| Komisyon Adı | : | ÇEVRE KOMİSYONU |
| Konu | : | Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un, Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/3853) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 05 .10.2021 |
YUSUF ZİYA YILMAZ (Samsun) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Çok Saygıdeğer Bakan Yardımcımız, çok Saygıdeğer Başkanım, çok saygıdeğer milletvekillerimiz; ben de hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Aşağı yukarı üç saate yakın süredir birlikteyiz. Değerli konuşmacıların konuşmalarını bütün dikkatimle izledim, özellikle muhalefet partilerinin değerlendirmelerini, yorumlarını bütün dikkatimle izledim, kendilerine teşekkür ediyorum. Tabii, sözleri arasında partime, AK PARTİ hükumetlerine yönelik eleştiriler oldu. Bu eleştirilere yönelik ben de kısmen, elimden geldiği kadar cevap vermeye çalışacağım.
Değerli arkadaşlarım, hepinizin çok iyi bildiği gibi insanlık 19'uncu yüzyılda sanayileşmekle ancak geleceğini garanti edeceğine inandı. 19'uncu yüzyılda, insanlık, buharla birlikte, kol gücünün yerine makineyi geçirerek, üretimi arttırarak, refahı burada bulacağına umut ederek bir mücadele başlattı ama 20'nci yüzyıla geldiğimizde, bu mücadelesini, orada oluşmuş olan sermaye birikimini paylaşma konusunda iki dalaşmaya, iki büyük savaşa girdi, Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı. Bu savaşların sonucunda da enerjiye olan ihtiyacın daha fazla... Savaşlar sonrasında özellikle içten yanmalı motorun da bulunması yani makinenin, buhar makinesinin yerine fosil yakıtların kullanıldığı makinelerin de bulunma gereği veya onların da teknoloji dolayısıyla insanlığın emrine sunulmasından ötürü insanlık, enerji meselesini çok birincil bir mesele hâline getirdi ve dünyanın bütün ülkeleri ihtiyaç duyduğu enerjiyi temin etme yönünde hemen hemen kalkınma süreçlerinin ve programlarının en önemli meselesini enerji meselesinin çözümünde gördü.
Ben -hiç unutmuyorum- 1975'te Karayollarında işe başladım, 1977 yılında... Şimdi, Sayın Murat Bakan Bey'in AK PARTİ'ye yönelik bazı eleştirileri oldu, bu eleştirileri dinlediğimde, AK PARTİ'nin yirmi yıldır ülkeyi yönetirken ki uyguladığı politikaların içinde hatalar olabilir, bu hataların benzeri hataların geçmişte yapılıp yapılmadığına dönük ister istemez bir zihin jimnastiği yaptım. 1977'de -samimi söylüyorum- Samsun'dan bir pikapla genç bir mühendis olarak beni Amasya'ya gönderen amirim dedi ki: "Pikabın arkasına plastik bidonda benzin koy Amasya'da ve Çorum'da yakıt bulamayabilirsin, depoyu da burada iyi doldurun, dönüşte yolda kalmayasınız." Türkiye'nin kamu kuruluşlarına ait bir araç, Çorum istikametindeki bir görevi yapacak bir mühendisinin yakıtını Çorum'da ve Amasya'da bulamıyordu, böyle bir Türkiye'ydi 1977 yılında, hiç unutmuyorum. Biraz geçeyim buraları, 1980'li yıllara geleyim isterseniz. Sayın Kaboğlu da beni tebessümle, dikkatle dinliyor, o yılları benden daha iyi -biz hemen hemen belki yaşıtız- hatırlarlar.
1980'li yıllarda Bulgaristan'dan elektrik enerjisi ithal ediyorduk Bulgaristan'ın nüfusu ne kadar ya? Biz, altmış milyonluk koca bir Türkiye'yiz -o zaman Türkiye'nin nüfusu altmış milyondu- Bulgaristan'dan elektrik enerjisi ithal etmek bizim için büyük bir kompleksti, genç mühendisler, yurtsever milliyetçi insanlar olarak zorumuza gidiyordu ve Bulgaristan'dan elektrik enerjisi ithal ediyorduk.
Hiç unutmuyorum, 1983 yılında Türkiye'de ampul krizi oldu. Şu bildiğimiz ampul var ya, aydınlatma unsuru olarak kullandığımız ampul Türkiye'de bulunmuyordu yani enerjinin her kesitinde problem var. Akşam işten çıktık, bir mühendis arkadaşım dedi ki: "Yusuf, Mecidiye Caddesi'nden geçelim, Samsun Limanı'na bir gemi yanaştı, o gemi Rusya'dan kaçak ampul getirmiş, bir tane tezgâhtar orada ampul satıyor, ondan biraz ampul alalım. Önümüzdeki süre içinde de anlaşılan ampul bulunmayacak, ampul alalım da eve öyle gidelim." Türkiye'nin 1970'li, 1980'li, 1990'lı yıllarına ışık tutmaya çalışıyorum. Yani Türkiye bu süreçlerden geçerken 1990'lı yıllarda Süleyman Demirel'in -Allah rahmet eylesin- bir sözünü hiç unutmuyorum, dedi ki: "Türkiye bugün 25 bin megavat civarında bir kurulu güce sahip, önümüzdeki on sene içerisinde -yani 2000'li yılları hedefliyor- bu kurulu gücü 40 bin megavatlara çıkarırsak sanayimizin ihtiyaç duyacağı elektriği dışarıdan da ithal etmeksizin karşılayabilecek hâle geleceğiz, ihracatımızı da sanayileşmemizi de belli bir noktaya getirebilmemiz için 40 bin megavatlık bir kurulu güce ihtiyacımız var." Hiç unutmuyorum bunları yani biraz önceki konuşmacı arkadaşlarımı dinlerken hep bunları çağrıştırdım kafamda.
Çok şükür, bugün, Türkiye 90 bin megavat kurulu güce ulaştı ve iyi hatırlıyorum, Türkiye'nin 2000'li yılların başında da 35 bin megavat civarında bir kurulu gücü vardı. Aşağı yukarı 65 bin megavatlık kurulu gücün ki bunun yüzde 53'ü de yenilenebilir enerjiden oluşuyor, 65 bin megavat civarında yenilenebilir enerji konusunda yatırım yaptı bu fakir ülke, bu gelişmekte olan, bu kalkınma mücadelesini bütün gücüyle, bütün fertleriyle, insanımızla veren bu ülke, bu mücadeleyi verdi. Bugün 90 bin megavatlar civarında kurulu gücümüz var.
Arkadaşlar, 21'inci yüzyıla geldik, 21'inci yüzyıl diyor ki: Artık bu enerji meselesini mutlaka çözmeniz lazım, gen teknolojileri robotik teknolojiler, yeni iletişim dünyası, modern teknolojiler, bütün bu teknolojilerin ihtiyaç duyduğu enerji meselesini hallederken artık fosil yakıt kullanmayacaksın, çünkü güneş enerjileri sera gazları dolayısıyla atmosferden dışarı çıkamıyor, tekrar içeriye yansıyor ve küresel ısınma oluyor, insanlığı ciddi boyutta seller ve orman yangınları gibi tehditler bekliyor.
Artık 21'inci yüzyılın bu aşamasında önümüzde büyük bir süreç var. Ben, inanın, bilişimin, teknolojinin, elektriğin, elektroniğin, hatta gen teknolojilerinin yüzyılı gibi düşündüğüm 21'inci yüzyılın ikinci çeyreğinde Sayın Bakan Yardımcımızın da ifade ettiği gibi, artık dünya bir iklim kriziyle, bir sera gazı tehdidiyle karşı karşıya kalmış olmanın sıkıntılarını yaşayacak.
Şimdi, 1970'den bu yana çizmeye çalıştığım bu kronolojide Türkiye'nin verdiği enerji mücadelesinde, geçmişte bu mücadeleye olumlu katkı vermiş olan herkesten Allah razı olsun. Yani şu anda muhalefette olan, o zaman iktidarda olan partilerin de gayretleri, çabaları olmuştur ama birbirimizi tenkit etmeyle birbirimize "Senin zamanında Türkiye buydu, benim zamanımda buydu." demek gibi bir şeyle biz Türkiye'yi, o biraz önce anlattığım emperyal ülkelerin ortaya koyduğu bu açmazlardan ülkemizi kurtarmanın çıkışını bulamayız. Onun için, birbirimize anlayışla, birbirimize saygıyla, birbirimize pozitif ve olumlu bakarak ve birbirimizin düşüncelerinden istifade ederek bu süreci aşarız diye düşünüyorum.
Arkadaşlar, hiç unutmuyorum, ben Samsun'da yirmi yıla yakın belediye başkanlığı yaptım, hiç birbirimizi incitmeyelim siyasi sözlerle ve özellikle "AK PARTİ enerji politikalarında hata yapıyor." falan diyerek AK PARTİ'ye yönelik eleştirilerde incinmekte çok haklı olduğumu söylemek istediğim birkaç şey var. Samimi söylüyorum, belediye başkanıydım, modern bir çöp istasyonu yapayım dedim çünkü eski vahşi döküm alanı şehri müthiş bir şekilde tehdit ediyor, metan gazı patlamaları oluyor, yeni bir çöp istasyonu yapayım istediğimde, seçtiğim çöp istasyonu yeri... Ki onun yerini de Avrupa Yatırım Bankasının bana önerdiği müşavirler belirledi, en yakın yerleşim alanına 700 metreden daha yakın olamaz, bir çöp istasyonunu bir yere yapabilmeniz için o çöp istasyonunun en yakın köy veya yerleşim yerine 700 metreden daha yakın olmaması lazım. Karadeniz'de böyle bir yer bulmak çok zor çünkü çok dağınık yerleşimler, biliyorsunuz. Bulduğum yere çöp istasyonunu yapmak üzere, krediyi, vesaireyi bulup inşaata başladığımız gün, o zamanın bir muhalif partisinin -hiç önemli değil, ben burada polemik yapmamak için partinin ismini söylemek istemiyorum ama benim partime yönelik eleştiri yapanların bunu da düşünmeleri lazım- bir milletvekili Samsun'da köylüleri topladı "Bu çöp istasyonunu buraya yaptırmayız." diye orada miting yaptı ve yerel gazetelere yaptıkları parasal desteklerle de benim aleyhimde Samsun'da kampanya yürüttü. Yani Türkiye'nin bu mücadelesinde iyi şeyleri konuşmak doğru olur, geçmişe gidip de böyle "Şu şöyle yaptı, bu böyle yaptı." gibi göndermelerle bir yere varamayız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu Paris Sözleşmesi'ne olumlu imza atacağını ifade eden muhalefet partilerinin hepsine sevgi ve saygılarımı iletiyorum. Bana söz verdiği için Değerli Başkanıma teşekkür ediyorum.