KOMİSYON KONUŞMASI

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Evet, teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli hocalarım, öncelikle sunumunuzdan dolayı teşekkür ediyorum, verdiğiniz bilgilerden dolayı.

Benim 2 tane sorum var ama sorulara geçmeden önce bir iki konuyu dile getirmek istiyorum.

Birincisi, Tekirdağ Milletvekilimiz İlhami Özcan Aygun Bey, bilmiyorum, bilinçli mi kullandı, bilinçsiz mi kullandı o ifadeyi ama kullanırken "Ben normal milletvekili değilim." dedi. Şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında Türkiye Büyük Millet Meclisini oluşturan 584 milletvekili var ve 584 milletvekilinin hepsi de milletvekilidir gerek Anayasa'ya göre gerekse tüzüğümüze göre, İç Tüzük'ümüze göre milletvekilleri arasında bir tasnif söz konusu değildir. Zaten doğru olanı da normaldir, eğer normal değilse birisi demek ki bir anormallik var demektir. Bunu özellikle ifade etmek istedim.

İkincisi, Kocaeli'yle ilgili dün de bahsettiler, bugün de kısmen bahsettiler. Ben şunu ifade ediyorum: Kocaeli'de şu anda 23 tane arıtma tesisi var, 23 tane atık su arıtma tesisi var ve Kocaeli'de arıtılmadan bir bardak su denize deşarj edilmiyor ve bunların yüzde 70'i de ileri arıtmayla yapılıyor ve bu arıtmanın neticesinde günde 400 metreküp, yıllık 146 bin metreküp çamurun Körfez'e atılması önleniyor. Düşünün, eğer bu arıtmalar olmasa yılda 146 bin metreküp veya ton çamur Körfez'e gidecekti. Maalesef, bu, 2004 öncesi AK PARTİ'den önce böyleydi, bu açık ve net. Ve bunun için sadece ve sadece yıllık 22 milyon TL arıtma tesislerinin çalışması için elektrik parası ödeniyor, bunda terfiler filan hariç, sadece arıtma tesislerinin çalışmasıyla ilgili.

Tabii, şunu da özellikle ifade etmek istiyorum, değerli hocalarıma da soruyorum: Şurada bir bardak temiz su var, bu bir bardak temiz suyun içine bir damlacık kirli bir şey attığınızda bu attığınız yerde mi durur yoksa bütün suyu kaplar mı, bardağın tamamını kaplar mı? Herhâlde tamamını kaplar, başka türlü olma şansı yok. Eğer ağır bir metalse de büyük bir kısmı da çoğunlukla dibe çöker. Şimdi, siz Tekirdağ'da Büyükşehir Belediyesi olarak hiçbir tane arıtma tesisi yapmazsanız, devletin, Hükûmetin yapmış olduğu arıtma tesislerini de doğru dürüst çalıştırmazsanız, hatta birçok ilçenizde şu anda arıtılmadan suyu Marmara'ya deşarj ederseniz Marmara körfezinin en hareketsiz, en uç noktası olan Körfez'e maalesef bu kirlilikler geliyor. Bunun önüne geçmek mümkün değil. Dolayısıyla yani bu problem bir bütündür. Burada sadece İzmit'te, Kocaeli'de her şeyin dört dörtlük olması, bütün arıtma tesislerinin çalışması Marmara'nın temizlenmesi için mümkün değil, bu bütün belediyelerin Marmara Denizi'ne sınırı olan 7 tane il belediyesi, artı ilçe belediyeler ve hepsinin arıtmalarının usulüne uygun Kocaeli gibi çalıştırılması lazım ki bu çözülebilsin, aksi hâlde Tekirdağ'ın kirliliğini Kocaeli çekmek zorunda kalıyor haksız bir şekilde.

Bunu ifade ettikten sonra, dün de sordum değerli hocalarım, bugün de yine konuşmalarda geçiyor, bu, müsilajın nedeninin belli olmadığı, oluşumunun nasıl, neden oluştuğu konusunda da bir bilgi bugüne kadar olmadığından bahsediyorsunuz. Yani olabilir, doğrudur. Bugün bütün dünyanın başına bela olan Covid olayı yeni çıkmıştır ortaya. Neden oluştuğu konusunda ve nasıl giderilmesi konusunda bilim insanları çalışıyor, inşallah neticesini bulacak. Şimdi, ben müsilajla ilgili şöyle bir internete de girdim, bir tarama yaptım. İlk zamanlar ta, 1988, 1991 yılında yani otuz yıl önce Adriyatik Denizi'nde görülüyor müsilaj olayı. Sonra, 1970'lerde Kuzey Denizi'nde görülüyor. 2003'te İtalya'da görülüyor. 2007'de Marmara'da görülüyor, çıkarabildiğim kadarıyla. 2010'da Meksika Körfezi'nde görülüyor, yani bizde de 2007'de görülüyor. Dolayısıyla, müsilajın görülmesi, fark edilmesi, bilim insanları tarafından incelemeye alınması için otuz yıllık geriye doğru bir zaman dilimi var. Peki, otuz yıldan beri bu konuda hiçbir çalışma yapılmamış mı acaba, merak ediyorum. Onu özellikle öğrenmek istiyorum. Yani müsilaj coronavirüs gibi bugün çıkan bir şey değil, 1988'de Adriyatik Denizi'nde gözükmüş bu. Ondan sonra da -az önce söyledim- bu dönemlerde de olmuş. Bununla ilgili bugüne kadar hiçbir çalışma yapılmadı mı acaba, onu öğrenmek istiyorum.

İkincisi, yine bilim insanlarının bu konuyla ilgili çalışmalarında genelde şunu söylüyorlar, diyorlar ki: "Marmara Denizi 1989'da öldü veyahut da gözden çıkarıldı." Nedir 1989'la ilgili, konuya şöyle bakınca, bu da 1960'larda Haliç'te kirlenme filan başlayınca İstanbul'da kanalizasyon ve atık su arıtma konusu gündeme geliyor. Bir proje yapılıyor, hatta yabancı ortaklıkla, yabancı mühendislerin de olduğu bir proje yapılıyor. 1971'de bu proje sunuluyor o günkü yetkililere, belediyelere ama o günkü yetkililer bunu kabul etmiyorlar, sunulan atık su arıtma tesisiyle ilgili bu projeyi kabul etmiyorlar, daha sonra bu projede bir revizyon yapılıyor. Revizyonla da normal arıtmadan vazgeçilerek -işte sizlerin de az önce söylediği gibi, arkadaşlarımızın da açıkladığı gibi- derin deşarj uygulaması gündeme getiriliyor ve o 89 hatta 80'li yıllardan itibaren bu proje uygulanmaya başlıyor. Dolayısıyla deniliyor ki: Marmara'nın kirliliği o tarihten itibaren başladı ve bugünkü hâle geldi. Bu konudaki sizlerin görüşü, kanaati nedir hocalarım, onu öğrenmek istiyorum.

Ben tekrar sunumlarınızdan dolayı teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.