KOMİSYON KONUŞMASI

ERKAN BAŞ (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Anaokulundan yüksek lisansa kadar değişik kademelerde bulunan 30 milyona yakın öğrenciyi ve 1,5 milyona yakın öğretmeni ve aslında ülkemizin geleceğini en çok ilgilendiren Eğitim Bakanlığının bütçesini tartışıyoruz.

Süre az, dolayısıyla en sonunda söyleyeceğimi en başta söyleyerek başlayayım: Bu bütçe, yoksulun ekmeğinden çalıp geçmediğimiz köprülerin patronlarına rant olarak aktarıldığı bir bütçe olduğu kadar aynı zamanda geleceğinden, gelecek nesillerin eğitim ve bilim hakkından çalan patronların vergisiz yurtdışı hesaplarını kabartmak üzere tasarlanmış bir bütçedir ve eğitim alanı da bunun yansımasıdır.

Şimdi, Millî Eğitim Bakanlığı 1-3 Aralık tarihleri arasında "eğitimde fırsat eşitliği" ana temasıyla bir şûra düzenleyeceğini duyurmuş, eğitimde fırsat eşitliği yakalayamayan yurttaşlar olduğu gerçeğini kabul etmiş. O zaman bakalım, eğitimde fırsat eşitsizliği bu iktidar döneminde nasıl ve neden katlandı. Nasıl eğitim satın alınabilen, sadece zengin çocuklarına ait lüks bir hizmet hâline nasıl gelmiş onu izleyelim. 2006 Eğitim Şûrası'nda özel okullara ve eğitimin paralı versiyonuna yatırım yapılması gerektiğine bu Hükûmet karar verdi. 2010 Şûrası'nda bir adım daha ileri gidildi, özel okullara çocuklarını gönderen ailelere maliyetlerinin yarısı kadar destek verilmesi kararı alındı. 2023 eğitim vizyonundaysa özel okullaşma süreci esnek bir yapıya evriltilip kamu okullarının finansmanlarının hayırseverlere ve uluslararası fonlara devredilmesi karar altına alındı. Ve sonuçta AKP öncesinde sadece yüzde 2 olan özel okullar AKP döneminde yüzde 25'e ulaştı.

Tüm bu kararlarla devlet, en temel görevlerinden bir tanesi olan eğitimden elini eteğini çekti ve devletin eğitim tüccarlarına yol verip ölü taklidi yaptığı bir dönem başladı. Bu noktadan sonra, yoksullar için eğer laik, bilimsel, özgür eğitim isteği varsa kesenin ağzını açmak gerekiyordu. Kesenin ağzını açamayanlar ne yapacaktı? Yani özel okula gidemeyen yoksul halk çocukları ya da milyonlarca kredi borcuna girip çocuğunu okutmak için hayatını feda eden bir veliniz olamıyorsanız sizin tek şansınız var, sıkış tepiş sınıflarda eğitim görmek. Halefiniz Ziya Selçuk'un bir sözü var -herhâlde tarihe de bu sözüyle geçti sadece- "Sanayici bizden nitelikli ara iş gücü istiyor. Herkes üniversiteli olmak zorunda değil; sen ağa, ben ağa, bu ineği kim sağa?" diyen eski Millî Eğitim Bakanından söz ediyoruz. Bu mantığın sonucu, yoksul, emekçi çocukları eğer okuyabilseler bile ancak sermayedarlar için birer ara eleman hâline gelecekler.

Ama haksızlık etmeyelim, bu iktidarın yoksullar için bir alternatifi daha var, ne idüğü belirsiz cemaatler ve tarikatlar. Şimdi, uzun uzun rakamlara girmeyeceğim, sürem yok ama soru şu: Paralı eğitime, vakıflara ayırdığınız parayla aslında neler yapılabilirdi? Örneğin, her sene öğrencilere kayıt yaptırılırken velilere diyorsunuz ki: "Tuvalet kağıdı, sıvı sabun, çamaşır suyu; bu ihtiyaçları veliler karşılasın." Oysa sadece Maarif Vakfına dağıttığınız parayla tüm bu temizlik ihtiyaçları karşılanabilirdi. Sadece bu parayla 40 derslikli 120 okul daha yapılabilirdi. 2,5 milyon öğrenciye tablet verebilirdiniz. Sadece vakıflara dağıttığınız parayla 130 bin sözleşmeli öğretmenin ders ücretleri yüzde 50 daha artırılabilir ve bu sayede, asgari ücretin altında bir ücretle öğretmen çalıştırma utancından kurtulabilirdiniz. Ama sonuç itibarıyla şunu görüyoruz: Bu iktidar döneminde eğitim, parası olanların özel okula gidebildiği, parası olanların yurt dışına eğitime gidebildiği, parası olmayanların da tarikatların, cemaatlerin kucağına itildiği ya da imam-hatiplere mahkûm edildiği bir eğitim.

Bakın, kız çocukları söz konusu olduğunda durum çok daha vahim. Türkiye'de kız çocuklarının ilkokulda yüzde 98,9 olan okullaşma oranı iktidarınız döneminde 5,8 puanlık bir azalmayla yüzde 93,1'e indi. Çocuklar için oluşturduğunuz vizyon bu. Öğretmenlerin hâli AKP yönetiminde içler acısı. Eğitim emekçilerinin payına sadece düşük ücret, güvencesizlik düşmüş durumda. OECD ülkelerinde sonlara doğru gidiyoruz, iki sene önce sondan 7'nciydik, şimdi muhtemelen daha da geriledik.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Süreniz dolmuştur, toparlarsanız sevinirim.

ERKAN BAŞ (İstanbul) - Toparlıyorum.

Bugün Türkiye'de en kıdemli öğretmenlerimizin geçindirdiği aile, bu iktidar döneminde yoksulluk sınırının altında bir yaşama mahkûm edilmiş durumda. 2001 yılı Haziran rakamlarıyla kadrolu memur sayısı 1 milyon 91 binken sözleşmeli personel sayısı 130 bine geldi. Yani sözleşmeli öğretmen sayısı sürekli olarak artarak tüm öğretmenler içinde sayenizde yüzde 10'u geçmiş durumda ve sözleşmeli öğretmenler asgari ücret dahi alamıyor.

Bu iktidarın Türkiye halklarına fırsat eşitliği olarak sunduğu şey aslında bir fıtrat eşitliğinden ibarettir.

Teşekkür ediyorum.