| Komisyon Adı | : | SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 19 .02.2015 |
MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) - Tabii, burada çok konulara değinildi. Bu Komisyonumuz, iktidarıyla muhalefetiyle hakikaten sürekli seviyeli bir komisyon olma özelliğini hep taşıdı, şu anda da taşıyor, hiçbir şeyim yok. Tabii, konuşulan konulara baktığımızda genelde Sanayi Komisyonuna bu özelliği katan, ihtisasının dışına çıkmayıp polemiklere girmemek. Tabii, burası bir mutfak kısmı kanunların, mutfakta kanunlar üzerinde hep konuşuldu edildi ama bugün ilk defa Türk siyasi hayatıyla ilgili de ciddi eleştiriler, konuşmalar oldu. Tabii, bu noktada ben de bir siyasi partinin mensubu olarak bazı konularda kendi düşüncelerimi arz etmek istiyorum.
Bunlardan bir tanesi, Sayın Susam bahsetti, diktatörlük ve tek parti olayı. Tabii ki dünyada totaliter rejimlerin hiçbiri başarıya ulaşmamıştır ve bu rejimlerde halk daima ezilmiştir, acı çekmiştir, bunlardan biri Türkiye'dir. Özellikle 1950 öncesi, Atatürk'ün ölümünden sonraki dönemde, süreçte Cumhuriyet Halk Partisinin bir tek parti dönemi var ve bu tek parti dönemi aynı anda bir tek diktatörlüğü de beraberinde getirdi ve Türk siyasi hayatı daha sonra çok partili sisteme geçtiğinde bu bir başbakanın idamıyla sonuçlandı. Her ne kadar o gün o darbede bulunan kişilerden özellikle 14'lüler grubunun müdahalesine rağmen, idamın yapılmaması için verdikleri mücadeleye rağmen, o 14'lüler grubunun hepsinin yurt dışına sürgün edildiğini gördük çünkü kararlı bir irade bir başbakanın idamını istiyordu. Yani diktatörya devam ediyordu.
Tabii, burada, ben şu veya bu partiyi suçlayarak polemiğe girmeyeceğim ama tarihte Cumhuriyet Halk Partisinin bu darbede etkin rol aldığı iddiaları var. Bu da tarih boyunca konuşuldu ve biz bunu tarihe bıraktık.
Onun için, ben, Susam'a onu hatırlatmak istiyorum: Türkiye'de şu anda yüzde 50'yle iktidarda olan bir parti var. Bu partiyi diktatörlükle ya da tek partilikle suçlayamayız, yoksa Cumhuriyet Halk Partisini parti olarak saymıyor muyuz? BDP'si var, MHP'si var. Bunların hepsi siyasi parti ve bugün Türkiye'de birden fazla parti var. Ve 50'den beri de devam ediyor bu süreç. Sadece darbe dönemlerinde ancak olmuyor bu olay. Darbe dönemlerinde de, yine, kürsüde darbe özentisi çeken milletvekilleri içerisinde zaman zaman CHP'li vekillere rastlıyoruz. Bunun nedenini bilmiyorum yani. Onu araştırmak lazım.
Tabii, en son gelen bir yasa var: İç güvenlik yasası. Bu iç güvenlik yasasını, ben, sokak teröristlerini engelleme yasası olarak görüyorum. Yüzünü poşuyla kapatıp, eline Molotof alıp, belediye otobüslerini yakmak, petrol istasyonlarını yakmak, evleri, iş yerlerini, dershaneleri yakmak, Serap kızımızın ölümüne sebep olmak... Şimdi, bunları neyle engelleyeceğiz? Eğer bu yasalar yetersizse bu yasaları çıkarma azmi ve iradesi, Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir. O da bize aittir. Komisyondan geçmiş bir iç güvenlik yasası var. Bu yasanın girmesini engellemek için sokakta bu teröristler, yasanın çıkmasını istemeyen teröristler kendilerine yakın buldukları partinin bayan milletvekilleriyle kürsüyü işgal ederken çıkan hadiselerde oradaki maksadı niye görmek istemiyoruz.
Sokakta çocukları bulup, çocukları ileri itip teröristler ateş açarak benim Gaziantep'imde, şehrimde 5 kişinin ölümüne sebep oldular. Emniyetin önünde, çocuklardan dolayı emniyetin karşı koyamamasından ötürü 17 yaşındaki bir genç bir kadın terörist tarafından katledildi.
Şimdi, hadise bu iken Mecliste çocuğu bulamayan o anlayış bu defa bayanları kullanmaya başladı. O bayanlar, onlar bizim kardeşlerimiz. Sebahat Tuncel denen, kürsüyü işgal eden vekilimizi de olayların içinde kucaklayıp götüren benim; sırf kız kardeşimiz, orada, Parlamentoda temsil edilen bir milletvekili birilerinin dokunmasına, ezilmesine değmesin diye...
Orada "terör, terör" diyorsunuz. Bakın, olaylarda siz de vardınız biz de vardık. Biz bir tek olayda şunu yapmamız gerektiğine inanıyorum. O da şu: Samimiyet. Olabilir, muhalif olabilir ama olmayan şeylerle birbirimizi itham etmeyelim. Orada Musa Çam Vekilimiz düştüğünde ben oradaydım, karşıdaydım. Musa Çam ayağı takılıp düştü itiş kakış anında. Kimsenin ona vurduğunu ben görmedim. Gören varsa da ispatlasın. Kameralarla, bütün telefonlarınız açıktı vekillerinizin ve çekiyordu bir sürü arkadaş.
Onun için, yani, birbirimizi itham ederken şunu yapmayalım: Olay anında işte orada söylüyor, BDP'li vekilin kaldırdığı kürsüyü bile AK PARTİ'ye niye yanaştırıyoruz, AK PARTİ'yi niye bununla suçluyoruz? Bir yerde iki tane bardak çatışırsa tabii ki kavga çıkar. Ama bütün arzumuz bizim, Parlamentoda kavga çıkmaması. Ne toplum bundan hoşlanıyor ne biz hoşlanıyoruz. Kimse Parlamento gibi seçkin insanların... Çünkü bunlar, hep millet iradesiyle seçilmiş milletvekilleridir. Milletvekilleri halkın içinden seçilerek o halkın oylarıyla oraya gelmiş insanlardır. Bunların örnek olması gerekirken saldırıdan, şiddetten, iktidar şiddetinden bahsettiniz.
Ben birkaç şiddet gördüm, bir tanesi şu: Parlamentoda kürsü işgalini ilk Cumhuriyet Halk Partisinin yaptığını gördüm ve ondan sonra ancak AK PARTİ'li vekillerde kürsünün açığa çıkması, Parlamentonun işlemesi açısından grup başkan vekillerini devreye sokarak başladı bu olaylar.
Yine, başka bir şiddeti Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkan Vekili Akif Hamzaçebi'nin elinde 1,5 kiloluk bantı alıp Komisyon Başkanına fırlatırken gördüm. Eğer o değmiş olsaydı belki bugün o Komisyon Bakanı yaşamıyordu ve belki de bugün Akif Hamzaçebi hapishanede olacaktı.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Dokunulmazlığı var.
MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) - Dokunulmazlığı kaldırılır, Parlamentoda ölüm anında. Geçmişte, tarihimizde bu var.
Yine, iç güvenlik yasası -esas nedenleri demin bahsettiğim gibi- sokak teröristlerini engelleme yasası. Kobani hadiselerinde sokağa davet eden kimdi? BDP Genel Başkanıydı. Sonuç: 52 ölü.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı bu yasayla ilgili çıkıp konuşma yapıyor, sokağı gösteriyor. Sokak, demokrasiyle gösterilerle olur. Ama sokak şununla olmaz: Bana molotof atarak, beni taciz ederek, işçilerimi öldürerek, Yasin Börüleri evinin içerisinden alıp pencereden atıp öldürerek olmaz. Bu ülkede "Ya devlet başa ya kuzgun leşe." diye bir itham vardır yıllardır, asırlardır Türk töresinde.
Peki, devleti başa getirecek, var olan devleti yok sayıyorsanız -konuşmalarınızda yok saydınız- eksik kanunlarda devletin yanında niye yer almıyorsunuz? Yapılacak düzenlemede niye yer almıyorsunuz? Şu anda çıkan yasada niye yer almıyorsunuz? "Efendim, polis devleti gelecekmiş..." Niye polis devleti gelsin? Varsa bir sıkıntı bir ülkede, o yerine getirilmeli. Molotofa bir ceza verilecek. Bu yerine getirilmeli.
Şimdi, eğer bu kanunla ilgili varsa itirazlarınız, maddeler görüşülürken, Parlamento hem lansman yeridir hem itiraz yeridir hem önerge yeridir, burada çıkar ithamınızı, görüşlerinizi korsunuz, mücadelenizi verirsiniz. Ben zaman zaman komisyonda sözcü olduğumda da, diğer zamanlarda da muhalefetin verdiği birçok önergenin kabul edildiğini gördüm, ediliyor da. Anlaşınca oluyor. O zaman önergelerle yapacağımız işi niye sokağa havale ediyoruz? Bir parlamenterin görevi midir sokağa davet etmek? Parlamenterin görevi yasamadır ve denetimdir. Şimdi, tabii, bütün bunları boş geçiyoruz.
Öbür tarafta CHP'nin bir başka olayını söyleyeyim size: Gezi olayları. Gezi olayında milletvekiliniz çıkıyor polise ailesine kadar küfrediyor. Peki, nerede şiddet, hangi şiddetten bahsediyoruz? Öbür tarafta bayan bir polis memurunun rahatsız edecek bir tavırla sıkıştırıyor başka bir vekiliniz.
Sevgili arkadaşlar, şimdi, sokaktan medet ummayalım. Demokrasinin yeri, beşiği Parlamentodur. Ve bu millet bize oyu bunun için vermiştir. Demek ki, demin anlattıklarınızdan şunu anlıyorum: Bu milletin AK PARTİ'ye sürekli şekilde yüzde 50 yüksek oy vermesinin nedeni de bu. Çözümü çünkü Parlamentoda aramıyorsunuz ki size oy versin. Siz çözümü Parlamentoda aramalısınız. Bu ithamlarımdan sizleri de tenzih ediyorum ayrıca. Çünkü ben şuradaki, Komisyondaki beraber çalışmamızda, Parlamentodaki çalışmalarımızda da sizi takdir ediyorum, şahıs olarak söylüyorum ama parti anlayışınızda bu yok. Parti anlayışınızda hâlâ tek parti diktatöryası anlayışı devam ediyor. İşte bu size oy getirmez. Benim söyleyeceklerim bunlar.
Hepinize teşekkür ediyorum.