KOMİSYON KONUŞMASI

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Ben de bugün hakikaten çok bilgilendim. Herkese, her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Gülseren Budayıcıoğlu Hanımefendi'yi TRT günlerinden tanımam lazım, yaşım itibarıyla iyi bir izleyiciyim ama belki maske, belki başka unsurlar; sizi tanıyamadım. Kitaplarınızdan herhangi bir okumuşluğum falan da olmadı, ilk kez burada dinledim; kitaplarınızdan çıkarım yapılarak yayınlanan dizilerden de hiçbirini izleme fırsatı bulamadım ama her üçünüzün, ben bugün ortak bir söylemde buluştuğunuzu gördüm, bu konuyla alakalı özellikle bir soru sormak istiyorum. Şiddetin ve kadın cinayetlerinin, kadına şiddetin Türk toplumuna has bir olguymuş gibi yansıtıldığını gördüm; belki odaklanmanız sebebiyle bu böyle oldu bugün ama ben öyle gördüm. Hâlbuki kadına şiddet, bütün dünyanın baş etmeye çalıştığı, mücadele ettiği ve çektiği bir sorun. Dolayısıyla içe yönelik eleştirileri yaparken -siz dünyayı da takip ettiğinizi zaten söylediniz- dünyanın da bu sorunla mücadele ettiğini ve baş etmekte gerçekten zorlandığını, yok etme aşamasına gelemediğini, işi o noktaya getiremediğini unutmadan herhâlde meseleye yaklaşmak lazım.

Benim soyadım Özdemir. "Demir" "Özdemir" ama "Epözdemir" olunca Rezan Bey yani siz, işte, bilmem ne seyahat turizm "en hakiki" falan gibi bir şey oluyor; soyadınızı kendiniz seçmediniz ama iddialı bir soyadı var, iddialı da girişler yaptınız. Arkadaşlar da kısmen söylediler, ben yumuşak söylüyorum: "Kaynağında kurutmak lazım." dediniz ve direkt söylediğiniz şu: "Feodal yapı, erkek egemen toplum ve anlayışın önlenmesi..." Klişe. Biz bu klişeden çok çektik. Biz böyle klişe sözlerle gitmek istemiyoruz. "Feodal yapı" dediğiniz zaman, feodalite zaten bize mahsus bir terim olmadı, olmaz, geçmişimizde de yok; bu, Batı'nın sadece anlayışıyla alakalı bir husus. Buna küçük bir dikkat çekmek istiyorum.

Öğrenilen bir şey olduğunu söylediniz Gülseren Hanım; siz dediniz ki: "Keşke anne terliğiyle kalsaydı, çok da sempatikti." Bununla ilgili ben, şimdi vefat etmiş olan bir milletvekilimizle bir hatıramı burada, Komisyonda anlatmıştım, biliyorlar ama oradan bir yere atıfta bulunmuştum, Çetin Altan'ın bir yazısına; "Şeytanın Gör Dediği" köşesinde Milliyette "Aslında Türkiye'de erkekler şiddete uğruyor, şiddeti uygulayanlar da kadınlardır. Erkekler şiddeti annelerinden öğreniyorlar, büyük ablalarından öğreniyorlar." şeklinde bir tespiti vardı, tersinden yaklaşımdı bu. Bu öğrenilmiş çaresizlik, böyle bir şey var; ona özellikle dikkat çekeceğim.

Bir şey söylediniz, bu önemli bence: "Kadınları öldüren erkeklerin -bu tabir çok çirkin bir tabir ama mecburen, başka şekilde tanımlayamayız- büyük bir kısmı hastadır kanaatindeyim ben." dediniz. Şizofrenleri biliyoruz ama bu hastalığın, ben özellikle sizin kastettiğiniz şeyin paranoid kişilik bozukluğu olduğunu gördüm araştırmalarım sonucunda. Bunun yapısal yönü var, psikolojik yönü var. Yapısal yönüyle, psikolojik yönüyle alakalı bizlere neler söylemek istersiniz?

Bütün bu önerileriniz, sizin bu psikiyatri olarak önerdiğiniz hususlar acaba modern dünyada herhangi bir ülkede, bir yerlerde tamamıyla uygulanmış ve kesin bir sonuç alınmış mı? Bu konuda bize bilgi verebilir misiniz?

Ben yine itiraf etmeliyim ki bu ara televizyon izleyemiyorum. Z kuşağının, X kuşağının, Y kuşağının filan da televizyon izlediğini zannetmiyorum, televizyon izleyicileri kadınlar, daha çok da ev kadınları. Sizin programlarınızı da izleme fırsatı bulamadım. Ben bu ara biraz interaktif izlemeyi tercih ediyorum, ileri geri sararak, işime gelen yer, ilgimi çeken yer her neyse oraya odaklanarak. Belki bir saatlik programı beş dakikada, on dakikada bitirdiğim oluyor ama ne bileyim, en son Nabi Avcı'nın bir röportajını izledim, onu da baştan sona soluksuz izledim. Bu şekilde bir tercih var bende ama şunu gördüm: YouTube'daki... Ne dediniz siz? Prime time değil de gündüz serileri var ya, işte, az önce isimleri zikredilen televizyoncular.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Gündüz kuşağı.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - "Gündüz kuşağını biraz daha, işte, şöyle renklendirelim veya çeşitlendirelim, oradan da bir ders çıkaralım." dediniz. Ben o gündüz kuşağı programlarının YouTube'daki beşer, onar dakikalık bölümlerini, belki ikişer dakikalık bölümlerini -çok özür dilerim ama bir kez daha söylemek zorundayım, bu tekrar olacak, daha önce söylemiştim Komisyonda- merdiven altı üretime veya merdiven altı ameliyata benzetiyorum. Hiç hoşuma gitmiyor, hiç doğru şeyler olduklarına inanmıyorum ve yanlış olduğuna inanıyorum. Sizin alanınıza girmiş olmayayım ama -ben bunu, yine notlarım arasından şöyle baktığımda, 16 Haziranda söylemişim- "gündem belirleme" diye bir kuram var, bu kurama göre kitle iletişim araçları bir konuya önem veriyorsa izleyenler de o konuya önem veriyorlar ve medyanın etkileme gücü var. Bir cinayetin kitle iletişim araçlarında detaylı biçimde ortaya konması, aynı cinayetin veya bir benzer senaryonun ortaya konmasına sebep oluyor şeklinde modern yaklaşımlar var. Bunu söylerken, bu hususu şüphesiz siz biliyorsunuz, ona istinaden söylediniz. Biraz daha eğitici yönüne mi dikkat çekmek istediniz? Bu konuyu aydınlatırsanız ben memnun olacağım.

Rezan Bey, "Epözdemir" olarak siz de dediniz ki: "Tedbir kararı alınması noktasında eksiklikler var." Tedbir kararlarıyla ilgili benim sorduğum soruya Başkanım...

AV. DR. REZAN EPÖZDEMİR - "Alınması konusunda eksiklik var." demedim.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - ...yüzde 90, yüzde 10 olarak oranlarını verdi.

AV. DR. REZAN EPÖZDEMİR - "Kararlar alınıyor, denetim yapılmasında eksiklik var." dedim, kararlarda sorun yok.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Onu soracağım ben de zaten, o konuyu aydınlatın diye soruyorum.

Tedbir kararı alınan kaç kişi var? Bunlardan ne kadarının cinayeti işlediklerini veya kadına şiddet uyguladıklarını bize ifade edebilir misiniz? Bu konuda elektronik kelepçenin etkili olduğuna veya olacağına inanıyor musunuz?

Ben kısaca sözlerimi toparlıyorum, sorularımı böylece yöneltmiş oluyorum.

Dostoyevski'nin "Suç ve Ceza"sını ortaokullu, liseli yıllarda okumuştum, iyi anlamamışım. Daha sonra, biraz daha olgun yaşlarımda bir daha okudum, psikolojik olarak etkilendiğimi sonradan fark ettim. Bugün de öyle oldu, özellikle 2 psikoloğumuzu izlerken ben burada çok ciddi anlamda psikolojik rahatsızlık duydum çünkü insanın çocukluğuna, şuna buna girmeler; demek ki bir nevi kendimi terapi yatağına yatmış gibi hissetmişim ki etkilendiğimi gördüm. Fırsat bulursam eğer zamanım olursa galiba birinizin terapi yatağına yatmaya geleceğim.