 7'sinin tahsil edildiği yönünde bir tespit var. Bakanlık neden şirketlere idari yaptırım uygulamıyor? Bu şirketler hangileridir? Kesilen cezalar neden tahsil edilmemiştir?

Ayrıca, Sayıştay raporlarında, bitişik ada ve parsel üzerinde yer alan bazı şirketlerin ÇED sürecinde kapsam dışı kalabilmek için normalde tek işletme olmasına rağmen iki farklı işletmeymiş gibi başvuru yaptığı, yönetmelikte yer alan sınırlı değerin altında kaldığı belirtilmiş; bu şirketler hangileridir? Sizinle ilgilisi var mı, partinize yakın mı?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son cümlelerinizi alalım lütfen.

AHMET ŞIK (İstanbul) - "Son bir yılda korunan alan büyüklüğümüzü yüzde 10,6'dan 11,9'a çıkardık." dediniz. Sürem bitti, ben sadece şunu belirteyim: İktidara geldiğiniz dönemde Arnavutluk'un yüz ölçümü kadar olan bir tarım arazisi ortadan kalktı, İsrail'in yüz ölçümü kadar olan tarım arazisi de yine yok oldu. Orman alanları geriledi, Çanakkale büyüklüğünde bir ormanlık alan ortadan kalktı.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.

AHMET ŞIK (İstanbul) - Ben teşekkür ediyorum.