| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/283) ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi'nin (1/282) ve Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 26 .10.2021 |
ORHAN YEGİN (Ankara) - Sayın Başkan, çok kıymetli Komisyon üyeleri, kıymetli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız, çok kıymetli Bakan Yardımcımız, genel müdürlerimiz, kıymetli bürokratlar ve bu salonda bulunan çok kıymetli misafirler; hepinizi ben de saygıyla selamlıyorum, bütçemizin hayırlara vesile olmasını inşallah Cenab-ı Hak'tan niyaz ediyorum.
AK PARTİ'den öncesini ve sonrasını kıyas etmek için aslında hepimiz çok güzel sözler, çok farklı örnekler üzerinden bunu yapabiliriz. Türkiye'yi nereden nereye getirdiğimizi bize sorsalar belki bu salonda bulunan arkadaşlarımız, her birimiz çok farklı ve güzel örneklerle bu değişimin millet için ne ifade ettiğini anlatabiliriz. Bu vatanın evlatlarının, bu aziz milletin fertlerinin dün nasıl kıymetsiz görülürken bugün onlara nasıl büyük bir değer verildiğini anlatmak için onlarca başlığı ayrı ayrı ifade edebiliriz.
Küçük birkaç örnekle bu dönemlere ilişkin yapılan bazı şeylerden bahsedeyim. Mesela 1,8 milyar lira olan AR-GE harcamalarını 25 kat artışla yaklaşık 46 milyar liraya ve AR-GE harcamalarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranını 0,51'den 1'in üzerine taşımışız. 6.100 kilometre olan bölünmüş yolumuzu 28.400 kilometreye uzatmışız. On dokuz yılda tam 5,5 milyar adet fidanı daha toprakla buluşturmuşuz. 50 ülkeye, 60 noktaya olan uçuşlarımızı, hava yolu ağımızı 127 ülkeye ve 333 noktaya ulaştırmışız. Çiğ süt desteğinden buzağı desteğine, mazot desteğinden ürün desteğine, küçükbaş hayvan desteğinden büyük baş hayvan desteklerine, yem bitkileri desteğine, ihracat desteğine, elektrik desteğine... Tarımsal destek hesabına göre 2020 yılında OECD'ye üye ülkeler arasında tarıma en çok destek veren ülke konumuna getirmişiz ülkemizi bu bütçelerle ve bu yıl bütçede 57,6 milyarlık bir tarımsal teşvik ve destek öngörülmüş. Eğitim harcamalarının bütçe içindeki payını 9,4'ten 15,6'ya, yaklaşık 490 bin olan öğretmen sayısının üzerine 720 bine yakın öğretmen daha atayarak yaklaşık 1,2 milyona ve öğretmen başına düşen öğrenci sayılarını, derslik başına öğrenci sayılarını neredeyse özel okul standartlarına, 70'lerde olan üniversite sayılarını 200'ün üzerine taşımışız bu on dokuz yıldır eleştirilen, farklı tanımlarla tanımlanmaya çalışılan bütçelerle ve iktidar olduğu yıl 71 milyar gelir, 98 milyar gider öngören bir bütçeyi sadece sağlık harcamaları için bu yıl 122,6 milyar lira kaynak aktaran bir bütçeye, hatta Sağlık Bakanlığını ve yükseköğretim kurumlarını, döner sermayeleri, Sosyal Güvenlik Kurumu sağlık harcamalarını da kattığınızda yaklaşık 305 milyar liraya ulaştırmış bir bütçeden bahsediyoruz; Allah'a sonsuz şükürler olsun, elhamdülillah.
Kıymetli arkadaşlar, yeter mi? Yetmez diyoruz elbette. Bu milletin çok daha büyük hizmetlere layık bir millet olduğunun her defasında altını çiziyoruz. Tam on dokuz yıldır AK PARTİ olarak Türkiye'de bir istikrar sağlamaya ve bu sağladığımız istikrarı ayakta tutmaya çalışıyoruz, milletimize layık olduğu değeri ve imkânları sunmaya çabalıyoruz. Millete hizmette bir istikrar sağlamak; sağlıkta, ulaşımda, eğitimde, güvenlikte, ekonomide, hayatın her alanında ama özellikle de siyasette bir istikrar oluşturmak için büyük bir mücadele ortaya koymuşuz ve şimdi Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemiyle bu istikrarı koruma çabasını milletçe daha sağlam bir zemine taşımışız. "Sosyal yardımlarda 42 başlıkta yapılan ödemeleri bütçede yaklaşık 105 milyar olarak planlamışız." diyoruz, bunu "Fakirleştirdiniz ülkeyi." diye yorumluyorlar. "Neredeyse 2002 yılı bütçe rakamı kadar kaynağı sadece ilaç ödemesi olarak bütçesine koyan bir ülke konumuna gelmişiz, hamdolsun." diyoruz "Siz insanları hasta ettiniz, o yüzden sağlık gideri arttı." diyorlar. Bu başarıyı küçümsemek için şehir hastanelerine neredeyse söylemediklerini bırakmıyorlar. "Canım, o kadar da üniversite açmak hata. Ne gerek var? her yere üniversite açtınız." diyorlar. Doğduğu gün bir bebekten koşmasını beklemek gibi, açıldığı yıl bütün uluslararası standartlarda bir üniversite olsun bekliyorlar. Köprüleri lüzumsuz görüyorlar, yollara "Ne gerek var?" diyorlar, bütün yatırımlara baştan karşı durup, sonra hem onlardan güzel güzel yararlanıp hem de "Bu ne ya!" diyerek belki de küçümsüyorlar. Cumhurbaşkanlığı sistemini kötülemek için, pandeminin etkisiyle oluşmuş bütün sorunları getirip sistemin üzerine yıkmaya çalışıyorlar. Bize çatacakları bir bahane buldukları zaman ta ezele kadar gidiyorlar ama "Gelişmeyi ve büyümeyi konuşalım." dediğimizde "Canım, neden hep 2002'yi ve öncesini kıyas alıyorsunuz?" diyorlar ve gelip sadece son birkaç yılın verileri üzerinden, pandemiyle oluşan veriler üzerinden konuşalım istiyorlar. "AK PARTİ hikâyesinin on altı, on yedi yılını boş ver; gel, pandemiyle geçen o iki yılı konuşalım." diyorlar.
Millet geçmişi ve bugünü bilmiyor sanıyorlar, sonra bakıyorlar ki niyetleri millet tarafından biraz anlaşılıyor, bu sefer küçümsemek için lafı değiştiriyorlar "Canım, yirmi sene geçti, tabii ki gelişecek dünya, zaman ilerliyor, tarih ilerliyor." diyorlar. Peki, bizim bu aşamada şu soruyu sormamız gerekmiyor mu? Madem bu işler takvim ilerlemesiyle oluyor, neden AK PARTİ'den önce geçen o diğer yirmi yıllarda, on dokuz yıllarda, o senelerde Türkiye doğru düzgün büyüyemedi? Veya neden son yirmi senede komşularımız büyüyemedi? Hatta, bakın ne hâle geldi. Suriye'ye bakın, ne hâle geldi? Irak ne hâlde? İran ne hâlde? Belki diyeceksiniz ki: "Kardeşim, örnekleri Orta Doğu'dan veriyorsun; dön bu tarafa, buradan örnekler ver." Buyurun, dönelim bakalım, Avrupa ne hâlde? Sınırımız Yunanistan, Bulgaristan -Avrupa ülkesi- ne hâlde söylesinler. Zaman 2002'de durdu mu buralarda? Durdu mu zaman?
Bakın, şunu söylemek istiyorum: Bu işler, az önce anlattığım, kısa bir kısmını anlattığım işler öyle zamanın geçmesiyle olmuyor. Canını dişine takıp çalışmayla meselelerin üzerine üzerine gitmeyle, şu mesele bu hâldeyken oturmak, uyumak bize haramdır anlayışıyla oluyor; Recep Tayyip Erdoğan gibi bir adamla ve on dokuz yıldır onunla beraber yürüyen bir kadroyla oluyor. AK PARTİ, son on dokuz yılda tüm engellemelere rağmen dünyaya rağmen, oluşturmayı başardığı istikrarını korumaya çalışmaktadır ve bunu, bölgemizi hallaç pamuğuna çevirip bütün bölgenin sorunlarını ülkemize ihraç etmelerine rağmen başarmıştır. Belli belirsiz zamanlarda içeriden ve dışarıdan bizi böyle paçalarımızdan tutup aşağı çekmeye çalışmalarına rağmen başarmıştır. Danıştay baskınlarına, kapatma davalarına, e-muhtıralara, Gezilere, 17-25 Aralık kumpaslarına, 6-8 Ekim ve çukur terörlerine, 15 Temmuz darbeciliğine ve daha nelere nelere rağmen başarmıştır. Kimlerle başarmıştır? A'dan z'ye tüm farklılıklarını bir zenginlik bellediğimiz aziz milletimizle el ele ve omuz omuza başarmıştır.
Ayrıştırıcı bir dili kabul etmiyoruz. Az önce burada bir hatip, bir bütçe, bir kurum bütçesi üzerinden, mezhepler üzerinden, etnik aidiyetler üzerinden bir şeyler söyledi. Ayrıştırıcı dili asla kabul etmiyoruz. Dil elbette sahibinindir, istediğini söyler ama bize itham edilen ayrıştırıcılığı asla kabul etmiyoruz, etmiyoruz. Mezhepler üzerinden, dil üzerinden, bölgeler üzerinden, etnik aidiyetler üzerinden, kılık kıyafet üzerinden hiçbir ayrıştırıcı tanımlamayı ne bütçemize ne üslubumuza ne siyasetimize ne insanlığımıza ne inancımıza yakıştırmıyoruz. Söylenen her sözü bu manada reddediyor, sözün sahiplerine o döngüden çıkmalarını tavsiye ediyoruz, eğer tavsiyemizi dikkate almıyorlarsa o sözün sahiplerini, onları bu ayrıştırıcı dil ve hayat tarzlarıyla baş başa bırakmaktan başka bir çaremiz de kalmıyor.
Kıymetli milletvekilleri, değerli misafirler, değerli bürokratlar; bu millet bir bütündür, fakirimizle, zenginimizle, çalışanımızla, emeklimizle, işverenimizle, Alevi'mizle, Sünni'mizle, Kürt'ümüzle, Zaza'mızla, Türk'ümüzle, göçmenimizle, yerlimizle, sakallımızla, kösemizle, tıraşlımızla, bıyıklımızla, başörtülümüz, saçı uzunumuz, saçı kısamızla, kadınımızla, erkeğimizle, engellimizle, gazimizle, köylümüzle, kentlimizle, a'dan z'sine tüm kuşaklarımız, tüm varlıklarımız ve tüm zenginliğimizle, bütçemizle, siyasetimizle, bayrağımızla, vatanımızla, milletimizle bir bütündür. Gelin, hep beraber el ele verelim. Eleştirilerimizi muhakkak yapalım, eleştirilerden istifade edilmesi üzerine muhakkak kıymetli şeyler söyleyenler de var, çok istifade ettiğimiz, gerçekten saygıyla, hürmetle dinlediğimiz ama gelin, bu ayrıştırıcı dili, ayrıştırıcı üslubu bırakalım bir kenara. Elbette bizim hatalarımız var, noksanlarımız var; insanız, âciziz, noksanız, her şeyi tam ve mükemmel göremeyiz, her şeyi tam ve mükemmel yorumlayamayız; karar alırız, uygularız yanlış olduğunu görür geri adım atarız, geri döneriz ama her şeyi tartışır, konuşur, teferruatıyla bir noktaya götürmeye çalışır ve bu millet için hayır olduğuna inanırsak, hayır olduğuna inandığımız adımı atarız, yanlış olduğunu gördüğümüz adımdan da "Biz bu adımı atmıştık, hayır." diye inat etmez, geri dönmesini de biliriz. O yüzden tatlı dille... Elbette siyaset olacak, bir şeyler söylenecek ama lütfen, ne olursunuz, yalvarıyorum, ayrıştırıcı dili bırakalım. Bu ülkede diller üzerinden, bu ülkede mezhepler üzerinden, bu ülkede kılık kıyafet üzerinden hep beraber çok çektik, bırakalım diyorum. Gelin el ele verelim, birlikte mücadele edelim, memleketi, milleti hep beraber güldürelim ve onun hayır duasını hep birlikte alalım.
Teşekkür ediyorum Başkanım, sağ olun.