KOMİSYON KONUŞMASI

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli Komisyon üyeleri; sunumu dikkatle dinledik, Garo arkadaşımızın ifade ettiği gibi biraz teknik ağırlıklı, eğitimin sorunlarını bütüncül bir yaklaşımla ele alan bir değerlendirmeden öte, sadece teknik bakış açısıyla yapılan bir değerlendirme söz konusuydu. Şu anda en önemli şey, eğitimde demokratikleşme, eğitimde farklılıkları kültürel, inançsal, etnik olarak kabul etme, etnik olarak ana dilde eğitimi... İnançsal olarak zorunlu din dersi dayatmasını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına rağmen uyguluyor olmak bir suçtur, bunun kaldırılması gerekir. Bu arada, şunu da özellikle belirteyim: 21'inci yüzyılda, bu kadar kültürel çeşitliliğin, bilimsel gelişmenin olduğu, demokrasinin artık vazgeçilmez bir yaşam biçimi olduğu bu dönemde hâlâ ana dilde eğitimin, Kürt halkının kendi ana dilinde, Çerkez halkının, farklı halkların kendi ana dilinde eğitimini bölücülük kabul etmek ve bu konuda ısrarla inkârcı davranmak insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve bu suç, sistematik olarak işlenmeye devam etmektedir. Eğitimin demokratikleşmesi gerekiyor.

Eğitimde temel psikolojik bir sorun var. Bu sorun hem öğrenci düzeyinde hem veli düzeyinde hem öğretmen düzeyinde hem Bakanlık personeli düzeyinde yaşanmaktadır ve birbirine ciddi bir yabancılaşma vardır. Bu yabancılaşmanın sebebi, eğitimde uygulanan metazorik yaklaşım ve tanımsız yaklaşımlardır. Örneğin, öğretmenlik mesleğine dair bir tanım yoktur; sözleşmeli, ücretli, kadrolu gibi çok absürt yaklaşımlar söz konusudur. Öğrencilere dair taşımalı gibi, yerleşik gibi farklı farklı uygulamaların söz konusu olduğu; öğrenci velilerinin katılamadığı...

Biraz önce eğitim şûrasından söz ettiniz, çok gerekli ve yapılması gerekiyor, paydaşlarının doğru belirlenmesi gerekiyor, bize bu konuda objektif bilgi verilmesi gerekiyor. Ben bir eğitimciyim, Ziya Bey'le de çalışma olanağı elde etmiştim ve bu sürece etkin bir şekilde katılmak istediğimizi belirtmek istiyoruz.

Bu arada, Ziya Bey'in neden istifa ettiği konusunda hâlâ maalesef açık bir şey yoktur, kendisi de açıklamamıştır, siz de açıklamadınız. Bu konuya bir açıklık getirilmesi gerekiyor.

Sayın Bakan, geçen hafta yaptığınız -kazanım değerlendirme ve öğrenim kaybına dair yoklama bu, pandemi nedeniyle öğrenim değerine dair kayıp var mı, yok mu şeklinde- 7'nci, 8'inci, 11'inci ve 12'nci sınıflarda yaptığınız yaklaşık 4 milyon 800 bin öğrencinin katıldığı bu sınavın sonucunda 4,5 milyon öğrencide öğrenim kaybı ve kazanım edinememe gibi bir sorun olduğu ortaya çıkıyor, çok vahim bir sorundur bu Sayın Bakan.

Yine, öğretmenlere dair, öğretmenlik meslek yasası, 3.600 ek gösterge... Sayın Bakan, özellikle soruyorum ve buna yanıt istiyorum: Yakında Öğretmenler Günü geliyor Sayın Bakan, öğretmenlere "eğitime hazırlık" adı altında 1.200 lira ödeme yapıldığını söylediniz, Öğretmenler Günü'nde öğretmenlere bir maaş ikramiye verecek misiniz? Verilmeyecekse bunun sebebi nedir? Öğretmenler Günü, sadece öğretmene övgü dizilen, öğretmenlik mesleği hakkında şiirlerin okunduğu, metaforik lafların söylendiği bir gün müdür; öğretmenlik mesleğinin ekonomik, özlük, hak temelli sorunlarının çözüldüğü bir gün müdür?

Rehabilitasyon öğretmenleri çığlık atıyor Sayın Bakan. Öğretmenlerin kendisi birçok uygulama konusunda artık nefessiz kalmış durumda. Yaptığınız istatistiki değerlendirmelerde öğretmenlik mesleğinin yaşının gençleştirildiğini söylediniz; olabilir, güzel bir şeydir bu ancak burada söz konusu olan şey şu: Biraz önce de sayın AK PARTİ sözcüsü ısrarla ifade etti, mesele akıllı tahta falan değil; mesele insani, demokratik, anlaşılabilir, birbirini kabul etmiş, birbirini sevip sayan bir toplumdur, bir eğitim ortamıdır. Eğitimin paydaşları yabancılaşmış ve âdeta, ne yazık, ne ayıp, ne günah ki birbirine düşmanlaştırılmıştır. Örneğin, belediyeler eğitim sürecine etkin katılamamakta, belediyelerin eğitime yapacağı katkı nedeniyle muhalif belediyeler işin dışında tutulmakta, millî eğitim müdürleri asla muhalif belediye başkanlarıyla görüşmemekte, zaten HDP'li belediyelere de kayyum atanarak suç işlenmiş durumdadır ve Diyarbakır Valisi dün Kürtçe dil kursuna katılıyor. Yani inanılır gibi bir şey değil; Kürt dilini yok sayan, kürdistanı yok sayan, Kürt halkını yok sayan bir yaklaşım...

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - "Kürdistan" diye bir yer yok, öyle bir yer yok.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - "Kürdistan" diye bir yer vardır ve hem coğrafi hem de literatür olarak mevcuttur, bunu öğreneceksin.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Senin kafanda var o, kafanda.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Recep Tayyip Erdoğan söyledi, o da söyledi. Liderini mi inkâr ediyorsun?

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Şimdi, Sayın Bakan, hâl böyleyken eğitim ortamının sorunları evet ekonomiyle alakalıdır; evet psikolojiyle alakalıdır.

OTURUM BAŞKANI ŞİRİN ÜNAL - Sayın Milletvekilim, toparlayalım, süreniz bitti, bir dakika ek süre veriyorum.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, toparlıyorum.

Eğitim ortamının sorunları, Bakanlığınızın karşı karşıya olduğu sorunlar ekonomik, özlük, akademik ama en çok demokratik ama en çok insan hak ve özgürlükleriyle alakalı. Örneğin zorunlu din dersine dair Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu kararı yıllardır uygulamamakla, yanlış tefsir etmekle, yanlış yorumlamakla suç işlenmektedir. Ana dilde eğitim olgusu kabul edilmemekle suç işlenmektedir, farklılıklar kabul edilmemekle suç işlenmektedir, cinsiyetlere farklı yaklaşımla, her an zorunlu din dersini veren öğretmenlerin basına yansıyan Alevi öğrencilerine tacizi nedeniyle suç işlenmektedir. Bunların tamamının giderilmesi konusunda bizim katkımız da söz konusu olabilir. Biz katkı sunmak, düzeltmek için eleştiriyoruz. Bunu kendi iktidarımızda, kendi uygulamamızda da göstereceğiz.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.