| Komisyon Adı | : | (10 / 96, 234, 409, 501, 698, 1743, 1747, 1912, 2187, 2203, 2303, 2353, 2389, 2477, 2673, 2675, 2697, 2830, 2976, 2979, 3019, 3109, 3206, 3430, 3476, 3479, 3482, 3484, 3485, 3493, 3504, 3505, 3508, 3510, 3685, 3723, 3918, 3919, 3920, 3921, 3922, 3923, 3924) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Komisyon çalışmalarının değerlendirilmesine ve Komisyon raporuna ilişkin görüşme |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 02 .11.2021 |
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Teşekkür ederim.
Efendim, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben arkadaşların ilave ettikleri veya arkadaşların belirttikleri hususlara bir iki ilavede bulunacağım, o da şudur: İspanya gezisine değinecek olursak İspanya gezisinde çok dikkatimi çeken bir husus oldu. Kadının reklamlarda bir cinsel obje olarak kullanılmasını önlemeye yönelik birtakım kanuni düzenlemeler yaptıklarını söylemişlerdi. Bu hakikaten bence önemli. Yani kadını bir cinsel obje olmaktan çıkartıp bir insan kimliğiyle tanımak için bunu özellikle yapmak gerekiyor belki. Bu husus çok dikkat çekiciydi.
Ben İspanya'da hâkim hanıma sorduğum bir sorudan hareketle bir iki hususa temas edeceğim. Biz genellikle yasalarla her şeyin düzenlenebileceğini zannediyoruz ama hiç kimsenin yanına bir polis veya bir zabıta koyma imkânımız yoktur, hiçbir devlet bunu başarabilmiş değildir, hiçbir toplumsal yapılanma bunu gerçekleştirebilmiş değildir. Onun için biz özellikle hukuk felsefesinde 2 şeyin üzerinde dururuz akademisyenler olarak. Vicdanını herkesin hâkim konumuna getirirseniz, savcı konumuna getirirseniz, kolluk kuvveti durumuna getirirseniz suçun önlenmesini yüzde 50 gerçekleştirmiş olursunuz. Bu bakımdan, "Karpuzu kesersek içinden çok şey çıkar." demişti hâkim hatırlarsanız, benim bu sorunun üzerine. Biraz çelikleşmiş, buz gibi olmuş, soğutulmuş Diyarbakır karpuzuna hafif ben, şöyle, bıçağı dokunduracağım, o kendiliğinden zaten ortadan ikiye bölünecek. Sadece size o hususta bir iki konuyu hatırlatmak istiyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk kurulduğundaki komisyonlardan- ki "encümen" olarak adlandırılır- birisi Telifat ve Tetkikat Komisyonudur. Mehmet Âkif Ersoy'un -yanlış hatırlamıyorsam- Encümen Başkanlığı riyasetini üstlendiği bu Komisyonun ilk yayımladığı eserlerden birisi -Harf Devrimi yeni kabul edilmiş tabii, kitaba ihtiyaç var- Abdülaziz Çâvîş'in -Arnavut asıllı- Arapça yazdığı Anglikan Kilisesine Cevap'tır. Orada şöyle bir şeyden bahseder Abdülaziz Çâvîş... Mehmet Âkif Ersoy mütercimidir, sonradan da Diyanet İşleri Başkanlarımızdan bir tanesi bunu sadeleştirdi. Der ki: "Tevrat, hukuki manzumelerle dolu bir kitaptır; hukuk kuralları ağır basar, ahlak biraz daha azdır. İnciller ise ahlak kurallarının yoğun olduğu, hukuk kurallarının hafif olduğu kitaplardır -Anglikan kilisesine cevap verdiği için- Kuran-ı Kerim ise hem ahlaki umdelerin hem de hukuki emirlerin, hükümlerin yer aldığı bir kitaptır." Dolayısıyla gelen topluma göre değişiyor. En son kitap olduğuna göre bize Allah burada bir şey belirtmek istiyor. Yani ahlakı ihmal ederek hukukla meselelerinizin üstesinden gelemezsiniz, hukuku önceleyerek, ahlakı ihmal ederek yine meselelerin üstesinden gelemezsiniz. Ahlakla eş değer bir yürütme yapmanız lazım. Hatırlayın, Gaziantep saha gezimizde ben sizlere söylemiştim, çok da hoşunuza gitmişti, bir ifade vardı, "Bu, ayetten alınmış." demiştim, sonra da ayetten bulduk, Bakara suresinde 131'inci ayet. Ben size ayetin içinde geçen, boşanmayla alakalı hususu ihtiva eden o büyük cümlenin içindeki özet ifadeyi okuyorum, orijinalini okuyacağım izniniz olursa.
(Hatip tarafından Bakara suresinin 131'inci ayetikerimesinden bir bölümün okunması)
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - "Onları iyilikle tutun." "Maruf" burada, dine uygun olan, hukuka uygun olan, geleneğe göreneğe uygun olan, yakışan tarz demektir. Veya madem tutmuyorsunuz eş olarak, erkek kadını, kadın erkeği olabilir, burada tek taraflı değildir evlilik kurumu, bir akittir ve iki taraf arasında imzalanan bir akittir.
(Hatip tarafından Bakara suresinin 131'inci ayetikerimesinden bir bölümün okunması)
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - "...ya da güzellikle bırakıverin." diyor Cenab-ı Hak. Halk arasında bir deyim vardır, derler ki -ağır bir tabirdir bu- "Evlilik sünnetse boşanmak farzdır. Boşanmak farz filan değildir de boşanmak helaldir. Allah'ın da en sevmediği helaldir. Boşanmalardan Cenab-ı Hak hoşlanmadığını ifade ediyor Peygamber'imizin dilinde. Dolayısıyla "Ya benimsin ya kara toprağın!" anlayışı, asla ne dinimize ne ahlaka ne şuna ne buna uyan bir husustur.
Gelenek ve özellikle aile yapısının... Ben Doğu gezimizde onu gördüm, PKK'nın terörü sadece anneleri çocuklarından, çocukları annelerinden ayırmakla kalmamış, zaten geleneksel yapısı içinde sorunları olan aile mefhumunu altüst etmiş. Terörün ve PKK'nın yaptığı tahribatı konuşurken bizim bunun üzerinde de özellikle durmamız gerektiği kanaatindeyim. Ailenin o koruyucu, özellikle kız çocuklarını destekleyen yapısı yetersiz kalmaya başlamış; bunu siz zaten bire bir konuştuğunuz örneklerde yakinen gördünüz. Bu durumda yine İspanya'da bize söylenen -tırnak içi olarak alıyorum- bir ifadeye temas edeceğim: Devletin güven vermesi lazım yani ailenin yetersiz kaldığı durumlarda, devletin kendisini tam bir destek verici kurum olarak bütün 87 milyonun -kadın veya erkek her neyse- arkasında hissedeceği şekilde bir güven hissinin telkin edilmesi lazım geldiği kanaatindeyim.
Şiddet, çok temel bir olgu. Şiddetin şu yöreye, bu yöreye göre bir ayrımı yok; şiddet, her yerde. Yöresel farklılıklar, doğrudur, ufak tefek farklılıklarımız olabilir ama şiddete bakış açımızın devlet, millet bütünlüğünü zedelemeyecek şekilde olması lazım. Bazı yörelerde bazı hususları belki şiddetle mücadele anlamında ön plana çıkarmak mümkün olabilir ama bunun altının böyle çok kuvvetli bir şekilde çizilmesinin daha başka sıkıntılar çıkaracağı kanaatindeyim.
Bir başka husus, geleneksel sosyolojik yapının geride kaldığı gerçeğini bizim unutmamamız lazım. Yani köyünden bildiği, tanıdığı, komşusunun kızını alan; komşusunun oğluna kızını veren; komşusuna, akrabasına kızını gelin gönderen aileler de birbirini iyi tanıyordu; oğlanı da çok iyi tanıyorlardı, kızı da çok iyi tanıyorlardı ama yeni sosyolojik yapılanmada ne oğlanın ailesi ne kızın ailesi birbirini tanıyor; gençler birbirlerini tanıyorlar, ondan sonra aileler tanışıyor ve karpuzu kestiğinizde de içinden çekirdek mi çıkacak, karpuz mu çıkacak, su mu çıkacak, ne olduğunu bilmiyorsunuz. Dolayısıyla, burada, devletin yasal düzenlemeyi yaparken biraz daha... Yine bizim burada çokça, özellikle siz sıkça, birkaç defa, en az 3 defa ben altını çizdiğinizi hatırlıyorum yani bir ehliyet alırken iki yıl kursa gitme, altı ay kursa gitme şartı koyacağız, ehliyeti aldıktan sonra denetimlerimizi yapacağız, alkol muayeneleri, şunlar bunlar ve ehliyetini elinden almaya varana kadarki süreci yöneteceğiz. Yani bir ailenin kurulması, arabanın koltuğuna, şoför koltuğuna şoförü oturtmaktan daha mı az önemsizdir? Bunu sadece Diyanet yapıyor diye geçiştiremeyiz. Bence bunun kurumsal hâle getirilmesi lazım. Nasıl biz kan uyuşmazlığını tespit ederek çocuk sahibi olamama problemine çözüm bulduysak, birtakım hastalıkları önleyebildiysek, bunu da artık yeni sosyolojik gerçeklik olarak kabul etmemiz lazım.
Ben raporunuzla alakalı şunu söyleyeyim: Çok doktora jürilerinde bulundum, doçentlik jürilerinde YÖK'ün görevlendirmesiyle bulundum. Biz özellikle akademisyen olarak öncelikle neye bakarız? Tezi baştan sona okumadan, "içindekiler" kısmına bakarız, ben çoğunu "içindekiler" kısmından reddetmişimdir. Yani planı iyi yapmamışsa şahıs, gerisi benim için önemli değil; ne yazdığı önemli değil. Ben özellikle "içindekiler" kısmına baktığımda, sizi hakikaten asker selamıyla selamlıyorum; çok başarılı bir tez çalışması yaptığınızı gördüm. "İçindekiler" kısmına bakmakla yetinmedim, özellikle bir kısım sayfalarını hassaten değerlendirmeye tabi tuttum. "Tespitler ve çözüm önerileri" kısmını da okuyorum halen, olabilecek birtakım düşüncelerim olursa onları sizlere raporlayacağım, takdim edeceğim. Ama çok nitelikli bir tez çalışması yaptığınızı, bu çalışmayla pekâlâ bir akademik doktor unvanı kazanabileceğinizi, yahut doktorayı bitirmişsiniz size doçentlik vermek için ben jüride olumlu oy kullanacağımı ifade ediyorum.
Saygılarımla.